Yeni nesil aşılar Covid-19 salgınını bitirmeyi başarabilecek mi?

Koronavirüs aşıları salgını bitirmekte yetersiz kaldığı gibi, SARS-CoV-2 virüsünün yeni yeni varyantlara evrilmesiyle etkisini yitirmeye başladı. Bu da bir anlamda hayal kırıklığı yaratıyor. Bu durumda yeni nesil bir COVID- 19 aşısına ihtiyacımız var. Peki bu aşı nasıl olmalı?

Yeni nesil aşılar Covid-19 salgınını bitirmeyi başarabilecek mi?
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 01.09.2022 - 00:01

İnsanları COVID-19’a yakalanmasını önleyen burun spreyi şeklindeki aşılar bulaşı durdururken, evrensel aşılar SARS-CoV-2 varyantların tümünde bulunan proteinleri hedef alacak.

Büyük bir olasılıkla milyonlarca insanın hayatını kurtaran koronavirüs aşıları halk sağlığı açısından çok büyük bir başarı. Ama aşılar pandemiyi bitirmekte yetersiz kaldığı gibi, SARS-CoV-2 virüsünün yeni yeni varyantlara evrilmesiyle etkisini yitirmeye başladı. Bu da bir anlamda hayal kırıklığı yaratıyor. Bu durumda yeni nesil bir COVID- 19 aşısına ihtiyacımız var. Peki bu aşı nasıl olmalı?

ABD, omikronun BA.4 ve BA.5 alt varyantlarını hedef alan hatırlatma dozlarını yakında piyasaya çıkartmaya hazırlanıyor. Ne var ki belirli bir varyanta özel geliştirilen hatırlatma aşıları pandemiyi bitirmeyecek, çünkü büyük bir olasılıkla bu aşılar yapılmaya başlandığında ortaya daha yeni varyantlar çıkacak.

Pek çok bilim insanı daha büyük düşünüyor: Çok sayıda varyanta etki edecek daha geniş kapsamlı aşılar veya enfeksiyonu engelleyen nazal aşılar. Bu ikili tercihan birlikte uygulanacak.

YETERLİ MİKTARDA AŞILAMA GEREKLİ

İrlanda’daki Trinity College’dan immünolog Ed Lavelle bu ikinci nesil aşıların bulaşı tamamen önleyeceğine inanıyor. Tek bir koşul var. O da yeterli miktarda insanın aşılanması.

Halihazırdaki COVID-19 aşılarının temel bileşeni Ocak 2020’deki orjinal SARS-CoV-2’nin spike proteini. Bu protein virüsün insan hücrelerine girmekte kullandığı bir çıkıntı. Bu proteini işlevsiz kılmak için kullanılan teknolojiler farklı olmakla birlikte temel ilkesi aynı ve hepsi enjeksiyon yoluyla vücuda veriliyor.

Ne var ki bu başarılı aşılar birbiri ardına gelen dalgaları durdurmakta yetersiz kaldı. Aşılar hastalığın ağırlaşmasını engelliyor olsa bile yeniden enfekte olmayı engellemediği için her re-enfeksiyon uzun COVID riskini biraz daha artırıyor.

AŞILAR HASTALIĞIN YAYILMASINI NİÇİN DURDURAMIYOR?

Bunun nedeni kısmen her yeni varyanttaki spike protein mutasyonunun bağışıklıktan kaçma becerisini her seferinde geliştiriyor olması. Başka bir deyişle aşının hedefi-yani spike protein- sürekli değişiyor.

Maryland’deki Ulusal Sağlık Enstitüleri’nden Jonathan Yewdell ise aşıların hastalığın yayılmasını durduramamasını daha temel bir nedene bağlıyor: Hiçbir aşı, kan ve lenf bezlerini işin içine dahil etmeden yayılan virüslere karşı uzun vadeli bir koruma sağlamaz. Yewdell’e göre geleneksel aşıların hiçbirinin COVID pandemisini durdurması mümkün değil.

Örneğin en bulaşıcı virüslerden biri olarak bilinen kızamık virüsünü ele alalım. Aşılar kızamığa karşı yaşam boyu süren bir koruma sağlar. Bu virüs, ilk başta burnumuzu veya boğazımızı saran hücreleri enfekte etmez. Tam tersi akciğerlerdeki bağışıklık hücrelerini enfekte eder. Bu hücreler virüsü lenf nodüllerine taşır. Virüs buradan tüm vücuda yayılır. Solunum sistemine ulaştığı zaman öksürük ve hapşırma ile yayılır.

Aşılanmış insanlar da kızamığa yakalanır. Ancak virüsün solunum yollarına ulaşıncaya kadar izlediği karmaşık yol nedeniyle bağışıklık sisteminin virüsün yolunu kesme şansı çok yüksektir.

