Cumhurbaşkanı adayı Ömer Lütfü Avşar: Halk ittifakı oluşturduk
Cumhurbaşkanlığı için bir parti desteği olmadan tek başına aday olduğunu açıklayan Ömer Lütfü Avşar, Cumhuriyet'e konuştu. Avşar, "Siyaset yapmak için aday olmadım. Türkiye’de atanmışların siyaseti var" diye konuştu.
Sertaç EşCumhurbaşkanlığı için bir parti desteği olmadan tek başına aday olduğunu açıklayan Ömer Lütfü Avşar, Türkiye Cumhuriyeti’ni diğer ülkelerden ayıran özelliğin bir felsefe üzerine kurulması olduğunu, bu kuruluş iradesinden uzaklaşılması nedeniyle aday olduğunu ve bu noktada “Halk ittifakını oluşturduklarını; bunun aynı zamanda halkın özgürce kendi kendisiyle ittifak kurması anlamına geldiğini” söyledi. Avşar, mevcut Siyasi Partiler Yasası (SPY) ve Seçim Yasası’nın (SY) “milletin ülke yönetimine egemen olmasını engellediğini”, tabandan gelen güç ve kadrolara dayanacaklarını, taban eğilimlerini olabildiğince belirleyici noktaya getireceklerini kaydetti. Avşar, “Birtakım inşaat erbabına sağlanan çıkarlar, toplumun sinir uçlarından gelen taleplere yönlendirilecek. Herkes devletin güvencesini güçlü ve net şekilde maddi olarak hissedecek. Türkiye’nin ekonomisi bunu rahatlıkla gerçeleştirebilir” diye konuştu.
Avşar, adaylığına ilişkin Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
- Neden aday oldunuz?
Siyaset yapmak için aday olmadım. Türkiye’de atanmışların siyaseti var. 1960’lardan sonra bu hiç değişmeden bugüne kadar gelen bir süreç... Türkiye’nin en temel sorunu kuruluş iradesinden uzaklaşması. Temel nedeni şu; Türkiye Cumhuriyeti diğer ülkelerden farklı olarak bir felsefe üzerine kurulmuş. Milletin devlet yönetimini üstlenmesini sağlayacak bir sistem. İki partili sürece geçtikten sonra siyasetin kontrollü siyasetçiler ve partiler üzerinden oluşturulması konusu var. 1920 Meclisi ve cumhuriyet ilanıyla inşa edilen millet egemenliğine kavuşmayı arzu ediyorum. Mevcut SPY ile ve SY ile milletin devlet yönetimine hakim olması imkansız hale geldi. Sürekli bundan uzaklaşıldı. Bunun temel nedeni, hiçbir siyasi partinin tabandan gelen güçle yönetim kadrolarını oluşturmaması. Hiçbir siyasi partide üyelerin ve delgelerin iradesi TBMM’ye yansımyor. Bu nedenle halkın kendi iradesiyle yönetimi oluşturacağı, devletin kadrolarını yaratacağı bir ittifaka ihtiyaç var.
- Bu nasıl oluşacak?
16 Nisan 2017 referandum öncesi Halk İttifakı’nı oluşturacak yasal düzenleme yoktu. Ne zaman referandumla cumhurbaşkanlığı adaylığının halk tarafından doğrudan belirlenmesi gündeme geldi, halkın kendi adayını belirleme, sadece ülke yönetimine değil, Türkiye’nin geleceğini inşa edecek hukuk devletinin altyapısını oluşturacak bir imkana da kavuştu. Bir siyasi partinin veya siyasi partilerin bir araya gelerek atadıkları ve yöneticilerinin iradesinin yaşadığı sistemi korumak yerine doğrudan Türkiye’nin geleceğini inşa edecek sistemi yaratmak olanağı doğdu. Türkiye’nin bir an önce, toplam 6 liderin belirleyecği ve aynı sürecin birbirine benzer yinelemesi olan yapıdan kurturulması gerekiyor. Bu noktada halkın doğrudan yönetimde temsil edileceği, herhangi bir sınıf veya zümre, siyasi anlayışa hapsolmadan, sadece Türkiye’nin geleceğini inşa edecek bir hareket doğdu. Halk bu sefer doğrudan kendi ittifakıyla, onun adına şeklen “mış” gibi yapılan, aslında kendi içlerinde demokrasiyi barındırmayan siyasi partilerin tesadüfen lideri olmuş kişilerin ortak anlayışıyla oluşan yapı yerine, kendi geleceğini inşa edeceği bir geleceğe kavuşabilir.
