İstanbul Film Festivali'nde büyük perdede izlemeniz gereken filmler

Bu yıl 41. kez düzenlenen İstanbul Film Festivali’nin seçkisinde yer alan bazı filmler var ki, sinema salonunun dev perdesinde izlenince asıl kıymeti anlaşılacak. İşte siz bu filmlerden bir derleme...

Emrah Kolukısa

Bazı filmler büyük ekranda, sinema salonunun o dev perdesinde izlenir, izlenmelidir. Büyüsü ancak böyle bir perdede tam olarak ortaya çıkacak bu filmlere bu yıl festival programınızda özel bir yer ayırmanızda yarar var bence, zira iki yıldır devam eden ve film izleme keyfimize gerçek bir darbe vuran pandemi önlemleri bu yıl minimuma indirildi ve nihayet festival tam olarak fiziki gösterimlere döndü.

Üstelik Atlas Sineması bu geçen sürede ciddi bir tadilat geçirdi ve yenilendi. Yani tam da sinemaseverlerin hasretini çektiği bir film izleme deneyimi bekliyor bu festival izleyicilerini. Biz de bu vesileyle bu yılın programını hızlıca taradık ve hangi filmleri büyük perdede izlemenin öncelikli olduğunu saptamaya çalıştık.

‘THE GODFATHER’ 50 YAŞINDA

Marlon Brando “The Godfather”daki Don Vito Corleone rolünü canlandırdığında 48 yaşındaydı; yani bu yıl 50 yaşına giren filmden iki yaş gençti, ama zaman hızla geçti ne yazık ki ve bugün 50’li hatta 60’lı yaşlarını (ve daha ileri yaşlarını elbette) süren kuşaklara mensup şanslı bir grup dışında Coppola’nın o müthiş filmini sinema perdesinde izleme şansına erişen pek olmadı. Bugüne kadar tabii.

Bu yıl İstanbul Film Festivali’nin programına alınan (tabii ki Cinemania seçkisinde) ve 50. yılı onuruna restore edilmiş kopyasıyla gösterilecek olan “The Godfather” (“Baba”) şüphesiz koşa koşa gitmeniz gereken filmlerin başında geliyor. 175 dakikalık bu sinema efsanesini ister Kadıköy Sineması’nda (10 Nisan, Pazar, 21.30) ister Atlas Sineması’nda (11Nisan, Pazartesi, 21.30) izleyin, ama muhakkak izleyin.

SERGIO LEONE’SİZ OLMAZ

İstanbul Film Festivali bu yıl dünya sinemasının kadri çok bilinmemiş bir büyük ustasını anımsıyor ve onun tüm filmlerini izleyiciyle buluşturuyor. Sergio Leone’den bahsediyorum elbette. Spaghetti Western türünün en büyük ustası Leone’nin çektiği 7 filmi de bu yıl festivalde izleyebilirsiniz. Belki hepsini görecek vaktiniz olmaz, o zaman en azından 3 filmini muhakkak büyük perdede izlemenizi tavsiye ederim: “İyi, Kötü ve Çirkin”, “Bir Zamanlar Batıda” ve “Bir Zamanlar Amerika”.

Bu üç film de bugün sinema tarihinin zirvelerinden kabul ediliyor (en azından bizim düşüncemiz böyle) ve her anlamda (ses tasarımından görsel zenginliğine, müziklerinden epik hikayelerine) büyük perdede izlenmeyi hak ediyorlar. 

ZEKİ MÜREN’İN İLK FİLMİ: ‘BEKLENEN ŞARKI’

Bildiğiniz gibi İstanbul Film Festivali bir süredir her yıl sinemamızın klasiklerinden birinin restorasyonuna önayak oluyor ve filmi izleyiciyle buluşturuyor. Bu yıl Zurich Sigorta’nın katkılarıyla restore edilen film de başrollerini Zeki Müren ve Cahide Sonku’nun üstlendiği “Beklenen Şarkı”. Türk sinemasının ilk kadın yönetmeni olarak da bilinen Cahide Sonku’nun Sami Ayanoğlu ve Orhon M. Arıburnu ile birlikte yönettiği “Beklenen Şarkı” aynı zamanda Zeki Müren’in de ilk rol aldığı film.

1953 tarihli bu siyah beyaz filmde elbette filme adını veren o müthiş “Beklenen Şarkı”yı da seslendiriyor Zeki Müren. Senaryosunu Sadık Şendil’in kaleme aldığı bu unutulmaz filmi sinema perdesinde görmek boynumuzun borcu; tek gösterim (maalesef) 10 Nisan Pazar, saat 19.00’da Atlas Sineması’nda, elinizi çabuk tutun derim. 

PERE PORTABELLA’NIN ‘VAMPİR’İ

İspanyol sinemasının adı az bilinse de etkisi büyük sinemacılarından (ve siyasetçilerinden bu arada) Pere Portabella’nın 1971 tarihli filmi “Vampir - Cuadecuc” bu yılki festivalin en güzel sürprizlerinden biri doğrusu.

Halen hayatta olan (95 yaşında kendisi) ve politik şiirselliğin sinemadaki ikonik figürlerinden kabul edilen Portabella’nın deneysel tarzının açıkça hissedildiği filmini bir daha kolay kolay büyük perdede izleyemezsiniz, bizden söylemesi. Meraklısı 9, 10 ya da 16 Nisan’da Pera Müzesi Oditoryimundaki gösterimlerden birine gitsin muhakkak. 

YENİLERDEN SEÇMELER

Yeni tarihli filmlerden bazılarını büyük perdede görmek özel bir deneyim olacak kanaatindeyim doğrusu. Örneğin son yılların bence en heyecan verici sinemacılarından ve her filminde görsellik kadar ses tasarımına da büyük bir özen gösteren Peter Strickland’in son filmi “Flux Gourmet” (üstte) bu yıl muhakkak izlemenizi önerdiğim yapımlar arasında.

Ayrıca dünya sinemasının büyük ustalarından Claire Denis’nin son filmi “Bıçağın İki Yüzü” (“Avec amour et acharnement”); günümüzün en kışkırtıcı sinemacılarından Michel Franco’nun son filmi “Günbatımı” (“Sundown”), bu yıl Berlin Film Festivali’nin açılış filmi olarak gösterilen François Ozon filmi “Peter Von Kant”, Fransız sinemasını bir başka önemli ustası Laurent Cantet’nin son filmi “Arthur Rambo”, festivalin Mayınlı Bölge: Folk Horror bölümündeki filmlerden “Post Mortem”, şiirsel filmleriyle aklımıza kazınan İngiliz yönetmen Terence Davies’in son filmi “Kutsama” (“Benediction”) ve Ulrich Seidl’in son filmi “Rimini” de yine büyük perdede izlenmesi elzem yapımlar arasında.