İlker Başbuğ’dan ‘Gazi Mustafa Kemal Anlatıyor-İdealim: Çağdaş Türkiye (1922-1927)’

Türk Silahlı Kuvvetlerinin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından geçtiğimiz yıl yayımlanan incelemesi Mustafa Kemal Anlatıyor: Savaş ve Barış’ın devamı niteliğindeki Gazi Mustafa Kemal Anlatıyor - İdealim: Çağdaş Türkiye (1922-1927) okuyucularla buluştu. 1915-1922 yılları arasında yaşanan savaş ve barış dönemini incelediği Savaş ve Barış kitabının ardından bu kez sivil cephede yine interaktif yapıda, dönemi yaşatarak kaleme aldığı, 1922-1927 yıllarını kapsayan “çağdaş Türkiye” döneminin başlangıcını tüm gelişmeleriyle ele aldığı İdealim: Çağdaş Türkiye kitabını konuştuğumuz İlker Başbuğ, kaleme alacağı, üçlemesinin de son halkası olacak 16. kitabında ise Türk Devrimi’nin son safhasını oluşturacak Kültür Devrimi’nin yaşandığı 1927-1938 dönemini ele alacak.

Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki

 

Türk Silahlı Kuvvetlerinin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından geçtiğimiz yıl yayımlanan incelemesi Mustafa Kemal Anlatıyor: Savaş ve Barış’ın devamı niteliğindeki Gazi Mustafa Kemal Anlatıyor - İdealim: Çağdaş Türkiye (1922-1927) okuyucularla buluştu.

İlker Başbuğ, Savaş ve Barış’ta, askeri ve sivil liderlik, özgür zihin, öngörü refleks ve pratiğini, askeri ve sosyopolitik çözümlemelerinde öncül tasarılarını nasıl şekillendirdiğini ve harekete geçtiğini, İttihat ve Terakki’nin zafer sarhoşluğuna ilişkin endişelerini, Osmanlı İmparatorluğu’nu 1. Dünya Savaşı’na sokan kişilerin başında gelen Enver Paşa’nın hırsını, Pan-Turanizm hayaliyle ülkenin maceralara sürükleneceğine ilişkin haklı öngörülerini Mustafa Kemal’in dilinden yalın dille ve akıcı bir kurguyla kaleme almıştı.

Başbuğ, incelemesinin Gazi Mustafa Kemal Anlatıyor - İdealim: Çağdaş Türkiye (1922-1927) adlı ikinci halkasında ise yakın tarihimizin yine çok önemli, hayati bir aralığına, 1922-1927 yılları arasındaki gelişmelere odaklanıyor.

İlk kitapla kıyaslandığında burada askeri dehası ve reflekslerini korumakla birlikte doğrudan sivil bir Mustafa Kemal’i okuyoruz. Her an devreye sokmaya hazır olduğu askeri tedbirleri elden bırakmamakla birlikte diplomasiye hele ki kamu diplomasisine yoğunlaşmış, bu yolda uluslararası satrançta rakiplerini alt etmiş, tam bağımsızlığa giden yolda ilk adımların atıldığı Mudanya Ateşkes Anlaşması’nın sonuçlarının düşmanların içişleri üzerindeki aleyhlerine gelişen kelebek etkisiyle dengeleri değiştirmiş, yerli ve yabancı gazetecilere yaptığı açıklamalarda ve halkla buluştuğu konuşmalarında, hem dünyayı hem halkını Yeni Türkiye fikrine ve gözbebeği devrim tasarılarına aşama aşama hazırlayan bir Mustafa Kemal’e ve ustalaştığı “kriz yönetimi”ne odaklanıyoruz.

Kitabında Mustafa Kemal’in yabancı kamuoyu üzerindeki etkisini görüştüğü gazetecilerin hakkındaki izlenimleriyle birlikte ortaya koyan İlker Başbuğ, rejim tartışmalarına da geniş bir yer veriyor. Hamaset yapmayan, okuyucuların o günleri, o anları neden ve sonuçlarıyla anlamasına olanak sağlayan, sağduyulu biçimiyle Cumhuriyet kadrolarındaki çatlakları, ayrılıkçıları da ele alıyor.

Yanı sıra Ankara’nın benimsediği, ılımlı devlet müdahalesini içeren Solidarizm’in tanımını yaptıktan sonra “Solidarizm sınıf çatışmasını önleyebilir miydi” sorusunu, sorgulamasını gündeme getiriyor.

