ÇYDD Başkanı Ayşe Yüksel, kız çocuklarının okullaşmasında azalma olduğunu söyledi

“Eskiden ailelerin önündeki en büyük engel, ekonomiydi. Şimdi ise bağlı oldukları aşiret, tarikat ve cemaatler. ‘Kızımı okula yazdırmak istiyorum, ne olur yardımcı olun’ diyen anne babalar artık yok.” “Türkan Hoca yetinmeyen bir insandı, hayali yüz bin kız öğrenciye ulaşmaktı. 107 bin 450 kız öğrenciye burs verdik. Şimdi ben de yetinmiyorum. Hedefimizi bir milyon kız öğrenciye yükseltiyorum.”

İklim Öngel

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Başkanı Prof Dr Ayşe Yüksel Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.

- Sizin tecrübelerinize göre Narin’in olayında bir köy halkı neden sustu?

Şaşırmıyorum. Burada köyden biraz daha uzak bir mezra söz konusu. Televizyondaki haberlerden takip ettiğim kadarıyla bir aşiret düzeni var. İlk olarak; aşiret düzeninde birlik beraberlik çok önemli. İkinci olarak da kadınlar maalesef söz sahibi değil. Ben Halk Sağlıkçı olarak köylere gittiğimde, evlere konuk olduğumda kadınlar hiç görünmüyordu. Ben bir kadın olarak hep erkeklerle oturuyordum. O nedenle ben onların yanına, mutfağa, yemek pişirdikleri tandır evine giderdim. Aşiret düzeninde kadınların toplum içinde hele erkeklerin yanında konuşması, fikrini söylemesi gibi bir durum söz konusu değil.

- Türkiye’de çocukların yaşadığı dramlara maalesef birçok kez tanık olduk, Narin neden bu kadar dikkat çekti sizce?

Narin’in olayına, toplumun her kesiminden vicdanı olan herkes ve basın “Bu kadar da olmaz, artık yeter” diyerek sahip çıktı. Orada görev yapan muhabirlerin sayesinde halk güne Narin ile başlayıp, günü Narin ile bitirdi. Hiçbir şey Narin'i geri getirmeyecek. Hayal ediyorum, okuyup öğretmen olsaydı, kendi köyüne atansaydı, başta kız çocukları olmak üzere  herkese örnek olsaydı... Ama bunların hiçbiri olmadı. Elinden alındı.

- Tepkinin büyüklüğü bir dönüm noktası olmasını sağlar mı?

Biz Narin’in yaşadıklarının bir dönüm noktası olması için uğraşıyoruz. ÇYDD’nin stratejik bir planı var. O plan doğrultusunda çalışıyoruz. Bu sene aldığımız burs kararını güçlendirdik. Biz “Dokunduğumuz öğrenciye burs verelim” diyoruz. Ama Narin'den sonra çocuklarımızın iletişim, yabancı dil, girişimcilik gibi birçok konuda güçlenmesini sağlayacağız. 6 ay Tanzanya'da, 6 ay Etiyopya'da kaldım. Sonra döndüm, Türkan Hoca ile Van'da Güney Yamaç köyüne gittim. Gördüklerim Afrika'dan farklı değildi.

- Neydi gördükleriniz?

Okula gidemeyen çocuklar, tuvaleti olmayan çamurdan toprak, herkesin bir odada yaşadığı karabalık evler. Atatürk Türkiye'sini böyle hayal etmiyordum. Büyük şehirler kalkınmış ama Anadolu yoksun kalmıştı.

- Bu yoksunluk neden oldu?

Türkiye'de 1963’ten itibaren, Sağlık Hizmetlerinin Sosyalizasyonu diye bir yasa uygulanıyordu. Sağlık ocakları, her köyde sağlık ocaklarına bağlı bir sağlık evi vardı. Bu, kırsal alan için çok ideal bir modeldi.

- Bu model nasıl işliyordu?

