Suriyelilerin minimum yüzde 80'i burada kalacak
TAGU Müdürü Prof. Dr. M.Murat Erdoğan: Türkiye’deki Suriyelilerin 2011’den bu yana 520 bin çocuğu doğdu. Bu çocuklara hangi okulları bulacağız? Bu çocukların annelerine, babalarına hangi onurlu hayatı, hangi konutu bulacağız, nasıl yaşatacağız? Buna konsantre olmamız gerekiyor.
Şehriban KıraçTürk-Alman Üniversitesi Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi (TAGU) Müdürü Prof. Dr. M. Murat Erdoğan, Suriyelilerle birlikte Türkiye’de 4 milyon 300 bin mülteci olduğunu vurguladı. Erdoğan, şu anda yaptıkları Suriyeliler Barometresi araştırmasında parti bazda Suriyelilere bakışı da irdediklerini ‘Suriyelilere kim daha yakın duruyor, kim daha uzak duruyor onu anlamaya çalışıyoruz. Madde 1 herkes uzak duruyor” sonucunun çıktığını söyledi.
Türkiye okullaşan Suriyeli çocuk sayısının 650 bin üzerinde olduğunu, 400-500 bin çocuğun okulsuz kaldığını bu çocukların tramvatik çocuklar olduğunu, savaştan kaçıp geldiklerini vurgulayan Erdoğan, “Burada ayrımcılığa uğradıklarını söylüyorlar. Bir tarafta küçük yaşlarda çalışıyorlar, okula gidemiyorlar, bu çocukların ileride bir risk oluşturmayacağını düşünmek hata olur. Şu andan tedbirimizi almazsak ve biz bu konuda uyum dediğimiz çalışmaları yapmazsak, gelecekte bu kırılma noktaları hepimizi yakabilir” dedi. Asıl şu an ve gelecekte Türkiye’nin daha fazla tartışacağı konunun Suriyeli olmayan mülteciler ve özellikle de düzensiz göçmenler olacağını vurgulayan Erdoğan, “Türkiye’deki Suriyeliler, büyük ölçüde stabilize oldular. Onlarla ilgili toplumsal anlamda olsa da yönetimsel anlamda ciddi sorun yok. Asıl sorun Suriyeliler dışındaki Afganlar, Pakistanlılar, Iraklılar vs. o gidişat daha vahim bir gidişat” açıklamasını yaptı.
Türkiye’de bu kadar işsiz varken, Türkiye’nin kısa orta vadede Suriyelilere medeni, sigortalı, insan onuruna uygun iş yaratmanın hayal olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. M.Murat Erdoğan ile Türkiye’deki Suriyeliler ve mültecilerin sorunlarını konuştuk.
Türkiye’deki Suriyelilerin durumunu anlatabilir misiniz, kaç kişi var burada?
- Suriyeliler, 29 Nisan 2011’de Türkiye girmeye başladı. O zaman Türkiye’deki toplam sığınmacı sayısı (uluslararası koruma altındaki kişi) 58 bindi. Şu anda bu sayı 4 milyonun üstünde. Türkiye’deki Suriyeli sayısı 3.8 milyon civarında. Suriyelilerin yaklaşık 100 bini Türkiye’de ikamet izniyle yaşıyor. 110 bin civarında vatandaşlığa alınan Suriyeli var. Türkiye'deki Suriyelilerin sayısı belli artık, nerede yaşıyorlar, yaşları, çocukları okulda mı vs.
Asıl şuan ve gelecekte daha fazla tartışacağımız konu Türkiye’de Suriyeli olmayan düzensiz göçmenler ve mülteciler. Onların Türkiye'ye olağanüstü bir akını oldu. Türkiye’deki Suriyeliler, büyük ölçüde stabilize oldular. Onlarla ilgili toplumsal anlamda olsa da yönetimsel anlamda ciddi sorun yok. Asıl sorun Suriyeliler dışındaki Afganlar, Pakistanlılar, Iraklılar vs. o gidişat daha vahim bir gidişat.