Meclis’te özellikle hilafet konusunda yaşanan iç savaşın anatomisini de gözler önüne seren Başbuğ, Mustafa Kemal Paşa’nın tarihine hayli hakim olduğu hilafet, saltanat, din, İslam konularının yanı sıra eğitim ve kadın hakları konularındaki görüşlerini yine kendi dilinden canlı bir anlatımla sunuyor.

Lozan Konferansı’nın çıkmaza girdiği günlerde, en önemli ve kapsamlı konuşmasını yapacağı 16-17 Ocak 1923’te İzmit Kasrı’nda gazetecilerle bir araya gelen Gazi Mustafa Kemal’in Musul ve Kürtlük meselelerine ilişkin önemli saptamalarını irdeliyor ardından.

Yanı sıra yine Lozan Konferansı’nın çıkmaza girdiği (4 Şubat 1923 ile 23 Nisan 1923 arası) günlerde toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nin sonuçlarını inceliyor.

Düşününde, yaşamında ülkü edindiği çağdaşlık hedeflerine heyecanla ilerleyen Mustafa Kemal Paşa’nın gerçekçi bir bakışla düşlediklerinin hepsini yaşama geçiremeyeceği konusundaki farkındalığını da anlıyoruz.

İlker Başbuğ’un da imlediği gibi “Gazi Mustafa Kemal açtığı çağın getireceği sayısız siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunların bütününü çözme iddiasına kalkışmamıştır. O, geleceğin kuşaklarına; çağdaş dünya çerçevesi içinde, geleceğin bütün özgürlük kapılarını açan bir miras bırakmıştır” ve eğitimi yaşamsal seviyede önemseyerek gençlere emanet etmiştir yurdunu.

1915-1922 yılları arasında yaşanan savaş ve barış dönemini incelediği Savaş ve Barış kitabının ardından bu kez sivil cephede yine interaktif yapıda, dönemi yaşatarak kaleme aldığı, 1922-1927 yıllarını kapsayan “çağdaş Türkiye” döneminin başlangıcını tüm gelişmeleriyle ele aldığı İdealim: Çağdaş Türkiye kitabını konuştuğumuz İlker Başbuğ’un kaleme alacağı, üçlemesinin de son halkası olacak 16. kitabında ise Türk Devrimi’nin son safhasını oluşturacak Kültür Devrimi’nin yaşandığı 1927-1938 dönemini ele alacağı bilgisini de verelim.

Fotoğraflar: Kaan Sağanak

‘GÜNLÜK SIĞ OLAYLARIN GİRDABINDAN KURTULAMAYANLARIN, VAR OLAN SORUNLARA KALICI ÇÖZÜMLER ÜRETEBİLECEĞİNİ BEKLEMEK, PEK GERÇEKÇİ BİR DÜŞÜNCE OLAMAZ!’

- Savaş ve Barış adlı kitabınız devamı Gazi Mustafa Kemal Anlatıyor - İdealim: Çağdaş Türkiye adlı ikinci halkasını kaleme almanızın nedenini anlatmanızı rica ederek başlayalım söyleşimize.

Savaş ve Barış isimli kitapta Mustafa Kemal Atatürk’ün özellikle düşünce dünyasının derinliğine girmeye çalıştık. Bunun için de birinci kaynağa inmek zorunluydu. Yani O’nun düşüncelerini kendi ağzından, kendi kelimelerinden dinlemeliydik.

Savaş ve Barış’da bu yeni yaklaşımı uyguladık. Ortaya da oldukça güzel sonuçlar çıktı. Savaş ve Barış kitabını okuyanlarla karşılaştığımda, bana bu kitabın devamının gelmesini istediklerini söylediler. Ben de okuyucuların isteklerini karşılamaya karar verdim.

İlk kitabı, Mustafa Kemal anlatıyordu. Mustafa Kemal Paşa’ya Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra TBMM mareşal rütbesini ve gazi unvanını vermişti. Bu nedenle, 1922-1927 dönemini kapsayan, İdealim: Çağdaş Türkiye kitabını bize Gazi Mustafa Kemal anlatıyor.

