İzmir'e giden depremzedeler anlatıyor: 'Kıyameti yaşadık, araftayız'

6 Şubat'taki depremlerin ardından milyonlarca insan büyük bir barınma sorunu yaşıyor. Bu nedenle çok sayıda depremzede başka illere gitti. Bu illerden biri de izmir. İzmir'deki depremzedeler 'Kıyameti yaşadıklarını' söylüyorlar ve boşlukta olduklarını vurguluyorlar. Hatice Kamer'in haberi

BBC Türkçe
BBC

6 Şubat'taki depremlerin ardından alt yapısı çöken ve yıkıcı özellikteki artçı depremlerin sürdüğü deprem bölgesinde milyonlarca insanın en büyük sorunu barınma.

Çok sayıda depremzede deprem bölgesinden Türkiye’nin birçok il ve ilçe merkezlerine gitti.

Bu kentlerden biri de İzmir.

Valilikten talep ettiğimiz bilgiler yanıtsız kalsa da, kesin olmamakla beraber 50 bini aşkın depremzedenin İzmir ve ilçelerine geldiği ifade ediliyor.

Görüştüğümüz yetkililer bu sayının artmasını bekliyor.

Deprem bölgesinden gelenlere yardım faaliyetleri AFAD dışında, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve belediyeleri üzerinden de sağlanıyor.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin depremzedeler için ‘’Bir evim Bir Yuvam’ kampanyası ise devam ediyor. Ayrıca depremzedelere yardım, ilçe belediyeleri ile koordineli şekilde devam ediyor.

İzmir’de görüştüğümüz depremzedeler arasında barınma ve alt yapı sorunu çözülünce geri dönmek isteyenler çoğunlukta ama nasıl bir manzara ile karışılacaklarını bilmiyorlar.

Misafir gibi ağırlanan bu insanların ortak kaygısı ise belirsiz gelecek. Birçoğu hem evini hem akrabalarını hem de işlerini kaybetmiş durumda. "Dönecek bir evlerinin olmaması" bu belirsizliği daha da artırıyor.

Okul çağında çocukları olan aileler, çocuklarının eğitimi için kalmak istiyor.

Evini ve işini kaybeden insanlar İzmir’de kalmak istese de yüksek kiralar buna engel gibi görünüyor.

'Boşluktayız, araftayız'

İzmir’in Selçuk ilçesine depremin yaşandığı kentlerden 700’ü aşkın kişi gelmiş.

Birçoğu öğretmenevi ve otellerde ağırlanıyor. 80 öğrenci de ilçedeki okullara kaydedilmiş. İlçede kiralık ev bulma sorunu var, birçoğu akrabalarının yanına yerleşmiş durumda. Gelenlerin kayıtları tutulmuş ama resmi veriler paylaşılmıyor.

Görüştüğümüz depremzedeler ruh hallerini "boşlukta" ya da "araftayız" gibi sözlerle tarif ediyor ve depremi de kıyamete benzetiyor.

Afetzedeler resmi makamların açıkladığı can kaybı sayısının gerçeği yansıtmadığını savunuyor.

Adıyaman’dan gelen emekli öğretmen İsmail Güzel ve eşi Menekşe, daha önce burada görev yaptıkları için Selçuk'u tercih etmiş.

Kaymakamlık tarafından öğretmen evine yerleştirilmişler. Depremde evleri ağır hasar almış. Zamanlarının çoğunu hastanenin yanındaki küçük çay bahçesinde geçiriyorlar.

“Bir anda sallanınca çocuklara kalkın diye bağırdım’’ diyor İsmail Hoca, eşi Menekşe ise kullandığı ilaçların etkisiyle zor kalkabilmiş.

“Duvarlar çatlıyor üzerimize sıvalar dökülüyordu, dışarıya nasıl çıktığımızı hatırlamıyorum, hala olayın şokundayız” diye anlatıyor Menekşe.

Getty Images
Güzel çifti, birçok Adıyamanlı gibi yardımların çok geciktiğine, binlerce insanın bu yüzden öldüğüne inanıyor.

Depremde kardeşini ve iki yeğenini kaybetmiş. Oğlunun düğününde çekilen fotoğraflarını gösteriyor.