Kontrolsüzlük ve kayıtsızlık önemli sorunlar ve toplumu da tedirgin ediyor. Kayıtsızlık hem devlet ve toplum için hem kendileri için risk. Mesela Afganlısınız, kaydınız yok Türkiye’de, biri sizi öldürsün gömsün bir yere, dört kuşak kimsenin haberi bile olmayabilir. Ciddi bir düzensiz göç sorunumuz var. Devletin zaman zaman, “illegal göç” dediği şeyle mücadele etmek dediği konu. Bu da öyle kolay bir şey değil. İç İşleri Bakanlığının açıklamasına göre sadece 2019’da yakalanan illegal ya da düzensiz göçmen sayısı 420 bini aştı. Yani bu günde 1500 kişinin Türkiye'ye girdiği anlamına geliyor. Geçen sene bu sayı 280 bindi. Mülteciler açısından son beş altı senede yaşananlar şunu gösterdi; Türkiye'de mülteci olmak fena bir şey değil. Eskiden mülteciler nereye gideyim dediğinde Türkiye bir transit olarak düşünülürdü. Şimdi bir hedef olarak görülüyor.
Eskiden Türkiye'de mültecilerin sayısı, sayımı, kaydı yabancılar polisi ve Birleşmiş Milletler tarafından yapılırdı. Sonra Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kuruldu ve gelenlerin kaydını onlar aldı. Eskiden buraya gelen bir sığınmacı ya da düzensiz göçmen yakalandığında BM'ye derdi ki ben sığınmacıyım ülkemde eziyet görüyorum onlar kaydını alıp gerçekten mülteci ise üçüncü bir bir ülkeye göndermek için çalışma yapardı. Eğer mülteci olmadığı ve ikincil korumaya da ihtiyacı olmadığı tespit edilirse, ülkeyi terk etmesi istenirdi. Ama bunlar uzun zamanlar alırdı. Ama şimdi bir Afgan, hangi saikle gelirse gelsin, Türkiye girdikten sonra geldiğinde gidip, Göç İdaresi'ne ben geldim, beni kaydedin demeyi kolay kolay tercih etmeyecektir. Türkiye de doğal olarak gelen kişilerin içinde mülteci niteliğinde olanları ayırmaya ve onlara statü vermeye çalışıyor. Ama hem süreç daha kısa sürüyor hem de genel algı hepsinin ekonomik göçmen, illegal göçmen olduğu yönünde. Bu da gelenlerin kayıttan kaçınmasında etkili oluyor, konunun bütün tarafları için riskler artıyor..
Son dönemde Türkiye’ye bir biçimde girmiş, girişi yasa dışı yollardan olan ya da girişi yasa dışı olmasa da vize ihlali ile düzensiz duruma düşmüş olanların sayısı bir milyonun üzerine çıktı. Bunların içinde Moldavadan gelen ve ev bakım hizmetlerinde çalışan da var, Somaliden gelip Avrupa’ya gitmeye çalışan da Türkiye’de çalışmak için gelen de var. Tabii ki gerçek anlamda mülteciler de var. Suriyelilerle birlikte Türkiye'de uluslararası koruma başvurusu olan ya da sahibi olanların sayısı 4 milyon 300 bini aştı. Ve bu sayıya biz 2011’deki 58 binden geldik. Bu bizim tarihimizde hiç görmediğimiz bir şey. 2. Dünya Savaşını bir tarafa bıraktığımızda dünyada da böyle bir sayı yok.
KİMSE KRİZ BEKLEMİYORDU
Türkiye’de yönetenler hep gelen Suriyeliler bir yıl sonra geri dönecek gözüyle baktı, olayın bu noktaya varacağını öngöremediler mi?
- Bu iş gelip kısa zamanda gidecekler mantığı üzerine bina edildi. Nasıl olsa Suriyeliler bir süre sonra geri dönecekler rejim yıkılınca zaten burada kalmayacaklar, dolayısıyla bu konunun o kadar büyük kriz olacağını kimse beklemiyordu. Bunu mülteciler de dünya kamuoyu da beklemiyordu. Göç İdaresi kurulduğunda yani 2014'te gelen Suriyeli sayısı 1 milyonu aşmıştı. O saatten sonra bu süreci yönetmek de kolay değildi. Buradaki sorun, temelde siyaseten bu konuya bakıştaki farklılıktan kaynaklandı. Gözümüz mültecilerde değil Şam’daki gelişmelerde olunca iş zorlaştı ama bürokrat işini yaptı, kamu kurumları işini yaptı. Bugüne kadar çok az sorun yaşanıyorsa toplumun dayanıklılığı ve bürokratların çabaları sayesindedir.
Siyasilerin buradaki amacı neydi? iktidar oy gözüyle mi bakıyor?