Bunun tam tersi solunum yollarını tutan çok sayıda virüs, boğaz ve burnu saran mukus zarındaki hücreleri doğrudan enfekte eder. Bu hücreler etrafa virüsü saçtıkça diğer insanlar da enfekte olur. Bu nedenle solunum yolları virüslerine karşı geliştirilen aşıları olan insanların bağışıklık tepkileri, birkaç hafta boyunca enfeksiyonu engelleyecek kadar yüksektir. Ancak bağışıklık tepkisi zamanla zayıflayınca mukozal enfeksiyon riski ve başkalarına bulaştırma riski artar.

MUKOZAL BAĞIŞIKLIĞIN FARKI

Bir önemli faktör de mukozal bağışıklığın, vücudun geri kalanında oluşan bağışıklıktan farklı olmasıdır. Mukozal zarda bulunan özel bağışıklık hücreleri hastalığa yol açan her türlü organizmayı (patojen) tespit eder ve antikor salgılayarak tepki verir. Aslında bu zarlar vücudun geri kalanının ürettiğinden daha fazla antikor salgılar.

Genel olarak enjeksiyon yoluya uygulanan aşılar, güçlü bir genel bağışıklık yaratır ama mukozal bağışıklığı güçlendirmek gibi bir hedefi yoktur. Bu, COVID için mRNA aşıları için de geçerlidir.

İKİ TEMEL YAKLAŞIM

Genel olarak COVID-19 aşılarının etkinliğini artırmak için iki temel yaklaşım bulunmakta.

• Birinci yaklaşım, koronavirüsün kolaylıkla kaçamayacağı geniş kapsamlı veya evrensel aşılar üretmek.

Burada ana hedef koronavirüsün değişmeyen bir parçasını bulmaktır. Bu parça virüs için yaşamsal bir önem taşımalı ve bağışıklık sistemi bu parçaya odaklanmalıdır. Imperial College London’dan Danny Altmann bu parçanın önemini şöyle açıklıyor: “Eğer bu kısım çok önemli bir iş görüyorsa, mutasyon geçirmesi virüse çok pahalıya mal olur ve bu mutasyon virüsün hayatta kalmasını tehlikeye atar. O yüzden bu kısım mutasyon geçirmez. Aşıların işte bu parçayı hedef alması gerekir.”

Kuramsal olarak tüm koronavirüslere karşı bizleri koruyabilecek bir pan-koronavirüs aşısını geliştirmek mümkün gibi görünse de pratikte bunu gerçekleştirmek çok zordur. Onlarca yıldır üzerinde çalışılmasına karşın grip için bile evrensel bir aşı henüz geliştirilmiş değil. Halihazırda evrensel bir koronavirüs aşısı için çok yoğun emek ve para harcanmasına karşın bugüne dek yalnızca hayvan deneylerinden olumlu sonuçlar alındı.

İnsanlarda olumlu bir sonuç elde edilememesinin önündeki en önemli engel, bağışıklık sisteminin virüsün spesifik bir proteinini hedefe oturtamaması. Bunu başarmanın bir yolu bu proteinin küçük bir kısmını aşıya dahil etmekten geçiyor. Bu yaklaşım hayvan deneylerinde belirgin başarı sağlamış durumda. Ama bu klinik denemelerde aşının enfeksiyonu önlemekte başarısız kaldığı gözleniyor.

• İkinci yaklaşım, virüsün mukozal bağışıklık tarafından durdurulması. Lavalle’e göre bunun yolu aşıyı sprey şeklinde buruna uygulamak. Bugüne dek yalnızca bir nazal sprey 2003 yılında onay aldı: Flu- Mist. Nazal spreylerin üretiminde karşılaşılan en önemli sorun, aşı proteinlerinin burun zarının içine işlemesini sağlamak.

Bunun için daha büyük dozlar gerekiyor. Bu da intranazal aşıların maliyetini artıran bir faktör. Ne var ki son çalışmalarda aşı proteinlerini yağ moleküllerine bağlayarak mukozal yüzeylerin içinden geçirmek mümkün olabildi. Araştırma ekiplerinden biri bu yolla antikor düzeyini 1000 misli artırabildi.

Bu aşamada soru şu: Bu aşılar bulaşı tamamen önleyebilecek mi? Bu konuda bilim insanları ikiye ayrılmış durumda. Lavalle ve Altmann’ın da aralarında bulunduğu bir grup bu hedefe ulaşılabileceğine inanıyor.

Eğer yeni nesil aşılar uzun süredir ulaşılmaya çalışılan sürü bağışıklığını sağlama yeteneğine sahip olsalar dahi, bu aşıların yeterli sayıda insana nasıl ulaştırılacağı henüz bilinmiyor. Lavalle umutlu: “Pek çok insan enjeksiyon yerine burun spreyi şeklindeki aşıyı tercih edecektir. Ayrıca bunların nakliyesi de daha kolay ve ucuz” diyor.

Kaynak: Herkese Bilim Teknoloji / Reyhan Oksay


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler