Ralph Keyes'den 'Hakikat Sonrası Çağ'

Ralph Keyes, ‘Günümüz Dünyasında Yalancılık ve Aldatma’ alt başlığını verdiği “Hakikat Sonrası Çağ” adlı kitabında; bu kavramın, nasıl algılandığını anlatırken “gerçeği duyma becerisinin en az gerçeği söyleme becerisi kadar çaba gerektirdiğini” hatırlatıyor.

Ali Bulunmaz / Cumhuriyet Kitap Eki

Süslü ‘bilgi’ devri
 
İnsanın çok uzun zamandır bir huzursuzluğu var; neyin doğru veya gerçek, neyin yalan olduğuna karar veremeyip bunu önce kendisiyle tartışıyor ardından başkalarıyla... Bu kuşkulu ya da ikircikli durum, özellikle 1990’ların başından beri kronik bir hâl aldı çünkü sanal “gerçeklik” ile hakikat arasındaki makas epey açıldı. Nesnelliğin yerini alan bir kişinin ya da grubun kanaatleriden oluşan küreselleşme, evrensellik gibi sunulunca pek çok şey şirazesinden çıkarak şaibeli oluverdi.
Antik Yunan’dan bu yana tartışılagelen bilgi-bilme ile inanma kavramlarından ikincisi ağır bastığında doğruluğun ve hakikatin altındaki toprak kaydı ve giderek inanmaya (inandırılmaya) sığınan insan, gün geldi gerçeğin ötesinde yaşadığını düşünmeye koyuldu.

İlk kez Steve Tesich tarafından 1992’de kullanılan, 2004’te ekonomi ve siyaset uzmanı Ralph Keyes’in kitabının başlığı olan ve 2016’da Oxford Sözlüğü’nün yılın sözcüğü seçtiği “hakikat sonrası” (post-truth), tam da bu kaygan ve akışkan zemine atıf yapıyor.
Gerçek örselenip yalan baskın çıkınca hatta ironik biçimde, yalana inanma olağanlaşınca “hakikat sonrası” deyişi, uç bir ifade gibi algılanmaktan uzaklaştı ve günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçasına dönüştü. Keyes, “Günümüz Dünyasında Yalancılık ve Aldatma” alt başlığını verdiği Hakikat Sonrası Çağ adlı kitabında; özellikle İngiltere’deki Brexit oylaması ve Trump’ın başkanlığa geldiği ABD seçimleri sonrasında hatırlanan ve hızla popülerleşen bu kavramın, yaşamın farklı alanlarına nasıl sızdığını anlatıyor.
 
İMAJ HER ŞEYDİR”

Politika, bilgi teknolojisinin gelişimine zıt biçimde büyük oranda gerçeği perdeleme üzerine kuruluyor bugün. Hâl böyleyken siyaset; medyadan sanata, iş yaşamından sosyal hayata dek yalanla örülü bir evren yaratılmasına ön ayak oluyor. Keyes, yalanın normlaştırılması ile buna dair korkunun bir arada varolduğunu, hakikate ulaşma çabası ile hakikatin kendisine ilişkin kaygının tuhaf bir dengede durduğunu söylüyor. Dolayısıyla yalan habere inanma ile politikacıların yalan üretiminin peşinden gitme bir noktada buluşurken ne kadar mantıksız da olsa gerçek-dışına kapılma kolaycılığı serpiliyor. Keyes, bu netameli drumu 2000’lerin başında görmüş.

Keyes’e göre “gerçek” ve “hakikat”in, çoğunlukla havada birer sözcük olarak kaldığı bugünlerde, hemen herkesin bir taahhüt yarışına girmesini düzenli aldatmaya bağlıyor: Dürüstlük, ağızda bir sakız gibi çiğnendikçe anlamını o kadar yitiriyor ama öte yandan anketler hâlâ en çok değer verilen niteliğin doğruluk olduğunu gösteriyor. Fakat yalanın sıradanlaştığı yaşamda, etrafımızdaki yalancılığa şaşırmaktan da kendimizi alamıyoruz! En basitinden, gazetelerde ve televizyonlardaki yalanların bizi düzenli olarak dehşete düşürdüğünü söyleyen Keyes, buna rağmen çağımızda “hakikatten daha önemli şeyler bulunduğunu” gözlemliyor. Kurt Vonnegut’ın, kült eseri Mezbaha No:5’teki “İnsanlara şahane yalanlar söylemezseniz yaşamak istemeyeceklerdir” cümlesinin sağlamasının yapıldığı, “vicdanın demode sayıldığı” ve “ahlaki pusulanın şaştığı” bir zaman dilimindeyiz kısacası. Buna, “İkna edemiyorsan kafaları karıştır” biçimindeki İngiliz atasözünü eklemek de mümkün: Mevcut durum, “zenginleştirilmiş”; “yumuşak”-“hafif”-“sunî” gerçeğe denk geliyor.

