'Şüphe etmeyen iman, ölü imandır!'
Miguel de Unamuno’nun İspanya’da ilk kez 1996’da yayımlanan Günlükler’i, okudukları, sorguladıkları çerçevesinde hayatın anlamını bulmaya ve tanrıyı anlamaya çalışan genç bir üniversite öğrencisinin zihinsel gelişim sancılarına doğrudan bir yolculuk.
Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap EkiMiguel de Unamuno’nun İspanya’da ilk kez 1996’da yayımlanan Günlükler’i, okudukları, sorguladıkları çerçevesinde hayatın anlamını bulmaya ve tanrıyı anlamaya çalışan genç bir üniversite öğrencisinin zihinsel gelişim sancılarına doğrudan bir yolculuk.
Ömrünce süren bir arayış bu. Pandora’nın Kutusu’nu açan genç bir adamın evreninden kesitler Günlükler. Unamuno’nun özellikle 1902’den sonra yayımladığı kitaplarını daha iyi anlamak için şart bir kaynak. İman atakları, hayatın anlamını bulamamanın ve muhtemeldir ki öyle kolay kolay bulamayacak olmanın katı gerçekliğiyle sancılanan zihniyle, önce genç Unamuno’yu tanıyoruz Günlükler’de.
‘ÖZGÜR OLMAK İSTER HER SEFİL RUH’
Kalbindeki inanç sarkacı bir ileri bir geri; öyle ki kimi zaman, onunla birlikte bizim de başımız dönüyor. Sık sık küçücük hissediyor, bir bakıyorsunuz tanrının varlığına sığınıyor, bir bakıyorsunuz tanrıya kafa tutuyor. Arayışta…
Yüreği önce genç, sorularla dolu. Yanıtları sürünerek de olsa yine erkence alıyor gibi, bazen kendisi soruyor kendisi yanıtlıyor ve ikna oluyor gibi... Yaşlılığında bu kadar çok soru sorduğunu sanmamam da bundan.
Olgunlaşma sürecinde zamanın bıçakçıları iş başında. Zihni, Tanrı, günah, cennet, cehennem kavramlarıyla tıka basa. Mantığı ise şeytan tırnağı gibi.
Günlükler’inde diyor ki, “mantığımla mantıksal bir Tanrı arıyordum… İçimizde yaşayan Tanrı’yı hissetmiyordum ki salt bir fikir olduğu için gittikçe belirsizleşiyordu…”
“Özgür olmak ister her sefil ruh” diye düşünüp taşınırken Spinoza’nın şu önermesini fark ediyor: “Özgür insan ölüm hariç her şeyi düşünür çünkü hayatı ölümün değil hayatın kendisinin istiğrakıdır…”
Uzun zaman boyunca çalışma odasında iki resim oldu Unamuno’nun; biri Spencer’ın bir portresi, diğeri de kendi yaptığı, Homeros’un bir portresi. Homeros ’un portresinin altına şu mısraları kopyalamıştır Odisea’dan: “Tanrılar, insanların yıkımını kurgular ve uygularlar ki, gelecek kuşakların, şarkısını söyleyecekleri bir şeyleri olsun.”
UNAMUNO: ‘HİÇ SOFTA OLMADIM’
“Günlükler” indeki en net ifadelerden birinde de hiçbir zaman softa olmadığını yazıyor, Miguel de Unamuno. Özgürlüğü dayanak olarak göstererek her zaman, her tür dogmatizmle mücadele ettiğinden bahsediyor. Asıl nedenin ise aslında hizaya girmeyişi, üst kabul etmeyişi, disipline olmaması olduğunu imleyerek: “Mütevazılar ordusunda dinlemek, yaşamak ve ölmek istiyordur, dualarıyla, itaat edenin aziz özgürlüğüyle” diyerek.
