79. Venedik Film Festivali'nden notlar: 'Balina' filmi La Mostra'yı sarstı

Her festivalde o yılın olayını oluşturan bir film vardır. Ya kendisine bağlanan umutları boşa çıkaran bir yönetmen çoğunluğun günah keçisine dönüşüverir ya da tüm yorgunlukları unutturan bir başyapıt içtenlikle alkışlanır.

Mehmet Basutçu

La Mostra’nın ilk günlerinde Noah Baumbach ve Alejandro Inarritu gibi hafif düşkırıklığı yaratan yönetmenler ön plana çıkmışken, hafta sonu bağımsız Amerikan sinemasının ustalarından Darren Aronofsky (Brooklyn, 1969) “The Whale” (Balina) ile, bu yıl Lido adasında esen ilk sinemasal fırtınanın yaratıcısı oldu.

TEK BAŞINA DEĞİL

Bu başarıyı, tabii ki tek başına yakalamamış yönetmen! Bunalımlı uzun bir dönem ardından, setlerde kendini yeniden çok ciddi risklere atmaktan çekinmeyen Brendan Fraser’ın (Indianapolis, 1968), sinema tarihinde özel bir yer alacağından kuşku duymadığımız yorumunda sergilediği, sıfatlarla tanımlanması yetersiz kalacak olan olağanüstü derin gücü, ancak “Balina”yı izledikten sonra kavramak mümkün olacaktır...

Tiyatro yazarı Samuel D. Hunter’ın (İdaho, 1981) 2012 yılında yayınlanan çok ödüllü aynı adlı oyunundan, yazarın da katılımıyla uyarlanan “The Whale”, bir kapalı mekân filmi ancak ana karakterin evinin içinden çıkmadan yaşadığı son haftayı iki saat boyunca izlerken, zamanın çok çabuk geçtiğinden bile yakınmak mümkün...

Brendan Fraser’in yorumladığı, duyarlı edebiyat öğretmeni Charlie’nin yüreği derinden yaralıdır. Mesleki eğitim alan bir erkek öğrencisine sırılsıklam aşık olunca karısını ve çok sevdiği küçük kızını yüzüstü bırakıp gitmiştir. Katıksız bir tutkuyla sevdiği adam birkaç yıl sonra ölünce, acısıyla kendi içine kapanan, umutsuzluğa düşen Charlie, durmadan yemek yemeğe başlar. Giderek şişmanlar... Filmin başında karşımıza çıkan ana karakter, nefes almakta güçlük çeken, tansiyonu rekorlar kıran, yerinden zor kıpırdayan 250 kiloluk dev bir obezdir... 

ÖDÜL BEKLENİYOR

Bol bol tıkınarak ölmeye karar vermiştir bir kere Charlie. Parası olmadığını bahane ederek, ki bu bir yalandır, hastaneye bile gitmez; ölümü dinginlik içinde bekler. Gönlü rahattır, çünkü tek derdi olan, çoktandır göremediği ve çok sevdiği kızına ciddi bir miras bırakacaktır... Kaldı ki annesinin “Bu kız şeytana bile pabucunu ters giydirir” diye tanımladığı lise son sınıf öğrencisi, hırçın, acımasız ve sert mizaçlı kızı, aslında çok zeki, yetenekli, duyarlı bir insandır.Yaşamının son günlerinde kızını defalarca görüp bu gerçeğin farkına varan Charlie, son derece mutlu ölür... 

Felsefi ve hümanist içeriğiyle derinlikli bir yaratıcı sineması örneği olan “The Whale”, bu hafta sonu verilecek aslanlardan mutlaka ciddi bir pay alması beklenen özgün bir başyapıt.