Türkiye’de 40 yaşını geçmiş üniversite mezunu cumhurbaşkanı olabilir. Yurttaşların bu özgüveni ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumlarla ve kadrolarla geleceğini inşa edebileceğini, bu kadroların kendi içerisinden çıkabileceğini görmesi gerkiyor. Birtakım kişilere, uhrevi nitelikler, olağünüstü liderlik imajları yaratayarak, “imajlar üzerinden” Türkiye’nin geleceğinin oluşturulması mümkün değil. Her yurttaşın cumhuriyetin onlara kazandırdığı vatandaşlık bilinciyle devletine, halkına sahip olabileceği ve kendi içerisinden mevcut sunulan örneklerin yüzlerce katı kadrolar yaratabilceğini görmesi lazım. Halkın, hiçbir siyasi parti ilderinin o makama kendi liderlik vasfıyla gelmediğini, tesadüflerle veya atanarak geldiğini unutmaması gerekiyor.
- Ne yapacak, nasıl çalışacaksınız?
Halk İttifakı’nın oluşması için gereli bütün ölçütler hazır. Halkın bu ittifak kapsamında gerektiğinde benim adaylığımın dışında da adaylar yaratarak kendi seçimleriyle adayını belirlemesi lazım. Temel ölçüt, seçilecek cumhurbaşkanının, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği yönünde hukuki değişiklikleri öncelikle yapması. Yoksa iktidar olunca, iktidarı ile Türkiye’nin daraltılmış ihtiyaçlarını mı giderecek? Bence konuya daha büyük pencereden bakmak gerekiyor. Bir an önce siyasal yapısını, anayasasını ve bu temelde SPY ve SY’yi düzenleyerek halk iradesinin yasamaya tam ulaşmasını sağlamak gerekiyor. Bugün muhalefet bileşenleri, ortak anayasa değişikliği öneriyor. Halbuki Türkiye’nin bugünkü kaosa gelmesi, ekonomik sıkıntı içerisinde bulunması, tüm sistemin bozulmasının tek nedeni halkın yasamada temsil edilmemesinin nedeni SPY ve SY. Türkiye’ye önerilmesi gereken şey, anayasa değişikliğinden önce bu anayasa değişikliğinin halk iradesiyle gerçekleşmesini sağlayacak bu yasaların değişikliğinin sağlanması. TBMM’de tam anlamıyla halkın iradesi temsil edilirse o irade anayasayı değiştirmeli. Bugün liderlerin kendi delege ve üyelerinden sakladığı, müzakereden, halktan uzaklaştırılmaş, tepeden inme bir anayasa teklifi gündeme getiriliyor. Bunu hem iktidar bileşenleri hem de muhalefet bileşenleri, aynı yöntemle yapıyorlar. Ortak noktaları ne? Her şeyin halktan uzak kapalı kapılar ardında oluşturulup meclisteki güçleriye, kendi atadıkları, halkın temsilinden uzak vekiller aracılığıyla söylediklerini yaptırmak.
- Eleştirdiğiniz yasaları değiştirecek misiniz?
Tabii ki... En kısa sürede SPY bu mevcut anti demokratik yapıdan uzaklaştıracak. Seçim Yasası’nı temsilde adalet sağlaycak, her oyun, en üst seviyede TBMM’de temsilini sağlayacak hale getireceğiz. Bu yasayla seçilecek TBMM, Türkiye’nin yeni anayasasını oluşturmalı. Dikte edilerek oluşturulamaz. Bu noktada oluşturulan anayasa 1960 ve 1982 anayasısndan farlı bir sonuç doğurmaz. Halk iradesinin belirlediği milletvekillerinin yapacağı anayasa olmalı. Bunu öneriyoruz. Bir ittifak güçlendirilmiş parlamenter sistem, öbür ittifak güçlendirilmiş yürütme diyor. Demokraside temel ilke kuvvetlerin birbirine eşit, birinin diğerinden üstün olmadığı, her birinin birbirini denetlediği bir sistemdir. Adının önemi yok. Türkiye bir beyin devleti. Beyin var; kadrolar, kurumlar, vücudu hareket ettirecek sinir uçları yok. Bu sistemde Türkiye’nin iktidara hangi beyni, lideri getirirseniz getirin, sorunu çözcek sinir uçlarını, kadroları yapmazsanız, her seferinde yeni liderden mucize beklemekten başka çare kalmaz. Türkiye bu felç halinden kurtulmalı. Türkiye ancak kadrolarla ve kurumlarla yönetilir. Derhal yapılması gereken Türkiye’nin bütün sinir sistemini çalışır hale getirmek, atanmış bakanlıklardan, cumhurbaşkanı yardımcılıklarından kurtulmak. Bakanlıklar temelde alt kurumları kapsayan üst kurumlar. Atanmış olması durumunda, beynin altındaki birbiriyle bağlantısız sinir sistemi olmayan beyincikler olursunuz. Türkiye sinir sistemine hakim olarak hareket eden değil, beynin algılarının yansıtıldığı, olmuş gibi, var gibi sunulan seylömlerden ibaret bir afişe döndü. Çünkü Türkiye’nin temel demokrasinin gelişmesindeki en büyük güç olan basın, tamamen o beynin algılarını, halisünasyonlarını kamuoyuna sunan, vatandaşların tamamını dünyadaki gelişmelerden etik değerlerden uzaklaştıran sanal bir sürece teslim etti.
- Mevzuat altyapısının dışında hedefleriniz var mı?
Olmaz mı? Bakın Çin’de 135 kilometrelik deniz üzerinden yapılan köprü, 8,5 milyar dolara maloldu. Türkiye’de yaklaşık 2 kilometrelik bir köprü 3-3,5 milyar dolara maloluyor. Bunun temel nedeni, kurumların denetlenebilirliğinin ortadan kalkması ve beynin tek başına sunduğu toplum tarafından kabul edilmesini sağladığı algının sanki varmış, gerçekmiş gibi kabullenilmesi. O beynin yerine hangi siyasi parti liderini getirirseniz getirin, değişen bir şey olmayacaktır. O lider de kendi vicdanıyla, iyi veya kötü artı eksisiyle kafasında hayali bir Türkiye yaratıp, hepimizin bunu kabul etmesini sağlayacaktı. O nedenle bir yandan parlamenter sistemin önceliklerini ortaya koymak, başkanlık vey ayarı başkanlık için yapılan yarış anlamsız, Türkiye’yi bir yere ulaştırmak yerine kendilerinin koltuk edinme çabalarından başka bir şey değil. Bu noktada Halk İttifakı, kilit konumda. Tüm kadroları kendi içinden oluşturup, sinir uçlarından beyne talilamt vercek, aldıkları tepkiler göre beynin karar vermesini sağlayacaktır. Birbirlerine göre değil, sinir uçlarına göre değerlendirme yapacağız.
- Dış politikaya bakışınız nasıl?
Türkiye bu yapıyı korumak için iktidarı ve muhalefetiyle, kendi çisgizini yani cumhuriyeti kuranların ortaya koyduğu “Türk aklını” bertaraf etmiş, ya ABD’nin ortaya koyduğu İslam dünyasında Türkiye hakimiyetini sağlayacak BOP’un bir ajanı, ya da Rusya’nın Türk devletleri ve onlar üzerinden Rusya’nın Büyük Asya Projesi’nin (BAP) ajanı olmaktan kendi milli iradesine, çıkarına hareket etmekten uzaklaşmıştır. BOP kapsamında özellikle Suriye’de doğrudan müdahil konumuna gelirken, ABD’nin arsuzu kapsamında kuzeyde Büyük Asya Projesi kapsamında Türkiye için stratejik öneme sahip, geçmişte Türk toprağı olan Kırım’ın işgalinde Putin’e karşı direnç göstermeyecek zayıflıkta davranmıştır. Türkiye’nin olması gereken nokta ne BOP ne BAP projesinin ajanlığını yapmak. Türk devletleriyle AB arasında temel ekonomik ve kültürel işbirliğini sağlayacak denge noktası olmalı. Bu noktada diğer Türk devletlerinin hem de Türkiye’nin tam bağımsızlığını kaybetmeden oluşturulacak ekonomik ve kültürel işbirliğinden söz ediyorum. Bu öneri hayalcilik değil, somut. Türkiye’nin temel büyük projesi Bakü’den Türkmenbaşı’na inşa edilecek yaklaşık 200 kilometrelik deniz üstü otoban olmalı, İstanbul Kanalı değil. Tüm Türk devletlerinin başkentleriyle KKTC’ye uzayan, tüm başkentlerin birbirine bağlandığı karayolu ulaşımının sağlanması ve bunun AB ile entegrasyonu, hem Türkiye’nin büyük organizasyon niteliğinin ekonomik gelişmesini sağlayacak hem de AB’ye oluşacak bağlantıyla dünya ve insanlık için muazzam bir özgürlük alanı yaratacak. Ayrıca, Çin, Rusya ve ABD’nin emperyal anlayışını zayıflatacağını, Batı ile Asya arasında gelişmiş bir değerler bütünü yaratacağını görmek ve uygulamak zorundayız. Ortadoğu’da sınırdaş olduğumuz bölgesinde temel insani koşulların ve demokratik koşulların oluşmasında büyük bir sorumluluk sahibi olduğunu Halk İttifakı olarak söylüyoruz.
Temel sorunlarımızdan biri şu: Temelde doğru kavramların içeriği boşaltılarak, oluşturulmuş sistemde hem iktidar hem de muhalefet birbirine benzer, biribirini tekrar eder bir süreci yürütüyor. Türkiye’nin geleceği, bir koltuk kavgası üzerine inşa edilemez. Siyaset koltuktan güç almak yerine milletten güç alarak, milletin temel değerlerini yaşatmak, halkın birbirini ön koşulsuz kucaklaşarak müreffeh bir noktayı hedeflemeli.
- Toplumdaki kutuplaşmayı nasıl çözümlemeyi planlıyorsunuz?
Gerek cumhuriyetin kuruluş değerlerindeki kavramlar, gerekse de toplumun tamamını kapsayan inanç sistemi, içeriğinden, gerçekliliğinden uzaklaştırılarak çatışır hale getirilmiştir. Türkiyenin siyasal İslamcılardan veya “seçkinci bir zümre yaratmak çabasındaki Atatürkçülerden” kurtulması, ayıklanması gerekir. Örneğin cumhuriyetin kuruluş değerlerinden develetçilik ve milliyetçilik... Cumhur İttifakı’nın yerli ve milli söylemi üzerinden değerlendirildiğinde, her iki bakış açısında da ne devletçi ne milliyetçi ne yerli ne de milli bir çabanın olmadığını, tamamen bir algı olduğunu görebiliriz. Sizin ihracatınızın artmasının nedeni yerli ve milli üretim değil, ihraç ettiğiniz her ürünün yaklaşık yüzde 75’ini ithal ettiğiniz ve ucuz işçilikle ihracata yönlendirdiğiniz sistemdir. Türkiye’de 1940’lardan sonra ve özellikle son 20 yıl içerisinde yüzde yüz yerli ve milli hiçbir ürün bulunmamakta. Son küresel salgın gösterdi ki devlet vatandaşlarının temel ihtiyaçları barınma, beslenme, sağlık ve eğitim noktasında karşılaaşılacak tüm üretim kademelerinde bulunmak ve bunları sadece özel sektöre terk etmiş kısıtlılıktan arınmak zorunda. Halk İttifakı’nın temel projelerinden birisi de şu: Yüzde yüz yerli