Tezer Özlü için bir armağan kitap...
Tezer Özlü adına hazırlanan bu armağan kitap, yıllar önce basılmış ve artık bulunamaz olmuştu. Ardında yükte hafif pahada ağır bir külliyat bırakan Özlü'nün anısına hazırlanan bu kitabın yeni baskısı şimdi tekrar raflarda. Kitabın uzun yıllar sonra yapılan ikinci baskısında, ilk basımı 1997’den sonra yayımlanmış yazılardan seçmeler de yer alıyor. Kitabı Handan İnci değerlendirdi...
Cumhuriyet Kitap Eki
Yıllardır tekrar basılmasını beklediğim bir kitaptı Tezer Özlü’ye Armağan. Öykü çözümlemeleri dersimde öğrencileri sevdiğim yazarlarla buluşturmaya çalışırken sadece metinlerini değil, haklarında yazılmış yazıları da okutmaya gayret ediyorum. Ne yazık ki özellikle çağdaş edebiyatımız bu açıdan yeterince doyurucu değil. Çoğu zaman derste konu edindiğimiz bir yazar için kendi dosyalarımda biriktirdiğim makalelerden seçimler yapıp dağıtırım. Oysa üzerlerine bir değil birkaç kitap yazılması gereken yazarlarımız var. Söz gelimi, Füruzan’ın öykülerini okurken elimizde iyi bir inceleme kitabı ya da çeşitli yazılardan yapılmış akademik bir derleme yok henüz. Sadece Füruzan mı? Tomris Uyar, Sevim Burak, Ferit Edgü… gibi öykünün zirve isimleri hakkında bile şaşırtıcı bir fakirlik içindedir araştırma kütüphanemiz. Üniversitede sempozyumlar düzenlerken bir amacım da yazarlarımız için hiç olmazsa bu şekilde kaynak kitaplar üretebilmektir. Tezer Özlü’ye Armağan sözünü ettiğim boşluğu dolduran önemli çalışmalardan biri. Uzun süredir piyasada olmayan kitaptan bolca fotokopi yaptırarak yararlanabiliyorduk. Öğrencilerle aramda gidip gelmekten iyice dağılmış kitabım için üzülmeme gerek kalmadı artık. Üstelik ikinci baskı yeni yazılar eklenerek daha da zenginleştirilmiş. Bu toplamın ilk elden ortaya koyduğu en belirgin olgu, Tezer Özlü’nün erken ölümünün edebiyatımız için gerçek bir kayıp olmasıdır.
1986’da, kırk üç yaşında aramızdan ayrıldığında arkasında öykü/roman türünde sadece üç kitap bırakmıştı Tezer Özlü: Eski Bahçe (1978), Çocukluğun Soğuk Geceleri (1980) ve Yaşamın Ucuna Yolculuk (1984. Kitabın ilk baskısı 1983’te Auf den Spuren eines Selbstmords/Bir İntiharın İzinde adıyla Almanca yapılmıştır). Yükte hafif pahada ağır bu külliyat, bir yazarın üç kitapla bile, etkileyici ve kimselere benzemez bir edebiyat dünyası kurabileceğinin somut örneğidir. Edebiyatçılık oynamaya hiç özenmeden her cümlesinde edebiyat tadı yaşatan güçlü bir doku birbirine bağlar, bütünleştirir Özlü’nün kitaplarını.
DOSTLARIN ANLATMAYA DOYAMADIĞI ZERAFET
Daha sonra bu kitaplara denemeleri (Kalanlar, 1995), mektupları (Leyla Erbil’e Mektuplar, haz: L.Erbil, 1995; Her Şeyin Sonundayım/Ferit Egdü-Tezer Özlü Mektupları, haz: B. Fidan, 2010) ve dergilerde kalmış yazıları da eklendi (Yeryüzüne Dayanabilmek İçin, haz: S.Duru, 2014).
Son kitabın bir yazısından alınmış adı, Tezer Özlü’nün yaşama sancısını özetliyor sanki. Onun için yeryüzüne dayanabilmek ancak yazmakla mümkündü. Bu nedenle Özlü’nün kitapları ilk gençiliğinden itibaren toplumla giriştiği sessiz çatışmanın izleriyle doludur. Özellikle kadın olmanın yol açtığı haksızlıklara, eril değer yargılarının iki yüzlülüklerine karşı lirik bir isyanın izini süreriz her kitapta. Ancak bu isyan, dostlarının anlatmaya doyamadığı zerafeti gibidir. Çığırtkanlık yapmayan, hırçınlaşmayan sağlam ve dirençli isyanı bir iç kanama gibi usul usul yayılır cümlelerinde. Tezer Özlü’nün edebiyatı da yaşantısı da benzeri görülmemiş bir başkaldırıdır. Bu nedenle Fethi Naci’nin armağan kitaptaki yazısında Özlü’nün düşünceleriyle yaşantısının çeliştiği söylemesi düşündürücüdür. Yaşadığıyla yazdığı arasında sahici ve güçlü bir bağ kurabilmiş ender yazarlardandır Tezer Özlü. Öyle ki bu nedenle kitapları edebiyat için bazen tehlike sınırlarına yaklaşacak kadar otobiyografiktir. Tezer Özlü’nün dürüst, içten, pazarlığa yanaşmayan, “yaşama ahlakı” yazdıkları ile biyografisini içiçe geçirir.