“İtaat edenin aziz özgürlüğü” derken gözü kör müdür peki? Hayır. Zira Tanrı’dan habire bir şeyler dileyedurarak, yakararak, tüm sorumluğu Tanrı’ya havale ederek, olgunlaşamayan kul köleliği yerin dibine batırmasını bilir. Başa kendisini koyarak ikiyüzlü insanoğluna ağız dolusu lafları boşuna mı sayıyordur? Belli ki genç yaşında bile Tanrı’yı kendine “mal” etmenin, hazırcılık haysiyetsizliğinin ayırdındadır.
Perdeleri çekebilecek kadar aydın yüreklidir. Tanrı’ya “Kalbimizin içini okuyan Sen’in önünde mış gibi yaparak; kendimize karşı bile içten ve basit değiliz. Öylesine körleşmişiz” demesi de bundandır.
SOSYALİZME VE KOMÜNİZME BAKIŞLAR…
Sosyale, genele, sisteme döner sorgulamaları kısa süre sonra. Hâlâ gençtir. Sosyalizm ve komünizme bakışlar atar. Ona göre iman birliğinin kutsal komünizmi; herkesin aynı Tanrı’yla benzerlikler taşıması, ruhtaki birlikte iman etmesidir o yaşlarda.
Sorar, sorgular, halkın birliğini sağlayan din değildir de nedir? Tabi ya, dinin en sorgulanamaz özelliği olarak söylenegelmiştir bu, dinsizlerin bile belli bir dozda, belli bir döneme kadar olmak suretiyle kabul ettikleri bir tezdir, tarihe acı tatlı kazılı..
Ortak ruhu kim verir? Din verir. Ne popüler argümandır… Bir de ekler Unamuno; “din vatan görevi görür ve ruhun anavatanıdır”.
20. yüzyıl başında İspanya’da çok etkin olan Miguel de Unamuno, kardeş çocukları olan fırıncı Fêlix de Unamuno ile Salomê Jugo’nun oğulları olarak Bilbao da doğdu. Altı kardeşin üçüncüsüydü.
Gençliğinde Bask diliyle ilgilendi ve Instituto de Bilbao’da öğretmenlik pozisyonu için Sabino Arana ile yarıştı. Yarışmayı her ikisi de kazanamadı.
Üniversitede deneme, roman, şiir ve tiyatro türleri üzerinde temel çalışmalarda bulundu. Ve bir modernist olarak türler arasındaki sınırları keşfetti, çalışma ve incelemelerini derinleştirdi.
98 KUŞAĞI
19. yüzyılın sonlarından başlayarak baş gösteren siyasal ve toplumsal sorunlar yazarları birtakım değerleri gözden geçirmeye yöneltmişti. Bunun sonucunda İspanyol romanı daha ciddi amaçlı boyutlar kazanırken, eleştirel, psikolojik ve felsefi denemeler de önem kazandı. Roman ve deneme yazarlarından oluşan bu Generation of 98’in (98 Kuşağı) İspanyol edebiyatının dünya çapında saygınlık kazanmasını sağladı.
Unamuno’da artık üyeleri arasında İspanyol entelektüeller, filozofların, Antonio Machado, Azorín, Pío Baroja, Ramón del ValleInclán, Ramiro de Maeztu ve Ángel Ganivet gibi isimlerin bulunduğu 98 Kuşağı’nın üyesiydi.
Unamuno, ana dili Baskça olmasına karşın çalışmalarını İspanyolca yazdı. Denemelerinde 20. yüzyılın başlarındaki İspanya’nın etkisi yoğun şekilde görülür. Bocalamaları baskın olarak, bocalayan ülkesini, bocalayan zihinleri temsil eder.
SORULARLA HELAK BİR FİLOZOF!
Unamuno’nun ana izlekleri yaşam-düşünce-Hristiyan inancı arasındaki gerilim, çatışma; teselli edilemez ölüm gerçeği ve trajedisidir. Bir filozof olarak Unamuno, akademisyen filozoflara kesin şekilde itiraz eder, karşı çıkar. Tüm insani ihtiyaçların, arzuların bilinen tüm doğrulara ters olan, kişisel ölümsüzlük açlığından doğduğunu ileri sürer.
