Dokuz Eylül Üniversitesi deprem raporunu yayımladı

Kahramanmaraş ve Hatay merkezli gerçekleşen depremlerin ardından bilimsel araştırmalar yürüten Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ), depremlere yönelik geniş çerçeveli bir rapor daha yayımladı. DEÜ’lü uzmanlar raporda, depremlere ait saha gözlemleri, sismolojik ve jeodezik veriler ile oluşan bina hasarlarına ilişkin bulgu ve değerlendirmelere yer verdi.

İHA

Türkiye’nin deprem araştırmalarında yer alan yükseköğretim kurumlarından Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ), Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 ile Hatay merkezli 6.4 büyüklüğündeki depremlere yönelik yeni bir deprem raporu yayımladı.

DEÜ Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği, Jeofizik Mühendisliği ve Jeoloji Mühendisliği bölümleri ile Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DEÜ-DAUM) bilim insanları tarafından hazırlanan 72 sayfalık raporda, depremlere ait saha gözlemleri, sismolojik ve jeodezik veriler ile oluşan bina hasarlarına ilişkin bulgu ve değerlendirmelere yer verildi. 

DEÜ Rektörü Prof. Dr. Nükhet Hotar’ın talimatıyla hız verilen deprem araştırmalarının bir parçası olarak dört bölümden oluşan raporun ilk bölümünde “Jeolojik-Jeomorfolojik Arazi Gözlemleri”, ikinci bölümde “Jeofizik ve Jeodezik Ön Değerlendirme Sonuçları”, üçüncü bölümde “Bina Hasarları Ön Değerlendirmesi” ve son bölümde “Sonuçlar ve Değerlendirmeler” yer aldı. 

9 BİN BİNA İNCELENDİ

Raporda, DEÜ Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyeleri tarafından oluşturulan saha inceleme ve gözlem ekibinin Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya ve Gaziantep illerinde yaklaşık 9 bin binada inceleme yaptığına dikkat çekildi.

Binalardaki gözlem ve tespitler sonucunda maddeler halinde sonuç paylaşan DEÜ’lü bilim insanları, hasarlı ve göçen binaların genellikle 2000 yılı öncesi yapıldığına dikkat çekti. Raporda şu ifadeler yer aldı: “Hasarlı ve göçen binalar genellikle deprem yükleri altında sıvılaşabilen zemin üzerinde yer almakta ve temel sistemlerinde yetersizlik bulunmaktadır. Bu binalarda beton ve donatı malzeme kalitesi ile işçilik son derece yetersizdir.” 

YUMUŞAK KAT VURGUSU

Depremlerde binaların çökmesinde etkin rolü gözlemlenen “yumuşak kat” düzensizliğine de vurgu yapılan raporda, “Hasarlı ve göçen çoğu binanın zemin katında çeşitli dükkanlar yer almakta olup, yumuşak kat düzensizliği bulunmaktadır. Hasarlı ve göçen bazı binalarda çekme kat bulunması nedeni ile rijitlik düzensizliği bulunmaktadır. Kolon kiriş birleşim bölgelerinde etriye sıklaştırması yapılmamış binalarda hasarın bu bölgede yoğunlaştığı ve yapının ağır hasar almasına neden olduğu hatta çoğu zaman yapının tamamen göçmesine neden olduğu görülmüştür” ifadeleri yer aldı.

DEÜ’nün bölgedeki incelemelerinin sonucunda, deprem yönetmeliklerine uygun olarak inşa edilen, beton ve donatı kalitesinin yeterli olduğu binalarda ise önemli hasar oluşmadığına dikkat çekildi. 

İSKENDERUN MERKEZİ ZAYIF ZEMİN NİTELİĞİNDE

DEÜ’lü uzmanlar, mikrotremor ve SPAC çalışmalarından elde edilen ilk jeofizik bulguları değerlendirdiklerinde, İskenderun kent merkezi ve kıyı kesiminin zemin hakim titreşim periyodu değerlerinin yüksek olduğu ve zayıf zemin niteliğinde olduğunu belirledi.

Raporda, çalışma alanında elde edilen düşük VS30 hız değerlerinin de bunu desteklediğinin gözlemlendiğine vurgu yapıldı. 

HATAY DEPREMİ SİSMİK KAYNAĞI OLUŞTURDU

Raporda, Dünya’nın kara kısmında son yüzyılda meydana gelmiş en büyük depremlerden biri olarak değerlendirilen Kahramanmaraş depremlerinde, ilk ana şok sırasında üç fayın birden (Amanos, Pazarcık ve Erkenek fayı); ikinci ana şokta ise Çardak ve Doğanşehir faylarının birlikte kırıldığına dikkat çekildi. 20 Şubat tarihindeki Hatay Defne depreminde ise Antakya Fayı’nın kuzey segmentinin, depremin sismik kaynağını oluşturduğu ifade edildi.

Küresel Konum Belirleme Sistemi (GNSS) verilerinden elde edilen bölgeye yönelik sonuçların da değerlendirildiği raporda, “GNSS verilerinden elde edilen sonuçlar göz önüne alındığında Kahramanmaraş, Hatay, Osmaniye, Malatya, Elazığ’daki GNSS istasyonları güneybatıya doğru, Kahramanmaraş Ekinözü, Adana Feke, Adana Tufanbeyli’deki istasyonlar kuzeybatıya doğru, Gaziantep ve Kilis’teki istasyonlar kuzeydoğuya doğru Adıyaman’daki istasyon ise güneydoğuya doğru hareket etmiştir” ifadelerine yer verildi. 

GNSS istasyonlarında depremin etkisiyle kalıcı deformasyon oluştuğu belirtilen raporda, “Bir başka ifadeyle, depremin etkisinin ortadan kalkmasıyla hareket eden noktalar ilk konumlarına geri dönmemiş; bölge kalıcı deformasyona uğramıştır. 6 Şubat 2023’de meydana gelen 7.7 ve 7.6 depremlerinin, GNSS zaman serilerindeki değişimlerin gözlemlenmesiyle geniş bir bölgede etkili olduğu ortaya konmuştur” açıklamalarında bulunuldu. 

DEPREM RİSKİ

Raporda, belli bölgelerdeki deprem risklerine de dikkat çekilerek, “Coulomb gerilimi diyagramının kırmızı renkli bölgelerine karşılık gelen kuzeybatıda Sivas ve çevresi, kuzeydoğuda Malatya ve çevresi, güneydoğuda Gaziantep’in güneyi ve Suriye, güneybatıda Hatay ve çevresi, batıda ise Aksaray’a kadar gerilim artımının olması nedeniyle deprem riskini yüksek olduğu söylenebilir” denildi. 

Büyük yıkıma neden olan depremlerin hemen ardından DEÜ’nün tüm birimleriyle yaraları sarmaya başladığına ve depremlere yönelik bilimsel araştırmalar gerçekleştirdiğini kaydeden DEÜ Rektörü Prof. Dr. Nükhet Hotar, deprem bölgesindeki arazi çalışmaları ve deprem tahlillerinin devam ettiğini, oluşacak yeni sonuçların rapora ekleneceğini belirtti.