Çağatay Yaşmut: ‘Günümüzde polisiye sistemle hesaplaşıyor!’

Çağatay Yaşmut, ünlü kahramanı Başkomiser Galip’in yeni serüveni Felsefe Cinayetleri’nde (Maceraperest Kitaplar) polisiyeyi eğitimini de almış olduğu felsefenin tarihi derinliğiyle buluşturuyor.

Melih Günaydın

FELSEFEYİ POLİSİYEYLE BULUŞTURMAK!

- Felsefe eğitimi aldığınızı biliyoruz. Felsefe Cinayetleri’ni yazarken bundan nasıl yararlandınız?

Felsefeyi polisiyeyle buluşturmak ne zamandır aklımda olan bir projeydi. Felsefe Cinayetleri’ni yazmaya karar verdiğimde hikâyeye işleyebileceğim filozof metinlerini incelemeye başladım.

Felsefi söylemlerin metnin kurgusu ve üslubuyla örtüşmesi gerekiyordu. Boethius’a karar kıldıktan sonra şiirlerini tek tek inceledim, aralarından karakterlerime uygun olanlarını seçtim.

Ama romanın konusu sadece bu felsefi şiirler üzerine kurulu olmadığı için felsefe dışındaki kaynaklardan da yan okumalar yaptım.

BOETHIUS’UN GÜZEL KADINI ‘FELSEFE’YLE SOHBETİ VE KÖTÜ YAZGISI!

- Romalı filozof Boethius romanınızın kapağında da yer alıyor. Roman boyunca da Boethius alıntıları karşımıza çıkıyor. Neden özellikle Boethius?

Boethius iyi bildiğim, sevdiğim bir felsefecidir. Düşünceleri anlatmak istediklerimle birebir örtüşüyordu.

Tıpkı Sokrates gibi Boethius da haksızlığa uğramış bir filozoftur. Kendisi hapishanede geçirdiği günlerde karşısında beliren, “güzel bir kadın” olarak betimlediği felsefeyle yaptığı sohbetler sayesinde ve bu sohbetler üzerinden kötü yazgısıyla hesaplaşarak ümitsizliği yener.

Bu elbette çok derinlikli bir hesaplaşmadır; yazgıyla karşılıklı sohbet düşünürün kendi içine dönerek adalet, iktidar, erdem, para, şöhret, şehvet gibi kavramları yeniden değerlendirmesine neden olur - elbette bu durum okuyucu için de benzer bir yol açar -.

Bütün bu düşünsel süreçle beraber şiirleri de hikâyemin teması, kahramanların karakterleri ve yaşayışlarıyla örtüşmektedir.

BAŞKOMİSER GALİP’İN İSTANBULU!

- Felsefe Cinayetleri’nde ya da herhangi bir Başkomiser Galip polisiyesinde, İstanbul’u merkezine alan sokaklarını, mahallelerini santim santim bilen bir anlatıcıyla karşı karşıyayız. İstanbul’un Başkomiser Galip’i diyebilir miyiz?

İstanbul ve Galip arasında kopmaz bir bağ var elbette. Galip İstanbul’a âşık bir adamdır. Romanın bir yerinde trafikten yakınırken “İstanbul, aşkların en güzelisin ama uykuda” der.

Tüm gerçek aşklarda olduğu gibi Galip’in İstanbul’a duyduğu aşk da İstanbul’u çok yakından tanımayı, arazlarını bilmeyi ve buna karşın sevmeyi içerir.

Polisiye anlatılar bağlamında düşünülürse kent ve suç “güçlü” bir ikilidir. Suçun mekânı kenttir; kırsalda veya küçük kentlerde suç hem daha nadir işlenir hem bu kadar girift olmayabilir.

Özellikle İstanbul gibi çok kozmopolit şehirler farklı coğrafyalardan gelen ve alışılmadık hikâyeleri olan karakterlere ev sahipliği yapar.

Her semtin farklı bir tarihi, yapısı ve kültürü vardır. Sakinlerinin düşünme ve hayat tarzları da semte uygundur ve semti şekillendirirken insani ilişkileri de belirler. Bu insanların kültürleri, sosyo-ekonomik durumları, eğitimleri, sevinçleri, öfkeleri, raconları faklıdır.