Unamuno, Bilboa’daki çocukluğu boyunca gelenekçiler ile ilericiler arasındaki vahşete varan şiddet olaylarına tanık olur. Bu deneyimin yüreğindeki kalıntıları, gelecekte politik düşüncelerinin solda şekillenmesinde etkili olacaktır. Gençliğinde de en çok liberal yazarları okumak istemesinde de belki..
1891’de Concepción Lizárraga Ecénnarro ile evlenir, 10 çocukları olur. 1896-97 arasında kelimenin tam anlamıyla inanç krizine girmiştir. Tanrı’ya ve hayatın anlamına gerçekçi bir açıklama getirmek yolunda adeta helak olur.
SÜRGÜN YILLARI
Evrensel felsefe, anlamlar ve sokaktaki gerçekten yola çıktıysa da sonunda tek salt bireye, iç ruhani mücadelelere odaklanır; ölüm ve ölümsüzlük sorularıyla yüzleşir.
Fırıncının oğlu Miguel de Unamuno 14 dil bilir. Sırf Kierkegaard’ı orijinal dilinde okuyabilmek için Danimarkaca öğrenir. Bilboa’da arkadaşlarıyla birlikte sosyalist gazete “La Lucha de Clases”ın kurucuları arasındadır.
1900-1924 ve 19301936 gibi ülkenin entelektüel yaşamındaki kırılma noktalarından sayılan dönemlerde Salamanca Üniversitesi’nin rektörüdür.
Hükümet 1924’te Unamuno ve onun gibi muhalif diğer İspanyol entelektüellerini görevlerinden uzaklaştırır. 1930’a kadar Kanarya Adaları-Furteventura’da sürgün hayatı yaşar, oradan Fransa’ya kaçar.
Ülkesine altı yıl sonra, General Primo de Rivera ’nın diktatörlüğü devrildikten sonra döner. Artık yeniden Salamanca Üniversitesi Rektörü ve Yüksek Ulusal Kültür Şûrası Başkanıdır.
Salamanca da denilen o dur ki, Unamuno, sürgünden döndükten sonra üniversitedeki ilk dersine “Dün dediğimiz gibi…” diye başlamıştır. Tıpkı Fray Luis de León’un yüzyıllar önce aynı yerde yaptığı gibi.
FRANCO FAŞİZMİ: “ÇOK YAŞA ÖLÜM!”
Unamuno, tüm demokratik hakların ve ülkenin iplerinin ele alınacağı bu değişim döneminde, Al Servicio de la República adlı küçük bir entelektüel partiden aday da olur. Fakat bu uyanış hareketi de başarılı olamayacak, General Francisco Franco tarafından tuzla buz edilecek ve İspanyol Sivil Savaşı’nın patlak vermesine neden olacaktır.
Edebiyat kariyerine enternasyonalist olarak başlamış olan Miguel de Unamuno artık inanmış ve kendini adamış bir nasyonalisttir. İspanya’nın fazlasıyla dış güçlerin etkisine girdiğini düşünmektedir ve tepki göstermektedir.
Bu kaygılarla çok kısa bir dönem Franco ’nun hareketini bile hoşgörmüştür. Fakat Franco ’nun muhaliflere karşı faşist uygulamaları Unamuno’yu Franco karşıtı yapmakta gecikmez. Franco’ya karşı direniş cephesinde yer alması sonucunda 1936’da üniversiteden ikinci kez uzaklaştırılır. Aynı yıl Franco faşizmini şu sözlerle tarihe not düşecektir: “Çok yaşa ölüm!”
İSPANYA’NIN RUHU: UNAMUNO
Miguel de Unamuno ’nun “deneme” kariyeri 1880’lerin ortalarında Alman ideolojik romantizm ve pozitivizminin etkisinde başlar. “En Torno Al Casticismo” (1895) da bu döneme tarihlenir. Bir dizi denemesinde İspanya’nın kolektif psikolojisini ve ruhunu aktarmaya gayret eder.
