Mehmet Güreli: ‘Ben, en çok belirsizlikleri severim!’
Öykü dalında 102 yapıtın değerlendirildiği ve Seçici Kurulu Hikmet Altınkaynak, Sezer Ateş Ayvaz, Seval Şahin, Mehmet Zaman Saçlıoğlu ve Murat Yalçın’dan oluşan 76’ncı Yunus Nadi Öykü Ödülü, Mehmet Güreli’nin Şehirli Karınca adlı yapıtıyla ile Aslı Akarsakarya’nın Kayboluş adlı kitap dosyası arasında paylaştırıldı. Şehirli Karınca, farklı disiplinlerden örülen metinlerle, türler arası biçimin getirdiği zenginliği ve olgunlaşan bir üslupla belirsizliğin tadını sunuyor bize.
Berrin Karadeniz, Mehmet S. AmanFotoğraf: TAYFUN POYRAZ
BİR ŞEYİ BİLİYORSAN ONUN TÜREVLERİ VAR HAYATTA...’
- Felsefe ile ilgilisiniz. Gazetecilik yaptınız. Ressamsınız, müzisyensiniz, oyuncusunuz, yönetmensiniz ve en nihayetinde yazarsınız; çok yönlü, üretken bir sanatçısınız.
Çok yönlülük sözünü çok sevmiyorum. Evet gazetecilik yaptım, günlük sanat dergisi çıkardık. Sinemacılık öndeydi, sonra para bulamaya bulamaya gerilere kaydı.
Resim yapıyordum, çizimlerimi gören abim - ki kendisi de çizerdir - beni yağlı boyaya yönlendirdi ve sonra sergiler açtım. İyi dönüşler de aldım.
Aslında hepsinin içinde bir bütünlük vardır. Bütünlükten dağılır hepsi. Eskiden felsefe de böyleydi, bütün disiplinlerin toplamıydı. Bilgiler arttıkça dağılmaya başladılar. Bende de birleşmeye başladı. Çünkü bu öyle bir şey ki hepsi birbirini besliyor. Hangisini yapmak istediğimi de zaman ve o sıradaki koşullar belirliyor.
Meselâ bir gemiye biniyorsunuz, karşınıza biri çıkıyor ya da bir kâğıt görüyorsunuz üzerinde bir harf var bunu düşünmeye başlıyorsunuz. Merak ediyorsunuz ne olabilir, nereden gelmiş olabilir? Hikaye böyle başlıyor ve oradan çoğalıveriyorsunuz.
En sevdiğim hikayeler hep böyledir. Bir görüntü gelir onunla beraber müzik de belirir zihninizde. Yani bir şeyi biliyorsan onun türevleri var hayatta. Borges okumuşsanız Cortazar gelir aklınıza, Pinochet gelir, Arjantin gelir... Her şey iç içe vaziyettedir. Çoğalırsınız böylece.
‘ÇAĞRIŞIMLAR ÇOK BÜYÜLEYİCİ!’
- Tüm bu disiplinlerin arasında sizi yazmaya iten duygu nedir?
Bu, biraz belirsiz. Bazen hikaye diye yola çıktığım şey filme, film diye yola çıktığım şey müziğe gidiyor. Bazen tanıtım yazısı diye yazdığım şey kendimle ilgili bir hikâyenin içine giriyor.
Bazen tekrarladığım cümlelerim oluyor ama silmiyorum onları, bunun olması gerektiğini düşünüyorum. Başka bir yerde karşılaşıyoruz kimi zaman.
Örneğin bu kitapta geçmişte yazdığım bir hikayeyi tam anlatamadığımı düşündüğümden yeniden yazdım. Kelime olarak klişeleri sevmiyorum ama fantastik mi demeli postmodern mi bilemiyorum.
- Kalıpları klişeleri olmaya biriyim dediniz. Kitapta bilinç akışı dediğimiz bir teknik kendini net bir şekilde hissettiriyor. Bu sizi daha mı özgür kılıyor?
Evet, kalıpları, klişeleri olmayan biriyim. Birdenbire kimsenin aklına bir şey gelmez. Bir kuş geçer belki başının üzerinden, bir ses duyarsın belki bir kanat çırpış, belki bir damla gökyüzüne baktırır seni.
Yani hayatta çağrışımlar vardır. Bu çağrışımlar çok büyüleyici bence, büyülü gerçeklik denilen yere de böyle ulaşılabilir.
