Taner Ceylan'ın 'Aheste Çek Kürekleri Mehtab Uyanmasın' sergisi açıldı

İstanbul şairi diye de bilip sevdiğimiz Yahya Kemal Beyatlı’nın “Çubuklu Gazeli”nin bu ilk dizelerinin önerdiği gibi, düşlere dalmış ay ışığı ile suyu uyandırmamak, dahası onların/onlarla düşlerine dalıp bulduklarını yüzeye çıkarmışın yeniden üretilmiş gerçekliğine eşlik etmek için, ayak ucumuzda yürüyerek dolaşacağımız bir sergi...

Nurduran Duman

Taner Ceylan’ın on beş yıldan sonra Türkiye’de açtığı yeni sergisi 16 Eylül-16 Ekim arasında Kanlıca’daki Mehmet Emin Ağa Yalısı’nda sanatseveri bekliyor, izleyicilikten fazlasını deneyimlemek üzere. Örneğin İstanbullu olmanın dayanılmaz güzelliğini tinsel tensel bürünüp, toplumca bir İstanbulumuz’un olmasının ayırt ediciliğini kültür ve tarihten armağan diyerek almak, evrensel ve bireysel alandan da seslenerek ürettiğimizle onu kendi İstanbulumuz eylemek üzere. Ceylan, bu ürünü resim, yontu, video hatta sergi adı, mekânının seçimi, serginin mizanseni ile yeniden toplumsal alana sürerek etkileşimli ve çok katmanlı bir evrensel edime de dönüştürmekte. Ceylan’la sergileme tasarımında tasarım ofisi Autoban, uygulamada Gravity Mimarlık işbirliği yaparken işlerden esinlenip mekâna özel objeler yerleştiren Hikmet Mizanoğlu da serginin ruhunu üç boyutlu yaşamla buluşturup izleyicinin geçmiş-gelecek varlık alanıyla kesiştirmekte.

İSTANBUL YONTUSU

Sergiyi dolaşmaya -İstanbul’a özgü mimari pekâlâ diyebileceğimiz- yalının su tarafındaki “İstanbul” yontusuyla başlanabilir, sırtımızı verdiğimiz suyu uyandırmadan. Ceylan ile Hakan Çınar’ın ortak işi bu heykel, bir yılı aşkın sürede aranıp bulunan Afyon mermerinin en saf beyaz taşının tüm fazlalığından arınmışlığı. Salt Ceylan’ın İstanbul’unun eli belinde mağrurluğuyla akışkan güzelliği geride kalan. Bu yontu, sergideki işlerden video Hicaz’da Cem Adrian ile ete kemiğe bürünmekte. Sergisini oluştururken 2019’dan bu yana İstanbul’u farklı görüngelerden gözlemleyen, kentin tarihi yapılarını, bilmediği bölgelerini, öykülerini keşfeden Ceylan, Osmanlı’nın anlatılmayan olası hallerinin üzerine olan çalışmalarını da sürdürmekte. Harem’deki zorlu gerçekliği bakışlarıyla yüzünüze vuran tekinsiz “Beril”, yine Harem’de tasarlanmış kompozisyonda sirk hayvanları arasında her an uçup gidecekmiş gibi duran “Lucas”, kurşun değil kalp yarası olan “Yaralı Asker” bunlardan kimi. Okul yıllarında hocasının önerisiyle kezlerce gidip incelediği Rüstem Paşa Camisi’nin duvarını resimlediği, dokuz ayda tamamladığı “Rüstem Paşa” ise Ceylan’ın çok az sayıdaki (üçüncü) nonfigüratif resmi.

İZLEYİCİNİN ÇABASI ESERE DAHİL

Bu sergisiyle, şiirsel ilişki kurduğu kentinin ve tarihin sunduğunu, sanat tarihinden sevdikleriyle besleyerek, bir belgeselci olmadan yaptığı derin okuyuşlar, kurduğu kendine özgü bağlarla kurguya ekleyen Ceylan, izleyicinin ilgi ve çabasını hesaba katmayı yine elden bırakmıyor. Sanata evet.