İlk romanı “Paz en la Guerra” 1897’de yayımlanır. Aynı yıl geçirdiği bir inanç krizi sonucunda bilimin ilerlemesine ve gücüne olan güveni sarsılır. Unamuno ’nun ünlü kısa romanı, “Abel Sanchez ” (1917), İncil’deki Habil ile Kabil’in kavgasının modern çağa uyarlanışı olarak yorumlanır.
Yazarının, “Bir Tutkunun Öyküsü” altbaşlığıyla sunduğu bu ilginç yapıtta, iki çocukluk arkadaşının yaşam boyu süren çekişmeleri bir kara güldürü tadıyla anlatılır.
BİR ZAMANLAR MARKSİSTTİ
Marksizm ile yakından ilgiliyken yine 1917’de açıkça anti-Marksist olur. Unamuno ’ya göre “Bizleri optimist veya pesimist yapan fikirlerimiz değildir. Optimizmimiz ve pesimizmimizin kökeni psikolojik ve belki de patolojik orijinlidir ki fikirlerimizi yaratan da bu etkilerdir.” (“Del sentimiento trágico de la vida”, 1913).
Ünlü yapıtı “Del Sentimiento Trágico de la Vida” (Hayatın Trajik Anlamı), ölümsüzlük arzusu ve ölümün kesinliği ve ana fikrine temellenir, haykırışlar şeklinde isyan haylice gözlenir.
Unamuno’nun en ünlü soneti, “La oración del ateo” (Ateistin Duası), şöyle sonlanır:
“Sufro yo a tu costa, / Dios no existente, pues si Tú existieras / existiría yo también de veras.” (“Senin yüzünden ıstırap çekiyorum / Varolmayan Tanrı / Eğer sen gerçekten varolsaydın, ben de gerçekten varolurdum”)
Unamuno ’nun İspanya Cumhuriyeti (1931-36) döneminde yazdığı makaleleri bazı geleneksel inanç değerlerini hoşgörmekle birlikte dünyevi yasalar ve gerçekleri de yadsımayan liberal bir kimliği ortaya koyar. Aslında modern çağ gözünü alabildiğine korkutmaktadır da.
KARAKTER SKALASI YAPITLAR
Şiirsel romanı “Saint Manuel Bueno, martir”de (1931), ölümden sonra yaşama inanmayan ve bunu cemaatinden titizlikle gizleyen bir kasaba rahibi Don Manuel Bueno’ya odaklanır.
“Niebla”da (Sis/1914) okura bilinmeyen bir kasabada çeşitli karakterler sunar. Unamuno, yapıtta kendini karakterleri yaratan bir Tanrı yerine koyar. Bu karakterlerden biri yazarla tanışmadan önce intihar etmeye karar vermiş Augusto Pérez’dir.
Augusto Pérez yazarı yani yaratıcısıyla tanışınca kendisini kurgusal bir karakter olduğunu, sisin içinde kaybolmaya yönlendirilmiş sanki kayıp gibi karakter olduğunun farkına varır.
Yaratıcısının onu böyle yarattığını anlar, Unamuno ’ya isyan eder ve ölür. Ölüm nedeni belki intihardır belki sisler arasından kendine doğru gelen gizemli güzel kadındır.
Miguel de Unamuno ’nun önemli çalışmalarından biri olan ve kahraman şövalyenin epik öyküsü “The Life of Don Quixote and Sancho”da (1905), mesihin etkisi, gücü savlanır, vurgulanır.
“Don Quixote”, kaderimizi belirleyen seçimlerimizin kristalize halidir demek hiç de yanlış olmaz. Öyle ki direngenliği materyalist dünyaya yeni manevi değerler ilham edecektir. “Don Quixote” sonunda bu dünyadaki geçici varlığının amacını bulur: “Kim olmak istediğimi biliyorum” diyerek bu dünyadaki geçici varlığının amacını müjdeler, umut yinelir…
‘ŞÜPHE ETMEYEN İMAN ÖLÜ İMANDIR!’