“Erkek yeğenim İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisiydi, erken gidecekti ama hava muhalefeti nedeniyle gidişi ertelendi. Fakat hep gitmek istiyordu, gitmem gerekiyor diyordu. İçine doğdu demek... “

Güzel çifti, birçok Adıyamanlı gibi yardımların çok geciktiğine, binlerce insanın bu yüzden öldüğüne inanıyor.

Menekşe geri dönmekten korkuyor ama memleketlerini terk etmek istemediklerini söylüyor.

Malatya’dan gelen Gülbay ailesi ise ilçedeki akrabalarının yanına yerleşmiş. Liseye giden iki çocuklarının okul kaydını Selçuk’a almışlar.

Evlerindeki hasar, yaşanan korku ve panik, alt yapının çökmesi, gıdaya ve suya erişimin zor olması, barınma sorunu, soğuk hava nedeniyle depremin ikinci günü şehri terk etmek zorunda kalmışlar.

Üzerinden üç hafta geçse de Songül, yaşadıkları dehşeti anlatırken gözleri doluyor. İlk depremlerden sonra az hasarlı raporu verilen evleri Yeşilyurt merkez ilçesinde. Yaşanan son depremle o civarda birçok apartman yıkılmış.

Eşi memur, belediyede çalışıyor. İş yerleri müstakil bir bina ve şu an 450 aile o binada barınıyor. Bu yüzden belediye çalışanlarının fiziki çalışma mekanı da yok, nöbet sistemine geçmişler.

“Rotasyon sırası geldiğinde eşim gitmek zorunda, muhtemelen kalacağı zaman da arabada yatıp kalkacak. Oradaki tüm akrabalarımız başka kentlere göç etti. Kaynım Ankara’ya, kayınvalidem Mersin’e oğlunun yanına taşındı. Biz kardeşlerimin yanına Selçuk’a geldik” diyor.

“Pazartesi yaşanan depremle ilgili hasar raporların e -devletten ulaşamıyoruz. Muhtemelen binadaki hasar derecesi arttı, geri dönmeye korkuyoruz, o dehşetten sonra o evlerde kalamayız” diye devam ediyor.

Çocuklarının birçok arkadaşı da depremde hayatını kaybetmiş.

“Sırf bu yüzden bile olsa geri dönmek istemiyoruz”

BBC
İzmir Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı bünyesinde Örnekköy’deki sosyal tesislerde 85 depremzede ağırlanıyor.

İzmir Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı bünyesinde Örnekköy’deki sosyal tesislerde 85 depremzede ağırlanıyor.

Meslek Fabrikası Şube Müdürü Zeki Kapı ve Engelsiz İzmir Şube Müdürü Nilay Seçkin, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Buca, Örnekköy, Balçova, Özdere’deki sosyal tesislerinde yüzlerce depremzedenin daha misafir edildiğini anlatıyorlar.

Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in, depremzedelere tahsis edeceğini söylediği, eskiden Hilton otel olarak kullanılan binada ise tadilat devam ediyor.

Bu merkezlerde depremzedelerle psiko-sosyal görüşmeler yapılıyor. Temel gıda ve barınma ihtiyaçları sağlanıyor. Fuar merkezinde depremzedeler için giyim ihtiyaçlarının karşılandığı bir mağaza da hizmete sokulmuş. Belediyenin yardım kampanyaları ise devam ediyor.

Adıyaman'dan gelen Gülter Özçiftçi depremde 32 yaşındaki doğalgaz mühendisi oğlu Sami Özel, gelini Hasret ve bir yaşındaki bebekleri Aslan’ı depremde kaybetmiş. Kız kardeşleri Ayten Ulucan ve Ayşe Sarıgül ise evlerini. Şimdi dört kardeş 15 kişi bir arada kalıyor .

“Bir arada olmak bize iyi geliyor” diyorlar.

Gülter, "Oğlum Sami hayattaki en büyük desteğimdi, gelinim de öz kızım gibi. Doyasıya ağlayamadım, hemen göç ettik, acımı bile yaşayamadım. ağlayamadım bile, ıssız bir yere gidip bağırarak ağlamak istiyorum..." diye konuşuyor ve geri dönünce çocuklarının mezarlarıyla dertleştiğinde daha iyi olacağına inanıyor.