Dürüst davranan insandan, yalan söyleyerek ayakta kalabilen insana kadar uzanan bir tarihi özetleyerek günümüze gelen Keyes, itirafların bile gerçeği örtme amacıyla kullanıldığını belirtiyor. Tarihsel sürece bakıldığında, hem kişinin hem de toplumun kendisini yeniden icat etmesine yarayan yalan, aynı zamanda olduğundan iyi görünme arzusunun bir yansıması. Günümüzde, “imaj her şeydir” ilkesi doğrultusunda doz aşımı dikkate alınmaksızın yalan sıralamanın bir cazibesi söz konusu; yazar buna “gerçeklikten daha iyi olma arzusu” deyip Ibsen’in “yaşam yalanları” ifadesine gönderme yapıyor. Özgeçmişini şişirenler veya sahte diplomaya sahip olanlar bu grubun üyeleri arasında. “Hatları düzeltilen, yeniden düzenlenen ve süslenmiş kamusal kişiliğin” meydana getirilişine dikkat çeken Keyes, hakikat sonrası çağın rol kesen bireylerini resmediyor.
 
DÜRÜSTLÜĞE İHTİYACIMIZ VAR

Keyes, yalan ve aldatmanın kişiyi bir boy öne taşıyıp ona zaman kazandırdığını, gergin toplumsal ortamları yumuşattığını, mahcubiyetleri engellediğini ve çatışmalardan sıyrılmayı kolaylaştırdığını not ediyor. Gerçeği gizlemek ise yazarın deyişiyle güvensizliğe dayanan, kimi zaman sırf eğlencesine yapılan, kandırma zevkini tatmin eden, maceraya yönelik ve dizginleri ele almayı sağlayan bir eylem. Yazar, hakikat sonrası öğretisinin ne anlattığını şöyle özetliyor: “Yaratıcı veri manipülasyonu ve olgu icat etmek, bizi tek bir doğru dünyasının ötesine, anıtsal gerçeğin dünyasına taşıyabilir. Süslenmiş bilgiler; ruhen doğru, hakikatin kendisinden daha doğru olabilir.”

Yüksek profilli gazeteci-yazarların, görsel medyadaki ikon ve ikonaların elinden çıkan renkli metin ve haberler de hakikat sonrası çağın ihtiyaç duyduğu ve bu zaman diliminde inşa edilen sistemin en önemli unsuru Keyes’e göre. Başka bir deyişle “Hollywood ahlakı” ete kemiğe bürünüyor: Gösteri dünyasının aldatmacası ve uydurma öyküleri, hem oyuncu hem de hayran kitlesi yaratırken iletişim araçları hakikat sonrasını yaymada (başta inandırma olmak üzere) önemli görevler üstleniyor. Bu aldatmaca ve öyküler, anlatıya ihtiyaç duyan kişinin konumuna uymayan gerçekleri değiştiren bir kolaylaştırıcıya evriliyor. Özellikle internet, doğru ve yanlış bilginin ayrım yapmadan birleştirilerek doğruluğun göreceli bir hâle getirildiği bir derya.

“Hakikat tanınamaz” tezini ortaya koyan postmodernite teorisyenlerinin ipine sarılanlar, seri hâlde yalan üretiyor ya da en azından gerçeği gizliyor. Ancak Keyes’e göre, hakikat sonrası çağda yaşamamıza rağmen dürüstlüğe hâlâ ihtiyaç duyuyoruz. Yazar, zaman baskısı altında yalanı aklileştirmenin panzehirinin cesaretle, özenle, kararlılıkla ve iradeyle doğruyu söylemek olduğunu, dürüstlüğün de zaten buna denk düştüğünü belirtiyor.

Keyes, kitabında hakikat bağlamında ahlaki birtakım çıkarımlar yapıp günümüz manzarasını, yakın geçmişteki dönüşümlere değinerek resmediyor. Bilgi ile bilgi olmayan, hakikat ile yalan arasındaki mücadele ve gerilimin kıyasıya sürdüğü zamanımızda yazar, “gerçeği duyma becerisinin en az gerçeği söyleme becerisi kadar çaba gerektirdiğini” de hatırlatırken bunun için kişiler arasındaki mesafenin kapanmasının şart olduğunu da ekliyor.
 
Hakikat Sonrası Çağ / Ralph Keyes / Çeviren: Deniz Özçetin / Delidolu Yayınları / 404 s.