Unamuno’nun keskin ve net açılımları Nobelli Juan Ramón Jiménez ve Antonio Machado y Ruiz gibi birçok yazarı etkilemiştir. İngiliz yazar Graham Greene “Ways of Escape” (1980) adlı kitabının önsözünde, Life and Death of Don Quixote okuduğunu sonra da unuttuğunu yazar.
Fakat kısa öyküsü “A Visit to Morin” i ve sonrasında da romanı “A Burnt-Out Case” i (1961) yayınladıktan sonra kendine bazı notlar düşer. Graham Green de, Unamuno gibi aynı tanrıbilime şüpheyle yaklaştığını fark etmiştir. “Şüphe etmeyen iman, ölü imandır”, Unamuno’nun favori argümanıdır. Ve “Ways of Escape” de Greene ’in konumlandığı nokta da tam budur.
Green ’e göre de ölümsüzlüğe, ruhun sonsuz kurtuluşuna duyulan benzersiz tutkuya ille de dogmacı teolojinin kelime oyunları ve dini enstrümanlarıyla açıklık getirmeye çalışmak faydasızdır.
Teoloji o noktada er ya da geç çuvallayacaktır. İradeyi tatmin etmenin yolu onu hizaya getirmek değildir her zaman, ötelemek değildir. Herkes her soruna her yanıtı her zaman verebilecektir diye bir şey söz konusu değildir, olamaz da.
KÜÇÜK ÖYKÜLER, SIRADAN İNSANLAR
Unamuno’nun felsefesi sistematik değildir fakat birçok sistemle barışık ilerler. Entelektüel anlamda gerçekçilik ve pozitivizmin etkisi altındayken koyulur yola.
Fakat gençliği boyunca yazdığı makalelerde açıkça görülür ki sosyalizme sempatisi vardır ve dönemin İspanyasının içinde bulunduğu durum için oldukça kaygılanmaktadır.
Ünlü çalışması Del Sentimiento Trágico de la Vida (The Tragic Sense of Life ) kontrol edilmesi zor tarih önemli bir genel kavramdır. Unamuno’ya göre tarihi anlamanın en iyi yolu, savaş ve önemli siyasi anlaşmalara değil, küçük öyküler ve sıradan insanlara odaklanmakla mümkündür.
Unamuno’nun “Del Sentimiento Trágico de la Vida”sı tıpkı diğer iki çalışması “La Agonía del Cristianismo” ve romanı “San Manuel Bueno, mártir” gibi Kalotik Kilisesi’nin yasaklı kitaplar listesinde yer alır.
1960’larda, İkinci Vatikan Konseyi dönemine kadar da öyle kalır. Sonrasında üstü kapalı olsa da Romalı Ortodoks Katoliklere okumaları için önerilmeyen kitaplar arasında başı çekerler.
FIRÇA ATAN ŞİİRLER!
Tanrı’nın zaman ve ölüm hakkındaki sessizliği, duruşu..an gelir, Unamuno ’yu yapıtlarındaki manevi keder, acı noktalarında isyan noktasına taşır.
Bu bağlamda şiirindeki ve diğer düş ürünü yapıtlarındaki izleği değişmez. Öfkelidir kelimeleri yer yer. Öylesine sorguluyordur ki fırça atıyor gibidir adeta. Zaten Miguel de Unamuno için, sanat ruhsal problemleri ifade etmenin en iyi yoludur.
Geleneksel ölçütler ve düşünce Unamuno ’ya daima çekici gelmiştir. Erken dönem şiirleri kafiyeli değildir, kafiyeye çok sonraki çalışmalarında dönecektir.