Savaş ve Barış ile İdealim: Çağdaş Türkiye isimli kitaplar yalnız bir tarih anlatımı olarak görülmemelidir. Anlayanlara, dünü anlatırken ve sorgularken, bugünün sorunlarına nasıl çözümler üretebileceklerinin yollarını da göstermektedir.

Unutulmamalı ki, tarih ilerisini göremeyenler için çok acımasızdır. Günlük sığ olayların girdabından kendisini kurtaramayanların, var olan sorunlara kalıcı ve kabul edilebilir çözümler üretebileceğini beklemek, pek gerçekçi bir düşünce olamaz.

‘GAZİ MUSTAFA KEMAL’İN BAŞARISININ ARDINDA İKİ ÖNEMLİ NEDEN VAR: ÖZGÜVEN VE HEDEFLERİNİN DOĞRU OLDUĞUNDAN ŞÜPHE ETMEMESİ!’

- Savaş ve Barış adlı kitabınızın devamı olan ve 1922-1927 yılları arasını ele aldığınız Gazi Mustafa Kemal anlatıyor - İdealim: Çağdaş Türkiye’de, askeri dehası ve reflekslerini korumakla birlikte düşmanları bu kez kimi önde, kimi geride fakat an be an müdahil olduğu diplomasi yeteneğiyle satranç masasında alt eden sivil bir Mustafa Kemal’i okuyoruz.

Cereyan eden tüm olaylar ve gelişmeler karşısında öncelikle duygularıyla hareket etmeyen gerçekçi bir liderin nasıl olması gerektiğini ortaya koyuyorsunuz.

Meclis içindeki, Meclis’in görevinin saltanatı ve hilafeti kurtarmak veya onu yeniden düzenlemek olduğunu düşünenlere karşı sabır ve kararlılıkla verdiği adeta bir iç savaşın anatomisini de çiziyorsunuz.

Tahammül sınırlarını aşan gelişmeler yaşamasına, sözler işitmesine karşın sabırla ve kararla hareket ediyor yine Mustafa Kemal.

Çok isabetli noktaları içeren yorumlarınıza katılıyorum. Gazi Mustafa Kemal’in başarısının arkasında iki önemli neden var. Birincisi kendisine özgüveni tam. İkincisi ise hedeflerinin doğru olduğundan hiçbir zaman şüphe etmemesi.

Ancak o gerçekçiliğin gereği olarak bazen beklemeyi, konuları zamana yaymaya öncelik veriyor. Bu süreçte de hiçbir zaman ne tedbiri ne de soğukkanlılığını kaybetmiyor.

Fotoğraflar: Kaan Sağanak

FRANSIZ GAZETECİ BERTHE GAULIS: “MUSTAFA KEMAL BEKLEMESİNİ BİLİR, HİÇBİR ŞEYİ RASTLANTIYA BIRAKMAZ.”

- İzmir’in kurtarılışı ile Milli Mücadele’nin bir safhası kapanmıştı. şimdi yeni ve zorlu bir safha ile karşı karşıya gelinecekti.

Bu yeni safhada Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın uygulamayı düşündüğü stratejinin ana dayanağının askeri gücü arkasına alan diplomasi olduğunu imliyorsunuz.

Özellikle yerli ve yabancı gazeteciler, yabancı asker ve diplomatlarla yaptığı çeşitli görüşmeler yoluyla diplomasiyi tüm etkinliğiyle kullandığına, yabancı kamuoyu üzerinde ne denli etkili olduğuna kitapta yer verdiğiniz gazetecilerin hakkındaki izlenimleri üzerinden de tanık ediyorsunuz.

Mesela bunlardan Fransız gazeteci Berthe Gaulis saltanatın kaldırılması sürecindeki Mustafa Kemal’i gerçekten mükemmel şekilde tanımlıyor.

Kitabınızın bütününe yayılan duyguda adım adım duyumsadığımız bu tanımı burada da dile getirir misiniz?

Bana göre Fransız gazeteci Berthe Gaulis, Mustafa Kemal’i en iyi gözlemleyen ve yorumlayan kişilerin başında geliyor. Elbette bu noktada kadın oluşunun da önemli bir etken olduğunu kabul etmeliyiz. Gaulis, Mustafa Kemal’i şöyle tanımlıyor:

“Mustafa Kemal beklemesini bilir, hiçbir şeyi rastlantıya bırakmaz. Ağır ağır inşa eder, arada bir bilinçli bir darbe vurur. Her olay kendi saatinde oluşur...”