Deprem akşamı oğlundaymış, kedisi evde yalnız diye dönmek istemiş. Bu yüzden vicdan azabı çekiyor. Sağ kurtulan oğlu onu teselli edemiyor.

"Demek ki vadem dolmamış, oğlum kal diye çok ısrar etti, arabasıyla beni bıraktı. Nerden bilecektim ki bu onu son görüşüm olacak…’’

Özel harekat polisi olan diğer oğlu ise depreme Kilis’te yakalanmış.

"Evleri yana kaymış ama hamdolsun ona bir şey olmadı" diyor.

BBC
Kızkardeşler (soldan sağa) Aysel, Gülter ve Ayten "Bir arada olmak bize iyi geliyor" diyor.

Gözleri dalarak devam ediyor;

“Üç gün kimsecikler yardıma gelmedi. Belki oğlum anne diye bağırdı ama ben duyamadım onu, yardım edemedik. Oğlum Kilis’ten geldi ve askeriyeden yardım getirdi, beşinci gün çocuklarıma ulaşıldı, her üçünü de aynı yatakta buldular. Uykudalarmış gibi.”

“Belki erken gelseydi yardım, kurtulabilirlerdi” sözüne kardeşlerinin de vereceği bir yanıtı yok. Gülter'i teselli etmek kolay değil, kız kardeşleri onu bir an bile yalnız bırakmıyorlar.

Ayten ise depreme sabah namazını kılarken yakalanmış. İki oğluyla sarsıntılar devam ederken ikinci kattaki evlerinden çıplak ayakla dışarıya fırlamışlar. Site kapısına vardıklarında binaları yıkılmış. 12 dairelik o binadan sadece üçü sağ kurtulabilmiş. O günden beri sağ istemsizce titreyen sağ kolunu gösteriyor.

Yakın akraba çevresinden 17 kişiyi kaybetmişler. Adıyaman’a üç gün boyunca hiçbir yardım gitmediğini anlatıyorlar.

“O yıkık evler, o deprem anı, o insanların yardım çığlıkları, kimi anne, kimi baba, kimi yavrum diyor. O ağıtlar o feryatlar hep gözümüzün önünde.''

Ayten, ablasının duymayacağı bir tonda devam ediyor:

‘’Biliyor musunuz, acımızı birbirimizden saklıyoruz, ablam üzülmesin diye susuyoruz ama endişe içindeyiz, misafiriz, çok iyi ağırlıyorlar ama misafirliğin de bir süresi var, elbet memlekete döneceğiz ama döneceğimiz bir Adıyaman kalmadı ki..."

Gülter ise en çok oğlunun mezarına gidip, onunla dertleşmek için dönmek istiyor.

Yardımların geldiği üçüncü günde enkazlardan imdat seslerinin kesildiğini anlatıyor Ayten.

‘’Hepsi soğuktan dondu" sözüyle herkes susuyor.

'Koca bir boşlukta sallanıyor gibiyiz'

Küçük kardeşleri Aysel’in evi İsias Otelin karşısındaymış. Yan bina apartmanlarının üzerine çökmüş. Binanın giriş kapıs yıkılan duvardan kapanınca yaklaşık 2,5 metre yüksekliğinde kapının üzerinden atlamak zorunda kalmış.

‘’Kızımın ayağı yarıldı ve üç gün kanadı, dikiş atacak yer bulamadık’’ diye anlatıyor.

Abileri Nadir Sarıgül ise duygularını "Koca bir boşlukta sallanıyor gibiyiz" sözleriyle ifade ediyor.

Tüm kardeşler bir arada, bu en büyük tesellileri ama buna rağmen psikolojik desteğe ihtiyaçları olduklarını ifade ediyor.

Elbistan’dan gelen Yusuf ve Döndü Berk çifti ise 15 yaşında dokuzuncu sınıfa giden torunları için İzmir’e gelmiş. Onların evi, ikinci depremde zarar görmüş. 73 yaşındaki Yusuf Berk ‘’Köydeki ev için alışveriş yapmak üzere markete gittim, tam o sırada deprem oldu, zor kaçtım ve gözümün önünde onlarca bina yıkıldı’’ diyerek yaşadığı dehşeti anlatıyor.

Yıkılan yeni apartmanları, elli yıl önce köyde inşa ettikleri evle kıyaslıyor.

