DEVA Partisi'nden Osman Kavala çıkışı

DEVAPartisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, iş insanı Osman Kavala’nın yargılandığı davanın Türkiye’de pervasız biçimde uygulanan hukuksuzluğun açık bir örneği olduğunu öne sürdü.

ANKA

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, ‘Gezi olaylarını finanse etmek’, 15 Temmuz darbe girişimi kapsamında ‘Anayasa’yı ihlal’ ve sonrasında eklenen ‘casusluk’ suçlamalarıyla tutukluluğu devam eden Osman Kavala'nın yarın görülecek olan duruşmasına ilişkin açıklama yaptı.

Yeneroğlu konuyla ilgili yaptığı açıklamada,“Osman Kavala’ya yapılan haksızlıklar bir an evvel son bulmalı ve Kavala özgürlüğüne kavuşmalıdır" ifadelerini kullandı.

Yeneroğlu'nun, "Osman Kavala’ya Yapılan Haksızlıklar Bir An Evvel Son Bulmalı ve Kavala Özgürlüğüne Kavuşmalıdır" başlığıyla yaptığı yazılı açıklama şöyle:

“İKTİDAR, YARGILAMA SÜREÇLERİNİ CEZALANDIRMA ARACI OLARAK KULLANIYOR”

"Yarın, 4 yıla yakın bir süredir tutuklu olan Osman Kavala’nın, Gezi Olayları ve 15 Temmuz darbe girişimi davalarının birleştirildiği dosyanın duruşması yapılacaktır. Nitekim bu davada da iktidar, Osman Kavala’nın tutuklanmasını gerektiren herhangi bir suç bulunmamasına rağmen yargı sopasıyla tutukluluk tedbirini ve yargılama süreçlerini bir cezalandırma aracı olarak kullanmaktadır.

Kamuoyunun Gezi Davası olarak bildiği davada Osman Kavala, suç emaresi bulunmayan dinleme kayıtları ile tutuklanmıştır. Her ay gerçekleştirilen rutin tutukluluk incelemelerinden birisi esnasında, kendi özel müdafilerine haber verilmeden barodan çağırılan avukatlar ile usule ve esasa ilişkin hususlar yok sayılarak tutukluluğu sürdürülmüştür. Bu süreçte Gezi olaylarının finansörü olma, 15 Temmuz kapsamında ‘Anayasa’yı ihlal’ ve sonrasında eklenen ‘casusluk’ suçlamalarıyla Osman Kavala, 1 Kasım 2017 tarihinden itibaren kesintisiz olarak Silivri Cezaevi'nde tutuklu sıfatıyla bulunmaya devam etmektedir.

“İKNA EDİCİ DELİL OLMADIĞI AYRINTILARIYLA ANLATILMIŞTIR”

Anayasa Mahkemesi de maalesef bu hukuksuzluğa ortak olmuştur. AYM, 25.05.2019 tarihli kararıyla; Kavala hakkındaki anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçlarından dolayı yapılan tutuklamayı incelediği kararda, AYM Başkanı ve Başkan Yardımcısı’nın da içinde olduğu karşı oylara rağmen tutuklamanın hukuka aykırı olmadığına hükmetmiştir. Oysa karşı oylarda, Kavala’nın Gezi olaylarını finanse ettiğine ve Gezi protestolarının hükümeti devirmek amacıyla gerçekleştiğine ilişkin ikna edici bir delil olmadığı hususları ayrıntılarıyla anlatılmıştır.

“AİHM, BAŞVURUCUNUN DERHAL SALIVERİLMESİ GEREKTİĞİNE KARAR VERMİŞTİR”

AİHM’e yapılan başvuruda ise Kavala’nın kişi özgürlüğü ve güvenlik hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Dahası AİHM, bu uzun tutukluluğun 'siyasi nedenlerle' ve 'insan hakları savunucularını susturmak' amacıyla sürdürüldüğünü tespit ederek davalı Devlet’in başvurucunun tutukluluğunu sonlandırmak için her türlü tedbiri alması ve başvurucunun derhal salıverilmesi gerektiğine karar vermiştir.

“FARKLI SUÇLAMALAR, AYNI BAHANELER”

Ancak AİHM tarafından alınan ihlal kararı da Osman Kavala’nın özgürlüğe kavuşabilmesinde yeterli olmamıştır. Ülkemizde son dönemlerde ortaya çıkan 'yargı kararlarına direnme' eğiliminin bir tezahürü olarak AİHM kararı uygulanmamıştır. Daha sonrasında verilen tahliye ve beraat kararları da yok sayılmış, Kavala farklı suçlamalarla da olsa aynı bahanelerle yeniden tutuklanmıştır.

“GERÇEK OLAMAYACAK BİR SARMAL”

Kavala, gerçek olamayacak bir sarmalın içinde kalmış; hakkında temelde aynı bahanelere dayalı olarak pek çok kez tutuklama ve tahliye kararları ile bir kez de beraat kararı verilmiştir. Somut bir delile dayanmayan isnatlar ile tutukluluk sürecinin yürütülmesi, Gezi davasında verilen beraat kararının bozulması ve 15 Temmuz davası ile birleştirilerek yargılamanın devam ettirilmesi, gayri hukuki süreci net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu minvalde DEVA Partisi olarak, yargının cezalandırma sopası olarak kullanıldığının vahim bir resmi olan bu davanın, Türkiye’de pervasız biçimde uygulanan hukuksuzluğun açık bir örneği olduğunu ve bu süreçte hukuk devletine dönülerek bu mağduriyetlerin giderilmesi konusunda azami çabayı gösterdiğimizi kamuoyuna duyururuz.”