Bütün bunlar romanda çok katmanlı ve sürprizli hikâyeler anlatmaya olanak sağlıyor; bu olanağı kullanarak bizler Galip’le birlikte esrarları çözerken farklı yaşamlara ve mekânlara tanıklık ediyoruz.

‘TOPLUMSAL GERÇEKÇİ POLİSİYEDEN YANAYIM!’

- Çarpık kentleşme, Emniyet kuvvetlerindeki örgütlenme, adam kayırma, yapı ihalelerine şaibe karıştırma. Pek çok toplumsal soruna dikkat çeken katmanlı bir olay örgüsünü tercih etmenizdeki ana sebep nedir?

Ben her zaman toplumsal gerçekçilikle yolu kesişen polisiyeden yana oldum. Kendi romanlarımda da polisiye anlatının toplumsal gerçekçi bir söylemle, bir dertle iç içe geçmesini önemsiyorum. Bir polisiye yazarı olarak benim gayem sadece gizemli bir hikâye anlatmak değil, artalanında derinlikli meseleleri olan polisiyeler yazmak. Günümüz modern polisiyelerinin de Kara Roman geleneğini sürdürdüğünü, başka deyişle toplumsal romanın üstlendiği görevi sahiplendiğini görüyoruz. Artık sadece bir cinayet bilmecesi üzerinde yapılandırılmakla yetinen, mantık oyunları sayesinde katilin ortaya çıkarıldığı, toplumdan yalıtılmış “katil kim?” polisiyeleri ilgi görmüyor.

Günümüz polisiyelerinin büyük kısmı; göçmenler, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, aşırı sağ eğilimler, mafya-siyaset-polis üçgeninde uyuşturucu kaçakçılığı ve bağlantılı cinayetler, kadına şiddet ve istismar, çocukların ve hayvanların her türlü istismarı, finans dünyasındaki yolsuzluklar, sanayiden siyasete yolsuzluk ve rüşvet dalgası, dinin yozlaşması ve siyasete alet edilerek sömürülmesi, derin devletle hesaplaşma, yeraltı dünyasının figürleri, sosyal çürüme gibi başat temalarla eşitsizliği, adaletsizliği, haksızlığı, yozlaşmayı gösterirken bir parçası olduğumuz sistemle hesaplaşmayı da önemsiyor.

- Başkomiser Galip'le koca bir seri. Bunca kitaptır sizinle yolculuk eden sağlam bir karakter. Galip sizi hâlâ şaşırtmaya devam edebiliyor mu? Onu yakından tanıyor olmalısınız, Galip'in olmadığı bir kitap gündeminizde var mı?

Galip’in olmadığı, bambaşka bir karaktere sahip bir başkahramanın maceralarını anlatan bambaşka bir polisiye yazabilirim elbette. Bu da çok heyecan verici bir serüven olur. Ama bunun daha zamanı var.

Galip ile uyumumuz çok iyi. Birbirimizin huyunu suyunu çok iyi biliyoruz. O beni değil ama zaman zaman ben onu şaşırtabiliyorum. Maço tavırları nedeniyle onunla hesaplaştığım zamanlar oldu. Burnunu sürttüğüm, duygusal yönden zaaflarını ortaya sermişliğim de vardır.

Üstelik hiçbir insan tamamen öngörülebilir olmadığı için Galip’in de çok sıra dışı bir durumda okuyucuların hatta kendisinin bile aklına gelmeyecek biçimde -belki ancak üzerine ciddiyetle düşünüldüğünde bir anlam verilebilecek şekilde- davrandığına her zaman tanık olabiliriz.

- Yerli polisiye eserlerin arttığı bir dönemde bu türün hak ettiği değeri gördüğünü düşünüyor musunuz?

Pek düşünmüyorum. Her ne kadar polisiye yapıtların tanıtımları gazetelerin kitap eklerinde ve daha bir sürü mecrada yer bulmakta, her yıl Kara Hafta Polisiye Edebiyat Festivali düzenlenmekte, Polisiye Yazarlar Birliği kurulmuş ve Kristal Kelepçe Ödülleri sahipleriyle buluşturuluyor olsa bile, birkaç istisna dışında polisiye yazarları hâlâ gerektiği kadar tanınmıyor ve büyük bir okur kitlesi bu türe kayıtsız kalmaya devam ediyor.

- Belki sormak için henüz erken ama okurlarınızı yeni bir proje bekliyor mu?

Başkomiser Galip serisinin yeni romanın çalışmalarına başladım.