“Dışardan bakınca incikli boncuklu o çürük evler binlerce insana mezar oldu'' diyor.

Adıyaman'dan gelen Semra Saraldı ise hala depremin şokunu atlatamamış. “Odadayken duvar yarıldı ve gökyüzün gördüm” derken gözleri doluyor.

“Üç gün boyunca o enkazların altından gelen imdat seslerini ömrümün sonuna kadar unutmayacağım’’ diye ekliyor.

Geri dönmekten de korkuyor. Emekli bir memur. Maaşı ise artan kiraları karşılamaya yetmiyor. Televizyon izlemiyorlar, ellerinde telefon, sosyal medyadan takip ediyorlar gelişmeleri. Yardımların neden geç geldiğine verilen resmi yanıtlar ise onu ikna etmemiş görünüyor.

BBC
Semra Saraldı (solda) tesisin yöneticisi Filiz Yılmaz ile birlikte

'İçimde hiç geçmeyecek üşüme duygusu'

‘’Hadi batı yönünde yollar bozuktu, ama Diyarbakır yolu açıktı. Helikopter indirebilirlerdi. Ayağımızda terliklerle günlerce soğukta bekledik, ilk iki gün içecek su bulamadık, yardım gelse kurtulabilecek binlerce insanın, soğuktan donarak öldüğüne şahit olduk. Buraya geldikten sonra bile günlerce ısınamadım, içim titriyordu, içimde hiç geçmeyecek bir üşüme ve titreme duygusu var''

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “helallik” istemesine Yusuf Amca “Söylenecek çok şey var ama bırak o da içimizde kalsın" yanıtını verince, Semra ‘’İlk iki gün yardımlar gelse binlerce insan kurtulabilirdi, neyin hesabını yaptılar bilmiyorum ama artık susmayacağım, susmak için çok bedel vermedik mi amca?’’ diye soruyor.

BBC

Malatya’dan gelen Taner Kayaş da köyde çiftçilik yapıyormuş. Aile fertleri üç farklı kentte. Eskişehir'de buluşmayı planlıyorlar ama kira için çalışması gerekiyor.

Yaşadıkları durumu ise ‘’Türkiye’nin farklı kentlerine dağıldık, resmen kavimler göçü yaşıyoruz” sözleriyle tanımlıyor.

Yapılan resmi açıklamalara göre şehirler bir yılda bayındır hale gelebilecek ama büyük yıkımın yaşandığı kentlerden gelen depremzedeler buna ihtimal vermiyor.

‘’Bırakın bir yılda bayındır hale gelmesi, on yılda bile düzelmez. O molozları kaldırmak için bile bir yıl yetmez” diyorlar.

Bu misafirhanedeki depremzedeler, kısa sürede aile gibi olmuşlar. Merkezin sorumlusu Filiz Hanım, Malatya’dan gelen dört sağır dilsiz misafirle ilgilenirken, 18 yaşlarında Ahmet Albayrak adındaki genç ise gülerek yanına gelerek ailesine ulaştığını haberini veriyor. Bunu duyan depremzedeler, kendi yakınları bulunmuş kadar seviniyor.

BBC
Ahmet Albayrak, depremden 20 gün sonra anne ve babasının hayatta olduğunu öğrendi.

Bir künefecide çalışmak için Antakya’dan İzmir’e gelen Ahmet, depremden iki gün sonra şehrine varabilmiş. Tüm ailesini kaybettiğini düşünürken, 20 günün ardından annesi ve babasının Adana’da hastanede olduğunu öğrenince ''mutluluktan uçacak gibi oldum'' diyor.

Ailesini ararken enkazlardan birçok ceset çıkarmış. Gözleri dolarak anlatıyor:

‘’Beni en çok etkileyen üç yaşlarındaki bir çocuktu, bu çocuğun günahı neydi Allah’ım diyerek ağladım. Tam ümidimi kaybetmişken, annemin sağ olduğunu öğrendim. Bu yüzden hala rüyada gibiyim” diyor.

Hastanede ailesini görmek için Adana’ya gidecek ve konteyner verilirse Antakya’ya geri dönecekler.

O bunları anlatırken Antakya'da kuaförlük yapan Perihan Özen, Ahmet’in yanına gelerek sevincini paylaşıyor.