Fotoğraflar: Kaan Sağanak

MUDANYA VE LLOYD GEORGE’U İSTİFA ETTİREN SÜREÇ!

- Dünya dengelerini doğru analiz eden Gazi Mustafa Kemal’in mimarlığında tam bağımsızlığa giden yolda ilk adımların atıldığı bir Mudanya Ateşkes Anlaşması’nın sonuçlarının düşmanların içişlerinde de aleyhlerine gelişen kelebek etkisine yorumunuz?

Mudanya Konferansı 4 Ekim 1922 günü başladı. 11 Ekim 1922’de anlaşma taraflarca imzalandı.

İngiltere Başbakanı Lloyd George anlaşmaya genel hatları ile karşıydı.

Ancak, Muhafazakâr Parti’nin ileri gelenleri artık; Lloyd George bize çok pahalıya mal oluyor diye düşünmeye başlayınca, İngiltere hükümetinin ünlü başbakanı 19 Ekim 1922’de istifa etmek zorunda kaldı.

Lloyd George’ın bu kararı almasında, Mudanya Konferansı sürecinde aldığı tavrın kabul görmemesi önemli bir rol oynamıştı.

‘GEREKİRSE VURUŞURUZ’ DEMENİN DİPLOMATİK YOLLA İFADE EDİLDİĞİ BİR KRİZ YÖNETİMİ! MUSTAFA KEMAL’İN YAKLAŞIMI GEÇERLİLİĞİNİ BUGÜN DE KORUMAKTADIR!’

- Özellikle 13 Eylül 1922’den itibaren diplomasiyi ve kamu diplomasisini başarıyla uygulayan Gazi Mustafa Kemal’in dış kamuoyuna ilişkin yaptığı söyleşilerde altını çizdiği nokta nedir?

Mustafa Kemal sorunun diplomasi yoluyla çözümlenmesini istemektedir. Ancak bu sağlanamazsa, Türk Ordusunu kullanmakta kararlı olduğunu da karşı tarafı inandırmıştır. Bunun içinde bazı askeri hazırlıkların yapılmasına da öncelik vermiştir. Bu, “gerekirse vuruşuruz” demenin diplomatik olarak ifade edildiği bir kriz yönetimi örneğidir. Geçerliliğini bugün de korumaktadır.

TÜRK DEVRİMİ’NİN TEMELLERİ: EĞİTİM, İLİM VE FEN!

- İncelemeniz boyunca sıklıkla Gazi Mustafa Kemal’in “eğitim, ilim ve fen” konusuna adanışını, önceleyişini, tüm mücadelesinde rehberi kılışını; Mustafa Kemal’e göre Türk Devrimi’nin dayanacağı temellerin başında “eğitim ve öğretimin”, yani “mektebin (okul)” geldiğini vurguluyorsunuz.

16 ekim 1922’de gittiği Bursa’da 27 Ekim 1922’de, İstanbul’dan gelen 517 öğretmenle Sedbaşı’ndaki toplantıda yaptığı ve artık saltanata son vermenin zamanının geldiğini açıkça ifade ettiği konuşma da bu bağlamda tarihi öneme sahip.

O tarihi konuşmanın eğitim, ilim ve fen vurgusunu hangi cümlelerle mühürlüyor Mustafa Kemal?

Eğitim, ilim ve fen konusunun önemine şöyle değiniyor: “Bir sosyal yapıdaki hastalığı görmek, onu tedavi etmek, sosyal kurumu çağın gereklerine göre ilerletebilmek için ilim ve fen gereklidir. İlim ve fen girişimlerini çalışma merkezi ise okuldur...”

Fotoğraflar: Kaan Sağanak

GAZİ MUSTAFA KEMAL: ‘YENİ TÜRKİYE’NİN ESKİ TÜRKİYE İLE HİÇBİR ALAKASI YOKTUR!’

- Gazi Mustafa Kemal Paşa, 28 Ekim 1922’de Bursa’da Le Petit Parisien gazetesi muhabirine verdiği ve 623 yıl süren Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunun yaklaşmakta olduğunu açıkça dile getirdiği demecinde “yeni Türkiye”yi nasıl anlatıyordu?

