İzmir Barosu: Sesi kısılan yurttaşın sesi olmaya devam edeceğiz
İzmir Barosu, 10 Aralık Uluslararası İnsan Hakları Günü kapsamında basın açıklaması yaptı. Avukat Erdem Oktar, “Türkiye’deki tüm hak ihlallerine karşı kararlılıkla mücadele etmeye devam edeceğiz. Sesi kısılan yurttaşın sesi, nefesi kesilen toplumun nefesi olmak için mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi.
İZMİR / Cumhuriyetİzmir Barosu, 10 Aralık Uluslararası İnsan Hakları Günü kapsamında basın açıklaması düzenledi. İzmir Barosu binası önünde gerçekleştirilen açıklamayı İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Erdem Oktar okudu. Bugün, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edilişinin 76. yıl dönümünde, dünya genelinde ve Türkiye’de insan haklarının sistematik bir şekilde ihlal edildiği bir yılın muhasebesini yapmak zorunda olduklarını ifade eden Erdem Oktar, “2024 yılı boyunca insan haklarına yönelik baskılar artarak devam etmiş; bireylerin eşit, özgür ve onurlu bir yaşam sürme hakları ciddi şekilde ihlal edilmiştir. İsrail’in Filistin’de gerçekleştirmeye devam ettiği soykırım ve Ortadoğu’dan Avrupa ülkelerine ulaşmaya çalışan mültecilerin yardım çığlıklarına gözlerini kapatan bir dünya ile karşı karşıyayız. Ne yazık ki, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde temel hak ve özgürlükleri koruma taahhüdünde bulunan ülkeler, bu ihlalleri yalnızca görmezden gelmekle kalmamakta; aynı zamanda doğrudan veya dolaylı olarak bu ihlalleri gerçekleştirmektedir” diye konuştu.
“İNSAN HAKLARI MÜCADELESİ KRİTİK BİR HALE GELDİ”
Dünyada da mülteci düşmanlığı gibi kavramların giderek artmasına dikkat çeken Oktar, “Küresel ölçekte otoriter rejimlerin yükselişi, faşist ideolojilerin yaygınlaşması ve mülteci karşıtlığının giderek artması, insan hakları mücadelesini daha da kritik hale getirmiştir. Savaş, çatışma ve ekonomik adaletsizlik nedeniyle milyonlarca insan evlerini terk etmek zorunda kalmış, vardıkları yerlerde onurlu bir yaşam yerine insanlık dışı uygulamalarla karşılaşmıştır. Mültecilerin sınır dışı edilmesi, insanlık dışı koşullarda tutulması ve kırılgan hale getirilmiş gruplara yönelik nefret söylemleri, insan haklarının temel ilkelerini hiçe saymaktadır. Özellikle İsrail’in Filistin ve Lübnan’a yönelik gerçekleştirdiği saldırılar, sivillerin yaşam hakkını hedef alarak bu ihlallerin vahametini ortaya koymaktadır” dedi.
“ÜLKENİN İNSAN HAKLARI KARNESİ ZAYIFLARLA DOLU”
Türkiye’de de yıl içinde meydana gelen hak ihlallerini sıralayan av. Oktar, “Türkiye’de ise insan hakları ihlalleri sistematik bir hale gelmiştir. Kadına yönelik şiddetle mücadelenin simgesi olan 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü sonrasında, hak savunucularına yönelik baskılar artmış; pek çok aktivist gözaltına alınmıştır. Barışçıl toplantı ve gösterilere katılan kişiler, yalnızca seslerini duyurmak isterken ağır idari yaptırımlarla karşılaşmış ve hukuki süreçlerle yıldırılmaya çalışılmıştır. İnsan hayatının değersizliği, Alsancak’ta 2 insanın yağmur suyuna temas eden elektriğin çarpması sonucu ölümünü ile de kendini göstermiştir. 2024 yılında siyasi iktidarın aile ve geleneksel değerleri koruma gerekçesi etrafında şekillendirdiği popülist söylemlerle LGBTI+’lar hedef gösterilmeye; terörize edilmeye ve nefret söylemi ve ayrımcılığa maruz bırakılmaya devam edilmiştir. Barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanmak isteyen yurttaşlar, polis müdahaleleriyle engellenmiş; anayasal haklarını savunan kişiler hukuki yaptırımlarla tehdit edilmiştir. Trans+’ların hormon tedavisine erişimi kısıtlanarak, sağlık hakkına açık bir müdahale edilmiştir. Yetkililerin LGBTI+ karşıtı söylemleri ise nefret söyleminin derinleşmesine neden olmuş ve toplumda artan nefret cinayetlerinin zeminini hazırlamıştır. Demokratik seçimlerle belirlenmiş belediye başkanlarının yerine kayyım atanması başka bir deyişle halkın iradesinin açıkça gasp edilmesine 2024 yılında da devam edilmiştir. Yerel yönetimlerin seçilmiş temsilcileri üzerindeki baskılar, yalnızca seçme ve seçilme hakkını değil, toplumsal temsilin meşruiyetini de tehdit etmektedir. Bunun yanı sıra, Gezi davası süreci ve sonrasında Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına rağmen hak savunucularının özgürlüklerinden mahrum bırakılması, Türkiye’nin demokrasi tarihinde bir utanç kaynağı olarak durmaya devam etmektedir. Milletvekili seçilmiş olmasına rağmen hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutulan Can Atalay’ın durumu, adalet sistemindeki sorunların ve siyasi müdahalelerin boyutunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Ne var ki ülkenin insan hakları karnesi her ne kadar zayıflarla dolu olsa da devam eden sayısız hak ihlalinin önüne geçmek için verdiğimiz mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz. Çünkü bu alanda umudunu yitirmemesi gereken ve mücadeleyi büyütecek kişiler öncelikle hukukçulardır. Avukatlık mesleği bizlere salt dilekçe yazıp duruşmalara girmek şeklinde bir teknik vazife yüklememekte, başta Avukatlık Kanunu’ndan kaynaklanmak üzere avukatlar ve meslek örgütleri barolar ülkedeki hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokrasiyi koruyup geliştirmek göreviyle bizzat görevlendirilmişlerdir” ifadelerini kullandı.
“MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ”
İzmir Barosu olarak mücadeleye devam edeceklerinin altını çizen avukat, “Herkes için onurlu bir yaşamı savunmaya; dil, din, ırk, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği, mezhep, siyasi görüş, etkin köken ve benzeri hiçbir ayrım gözetmeksizin hakların korunması ve geliştirilmesi için dünyada ve Türkiye’deki tüm hak ihlallerine karşı kararlılıkla mücadele etmeye devam edeceğiz. Sesi kısılan yurttaşın sesi, nefesi kesilen toplumun nefesi olmak için mücadelemizi sürdüreceğiz. Ülkemizde ve dünyada hukukun üstün olduğu, kimsenin işkenceye, kötü muameleye, ayrımcılığa maruz kalmadığı, yasaların çağa ve insana uygun, ilerici bir şekilde tüm insanlara eşit şekilde uygulanabildiği bir toplumsal düzen için mücadeleye devam edeceğiz” dedi.