Önemli şiir çalışmaları arasında şunlar yer alır; “Poesías” (1907), ilk derleme şiirleridir. Ana temaları “dini çatışma”, “İspanya” ve “yerel yaşam”dır.
UNAMUNO’NUN İSA’SI
“El Cristo de Velázquez” (1920), dini bir çalışmadır. Unamuno’nun İsa’yı farklı bakış açılarından değerlendirdiği yapıt dört bölümden oluşur.
İlkinde İsa, bir kurbandır. İkincisinde İsa ’yı, İncil’deki yorumlanışları doğrultusunda ayrı ayrı ele alınır ve buna göre de, “efsane”, “çarmıhtaki adam”, “son yemeğini yiyen Mesih”, “Tanrı’nın oğlu” bağlamlarında ayrı ayrı yorumlanır. Üçüncü bölümde İsa ’yı şiirsel dille işler. Dördüncü ve son bölümde ise Diego Velázquez ’in resmettiği İsa ’nın izini sürer.
“Andanzas y visiones españolas” (1922); bir seyahat kitabı olarak adlandırılabilir. Yapıtta Unamuno ’nun doğanın kendisine duyumsattıklarını kimi geri dönüşler şeklinde ve güzel manzaraların betimini katarak paylaşır. Derin duygusal ifadelerin yanı sıra, kuşağının yazarları gibi “gerçekçi” lik ile sıkı temasta kalmayı da ihmal etmeyerek…
Miguel de Unamuno ’nun diğer şiir çalışmaları ise şöyle sıralanır: “Rosario de sonetos líricos” (1911), “Rimas de dentro” (1923), “Rimas de un poeta desconocido” (1924), “De Fuerteventura a París” (1925), “Romancero del destierro” (1928), “Cancionero” (1953).
HAYAT… HEYHAT
Unamuno’nun teatral üretimi felsefi bir gelişme gösterir. “La esfinge” (1898) ve “La verdad” (1899) adlı çalışmalarının merkezinde, “bireysel maneviyat”, “en can alıcı yalan; inanç” ve “çift kişilik” temalı sorgulamaları yer alır.
1934’te dünyanın bir tiyatro sahnesi olduğunu imleyen “El hermano Juan o El mundo es teatro”yu yazar. Unamuno’nun sahnesi ise alabildiğine şematiktir. Sadece ve sadece çatışmalar ve tutkuların bireyi nasıl etkilediği ile ilgilenir. Bu katılığı klasik Yunan tiyatrosundan esinlenerek benimser. Bu noktada Unamuno için önemli olan, karakterlerin iç dünyalarında olup bitenin net sunuşudur.
Roman ve oyunlarında, karakterlerinin trajik yaşamını vurgular ve hayatın anlamını sorgular. Unamuyo’ya göre hayat hakkındaki bilgilere ulaşmanın en iyi yolu budur.
Unamuno’nun bu anlayışı daha sonraları İspanyol tiyatrosunda Rönesansın yolunu açacak ve sonrasında da Ramón del Valle-Inclán, Azorín, and Federico García Lorca tarafından üstlenilecektir.
DERKEN PERDE…
Ülkesinin hali ahvaline gelince, Unamuno yaşama gözlerini 1936’da Salamanca’da yumar. Ülkede demokratik bir düzenin yeniden kurulması çabaları ise ancak 20 Kasım 1975’te Franco’nun ölümüyle, İç Savaş’ın bitmesinden yıllar sonra başlayacaktır.
Ve Max Aub gibi hâlâ sürgünde olan yazarların, Rafael Alberti gibi geri dönen yazarların veya İspanyol kültür hayatından uzaklaştırılan 98 Kuşağı’ndan Unamuno başta olmak üzere Antonio Machado gibi yazarların yapıtlarının yeniden gözden geçirilmesine ve sansürden arındırılarak eski haline getirilmesine ancak o zaman izin verilecektir.
Günlükler/ Miguel de Unamuno / Çeviren: Burak Zeybek / Sel Yayınları/ 140 s.