‘YOLA ÇIKMANIN GÜZEL OLDUĞUNU BİLİYORUM!’
- Çok yönlü sanatçı kimliğinizi her satırda görüyoruz neredeyse. Birçok müzisyeni, ressamı, yazarı konuk ediyorsunuz. Neler hissettiniz yazarken?
Fransız yönetmen François Truffaut’nun bir sözü var: “Ben en çok belirsizlikleri severim” diyor. O filmlerinde bu belirsizliği çok güzel hissettiriyor.
Benim bakış açım da bu. Daha önceki kitaplarımdan birinde “ben rehber değilim” demiştim. Ben bir yola çıktım, yolu bilmiyorum, sadece yola çıkmanın güzel olduğunu biliyorum.
Bir dünyada yaşıyorum ama şunu da biliyorum ki bu dünya da çok uzun bir dünya değil. Bir gün aniden kesilip gidecek. Paylaşacak bir şeyler bırakırsak ne mutlu bize.
Bizi mutlu eden insanlar da hep bize bir şey bırakmış insanlardır. Müthiş işler yapmış, harika eserler vermiş besteciler, sanatçılar var. Ben de takıldım onların peşine nereye gideceğim meçhul.
‘ÇIKMAZ SOKAKLARA, YÜRÜNMEZ YOLLARA DA BAKMAK LAZIM!’
- Kitap kapaklarına, tasarımcılarına değindiğiniz bir öykü de var. Bununla birlikte kitabınızın kapağındaki desen sizin eseriniz. Pek güvenmiyor musunuz tasarımcılara?
Bu kitabın kapağı kolajdır. Ayrı ayrı kendi çizdiğim resimleri verdim tasarımcıya. O kapak da tasarımı yapan arkadaşın beğenisiyle oluştu. Bir mizanpaj yaptı.
Tasarımcılara güvenmemekle ilgili değil aslında çok kaliteli grafik tasarımcılar var. Sadece bu sıralarda benden çıkıyor bir şeyler.
Özellikle 2000’den sonra daha çok resme yer verdim hayatımda. Bir şeyleri kendim yapmaya başladım ve grafik tasarıma da biraz daha bir eğildim.
Grafik tasarımcı arkadaşlara teslim ediyorum, bir şeyleri onlar tamamlıyor ve gönderiyorlar. Bazen karar veremiyorum seçenekler arasında o yüzden bu işi onlara bırakmakta fayda var.
Meselâ çalışmalarını çok beğendiğim Celestino Piatti arkadaşım olsaydı ondan da isterdim bir kapak yapmasını ve çok mutlu olurdum.
Tabii sadece kitap kapağı da değil, plak kapağı da yaptım. Başka şeylere de açığım yeter ki yapabileceğim bir şey olsun.
- Son olarak kitabın adı nereden geliyor?
Hayatla ilgili inişler çıkışlar vardır. Yan sokaklar, çıkmaz sokaklar, yürünmeyen yollara da bakmak lazım. Hayat tek başına dümdüz bir yol değil. Şehirli Karınca adını son anda koyduk aslında. Kitapta karıncalarla ilgili bir öykü var. Karıncalar çok ilginç ve gizemli hayvanlar. Onları anlatmak çok uzun bir iş gerektirir. Öğrendikçe dalıp gidiyorsunuz içine. Bütün bu kitabı o öykü için yazabilirim diyeceğim geliyor hatta.
Şehirli Karınca / Mehmet Güreli / Sel Yayıncılık / 110 s. / 2020.
Fotoğraf: TAYFUN POYRAZ
MEHMET GÜRELİ
Yazar, müzisyen, yönetmen ve ressam Mehmet Güreli, 1949'da, İstanbul'da doğdu. Avusturya Lisesi, Hürriyet Koleji’nden sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne devam etti.
Alope'nin Odası, Hayaller ve Sokaklar ile Bedrufi'nin Nefesi isimli kitapları yayımlandı.
Vapurlar / Blues, Cihangir'de Bir Gece, Yağmur, Odamda Yolculuk, İplerin Kopuşu, Zamboni Sokağı albümlerinin yanı sıra, Vapurlar, Bir Oyuncunun Portresi: Necdet Mahfi Ayral, İstanbul'a Yolculuk, Gölge, Dört Köşeli Üçgen filmlerine de imza attı.