Altın mı yiyeceğiz?
İliç’teki maden sahasından sızan siyanür şu soruyu akla getiriyor: İklim krizinin etkileri ve yanlış-eksik uygulanan tarım politikaları sonucu gıda krizi kapıdayken Fırat gibi bereketli bir havza karşısında altın hangi değere sahip?
Geçtiğimiz hafta üzücü bir olaya tanık olduk. Erzincan’ın İliç ilçesindeki Anagold Madencilik’e ait Çöpler Altın Madeni sahasında yaşanan siyanür sızıntısı doğal yaşam ve insan sağlığı açısından büyük tehlikeler barındırıyor. Şirkete Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından kesilen en üst sınır cezası olan 16.4 milyon büyük bir rakam gibi gözüküyor, ancak konu bir altın madeniyken bu parayı ve ceza yaptırımlarını da sorgulamak gerek. Bazı iddialara göre şirket geçen yıl Erzincan Valiliği’ne 50 milyon lira, Erzincan Üniversitesi’ne de 30 milyon lira bağış yapmış.
Bölgenin kısa süreli ekonomik kalkınmasının elbette yöredeki yoksulluk sınırındaki insanlar için bir önemi var. Ve bildiğimiz gibi büyük şirketler bu gibi uygulamaları algı politikasının bir parçası olarak yaşama geçirebilir.
Öte yandan böyle endişe anlarında şunu hatırlamak da hem güçlendirici hem de çözüm için eylemsel olmak adına denenebilir: Bireysel olarak bunun gibi davaların olabildiğine takipçisi olmak, sosyal medyadan, güvenilir platformlardan meselelere ilişkin içerikleri okumak, izlemek, paylaşmak, kampanyalara elimizden geldiğince destek olmak ve büyük gibi gözüken her sorunun uzun bir geçmişi olup, küçük olandan doğduğunu bilmek...
Gelelim siyanür sızıntısında en çok konuşulan başlıklardan birine. 20 ton mu, 8 kg mi? Anagold Madencilik, “Maden sahasında gerçekleşen solüsyon döküntüsünün içerisinde toplam siyanür miktarı 8 kg. Sosyal medyada yer alan asılsız iddialara göre, tonlarca siyanür döküntüsü olduğu ve Fırat Nehri’ni etkilediği iddiaları tamamen yanlış” diyor. Erzincan Valiliği de Yığın Liç sahasına siyanür içerikli solüsyon taşıyan borulardaki arıza nedeniyle yaklaşık 20 m3 solüsyonunun aktığını beyan ediyor. Bunlara ek olarak şunu belirtmek gerek: 0,2 gr siyanür, 70 kg ağırlığında bir insanın birkaç dakika içinde ölümüne neden olabilir.
Bilinen en tehlikeli zehirlerden olan siyanür bedende “hipoksi”ye (dokuların oksijensiz kalması) neden olur ve ölümcüldür. Toprakta, suda ve hareket halindeki bu “element”lerin ulaşabileceği her yere taşınabilecek olduğunu bilmemiz gerek. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bölgeye yolladığı denetim ekiplerinin dere yatağında herhangi bir su akışı ve kuru dere yatağına ulaşan herhangi bir kirlilik tespit etmediğine yönelik bir açıklama yaptı. Ancak siyanürün dere yatağına karıştığını ve dere yatağının kurumadığını dile getirenler de var. Madenin yakındaki dereden Karasu’ya, Karasu’dan Fırat’a, Fırat’tan Keban Barajı’na ve oradan Atatürk Barajı’na devam eden, Basra Körfezi’nde denize dökülen bir su yolu bulunuyor. 21. yüzyılda konumuz iklim krizi olduğunda tartışılmayacak tek nokta, hiçbir yer yeterince uzak değildir.
Tüm dünya birbirine bağlı. Örneğin Londra’ya gittiniz ve plastik şişenizi çöpe attınız. Ülkeye geri döndünüz. Kötü haber: Türkiye İngiltere’deki plastik atıkların en büyük ihracatçısı olduğu için büyük olasılıkla bu plastik şişe Adana’ya gelmiş olabilir. Birkaç ay önce Adana’daki plastik geri dönüşüm tesisinde yaşanan yasa dışı olayları hatırlayalım. Geri dönüşse bile havaya, suya, toprağa karışan plastikler Akdeniz’den dünya yolculuğuna devam ediyor. İşte 21. yüzyılda her şey burnunuzun dibinde, yanı başınızda olur. Bu nedenle anksiyeteden dertli nice insan var.
MUNZUR’A TEHDİT
Burada konusunu açmak yerinde olacak. Madendeki sızıntısının yanı sıra, bir süre önce yayımlanan ÇED raporu onayıyla maden faaliyet alanı üç kat genişleme yolunda. İliç Doğa ve Çevre Platformu’nun verilerine göre eğer kapasite artışı gerçekleşirse şu anda 197 futbol sahası büyüklüğündeki siyanür ve sülfürik asitli atık havuzu 600 futbol sahası büyüklüğüne çıkacak. 66 milyon ton siyanür buharlaştırılarak atmosfere verilecek.
Burada insan sağlığına etkilerinin yanı sıra bölgenin biyoçeşitliliği de kötü bir kaderle yüz yüze. Tasarı sahası Munzur Dağları ekosistemi içerisinde. Yakın zamana kadar nesli tükendi diye bilinen Anadolu parsları, yaban keçileri, vaşaklar ve bozayı gibi birçok hayvanın yanı sıra endemik türler de dâhil olmak üzere 2 bin çeşit bitkinin de yaşam alanı olan bu bölgenin doğal çeşitliliğini korumak kültürel mirasa sahip çıkmak hepimizin görevi.
En Çok Okunan Haberler
- İstanbul'da hissedilen deprem!
- Türkiye'nin en ünlü tekstil devi kapandı
- SMA'lı bebeğin babası intihar etti!
- Muğla'da helikopter kazası: 4 kişi öldü!
- 'Su sorununu çözmek, DSİ'nin görevi değil'
- 'Ev hapsi' kararının ardından ilk kez konuştu
- 190 milyon dolarlık dev rövanşta kazanan belli oldu!
- Soğuk havada TIR kuyruğu 30 kilometreyi geçti
- İstanbul Barosu hakkında soruşturma!
- Mide küçültme ameliyatına girdi, doktorlar şoke oldu