Bugün Hıdırellez...

KONUK YAZAR | Anıl Talat Eryontuk, Cumhuriyet Ege için yazdı...

cumhuriyet.com.tr

Yine bahardayız.

Aylardan Mayıs…

Baharın müjdecisi Ruz-i Hızır denilen Hızır-İlyas günü geldi çattı yine.

Bugün Hıdırellez…

O gün tam da bugündür işte.

Hızır ve İlyas'ın yeryüzünde buluştukları gün, yani Hıdırellez...

Türk-İslam tarihinde büyük bir öneme sahip bir gün.

Yaşam suyu (Ab-ı Hayat) içerek ölümsüzlüğe ulaşmış olan Hızır’ın özellikle baharda aramızda dolaşarak, bolluk ve sağlık dağıttığına inanılmaktadır.

Kışın bitişinin baharın gelişinin simgesi, renk renk çiçeklerin mis kokusunu içimize sindiği gün bugün.

Ondandır insanoğlunun hep baharı hayal etmesi.

Sevda mevsimidir bahar, umudun, neşenin, iyi dileklerin, yeni açılan sayfaların mevsimi…

Hıdırellez ile ilgili yazılı kaynak yoktur lakin hızır inancından hareketle bahar bayramı ile özdeşleşmiştir.

Hıdırellez düş kurma günüdür aslında.

Bir önceki nesilden Hıdırellez kutlamalarını dinleyince ‘Nerede o eski Hıdırellezler?’ demek geçiyor insanın içinden…

Ne güzelmiş o zaman yaşananlar.

Hıdırellez günü erkenden kalkıldığını, eski bağdadi evlerin kapılarının aralandığını, genç kızlar için hazırlanan sandıkların açıldığını göremeyen bizler ne çok şeyler kaçırmışız aslında.

O günler ne kadar masummuş. 

Herkesin tek isteği evlerine bereket dolması, genç kızların iyi bir evlilik yapması, tahsil görenlerin büyük adamlar olmasıymış.

Beyaz kâğıtlara dilekler yazılır, dilekler kırmızı kurdele ile gül dalına asılır hatta gül dibine açık cüzdan bırakılırmış. Böylelikle bolluk ve berekete ulaşmak, varlıklı kişiler olmak hayal edilirmiş.

Asılan paralar ya da gül dibine bırakılan cüzdanlar ise ertesi sabah erkenden geri toplanırmış.

Hıdırellez sabahı dilek dilemek üzere kavak ağacı yaprağına üç zeytini bir sarıp, bunu iç çamaşırına koymanın bile bereketi varmış. 

Bereket bu yapraktaymış. Günün sonuna kadar dayanabilenlerin sabırlı olduğuna inanılır, sabır gösterenlerin ileride okulunda, işinde muvaffak olacağı düşünülürmüş.

O gün kadınların çocuklara seslenişleri, sütçünün gelişi, simitçinin, turşucunun, yoğurtçunun, şambalicinin geçişi dahi heyecanla beklenirmiş. Tüm bunların sevginin, mutluluğun, bereketin işareti olduğuna inanılırmış.

Diğer yandan bahar akşamının ışıltısında, Hıdırellez ateşi yakılır, mahallenin her iki ucu tutularak, işinden evine doğru gelen insanların yolu kesilir, toplanan paralarla çerez ve meşrubat alınırmış.

Tüm çocuklar odun parçaları ve bulduğu eski bezleri ateş yakılan yere doğru götürür, herkesin bir payı olurmuş yanan ateşte. Ateş üzerinden atlamanın nazardan ve hastalıktan koruduğuna inanılırmış.

Gençler şarkılar söyler, ateşten atlarken mutluluk ile hüzün, acı ile sevinç, ortak ve usulünce yaşanırmış.

İnsanların gözlerinde beliren samimiyet, yaşanıp gidenlerin, söylenip bitenlerin, gelip geçenlerin kırılmışlığını yok edermiş.

Kapı önü sohbetlerinin başladığı günmüş Hıdırellez. Minderini, tokmağını, çayını, çekirdeğini alan kapısının önüne otururmuş.

Hele Hıdırellez akşamının ertesi günü gidilen piknikler için anlatılanlar…

İşte o yıllar ne çabuk gelip geçmiş…

O kadar çabuk tüketmişiz ki her şeyi…

Geriye bir tek tablet ve akıllı telefonlar kalmış elimizde…

Bizi bir ve beraber yapan mutluluklar kayıp gidivermiş elimizden..

Böyle olunca da ne eski Hıdırellezler kalmış ne de eski keyifler elimizde…