üretim, yüzde yüz vergi ve kamu kesintileri muafiyeti. Türkiye’de yüzde yüz yerli girdi ile üretilmiş her türlü mamüle üretim safhasından pazara kadar aracılık eden her türlü iktisadi girişim yüzde yüz vergi muafiyeti kapsamında olacak. Vergilendirme, Maliye Bakanlığı ve gümrük kurumlarının temel personelinden organize edilecek yerli üretim düzenleme denetleme kurumlarının oluşmasıyla tarımdan hayvancılığa, sağlıktan eğitime tüm üretim birimlerinin yerli girdileri oranında vergiden muaf olacakları bir sistem üzerinden inşa edilecek. Yerli veya yabancı sermayenin Türkiye’de ürettiği yüzde yüz yerli her türlü üründen elde edeceği gelirin vergisiz bir teşviğe kavuşması aynı zamanda ekonominin üretim üzerine inşa edilmesini sağlamakla kalmayacak, Türkiye’nin yeniden kendi kendine yeter, hatta diğer ülkelere katkı sağlayacak bir düzeye kavuşmasına neden olacak. Türkiye’de yürütülen ekonomi politikaları 19 ve 20. yüzyıldan kalmış, gelişen dünayınn ihitayçlarını görmeyen, bilimsel olmayan üretmeyen birinin borçlanarak büyüyebileceği hayali üzerine kurulmuş. Enflasyonun gerçek tanımının enflasyon oranı kadar her yıl battığınızı gösteren, yani enflasyonun üretime dayanmayan borçlanma olduğunu göremeyen bir yapı üzerine inşa edildiğini, bunu gidermenin yolunun da Türkiye’de tüm unsurlarıyla yüzde yüz yerli olan ürünlere kavuşarak giderilebileceğini görmemiz gerekli. Yüzde yüz yerli bir üründen vergi avantajıyla uluslararası piyasada elede edeceğiniz fiyat avantajı, o gelirin doğrudan Türkiye’ye döviz olarak girmesi, sistemin sürekliliğini ve ulusularası alanda tanınır bilinir markalar elde etmenizi sağlayacak.
- Enflasyon ve kur sarmalından çıkmak için ne öneriyorsunuz?
Amerika'da enflasyonun yüzde 7 çıkmasının nedeni salgın döneminde fert başına haftalık 600 dolar yardım edilmesi. Türkiye’deki enflasyonun nedeni ise herhangi bir katma değer üretilmemesi. ABD örneğinde verilen karşılığı olmayan para enflasyona neden olmuştur. Bizdeki enflasyonun nedeni sadece karşılığı olmayan para değil, karşılığı olmayan harcamadır.
Halk İttifakı’nın temel amacı halkın refahı. Şu andaki sistem, özellikle yabancı sermayenin üretiminde, pazarında ucuz işçi olması. Bunun için ilk olarak halkın nefes almasını, gençlerin rahat etmesini sağlamalıyız. Türkiye’nin mevcut bütçesi, temel vatandaşlık gelirini karşılamayaz. Bu nedenle ilk etapta Halk İttifakı temel yasal düzenlemeleri yapıp, yeni bir hukuk sistemine, kuvvetler ayrılığına dayalı sistemi inşa edene kadar 18-25 yaş aralığındaki her gencin aylık 1500 TL vatandaşlık gelirine, 18 yaşında çocuğu olan her annenin yine aynı oranda vatandaşlık gelirine, 75 yaş üzerinde olan yurttaşın aynı, 25-30 yaş arasındaki gençlerimizin ise 15 bin TL hayata atılım desteği ödemesi ile nefes alacak bir yapıya kavuşması lazım. Türkiye’nin mevcut bütçesi şu anki hali ile bunları karşılayabilecek yapıda. Örneğin üniversite öğrencisi 4 tane 18-25 aralığındaki genç, toplam 6 bin TL’lik gelirle müreffeh bir yaşama kavuşmasa bile ailelerinden alacağı destekle özellikle cemaatlerin ve diğer yapılarn yurtlarına muhtaç olmadan yaşayabileceklerdir.
Türkiye’de katma değer üretmeyen projelerden vazgeçilmesi, yüzde yüz yerli üretime dönülmesiyle elde edilecek avantaj ve hatta üç beş müteahhite denetimsiz verilen ihalelerin abartılmış bütçelerinden sağlanacak tasarrufla bu miktarın karşılanması mümkün. Yıllık yaklaşık 400-450 milyar TL civarında tutan bu maliyet zaten sistemin içerisinde dönen bir katma değere kavuşacağından kendi kendini finanse edecektir.
- O zaman, yapılaşma önceliğiniz olmayacak...