Birbirine yakın beş köy ve bu köylerin ortasında bir sağlık ocağı kurmuşuz. Doktor, hemşire, ebe göndermişiz. Her köye bir sağlık evi açmışız. Bu insanlar, 12 ay, 365 gün, 24 saat köydeki kadınların can yoldaşıydı. Bu köylerde okul ve öğretmenler de vardı. Bu öğretmenler yalnız öğrencilere değil, velilere de okuma yazma öğretiyordu. Din görevlisi de vardı ve bu insanlar köyün protokolüydü. Sadece kendi alanları ile değil köyün ihtiyacı olan her şeyiyle ilgilenirlerdi.

‘KADINLARIN OCAĞI ARTIK YOK’

- Bu sistem nasıl bozuldu?

Ne zaman ki Sağlıkta Dönüşüm Yasası, Büyükşehir Yasası geldi, bu ocaklar, sağlık evleri ve okullar ortadan kalktı. Köyler sadece din görevlisine kaldı. O da erkek olduğu için kadınlar yalnız bırakıldı, içlerine kapandı. Ben sağlık ocaklarına, “kadınların ocağı” derdim. Hiçbir sağlık sorunu olmasa bile kadınlar gidip başka sorunlarını devletin görevlileri ile bu ocaklarda konuşurlardı. 

- Bu veya buna benzer bir model tekrar devreye sokulamaz mı?

Sağlıkta Dönüşüm Yasası’ndan geri adım atmak kolay değil ama bu yasada da sağlık evi açmak mümkün. Sağlık ve Milli Eğitim bakanlarına seslenmek istiyorum: Köylere yeniden sağlık evi kuralım. Ebeleri yollayalım. Ebeler sağlıkla ilgili tüm konularda kadınlara ve çocuklara yol göstermede faydalı olacak. Birleşik sınıf dahi olsa köy okulları açılmalı, köyde öğretmen olmalı. Atanamayan bir sürü öğretmenimiz var. Bu öğretmenler değerlendirilmeli.

- Cemaat ve tarikatların, feodal yaşam tarzının eğitimdeki etkisi nedir?

Bilimsel, laik, çağdaş, kamusal ve karma eğitim şart.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir sürü tarikat bağlantılı vakıfla projesi var ama ÇYDD ile bir işbirliği protokolü yok. Okullara asla girmemesi gereken bu vakıflar işbirliği protokolü yaparak öğrencilere ulaşıyor.

‘CEHALET CEMAATLE GELİYOR’

- Bu Türkiye’nin geleceğini nasıl etkiliyor?

Cehalet, eğitime giren tarikat ve cemaatlerle geliyor. Buna son verilmezse Narin gibi acılara zemin hazırlayan bir ülke haline geleceğiz. Ama buna asla izin veremeyiz. AKP'nin, ilk yıllarında Çağdaş Yaşam'ın birçok işbirliği vardı. O işbirlikleriyle 36 ilçede 100'er kişilik kız öğrenci yurdu açıp MEB’e armağan ettik. ÇYDD’nin 2009'da FETÖ kumpasına uğramasıyla Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği bitti.

‘HEDEF BİR MİLYON KIZ ÖĞRENCİ’

- O zamandan beri hiç iletişim olmadı mı?

Hiç yok. Biz de reddedileceğimizi bildiğimiz için artık iletişime geçmiyoruz. Ama şunun altını çizmek isterim: Okullar sadece öğretmen ve öğrencilerin olmalı. Okullarda Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği de cemaatçi bir dernek de olmamalı. Çünkü öğrenciye öğretmenlik mesleğini yapan kişiler ulaşabilir. O bir gerçek. Biz zaten öğrenciler için eğitiminden çok fiziksel koşulları iyileştirmeye yönelik okullar, yurtlar yaptık. Türkan Hoca’nın hayali yüz bin kız öğrenciye ulaşmaktı. Biz de geçtiğimiz Haziran itibariyle 107 bin 450 kız öğrenciye burs verdik. Ben Türkan Saylan'dan çok şey öğrendim. Türkan Hoca yetinmeyen bir insandı. Şimdi ben de yetinmiyorum. Hedefimizi bir milyon kız öğrenciye yükseltiyorum.

