'Şiddet şiddeti doğuruyor'
Oyuncu Başak Köklükaya ile yarın izleyiciyle buluşacak yeni dizisi 'Atiye'yi konuştuk.
Emrah KolukısaNetflix'in yeni dizisi "Atiye" yarın akşam izleyiciyle buluşuyor. Beren Saat ve mehmet Günsür'ün başrollerini üstlendiği dizinin güçlü bir oyuncu kadrosu var. Melisa Şenolsun, Metin Akdülger, Civan canova, Tim Seyfi ve Meral Çetinkaya'nın da rol aldığı dizide Atiye'nin annesi rolünde ödüllü oyuncu Başak Köklükaya'yı izleyeceğiz. Sinemada Zeki Demirkubuz, Ferzan Özpetek, Taylan Biraderler, Çağan Irmak ve Pelin Esmer gibi önemli yönetmenlerle çalışan Köklükaya ile "Atiye" vesilesiyle bir araya geldik ve keyifli bir sohbet yaptık.
- Atiye'de canlandırdığınız karakter -Atiye'nin annesi Serap- dominant bir kişilik, kendi kuralları olan, kafasında kızları için planları olan... Bu rolü kabul etmenizde neler etkin oldu, hangi yönleri çekici geldi size bu karakterin?
Serap Mustafa'nın eşi. Atiye'nin ve evlat edindikleri Cansu'nun annesi. Çocukluğunda yaşadığı olayların ve geçirdiği travmaların üzerini örtmeyi ve bunu saklamayı tercih etmiş. Ailesi üzerinde son derece otoriter. Hepsinin onun doğrularına göre hareket etmesini isteyen bir anne. Senaryonun ilk iki bölümünü okuduğumda Serap karakterinden ziyade senaryoyu çok beğenmiştim. Temposu, olayların gelişimi, karakterlerin yavaş yavaş açılımları çok güzel yazılmıştı. Proje beni çok heyecanlandırdı. Diğer bölümleri okudukça ve Serap'ı düşündükçe ve karaktere hayat verme süreci içinde onu daha da çok sevmeye başladım. Serap karakteri ilk bölümlerde izleyiciye itici ve sevimsiz gelebilir. Ancak Atiye'nin kendini keşfetmeye başlamasıyla birlikte diğer karakterlerde de değişim başlıyor. Hemen her karakter kendini keşfetmeye ve kendisiyle yüzleşmeye başlıyor. Bu kısa sürede bu değişimi oynayacak olmak da beni heyecanlandırdı. Her bölüm seraba dair yeni bilgiler ortaya çıkacak ve her bölüm farklı bir Serap izleyecek seyirciler.
- En başından beri "Atiye" için merkezinde bir kadının olduğu bir hikaye, hatta bir kadın dizisi deniyor. Bu size ne hissettiriyor, bir kadın oyuncu olarak?
Evet. Aydınlanan, güçlenen kadınların hikayesi diyebiliriz. Aynı zamanada aile kavramı üzerinde de duruyor. Her insan çıplak doğuyor; elbette genlerle taşıdığı özellikleriyle beraber. Ancak sonrasında içine doğduğu aile ve çevre onu şekillendiriyor. İyi ya da kötü, törpülüyor ya da sivriltiyor. Bunların karakterler üzerindeki etkilerini görüyoruz. Aynı zamanda gizemli, aynı zamanda da bir aşk hikayesi. Bir çok olguyu barındırıyor.
- İşin o kısmı çok dikkat çekici değil mi? Çünkü bizim dizilerimizde pek öyle gizemli olaylar olmaz.
Aslında yaşadığımız bu topraklar çocukluğumuzdan beri kulağımıza çalınan masallar, destanlar, efsanelerle folu. Bu tür gizemli konulara aşina olup bilmemize rağmen senaryolarda pek karşılaşmıyoruz. "Atiye" o yüzden de özel.
- Dizi süreleri normal TV'lerde 3 saate yaklaşırken, "Atiye" 40-45 dakikalık bölümler halinde izleyiciyle buluşuyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz oyuncu olarak, bir lüks mü sizce?
Evet. Şu şartlarda elbette lüks. Bu sektörde çalışan herkes için lüks. Benim çok yoğun bir çekim programım olmadı. Ama kesinlikle çok insani çalışma saatleri vardı. Her şey gerçekten çok planlı programlı ve özenliydi.
- Uzun sayılabilecek bir ara verdiniz oyunculuğa.. Bir küslük var mıydı o dönemde mesleğinizle alakalı?