Mustafa Kemal Paşa yeni Türkiye’yi şöyle anlatıyordu:

“Yeni Türkiye’nin eski Türkiye ile hiçbir alakası yoktur. Şimdi yeni bir Türkiye doğmuştur. Tabii ki millet değişmemiştir. Ancak idare tarzı değişmiştir...

Bizim hükümet şeklimiz tam bir demokrat hükümettir... Doğrudan doğruya milletten çıkan bir hükümeti kabul ettik...”

Görüldüğü gibi Gazi Mustafa Kemal demokrasinin gerçekleşeceği bir “halk hükümetinin” kurulacağına dikkat çekmektedir.

Fotoğraflar: Kaan Sağanak

HİLAFET VE SALTANAT: “AYRILIR” İKİLİ!

- Türk Devrimi’nin dönüm noktasında Gazi Mustafa Kemal’in 1 Kasım 1922’de Meclis’te yaptığı, Türk ve İslam tarihini özetlediği ve konuşmasının ağırlık merkezini Arap ve Hilafet tarihi üzerinde oluşturduğu tarihi konuşmasına yorumunuz?

Gazi Mustafa Kemal Paşa, Meclis’te yaptığı bu konuşmada hilafet ve saltanatın birbirinden ayrılabileceğini ortaya koymaya çalışmıştır.

Hilafetin tarihi geçmişini detaylı olarak anlatan Mustafa Kemal özellikle Abbasi Halifeleri devrinde Bağdat’ta ve ondan sonra Mısır’da hilafet makamının, asırlarca süren saltanat makamıyla yan yana ve fakat ayrı ayrı bulunduğunu söyleyerek; Türkiye’de de hilafet makamının kalabileceğini ancak saltanatın kaldırılmasını savunmuştur.

Bu değerlendirmeye göre zaten geçmişte de asıl güç hilafet makamında değil, saltanat makamında bulunmaktaydı.

- Çağdaşlaşmada takip edilecek çizgiyi 27 Eylül 1923’te Neue Freie Presse muhabirine verdiği söyleşide ve Cumhuriyetin ilanından hemen önce Fransız gazeteci Maurice Pernot’ya verdiği demeçte nasıl ortaya koymuştur?

27 Eylül 1923 günü verdiği söyleşide, Mustafa Kemal çağdaşlaşmada takip edeceği yolun ne olacağını açıkça ortaya koymuştur.

O’na göre çağdaşlaşma için uygar milletlerle ilişkiler güçlendirilmeliydi. Çağdaşlaşmanın adresi ise Batı’dır.

Mustafa Kemal’e göre; siyaset ve menfaatler Batı’ya yönelmiş bir Türkiye’nin gerekliliğini zorunlu kılıyordu. Vücutlar Doğu’da ise fikirler Batı’ya doğru yönelik olmalıydı.

Netice olarak, o gün Gazi Mustafa Kemal Yeni Türkiye’nin ilerlemesinin gelişiminin yolunun Batı medeniyeti ile birleşmesinde yattığına inanıyordu.

‘HİLAFET MAKAMININ SONSUZA KADAR DEVAM EDECEĞİNİ İLERİ SÜRMEK GAZİ MUSTAFA KEMALİ’İ HİÇ ANLAMAMAK DEMEKTİR!’

- Bu soruyu kitabınızdan birebir alıntılayarak yinelersem: Vahdeddin İngiliz zırhlısına binip ülkeyi terk etmeyerek halife olarak görevine devam etse ve Ankara ile uyumlu olmaya da özen gösterseydi, acaba ne olurdu? İleride hilafetin kaldırılması daha mı zor olurdu?

Vahdeddin ülkeyi terk etmeyerek Halife olarak görevine devam etseydi ve Ankara’nın çizdiği sınırlar içinde kalsaydı, herhalde 1924 yılında olduğu gibi hilafetin kaldırılması pek kolay olmazdı.

Hilafet makamının ömrü belki biraz daha uzayabilirdi. Ancak, hilafet makamının sonsuza kadar devam edebileceğini ileri sürmek Gazi Mustafa Kemal’i hiç anlamamak demektir.

En geç 10 Nisan 1928’de olduğu gibi devletin resmi dininin İslam olduğu hakkındaki Anayasa hükmünün kaldırıldığı gün hilafet makamı da kaldırılırdı.

