Deprem sadece binaları değil milyonlarca kadın ve çocuğun umudunu da yıktı: Hayaller enkaz altında

Bir çocuk için çok ağır olan bu cümle 12 yaşındaki Arda Aslan’a ait. Arda, Antakya’da yaşıyordu. Bir ay önce, kaptanı olduğu buz hokeyi takımıyla Kanada’ya gitmeyi düşlüyordu. Şimdi çadır kentte “umut” arıyor.

Jale Özgentürk

Arda 12 yıllık hayatının en acı gününü bir ay önce yaşadı. Hatay Antakya dahil 11 ili vuran deprem sonrasında onun yaşadığı ev de çöktü. Yakın akrabalarının ölümüne tanık oldu. Sonra da annesi Fazilet Hanım’la birlikte Antakya’dan göç ederek depremin merkez üssü Kahramanmaraş’a, orada evi sağlam kalan teyzesinin yanına taşındılar.

Arda, gazeteci olduğumu öğrenince “Abla benimle röportaj yapar mısın? Yaşadıklarımı anlatmak istiyorum” dedi ve anlatmaya başladı. Depreme uykuda nasıl yakalandılar, enkazdan nasıl çıktılar... Asıl anlatmak istediği şeyler ise geleceğe dairdi. O yaşta bir çocuk için çok ağır bir cümle kurdu ve “Hayallerimi yitirdim” dedi. 

‘ARTIK İMKÂNSIZ’ 

Belli ki sormamı istiyordu. Sordum ve ağlaya ağlaya soluksuz anlattı: “Okulumun buz hokey takımının kaptanıydım. En büyük hayalim Kanada’da düzenlenen yarışmalara katılmaktı. Artık imkânsız bu!”

Kahramanmaraş’tan başladığımız depremzede ziyaretine Arda Aslan’ın öyküsüyle başlamamın önemli bir nedeni var. Depremin sadece evleri yıkmadığını anlatabilmek. İnsanların ruhunun da enkazın altında kaldığını örnekleyebilmek.

Deprem sonrasında özellikle kadın ve çocukların yaşadığı yıkım çok büyük. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için Türkiye Mücevher İhracatçıları Birliği’nin kadın konseyinin davetini kabul ederek geldiğimiz deprem bölgesinde yaşananlar “büyük felaket” tanımına çok uygun.

‘SIFIRLANDIK’

İş kadınlarının, kadınlar ve çocuklar için hazırladığı ihtiyaç malzemelerini dağıtmak için yola Kahramanmaraş’tan çıkıyoruz. İstisnasız tüm binalar ağır hasarlı. İstisnasız her aileden can kayıpları var. Bölgede bir ay geçmesine rağmen henüz sağlıklı bir yaşam kurulamamış. Hayatta kalmak için gerekli barınak, su, gıda ve sağlık hizmetlerine yeterince erişim sağlanamıyor. Önce bir kadın kooperatifine uğruyoruz. Geleceğimizi duyunca toplanmış kadınlar.

(Kadın konseyinin dağıttığı ayıcıklı çantalar, çocuklara küçük bir mutluluk anı yaşattı...)

Acılı öyküleri dinlemeye başlıyoruz. “Normal bir hayatımız, evimiz eşyalarımız vardı. Bugün sıfırlandık. Akıl sağlımızı koruyabilirsek iyi” diyor kadınlar. 

‘ÇADIR ARIYORUM’

Habibe Karateke üç çocuklu genç bir kadın. Kocasından ayrılmış. Tek isteği var. Derslerinde çok başarılı olan oğlunun okuması. Depremden önce temizliğe giderek çocuklarına bakıyormuş. Borç harç aldığı evine de yeni taşınmış. Ne yazık ki depremde ev göçmüş. “Çadır arıyorum haftalardır” diyor. AFAD’ın çadır kentlere gitmeleri için çadır vermediğini ekliyor ve öfkeyle “Çadır kent’te yaşayamam. Sürekli kavga çıkıyor. Üç çocuğumla nasıl uğraşayım. Evi yıkılmayana bulunuyor, yıkılana bulunmuyor” diyor.

‘AFFETMEYECEĞİM’

Ayşe Hanım da eşinden boşanmış. Onun da üç çocuğu var. O da çadırkent istemiyor, yıkık da olsa bir akrabalarının evine sığınmışlar. Yanında ortaokula giden ve futbolcu olma hayali kuran oğlu var. Ne yazık ki o da oğlu için “Hayallerini kaybetti. Hep suskun artık” diyor. Depremin ilk dört günü kimsenin gelmemesine çok kızgın. “Devletimiz güçlü değilmiş. Yalnız bırakıldık. Enkaz altında ölenlerin sesini hiç unutmayacağım. Hiç affetmeyeceğim” diyor.