- 2014’te “Türkiye'deki Suriyeliler Toplumsal Kabul ve Uyum” kitabını yazdığımda dedim ki Suriyeliler Türkiye'de kalıcılığa doğru gidiyor. Eğer kalıcı hale gelirlerse vatandaşlığı da tartışmamız lazım.
Türkiye'deki Suriyeliler 9 yıldır Türkiye'de geçici koruma statüsündeler. Vatandaşlık konusunda bir karar alınması gerekiyor. Ama bu şuan nasıl vatandaşlığa alınıyorlar, kime vatandaşlık veriliyor, hangi kriterlere bakılıyor kimse bilmiyor. Ama vatandaş olacaklar AKP'ye oy veriyor anlayışına katılmıyorum. Vatandaşlığa alınan 110 bin Suriyelinin 60 bini seçmen olsa ve AKP ya da CHP'ye o verse, hem çok anlamlı etkisi olmaz hem de 100 binden daha fazlasını kendi seçmeninden kaybeder.
Mesela herkes Avrupalılar aldılar en iyilerini eğitimlileri götürdüler, bize kötüleri kaldı. Evet bizde kalanların eğitim seviyeleri çok düşük. Ama Burada Almanya, Fransa seçti iyilerini götürdü demek çok garip geliyor bana. Neredeyse Kimse uçakla gitmedi. Herkes o denize girdi, ölümüne gitti. 2015’te Türkiye’de 4 bin 500 Suriyeli hekim vardı, doktor vardı. Şuan onlardan 1000 kişi bile kalmadı. Eğer bu insanlar burada kalacaklarsa nitelikli eğitimlileri de burada tutmak için bir şey yapmanız lazım. O konuda da vatandaşlıktan başkada çok fazla bir alternatifi yok. Burada sorun seçme kriterleri ve şeffaflık. Bir de alternatifler üretmek.
FITRATTA KALICILIK VAR
Türkiye toplumu Suriyelilerin ya da diğer mültecilerin burada kalma fikrine, ortak bir gelecek kurma fikrine alıştı mı ve buna hazır mı?
- 2014’den bu yana farklı formatlarda yürütülen ‘Suriyeliler Barometresi’çalışmamda en kritik sorusu da şu; Geri giderleri mi kalırlar mı? Geldiği yerde her yer savaş alanı bir vahşet yaşanıyor. Ölümden kaçıp gelen biri nasıl gitmeyi düşünür. 1960'lı yıllarda Türkler Almanya’ya bir yıllığına gitmişti. 60 senedir oradalar. Dönecekleri cennet vatanları olmasına rağmen gel-e-mediler. Göçün fıtratında kalıcılık var. Mesela şimdi Suriye'de savaş tamamen bitti dense hadi evinize gidin dense nereye gidecek? Ev yok, okul yok, hastane yok, elektrik yok, gitmez bu insanlar. Şuana kadar Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısı, 520 bini aştı. Günde ortalama 465 bebek doğuyor Türkiye’de. 650 bin Suriyeli çocuk okullara gidiyor. Türkiye’deki Suriyelilerin yüzde 98’inden fazlası kamp dışında yaşıyor. Çalışıyorlar. Yani bizimle yaşıyorlar. Bu hayatı normalleştirdiğinin basit bir göstergesi.
Savaş bitse, şatlar iyileşse tüm Suriyeliler döner mi ülkelerine?
- Böyle bir şey beklemek hayal. 2014'te Ben Türkiye'deki Suriyelilerin yüzde 70'i burada kalıcı diyordum, şimdi minimum yüzde 80'i burada kalacak diyorum. Bu benim tercihim değil, süreç öyle gelişti, toplum mühendisliği çabalarının da bir sınırı var. Türkiye’deki Suriyeliler, gönüllü geri dönüşe kapalılar. O zaman ne yapmalıyız diye bakmalıyız. Zorla mı göndersek, bu mümkün mü, buna bakılmalı, eğer değilse o zaman uyum çalışmalarından başka çare yok. Türkiye’deki Suriyelilerin Türkiye toplumuna oranı yüzde 5’in üzerinde neredeyse. Yüzde 5’i yönetmeniz de zor bir şey, çünkü o yüzde 5 bir kere kendi içine kapanıyor. Kendi içinde bir güvenlik çemberi oluşturuyor. Kendi sistemini kuruyor. Türkçe öğrenme ihtiyacı duymuyor, kasabı da var, manavı da var kavga edecekse arkadaşı da var, sana ihtiyacı yok. Bunun benzer örneklerini kendi gurbetçilerimiden biliyoruz zaten.