MUSUL VE KÜRTLÜK MESELESİ

- Gazi Mustafa Kemal, İzmit Kasrı’nda yaptığı konuşmada Musul meselesi ve “Kürtlük meselesi”ne ilişkin hangi saptamalarda bulunuyor?

Gazi Mustafa. Kemal’in İzmit Kasrı’nda İstanbul’dan gelen gazeteciler ile 16-17 Ocak günlerinde yaptığı konuşmalar çok kapsamlıdır ve önemlidir.

Konuşma konularından birisi de Musul meselesidir. Mustafa Kemal bu konuda şunları söylemiştir:

“Musul vilayeti milli sınırlarımız içindedir... Musul bizim için çok kıymetlidir. Birincisi, civarında sonsuz servet teşkil eden petrol kaynakları vardır. İkincisi, bunun kadar önemli olan Kürtlük meselesidir. İngilizler orada bir Kürt hükümeti kurmak istiyorlar. Bunu yaptıkları takdirde bu fikir bizim sınırımız içindeki Kürtlere de ulaşabilir, geçebilir. Bu fikre engel olmak üzere sınırı güneyden geçirmek lazımdır.”

Ocak 1923’te Lozan’da Musul sorununa çözüm bulunmasının zor olduğu görülüyordu. O günlerde, Gazi Mustafa Kemal o bölgede bir Kürt hükümetinin kurulmasının, Türkiye için bir güvenlik sorunu yaratabileceğini düşünüyor ve bu nedenle de sınırın Musul bölgesinin güneyinden geçirilmesini savunuyordu.

Fotoğraflar: Kaan Sağanak

‘GAZİ MUSTAFA KEMAL KOLEKTİVİST ÇİZGİYE KARŞIYDI ÇÜNKÜ..’

- Lozan Barış Konferansı 4 Şubat 1923 ile 23 Nisan 1923 arası kesintiye uğramıştı. Tam bu sırada toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nde Türkiye, kolektivist çizgiye hayır derken, Batı’nın liberal iktisat anlayışıyla arasına nasıl bir mesafe koyuyordu?

Gazi Mustafa Kemal üretim araçlarının kişisel sahipliğini kaldıran ve ortak kullanmayı savunan kolektivist çizgiye karşıydı. Ancak, pazar mekanizmasının yeterince gelişmediği bir ortamda üretici katmanlar arasında uyum sağlayacak dayanışma, uzaklaştırıcı ve bağdaştırıcı meslek dayanışmasına da gerek duyuyordu. Aslında, böylece Batı’nın liberal iktisat anlayışıyla da arasına mesafe koyuyordu.

KOMUTANLARIN KOMPLOSU!

- Gazi Mustafa Kemal “komutanların komplosu” olarak değerlendirdiği olaylar nasıl gelişmiştir? Komplo ile neyi kastetmektedir?

Gazi Mustafa Kemal, Kazım Karabekir ve Ali Fuat paşaların ordudan planlı bir şekilde ayrılarak Terakkiperver Cumhuriyet Partisi’nin kuruluşuna liderlik etmelerini iyi karşılamamıştır. Çünkü o esnada Türkiye ile İngiltere arasında Musul görüşmeleri devam ediyordu. Türkiye ile İngiltere arasında çatışma ihtimali vardı. Bu nedenle zamanlamaları yanlıştı.

Bu yapılanı Nutuk’ta “komutanların komplosu” olarak nitelemiştir. Ancak bu nitelemeye rağmen ordudan ayrılan komutanların “politik yollardan” hareket edeceklerini düşündüğünü de açıkça belirtmiştir.

GAZİ MUSTAFA KEMAL: ‘WASHINGTON VE LINCOLN’ÜN HAYAT VE ESERLERİNDEN İLHAM ALDIM!

İLK ON ÜÇ DEVLETLE YENİ TÜRKİYE ARASINDA İLGİNÇ BİR BENZERLİK VARDIR!’

- Gazi Mustafa Kemal’in görüşmeyi kabul ettiği yabancı gazetecilerden biri de Lozan Konferansı’nda son günlere yaklaşırken, 13 Temmuz 1923 günü Çankaya’da kabul ettiği Amerikalı gazeteci Isaac F. Marcosson.

Mustafa Kemal Paşa’nın Marcosson’a ABD ile yeni Türkiye arasında kurduğu benzerlikleri, dile getirdiği demokrasi, Panislamizm ve Panturanizme ilişkin görüşlerini yorumlarsanız neler söylersiniz?