‘ANNE BABALAR AYAKLANMALI’

- MEB Bakanı, “Keşke şeriatı övecek kadar bilgim olsaydı” dedi. MSB Bakanı, “Eğitimin amacı bilgi değil Allah korkusudur” ifadelerini kullandı. Dini referanslarla yönetilen bir ülke nereye gider?

MEB, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli diye korkunç bir şey başlattı. Okul çağında çocuğu olan annelerin, babaların ayaklanması lazım. Kimse bir şey yapmıyor. Çok takdir ediyorum, can dostlarımız için herkes ses çıkardı, sokağa döküldü, eylemler yaptı. Ama çocuğun neyle, nasıl eğitileceği hayati derecede önemli. Ancak yeterli tepki verilmedi. Birçok veli farkında bile değil. Farkında olanlar da “Benim çocuğuma bir şey olmaz” dememeli. Onun akranları da iyi yetişmeli. Çünkü o kuşak hayatın birçok noktasında birbiriyle kesişecek. 

-  Cumhurbaşkanı Erdoğan Narin olayı devam ederken “Aile, dini değerler, hatta Kürt kardeşlerimiz hedef alınıyor” ifadelerini kullandı. Yorumunuz nedir?

ÇYDD, partiler üstü bir dernek. Ama bu konunun böyle bir ayrımcılığı yok. Türkiye'nin her yerinde olabiliyor, Tekirdağ'da Sıla bebeği gördük. O nedenle bölgesel sorun olarak bakamayız. Siyasetçilerin de siyaset üstü yaklaşması gerekiyor.

- Çocuklara yönelik işlenen suçlarda cezasızlık duygusunun etkisi nedir?

OECD ülkelerinde kamu memnuniyeti araştırması yapılmış. Ortalama OECD ülkelerinin puanı %68.

Türkiye'nin eğitimdeki memnuniyet 21, sağlıkta 38, adalette 33 puan. Bu birdenbire olmadı. Bu noktaya getirildi. Ancak çocukla birlikte ailelerin eğitimi de çok önemli.

‘HERKES ANNE BABA OLAMAZ’

- Aileleri nasıl eğiteceğiz?

Herkes anne baba olmamalı. 

- Nasıl olacak?

Biz hep sorunu çözüyoruz. Oysa sorun olmasın diye uğraşmamız lazım. O zaman işler daha kolay olur.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı üniversitedeki uzmanlarla birlikte evlenecek her çifte evlilik eğitimi vermeli. Anne baba olmak istiyorlarsa yine o çift de eğitimden geçmeli. Bu eğitimlerin sürekliliği sağlanmalı, bir kerelik olmamalı. Bu olanaklar var. Diyanet İşleri Başkanlığı'na alınan personelin haddi hesabı yok. Bir sertifika çıkarıyorlar. Sertifikası olan atanıyor. Liyakatsizlik söz konusu.

- Yalnız kırsalda değil kentlerde de vahim olaylara tanık oluyoruz...

Ben artık İstanbul’a Anadolu diye bakıyorum. Nasıl köy kalmadıysa kent de kalmadı. İstanbul bir megapol ama gidin bazı yerleri koca bir köy. Kırsalda olan dayanışmada da söz konusu değil. Yani köyler eski köy, kentler de eski kent değil.

- Kız çocuklarının okullaşmasında azalma oldu mu?

Bir; Milli Eğitim Bakanlığı'nın tarikatlarla işbirliği yapması. İki; tarikat ve cemaatlerin köylere kadar ulaşıp yaygınlaşması nedeniyle özellikle kız çocuklarının okula gönderilmesinde yıllar içinde azalma oldu. 2000’de Türkan Hoca Van/Çaldıran’da 80 kişilik kız öğrenci yurdu yaptırmaya karar verdi. Herkes “Burada kalacak kimseyi bulamazsın” dedi. Ama 180 kız çocuğu başvurdu. “Ne olur benim kızımı da yurda kaydet” diye babalar aradı. Bu kadar çok talep olunca yurt doldu, bir tane daha yaptık. Sonra her ilçeye 100'er kişilik kız öğrenci yurdu yapmak için proje başlattık. “Baba beni okula gönder” dedik. 36 ilçede 100'er kişilik yurtlar yapıldı. Bu yurtları Milli Eğitim Bakanlığı'na teslim ettik.