Asla, asla... Kendi isteğimle ara verdim. 2011 yılında oğlum dünyaya geldi. İlk seneler ona sadece ben bakmak istedim. Bu süreçte ben de bambaşka tecrübeler edindim. Ancak geçen bu zamanda oyunculuğu bıraktığımı zanneden yapımcı, yönetmen ve oyuncu arkadaşlarım olmuş. Hayır oyunculuğu bırakmadım.
- Dönüş projeniz de Pelin Esmer'in "İşe Yarar Bir Şey" adlı filmi oldu. Sanırım sinemada ilk kez bir kadın yönetmenle çalıştınız değil mi? Nasıl geldi size onunla çalışmak, bunca yıl ara vermişken hem de?
Öncelikle bu aradan sonra böyle bir filmle izleyiciyle tekrar buluşmak benim için bir şans ve mutluluktu. Pelin Esmer'in Barış Bıçakçı'yla birlikte yazdığı senaryoyu okuduğum zaman acaba oynarken gölge düşürür müyüz, keşke sadece okunsa diye düşünmüştüm. (gülüyor) Çok güzel, sakin, huzurlu bir setti. Bence bu senaryoyu da kesinlikle bir kadın yönetmen çekmeliydi.
- Ben sizi hiç tiyatroda izlemediğimi fark ettim. Neden? Yok mu tiyatro yapma isteğiniz hiç?
Mezun olduktan sonra, İBB Şehir Tiyatroları'nda iki sezon iki farklı oyunda görev aldım. Ancak sineme ve televizyon biraz öne geçti. Programlar çatışmayı başlayınca tiyatroyu bırakmak zorunda kaldım. Açıkçası bunca yıl sonra tekrar sahnede olmak beni biraz korkutuyor. Ama bir o kadar da çok özledim.
- Günümüzde birçok oyuncu dizilerdeki elverişsiz koşullar yüzünden tiyatroyu tercih ediyor artık. Seyirci de tiyatroya bir hayli ilgi gösteriyor doğrusu. Oynamayı çok istediğiniz bir oyun ya da rol var mı mesela?
Konservatuvar bale bölümü mezunuyum. Bu birikimimi de kullanabileceğim bir oyun ya da müzikalde oynayabilmeyi çok arzu ederim.
- Diziler demişken, Netflix'in çalışma şartları olsun, dizi sürelerinin kısallığı olsun, bu gibi yenilikler tüm sektöre yansır mı, değişim olur mu sizce?
Keşke, keşke bir an önce olsa ama... Bunun düzelmesi için sektörden her kesim çok çaba gösteriyor. Dijital platformlardaki lüks gibi görünen bu standartın ulus kanallara da yansımasını umutla bekliyoruz.
- "Atiye"de mesela karakterlerin içki içtiklerini görüyoruz... Normal bir dizide bunlar ya hiç görülmez, ya o içki karartılır, ya da içen kişi zaten 'kötü' olarak damgalanmıştır... Topluma dayatılan bu muhafazakarlaşma sizi rahatsız ediyor mu?
İçki ve sigaranın konuya ve yerine göre tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi içildiğini görmeyi tercih ederim. Sokakta insanlar vahşi batıdaymış gibi silahla gezmediği halde, hemen her dizide bu durum normal ve sıradanmış gibi çok sık karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda kadına ve insana uygulanan şiddet... Asıl bunların bu kadar normalmiş gibi gösteriliyor olması toplum için daha sakıncalı diye düşünüyorum. Saygı, sevgi, hoşgörü gibi değerlerimizi kaybetmek beni daha çok rahatsız ediyor.
- Kadına karşı şiddet çok fazla artmadı mı sizce de?
Aileler sevgi dolu, vicdanlı, merhametli, çevreye, doğaya, her canlıya duyarlı çocuklar yetiştirmedikçe bu katlanarak devam edecek. Keşke bebek bekleyen her aileye bir psikolog ve pedagog destek verse. Devlet bunu zorunlu kılsa. Öfke kontrolü nasıl sağlanır, duygular nasıl yönetilir vs. Çok mu ütopik bir düşünce acaba?
- Bu konuda Zülfü Livaneli'nin bir önerisi oldu, kadınlara silah verilsin dedi. Sizce gerek var mı böyle bir şeye?
Şiddet şiddeti doğuruyor. Bence sadece eğitim, eğitim ve bilgiyle aşabiliriz. Belki bir seferberlik başlatılmalı.Bu duruma kadınlar değil devletin çözüm bulması gerek. Kaldıki sadece kadına degil çocuğa, hayvana, erkeğe şiddeti de görüyoruz. Güçlü yaptırımların da olması şart.