Gazi Mustafa Kemal’in Amerikalı gazeteci Isaac F. Marcosson ile yaptığı görüşmede önemli noktalara değindiği ortadadır. Bakın ne diyor:

“Birleşik Devletler’in ideali, bizim idealimizdir. Meclisi Mebusan’ın 1920 Ocak’ında ilan ettiği Misakı Millimiz, sizin 123 Bağımsızlık Beyannamenize çok benzer. Talep ettiği sadece, Türk milletinin istiladan kurtulması ve kendi kaderimize hâkim olmamızdır. Bağımsızlık, hepsi bu.”

Bence Mustafa Kemal’in Washington ve Lincoln hakkında yaptığı değerlendirmeler de çok ilginç:

“Hayatım boyunca, Washington ve Lincoln’ün hayat ve eserlerinden ilham aldım. İlk on üç devletle yeni Türkiye arasında ilginç bir benzerlik vardır. Sizin atalarınız, İngiliz boyunduruğunu kaldırıp attı… Türkiye de başka milletlerin bencil müdahalelerini kaldırıp attı…

Biliyor musunuz, Washington ve Lincoln niçin bana daima hitap etmiştir? Sebebini söyleyeyim size. Onlar sadece Birleşik Devletlerin şerefi ve kurtuluşu için çalıştılar, oysa öbür başkanların çoğu, öyle görünüyor ki kendilerini ilahlaştırmak için çalıştılar. Kamu hizmetinin en yüce şekli, bencil olmayan çabadır.”

Gazi Panislamizm ve Panturanizm’in, her ikisinin de yanlış olduğunu düşünmektedir. Nedeni ise iki düşüncenin de kuvvet ve emperyalizm anlamına gelen fetih fikrine dayanmış olmasaydı.

‘ŞEYH SAİT İSYANI BÖLGESEL KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİNE DAYANAN BİR HAREKET DEĞİLDİR!’

- Şeyh Sait isyanı bölgesel Kürt milliyetçiliğine dayanan bir hareket olarak düşünülemez. Çünkü?

Şeyh Sait isyanının Kürt milliyetçiliğine dayanan bir hareket olmadığının en büyük göstergesi, ayaklanmanın Genç ve Diyarbakır dışında Şeyh Sait’in nüfuzu altında bulunmayan diğer bölgelere yayılmamış olmasıdır.

- Gazi Mustafa Kemal’in “Çağdaş uygarlık düzeyinin yakalanması ve üzerine çıkılması” hedefine ne kadar ulaşılabilmiştir?

Türkiye’de Atatürk’ün başlattığı çağdaşlaşma hareketi elbette büyük mesafe kaydetmiştir. Gelinen noktadan geriye dönülmesi ise imkânsızdır.

Ancak çağdaşlaşma hareketinin Atatürk dönemi sonrasında, bir sistematik fikir hareketine dönüştürülmesi ve bu fikir hareketinin de gençliğe mal edilmesinde ne kadar başarılı olunmuştur? Bu da haklı bir sorudur. Bu soru üzerinde düşünmeliyiz.

‘ÜÇLEME, KÜLTÜR DEVRİMİ’NİN YAŞANDIĞI 1927-1938 YILLARI DÖNEMİYLE TAMAMLANACAK’

- İncelemenizin üçüncü halkasını tasarlıyor musunuz?

Savaş ve Barış kitabında 1915-1922 yılları arasında yaşanan savaş ve barış dönemini incelemeye çalıştık. İdealim: Çağdaş Türkiye kitabı ise 1922-1927 yıllarını kapsıyor. Bu dönem “çağdaş Türkiye” döneminin başlangıcı.

1927-1938 yılları ise Türk Devrimi’nin son safhasını oluşturacak Kültür Devrimi’nin yaşandığı dönem. Herhalde bir üçleme ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünce dünyasının resmini bütünleştirmek tamamlamak gerekiyor.


Mustafa Kemal Anlatıyor: Savaş ve Barış / İlker Başbuğ / Kırmızı Kedi Yayınevi / 448 s. / 2022.

Gazi Mustafa Kemal Anlatıyor - İdealim: Çağdaş Türkiye (1922-1927) / İlker Başbuğ / Kırmızı Kedi Yayınevi / 288 s. / 2023.