Üç beş müteahhidin denetimsiz, Türkiye’ye katma değer yaratmayan, enflasyon ve ekonomik çöküntüye neden olan kısa vadeli yatırımlarının oluşma biçimi bertaraf edilmeli. Halk İttifakı, iktidarı tarafından yapılacak ilk işin devlet planlama teşkilatının oluşmasıyla birlikte yap işlet devret projeleri olarak ortaya konan 1980’lerin ekonomik mantığında köhnemiş yapıdan çıkarılıp, salgının bize öğrettiği temel acil ihtiyaçların her an doğabileceği bilinciyle Kamu İktisadi Teşekküleri gibi kamu özel işbirliği teşeküllerinin oluşması, yatırımlarda kamunun en az özel sektörle eşit ortaklıkta ve proje gerçekleştirildikten sonra da kamu hisselerinin halka arzı ile işletme süresince kamu özel sektörün yönetimde eşit temsil edildiği yapılanmalarla yatırımların yapılması gerektiğin savunuyoruz. Mevcut durumda özel sektörün borçlanmasının garantörü devlet hem denetimsiz ucu açık ihalelerle fahiş fiyatlarda maliyet, işletme sürecinde özel sektörün karını elde ettiği bir sistemin sürüdürülmesi mümkün değildir. Türkiyenin en önemli sorunlarından birisi de mevcut yabancı ortaklı halka açık şirketlerdir. Bu şirketlerin yöneticileri pek çok özel sökter veya müteşebbisten çok daha fazla gelir elde eden özel sektör bürokratları halin gelmiştir. Hatta bunların paralelinde halka açık şirketlerin denetimsizliği nedeniyle kendi aile holdinglerini oluşturumuşlardır. Dolayısıyla bu denetimsizlikler, halka arz olmuş şirkitleride halkın daha iyi gelir ede etmesini engellemektedir. Doyalı olarak Türkiye üzerinden kendi ülkelerine sermaye aktarımının kapısını açmıştır. Türkiye kontrolsüz özel sektör yapılanmalarından ve özel sektör bankacılık işbirilğinden derhal kurtarılmak sistemin denetlenebilir bir yapıya kavuşmasını sağlamak zorundadır.
Bu nedenle Halk İttifakı kendi içinden çıkan değerlerle kendini kurtarmak üzerine mecbur hale gelmiş halkın doğrudan ihtiyacı olan tek çözümdür. Kimseden medet ummadan, kimseden ulufe beklemeden, kendi çözümün kendi üretecek gerekli donanım ve bilgiye, gerekli güce, cesarete sahip, yüz yıl öncesine göre çok daha nitelikli, çok daha değerli eğitimle donatılmış kadro ve insanlarımız var.
- Tarım için önerileriniz var mı?
Devlet oturduğumuz eve, ayağımıza kadar elektriği, suyu, yolu getiriyor. Peki devlet üreten çiftçinin tarlasına kadar elektriği, suyu, gübreyi, ilacı niye götürmüyor. Üretiyor diye mi? Bunu mantık kabul eder mi? Yapmamız gereken şey Türkiye’de mülkiyetli veya mülkiyetsiz tüm arazilerin üretime açılmasıdır. Bu arazileri mülkiyetten bağımsız parselisazyonun yapılarak her birimin ucuna elektriği, suyu ve yolu götürmesi gerekiyor. Bunun da tek çözümü tarım işletmelerinin oluşturulması. Tarım işletmeleri girdileriyle yüzde yüz yerli üretim yaptıklarında pazara ulaşıncaya kadar her türlü vergi muafiyetinden ististasından fayda sağladıkları için elektrik, su giderleri de o oranda onlara indirimli gelecektir. Bunun tek yolu da köylerimizin yaşam alanı haline tekrar dönüştürülmesi gerekli. Köylerimizde mutlaka ve mutlaka yapılacak çalışmayla belirlenen hane sayısında oluşan yerleşim alanlarında bir öğretmen bir sağlık memuru bir din görevlisi bulunarak nasıl 1940’larda dağ köylerinden bu cumhuriyet aydınlarını yarattıysa doktorlarını, profesörlerini, meslek erbaplarını yarattıysa, aynı şekilde köy çocuklarını, köy halkını şehre göçmeye, şehre muhtaç hale getiren unsularlı bertaraf etmek zorundayız. Dünyada, zamanında ciddi kayanaklar ayırarak köylere yaptıkları okulları çürümeye terk eden bizden başka bir ülke var mı, yok...