Çoğunluğu yeni binalardan oluşan Türkoğlu Mahallesi’nde kurulan iki çadır kente gidiyoruz. Yıkılan okullardan birinin 200’e yakın öğretmenin göçük altında kaldığını söylüyor.

HATAY YOK OLMUŞ!

Kahramanmaraş’tan Hatay’a doğru yola çıkıyoruz. Yol boyunca tüm ilçe ve köylerde manzara aynı. Tek sağlam bina yok. Evlerinin önlerine çadır kuran ailelerin yanına uğruyoruz. Çocuklar aldıkları küçük hediyelerle çok mutlu oluyor. Kadınların ise dağıtılanları alırken gözleri hep dolu. 

Türkiye’nin hoşgörü şehri, medeniyetlerin buluştuğu Hatay’a giriyoruz. Her gittiğimde hayranlıkla gezdiğim kentin durumunu tarif etmek mümkün değil, bir dehşet tablosunun içinde gibiyim.

Anadolu’nun ilk camisi Habib-i Neccar’dan Hatay’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne katıldığı anlaşmanın imzalandığı Meclis Binası’na kadar her yer harabeye dönüşmüş. Kentte sağlam bina kalmamış. Savaşın bile yapamayacağı bir yıkım ve büyük bir hüzün var kentte. Dört gün devletin gelmediği Hatay’da, belediyelerin çabalarıyla düzen kurulmuş.

‘BİZİ YALNIZ BIRAKMAYIN’

Depremin üzerinden bir ay geçti. O günden beri çok acı öyküler dinledik, dinliyoruz... Konuştuğumuz depremzede kadınlar, “Bizi yalnız bırakmayın. Hayatın sürdüğünü ancak böyle anlıyoruz” diyorlar. İşte bu yüzden deprem bölgesinin hayatımızın merkezinde yer alması ve hayatın yeniden kurulması için katkı yapmaya devam etmemiz şart. Bir de elbette daha dayanıklı şehirler kurulması için mücadele vermeliyiz.

ÜNİVERSİTE SINAVI ERTELENSİN

Bir konteyner kente uğruyoruz. Ankara Sanayi Odası yapmış. Kendilerini “Çok şanslı” olarak tanımlayan Bilaloğlu ailesi ile sohbet ediyoruz. Acıları büyük ama çadırdan kurtuldukları için mutlular. Uzun süre konteyner da olsa böyle yaşayamayacaklarını söylüyorlar ve “Kentimizi terk etmemek için direniyoruz” diyorlar. Üniversite sınavına hazırlanamadığı için çok üzülen Berna’nın gözyaşları ise altüst ediyor hepimizi.

YENİ KENTİN İMARINDA ORTAK KARAR VERİLSİN

Depremin maliyeti kimi araştırmalara göre 25 kimine göre 100 milyar dolar. Depremde 20 bin konutun yıkıldığı söyleniyor ancak özellikle Adıyaman, Kahramanmaraş ve Hatay’da adeta taş üstünde taş kalmamış. Nüfusun yüzde 50’ye yakını bölgeyi terk etmiş. Yıllar önce yanlış inşa edilen kentlerin sıfırdan ele alınması gerekiyor. Kahramanmaraş’ın etkin iş insanlarından Kipaş’ın kurucusu Hanefi Öksüz’le sohbet ediyoruz. En önemli sorunun bölgeden göç olduğunu anlatıyor. Bunu durdurabilmek için öncelikle barınma sorununun çözülmesini istiyor. Uzun vade için ise yeni bir imar planı yapılmasını öneriyor. Bunun için herkesin katkı vermesi gerektiğini söylüyor ve “Bence kent çeperlere taşınmalı. Şehrin merkezi iş ve sosyal merkezlerden oluşmalı. Yüksek binalara da izin verilmemeli” diyor. Çalışanlarına konteyner kent kuran ve kendisi de burada yaşayan MADO’nun sahibi Mehmet Kanbur da kentin depremi yaşayanlar için cazibe merkezi haline getirilmesini istiyor. “Yapılacak konutlar 10 yıl oturma şartı ile depremzedeye bedava verilmeli. Maaşlar da cazip hale getirilmeli” diyor.

Ziyaretimizde Gaziantep Havaalanı’nı kullandık. Böylece az da olsa bu kenti de gördük. Depremden etkilenen 11 kentten biri olan Gaziantep’te önemli bir sorun yok, ‘Nurdağ ve İslahiye ilçeleri dışında. Bu nedenle Hanefi Öksüz, “Yelpazeyi büyütürseniz kaynaklar boşa gider” diyor ve ekliyor: “Depremden etkilenen kentlere yönelik teşvik ve destekler var. Bunun adaletli yapılması gerekiyor. Bunun için de devletin yardımı ilçe bazında olmalı ki hem bölgenin toparlanması kolay olsun hem de kaynaklar doğru harcansın.”