‘YIKILAN YURTLARIMIZ VAR’

- Duruyorlar mı?

Duran var, yıkılan var, başka amaçla çalışan var. Deprem diye yıkılıp Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na bina yapılanlar var. Orası mahkemelik şu an. 

‘FİİLİ OLARAK SADECE İLKOKUL ZORUNLU’

- Ekonominin bu tablodaki etkisi nedir?

Eskiden anne ve babaların önündeki en büyük engel, ekonomiydi. Şimdi en büyük engel, bağlı oldukları aşiret, tarikat ve cemaatler. Eskiden herkes kızını okula göndermek istiyordu, şimdi bitti. Okulda olması gereken yüzbinlerce öğrenci okulda değil. Devlet kırsalda temsil edilmiyor. “4 artı 4 artı 4 zorunlu” dendi. Aslında fiili olarak sadece ilkokul zorunlu. Biz bu 24 yılda eğitimden uzaklaştık. Geriye gittik. “Kızımı okula yazdırmak istiyorum ne olur yardımcı olun” diyen anne babalar artık yok.

‘İŞ ÇOK, GENÇLERİ BEKLİYORUZ’

- Çağdaş eğitimi nasıl sağlayacağız?

Umutsuz olmamak gerekir. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği 35 yaşında. Biz 35 yıldır emek veriyoruz. Biz olmasaydık belki tablo daha da kötü olurdu. Çağdaş topluma ulaşmanın birinci yolu çağdaş eğitim. Biz eğitim kurumu değiliz ama destek olabiliriz.

- ÇYDD’ye destek olmak isteyen ama maddi imkanı olmayanlar ne yapabilir?

Gönüllülük çok önemli.

- Gönüllü olan ne yapıyor?

Bizim 119 şubemiz var. Örneğin internet üzerinden burs veriyoruz ve 50 bin öğrencinin başvurmasını bekliyoruz. Bu öğrenciler üniversitelere göre gruplanacak. Gruplanan formlar ilgili illere yollanacak. Her gönüllü kendine düşen formu tek tek inceleyecek. 

- Seçim nasıl yapılacak?

Aslında hepsinin bursa ihtiyacı var ama kaynağımız sınırlı. Dolayısıyla koşulları en kötü olandan başlayacağız. Örneğin hem anne hem babası yaşamını yitirmiş olan öğrenciden iyiye doğru sıralama yapılacak. Gönüllülerin birçoğu burs komisyonunda çalışıyor. Başvuru zamanı olduğu için özellikle bu dönem çok ihtiyacımız var. Onun dışında derneği açmak, telefonlara yanıt vermek, gelen giden çok oluyor, onlarla ilgilenmek... Bunlar da bizim için çok önemli. Bilgisayar bilenlere çok ihtiyaç var.

Özetle gönüllülük çok önemli. ÇYDD 35 yıl boyunca emekli öğretmenlerle, gönüllülerle Türkiye'de çok büyük saygınlık kazandı. Onlar bizim kahramanlarımız, kıymetlilerimiz. Ama artık onlar yaşlandı. Yerine gençlerin gelmesi gerekiyor. Yapacak iş çok.

AYŞE YÜKSEL KİMDİR?

İstanbul Üniversitesi Florance Nigtingale Hemşirelik Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. İstanbul Tıp Fakültesi Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde, Prof. Dr. Türkan Saylan ile çalıştı. 2001’de profesör oldu. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanlığı ve rektör yardımcılığı yaptı. 2016’da emekli oldu. 1995’te ÇYDD Bakırköy Şubesi’ne üye oldu. Şubede 1998’de ÇYDD Küçükçekmece Şubesi’ni kurucu üyeliğini üstlendi. 1996’da ÇYDD Genel Merkez Kırsal Alan Birimini kurdu. 2019’dan beri genel başkanlık görevini sürdürüyor.