İçine kapanma durumu ileride nelere sebebiyet verir?
- İstesek de istemesek de Suriyelilerle bir arada yaşayacağız. Türkiye’de başta Kürtler ve Aleviler, laiklik, dindarlık olmak üzere çok ciddi sosyal kırılganlık alanlarımız var bizim. Bu sosyal kırılganlık alanlarına yeni bir alan eklenme ihtimali çok yüksek. Bunun etkisini zaman gösterecek. Ciddi bir risk alanına doğru gidiyoruz.
Türkiye okullaşan Suriyeli çocuk sayısı 650 bin üzerinde görünüyor ama 400-500 bin çocuk okulsuz kaldı. Daha öncekileri de toplarsanız 700 binin üzerinde. Bu çocuklar tramvatik çocuklar, savaştan kaçıp gelmişler. Burada ayrımcılığa uğradıklarını söylüyorlar. Bir tarafta küçük yaşlarda çalışıyorlar, okula gidemiyorlar, bu çocukların ileride bir risk oluşturmayacağını düşünmek hata olur.. Yaşanan savaşın tarafı değil ki bu çocuklar, onun kurbanları. Şu andan tedbirimizi almazsak ve biz bu konuda genel anlamda uyum dediğimiz çalışmaları yapmazsak, gelecekte bu kırılma noktaları hepimizi yakabilir. Ona dikkat etmemiz lazım. Benim endişem mali yükten daha büyük bir endişe ile karşı karşıya olabiliriz.
Birincisi, Türkiye’de daha ırkçı, daha etnik bir milliyetçiliği doğru savrulabiliriz. Bunun ipuçlarını görüyoruz. Suriyeliler de kendi içinde başka bir milliyetçilik geliştiriyorlar şu an ve o milliyetçiliğin ötekisi biziz. Aldığı ücrete bakıyor senin aldığından düşük, birçok Suriyeli biliyorum aralarında Arapça konuşamıyorlar çünkü aşağılanmaktan hakarete uğramaktan çekiniyorlar. Sosyal çatışmaların körüklenmemesi için bizim uyum çalışmaları acilen yapmamız gerekiyor.
Yaptığımız çalışmalarda hep şunu gördük, Türk toplumu olağanüstü huzursuz, Suriyelierin gitmesini istiyor. Ama bütün bunlara rağmen sanki 3.8 milyon Suriyeli burada yokmuş gibi hayat devam ediyor. Bu olağanüstü bir toplumsal olgunluk aslında. Siyaset olaya hala pencereden bakıyor. Hala iktidarın da muhalefetin de gözü Şam'da, Esat giderse ya da onunla barışırsak olay çözülecek romantizmi içinde.
Yüzde 80’inden fazlası buradan gitmek istemiyor. Yönetenlerin de Türk toplumuna artık onlara vatandaşlık vereceğine dair süreci net olarak anlatması gerekiyor.
Kendi aralarında milliyetçilik yükseliyor dediniz nereye varır ki bunun sonucu?
- Ben 2014 de çalışmayı yaptığımda Türkiye'deki Kürtler çok tedirgindi, Arapları getiriyor bizim içimize yerleştirecekler, bizim yerlerimizi onlara verecekler diyorlardı. Sonra Kobani olayı patladı. Kürtler arasında Suriyelilere bakış o dönemde ciddi biçimde değişti.
Şimdiki yaptığımız çalışmada parti bazda Suriyelilere bakışı da irdeliyoruz. Suriyelilere kim daha yakın duruyor, kim daha uzak duruyor onu anlıyoruz. Madde 1 herkes uzak duruyor.
Türkiye’de bu anlamda çatışma alanları nereye doğru gider diye baktığımızda, bir kere Araplarla Kürtler arasında gerginlik oluşabilir. Ama sadece onunla da kalmaz, özellikle beyaz Türkler içinde Suriyelilere yönelik tepkiler çok daha radikal ve sert. Oradaki o kırılganlık her tarafa yansıyor AKP'de, MHP’de de, İYİ Partide de, CHP’de de görüyoruz.
Suriyelilere siyasal haklar verilmesine herkez çok yüksek oranda karşı çıkıyor, AK Partili CHP’li fark etmiyor.