‘’Bu tür mucize hikayelerine sığınıyoruz işte” derken gözleri doluyor.

Eski Antakya’daki iki katlı evlerinin olduğu sokakta ayakta kalan iki evden biri onlarınmış. “Sanki melekler bizi korudu” diye anlatıyor.

Günlerce arabada yatıp kalkmışlar. Bölgenin tamamı yıkıldığı için enkazların arasından çıkamamışlar. Akrabaları onların öldüğünü sanmış.

“Altı gün boyunca eşimin abisini ve yengesini çıkarmak için enkaz başında bekledik, yardımlar çok geç geldi, eşim kendi elleriyle cesetlerini enkazdan çıkardı.’’

Eltisi Ankaralıymış, vasiyeti üzerine her ikisini de orada toprağa vermişler.

‘’Hiç değilse dini vecibelerle gömdük, dua edebileceğimiz bir mezarları var. Cesedinden tek parça dahi bulunmayan nice insan var. ’’

Depremden sonra yaşananları hiç unutamayacağını söyleyen Perihan, bir komşusunun hikayesini anlatırken gözleri doluyor. Günlerce enkaz altında yardım bekleyen komşularını unutamıyor.

Geç gelen yardımları, insanların bağırmaktan seslerinin kısıldığını, yardım gelmediği için birçoğunun öldüğünü söylüyor.

'İmdat diye diye öldü'

''Bir komşumuz vardı, Can amca. 'Seni kurtaracağız' dedik. Günler sonra yardım ekipleri geldi. 'Can amcayı kurtarın' dedik. Gelen ekipler birçok enkazda gençlerin olduğunu söyleyerek ‘O yaşlı, yaşamış yaşayacağı kadar, bari gençleri kurtaralım’ diyerek onu öylece bıraktı. İmdat diye diye öldü, onu hiç unutamıyorum…’’

Oğlu İzmir’de üniversite okuduğu için 17 yaşındaki kızıyla gelmişler. Eşi Antakya’ya geri dönmüş. Kentin çok kültürlülüğünü hatırlatıyor.

“Mahallemizde Ermenisi de vardı, Arabı, Kürdü, Türkü. Depremde herkes birbirine yardım etti. Burada da çok dayanışma gördük'' diyor.

Ankara’da arabasına bindikleri taksi şoförü depremzede olduklarını öğrenince, akşam onlara yemek götürmüş. Bunu gözleri parlayarak anlatıyor.

”Yaşadığımız bu kabusta bizi ayakta tutan tek şey, iyi insanlar. Hiç tanımadığımız insanlardan gördüğümüz dayanışma.’’

Kızı geliyor, bir hafta boyunca hiç yemek yememiş. Geceleri uyuyamıyormuş, uykusuzluk hepsinin ortak problemi. Birçoğu yaşadıklarını kıyamete benzetiyor.

Getty Images

'Bir arada olalım yeter'

“O gece depremde sokağa indiğimizde tüm mahallenin yıkıldığını gördük. Kızım ‘Allah’ım beni bu kabustan uyandır’ diyerek sinir krizleri geçirdi ama günlerdir bir kabusun içinde yaşıyoruz. Bazen sitem ediyorum Allah’a, Antakya çok mu kötü bir kentti de bu kadar büyük yıkım yaşadı, hangi dine göre günah işledi, biz neden Antakya’da kıyameti yaşadık’’ diye soruyor.

Haberleri izlemiyor, ‘’Orda gösterilenler yaşadığımız kabusun onda biri bile değil, haberlere inanmıyorum” diyor. Daha fazla kayıp haberi duymamak için de hiç kimseyi aramıyormuş.

Şehrinden uzaklaşmak iyi gelmiş, tüm depremzedeler gibi o da bir gün dönmek istiyor ama dönünce göreceği manzara onu korkutuyor.

Sözlerini gözleri dolarak şöyle sürdürüyor:

"Eskiden büyük evimiz olsun, herkesin bir odası olsun, bir ev, bir yazlık olsun derdik, bu deprem, o birkaç saniyede hiçbir şeyin bize ait olmadığını gösterdi, sahip olduğumuz her şey birkaç saniyede yok oldu. Şimdi ise sadece tek göz bir evim olsun, ailem sağ salim olsun, bir arada olalım yeter.''