Türk sinemasının ‘Çekilemeyen Sahneleri’
Yönetmen Metin Akdemir, söz konusu kuram üzerine inşa ettiği ilk uzun metraj belgesel filminde ufuk açıcı bir yaklaşım sergiliyor ve soruyor: Türk sinemasında çekilen kadın filmlerinde ‘çekilemeyen’ sahnelerin sebebi neydi?
İki erkeğin birlikte vals yaptıklarını gösteren The Gay Brothers’tan (1895) bu yana sinemada görünürlük kazanan eşcinsel imge, yükselişe geçen Queer hareketle paralel 90’lı yıllarda kuramsal bir altyapı kazandı.* Yönetmen Metin Akdemir, söz konusu kuram üzerine inşa ettiği ilk uzun metraj belgesel filminde ufuk açıcı bir yaklaşım sergiliyor ve soruyor: Türk sinemasında çekilen kadın filmlerinde ‘çekilemeyen’ sahnelerin sebebi neydi?
Geçtiğimiz günlerde MUBİ’de gösterime giren Hayalimdeki Sahneler, Türkiye’de feminist rüzgârın etkisiyle üretilmiş kadın filmlerini mercek altına alan ve bu eserleri queer kuram, sansür, oto sansür gibi kavramlar üzerinden akademik bir yaklaşımla inceleyen zihin açıcı bir film. Akademik çünkü üzerinde temellendiği kuramsal altyapı ile problematiğini çözümleme girişiminde bulunuyor. Ve zihin açıcı zira yönetmenlerin örtülü bir biçimde sunduğu imgeleri konuşmaya ve düşünmeye fırsat tanıyor. Atıf Yılmaz’ın Dul Bir Kadın (1985) ve Kadının Adı Yok (1987) filmleri ile Yavuz Özkan’ın İki Kadın (1992) eserlerindeki kadın karakterler arasındaki ilişkileri, bilhassa üç ana sekans üzerinden örtük bir queer ihtimaliyle değerlendiren yönetmen, bu tartışmayı aynı anda dönemin oyuncuları ve günümüz akademisyen-eleştirmenleri eşliğinde yürütüyor. Hatta söz konusu sahneleri zihninde canlandırdığı haliyle yeniden çeken ve eklemeler yapan Akdemir, bu açıdan queer olasılığını da -kendi nazarında- kanıtlamış oluyor.
Bu noktaya kadar fikri çok çarpıcı bulduğumu fakat belgeselin bütününde bazı aksaklıklar olduğunu da ifade etmeliyim. Zira Türk sinemasında yer almış LGBTİ+ birey temsillerini tarihi boyutlarıyla açıklamaksızın, salt üç film üzerinden yapılan bir değerlendirmenin filmin argümanlarını zayıflattığını düşünüyorum. Hayalimdeki Sahneler şüphesiz değerli bir çalışma ancak bu haliyle, girizgahtan ve sonuçtan yoksun bir makaleyi andırıyor ve hikayesini, bu izleğin sinema tarihindeki ilk emsalleriyle süsleme fırsatını kaçırıyor. Öyle ki bu durum, tıpkı yönetmenin bir röportajında filminin ismini “Çekilemeyen Sahneler” koymayı istediğini söylemesi gibi, benim de bu belgesele bazı sahneler eklemeyi hayal etmeme sebep oluyor.
Ancak bu tarihi arka planı mutlaka Muhsin Ertuğrul’un Leblebici Horhor’undaki karaktere değin götürmeye gerek yok. Sözgelimi Ver Elini İstanbul (1962) filminde Mualla Kavur bir kadını öptüğü için kesilen sahne, yine Atıf Yılmaz’ın İki Gemi Yanyana (1963) filminde iki kadın arasında geçen küçük selamlaşma öpücüğü veyahut Halit Refiğ’in Haremde Dört Kadın (1965) filmi… Eğer temanın mihenk taşları bu belgesele konulmuş olsaydı, bana göre hem seyir zevki daha yüksek bir esere dönüşürdü hem de zemini daha sağlam bir tartışma konusu olurdu.
Metin Akdemir, hiç çekilmemiş bu sahneleri tasavvur ederken ve yönetmenlerin kendisiyle aynı şeyi düşünüp düşünmediğini veya bunun devlet eliyle yürütülen bir sansür belasından mütevellit bir oto sansür nedeniyle mi olduğunu sorgularken finale doğru ne yazık ki şaşırtıcı bir muğlaklık içerisine düşüyor. Ve böylesi mühim bir meselede izleyicinin kendisinden beklediği fikri açık etmediği için eksik bir okuma ve hatta yer yer amatör algısı yaratıyor. Yine de konsept itibariyle ilgi çekici bir belgesel Hayalimdeki Sahneler. Hazır gösterimdeyken, göz atmakta fayda var.
*Sinema Kuramları 2, Beyazperdeyi Aydınlatan Kuramlar, Su Yayınları, İstanbul, 2016.
En Çok Okunan Haberler
- Kaynanasını hiçbir zaman sevemeyen 4 kadın burcu
- Avrasya tüneli trafiğe kapatıldı!
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Albaya verilen ceza belli oldu!
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Beşiktaş'tan Talisca açıklaması: 'Karar verilmiştir'
- Elektronik kelepçeyi kırıp cinayet işledi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Mahruki yine yandı
- Teğmenlerin avukatlarından açıklama geldi!