Suriyeliler bu öyle ya da böyle tramvatik bir toplum. Bu toplumun kendi içindeki dayanışması, bir süre sonra kendi içlerinde bir milliyetçilik geliştirebilir ve bu milliyetçilik de dışarıdan çok manipüle edilmeye uygun bir milliyetçilik olacak.
Bizim ülkemizde ortalama nefret dili çok güçlü. Millet diyor ki Suriyelilere karşı nefret türüyor. Açın televizyonları, ana haberleri, siyasetçilerimiz arasındaki nefret diline bak. Kendi içinden nefret eden bir toplumun sonradan gelenlere sevgi duyması, sempati duymasını kim nasıl bekliyor anlamıyorum.
İŞ YARATMAK HAYALDİR
Buradaki Suriyeliler en çok hangi alanlarda çalışyorlar, iyi bir eğitim alabiliyorlar mı, bu ortamda yeni iş alanları açmak mümkün mü?
- Suriyelilerde çocuk doğum oranı 5.2 Türkiye’de bu oran TÜİK’e göre 1.9. Bu çocuklara hangi okulları bulacağız, öğretmen, okul sayımız buna yetecek mi emin değilim. Bu çocukların annelerine, babalarına hangi onurlu hayatı, hangi konutu bulacağız, nasıl yaşatacağız? Buna konsantre olmamız gerekiyor.
Türkiye’de bu kadar işsiz varken, kısa ve orta vadede Suriyelilere medeni, sigortalı, insan onuruna uygun iş yaratılması hayaldir. Nokta. Bunu isteyip istememek, propagandasını yapmak ayrı bir şey ama bunun gerçekleşmesi şu an Türkiye’nin ekonomik koşulları için mümkün görünmüyor.
Nitelikli göçmenlerin yüzde 90’ı gelişmiş ülkelerde yaşıyor. Ama mültecilerin sadece yüzde 10 u gelişmiş ülkelerde yaşıyor. Çünkü sadece ekonomik maliyetleri değil sosyal maliyetleri daha fazla.
Köln üniversitesinin bir araştırması var, onların hesabını çıkardım. Onlar diyor bir mülteci bize yılda 15 bin Avro’ya mal oluyor. Ben de Türkiye’deki Suriyelileri sanki Türkiye’de değil de Almanya’da yaşıyormuş gibi hesabını yaptım 250 milyar Avro çıktı. Mültecilerle ilgili paradan daha kıymetli ve daha ağır bir maliyet var, o da Türkiye’de ırkçılığın yükselmesidir. Bundan daha büyük bir maliyet görmüyorum. Bu işin siyasi boyutunu bir kenara bırakmak lazım kim getirdiyse o baksın demek doğru değil. Herkesin onurlu bir hayat hakkı olduğunu düşünmek lazım. Türkiye’deki 18 yaşında altındaki Suriyelilerin sayısı 2 milyon civarında ve yaşanan savaşın ne yaratıcısı ne de yürütücüsü. Onları sürekli bir öfke merkezine getirmenin anlamı ne?
Siyasiler hangi alanlarda eksik yaptıklarının farkında mı? Bu alanda attıkları adımları yeterli buluyor musunuz?
- Türkiye’de bu iş başından beri olağanüstü duygusal bir zeminde gitti. Yönetenler herşeyi geri dönecekler geçici buradalar anlayışı üzerine inşa etti. Geçici barınma merkeiz, geçici koruma statüsü, geçici eğitim merkezi, hep geçici sistemin araçları oldu.
Burada, hak temelli, insan temelli, bir politika geliştirmemiz gerekiyor. Onurlu huzurlu ortak yaşam çabası misafir, kardeş vb duygusal yaklaşımlardan daha kıymetli. Duygusallık başlangıçta işe yarasa da sonrasında tıkanıyor. “Ensarın takati” ne durumda buna bakmalı. Şanlıurfa’daki çalışmamızda, kültürel yakınlığın nasıl önemsizleştiğini, gördük. Mesela ‘Arapça tabelalara ne diyorsunuz’ sorusuna gelen cevaplar (% 70’e yakın karşı çıkıyordu) şaşırtıcıydı. Gelen Suriyelilerin en yakın olduğu toplum, o insanların bile, bu kadar gergin olması, bu kadar rahatsız olması, yeterince işaret veriyor bize. Bunları görmezden gelmemiz lazım. Türk toplumunun da endişelerini ciddiye almamız lazım. Her itirazı, her endişeyi de ırkçılıkla, faşistlikle falan etiketlemememiz lazım.