Benim için Özlü’nün edebiyatını değerli kılan bir nokta da kendisini tüketen, çıldırmanın eşiğine getiren koşulları anlatırken bile okurunda çiçekler açtırabilmesidir. Bunu, Tomris Uyar okumalarım sırasında da hissetmiştim. Nasıl yapıyorlardı bilmiyorum ama hayatın en trajik noktasında bile “yeryüzüne dayanma gücü”, hatta haz duygusu üretiyorlardı içimde. İntihar, ölüm, yersizyurtsuzluk gibi insanda karanlık düşünceler uyandıran temalarına rağmen Özlü’nün edebiyatı nedense hep güneş ışığı gibi sıcak, ısıtıcı gelmiştir bana. Evet, acısına, isyanına ortak eder ama, denizi, zeytin bahçelerini, yumuşak bir havanın sarıp okşadığı Akdeniz kıyılarını da özletir. Soğuk gecelerin ve intiharların izinde dolaşmış olsa da Özlü’nün doğaya ve yaşamaya duyduğu tutku ayrıca ele alınmayı gerektirecek kadar belirgindir. Tıpkı bütün dikenli cümlelerine, uyumsuz kişilerine rağmen Tomris Uyar öykülerinin taşıdığı canlılık gibi. Uyar ve Özlü’nün hoş bir rastlantıyla aynı mekan için yazdıkları iki öyküyü karşılaştırdığım bir yazımda, ikisinin de duyarlılıkları, eleştirileri, ironileri, dert edindikleri insanlık durumları ile “kan uyuşması” dediğimiz o özel yakınlığı paylaşan, aynı soyda birleşmiş akraba yazarlar olduğunu söylemiştim. Özellikle kadın yazarları beğenmek konusunda fazla eli açık davranmayan Tomris Uyar’ın, günlüklerinde sadece Sevgi Soysal ile Tezer Özlü’yü anması ve yokluklarına hayıflanması hiç de yadırgatıcı gelmez.
YENİ YAZILAR
Yalnızca Uyar’ın değil, çevresindeki pek çok yazarın ve eleştirmenin de saygı duyarak sevdiği biridir Tezer Özlü. Armağan kitapta yer alan yazılara baktığımızda, Tezer Özlü’nün edebiyat dünyasında derin iz bıraktığı anlaşılıyor. Onun özgün edebiyatından ve yaşantısından saygıyla söz edenler arasında Hilmi Yavuz, Doğan Hızlan, Füsun Akatlı, Leyla Erbil, Fethi Naci, Fatih Özgüven, Ahmet Cemal, Sennur Sezer, Selim İleri, Ahmet Oktay, Güven Turan, Oktay Akbal, Can Yücel gibi isimlerle uzayıp giden kalabalık bir liste var. Tabii bu yazıların çok büyük bir kısmının Özlü’nün ölümünden sonra yazıldığını belirtmek gerek. Yazarları henüz hayattayken değerlendirme gayretinde çoğu zaman sınıfta kalan edebiyat dünyamız Tezer Özlü için de şaşırtmıyor bizi. Kitaba alınmamış başka yazılar var mıdır bilmem ama Özlü yaşarken hakkında yayımlanmış yazıların sayısı iki elin parmağı kadardır. 225 sayfalık kitabın sadece 36 yaprağını oluşturuyor bu yazılar.
Tezer Özlü’ye Armağan’ın ikinci baskısına 1997’den sonra yayımlanmış yazılardan seçmeler de alınmış. Bu tür kitapların her baskıda yeniden elden geçmesi, süreç içinde eklenen yazılarla zenginleştirilmesi önemli. Ancak, özellikle yazarı tanıtmaya yönelik böyle bir armağan kitaba Tezer Özlü ile kızı Deniz arasında gerçekleşmiş naif söyleşinin eklenmesi de yakışırdı diye düşünüyorum. Ayrıca, kitabın birinci baskı ile farklarını gösteren notları, yazıların seçilmesinde kullanılan ölçütleri açıklayan bir önsözü, hatta Tezer Özlü üzerine yazılmış bütün yazıları saptamaya gayret edilen bir bibliyografyayı da gözlerim aradı doğrusu.
Edebiyatımızda, aynı iklim kuşağında yer alsalar bile ekolojileri yazara özgü nitelikler gösteren bir adalar topluluğu vardır. Açık denizlerinde tek başlarına birer dünya kurmuş bu yazarlar, genel geçer kaynaklarda geniş yer bulamazlar ama okuma yolculuklarında seçici davrananlar için vazgeçilmezdir isimleri. Kendi adasını yaratmış bu cinsten bütün yazarlar gibi Tezer Özlü’nün de iki tür okuru olmuştur hep: Onu gerçekten ve çok sevenler ile sadece ilgi çekici bir “kadın yazar” olarak değerlendirenler. Bu kitap, her iki okur kesimine de yarayacak cinsten: hakkında daha çok şey öğrenmek isteyenler için iyi bir kılavuz niteliğinde; Özlü’ye tutkuyla bağlanmış okurlara ise yolculuğu biraz daha uzatma zevki verecek.
Tezer Özlü'ye Armağan/ Hazırlayan: Sezer Duru/ Yapı Kredi Yayınları/ 196 s.