Öykü oyun el ele... Y. Bekir Yurdakul'un söyleşisi...

Renkgiller’in kapısı, siz çalmadan açılıyor. Yola mı düşersiniz, doğanın koynunda bir kamp mı olur, belki de oyunlarda yitip gidersiniz. Gönlünüz ne isterse... Veriliye, dayatılana, alışılmışa bir türlü içi ısınmayan Defne Ongun Müminoğlu; Renkgiller dizi öykülerinde doğayı ve hayatı bütünlüklü ve tutarlı bir kavrayış sergiliyor.

Y. Bekir Yurdakul / Cumhuriyet Kitap Eki

Nüfusun hızla kentlere akışı, “dışarı”nın gün günden güvensiz oluşuna teknolojik gelişmelerin hepimizi tutsak ettiği durağan ve hareketsiz yaşamın eklenmesiyle sokakları bizim bildiğimiz oyunların da görece uzağına düştük. Açık havada buluşmalarımız bir kısıtlılığa sürüklenirken ortaya çıkan salgın, bu kez ev hapislerini getirdi.

İşte Renkgiller; birbirimizden uzak düşmelerimizle baş etmenin bir yolu olarak öykülerle, kitaplarla, sanatla daha sıkı dostluklar kurmaya; çocukluğumuzu varsıllaştıran oyunlarla yeniden buluşmaya, doğanın yüreğinden sesler duymaya çağırıyor.

Renkgiller’i, Defne Ongun Müminoğlu’yla konuştuk.

RENKLER RUHA İYİ GELİYOR

- Renkgiller ailesinin ve dizinin ortaya çıkış öyküsü nedir?

Renkleri çok seviyorum. Renklerin insan ruhuna iyi geldiğini, ortamı ısıttığını veya yeri geldiğinde ferahlattığını, duygularımızı etkilediğini düşünüyorum. Bu işin bir tarafı?

Diğer tarafı da içimdeki hep sıra dışı olma çabasındaki Defne. Kendimi sık sık toplumun “normal” olarak gördüklerini sorgularken buluyorum.

Kızların mutlaka pembe sevmesi, oğlanlarınsa maviyle temsil edilmesi; çocuklardan mutlaka cıvıl cıvıl, hareketli ve sosyal olmalarının beklenmesi; biraz derin düşünene, “Amma da düşünüyorsun!” denilmesi… Size sayabileceğim öyle çok örnek var ki. Toplumca “normal” kabul edilenin azıcık dışında olunduğundaki garipsenme hâli…

Bu nedenden istedim ki yeni ailem sıra dışı olsun. Kendileri, evleri, tüylü dostları, yaşam şekilleri… “Aaaa öyle de olur mu?!” dedirtsin azıcık. Ben de kendi köşemden keyifle bu itiraz ve şaşkınlıkları izleyeyim. Eskiden televizyondaki “Değerli” isimli köpeğin yaramazlık yapıp sonra köşede kıs kıs güldüğü gibi?

- Çocukluğunuzda adı geçen oyunlar hayatınızda ne oranda yer aldı?

Çoğunu ben de oynadım. Bezirgânbaşı, seksek, lastik, yılan… Ama oynamadıklarım da vardı. Harika bir 70 yaş üzeri danışma grubum var. Bilmediklerimi de onlardan öğrendim?

ÇİZİMLER: MERVE ERGENOĞLU

- Gerek doğayla ilişkilerimiz, kamp yapma, geziler gerekse ülkemizi gezme, tanıma bağlamında sizin şansınız ne oldu?

Çocukluğum Mersin’de geçti. Her yaz okul sonrası Silifke yakınlarındaki kamping alanına giderdik. Bölgedeki pek çok aile de ister çadırları ister karavanlarıyla buraya gelirlerdi. Bunun dışında yurtdışından veya ülkenin farklı yerlerinden gelenler olurdu. Kamping alanı biber ağaçlarının dallarının yerlere kadar uzandığı, yemyeşil ve aynı zamanda da kayalık, tertemiz denizi bulunan bir yerdi.

Tüm gün deniz kenarında ahtapotların, deniz kabuklularının peşinde olurduk. Kendi kendimize oyunlar yaratır, gizli geçitler bulur, sular çekilince kayalıkların üzerinde dolaşır girintilerdeki deniz canlılarını görmeye çalışırdık.

Geceleri ise sahilde kumlara uzanır, dalgaların kayalara vuruş sesi eşliğinde Samanyolu’nu seyrederdik.

Unutulmaz günlerdi benim için. O nedenle her çocuğun bir şekilde doğada vakit geçirmesini çok önemsiyorum. Şehirdeki vızıltıları bir tarafa bırakıp doğayla bütünleşmek, tanışmak, keşfetmek belki de en önemli hayat dersi.

Seyahat konusuna gelirsek, burcumun üzerimde etkisi olduğuna inanıyorum?? Yay burçluların en birincil özelliği özgürlüklerine düşkün birer gezgin olmaları?

Şaka bir yana, eskiden çalıştığım ajanstaki müdürüm benim seyahat merakıma çok gülerdi. O seneki izinlerimi bitirip bir sonraki seneye “mahsuben” izin alan tek elemandım sanırım?

Ülkemizi de yabancı ülkeleri de gezmeyi, tanımayı, yerel halka sohbet etmeyi, turistin gitmediği yerlere de gidebilmeyi çok ama çok seviyorum.

Özellikle küçük şehirler, kasaba ve köyler beni çok etkiliyor. İnsanları daha samimi, konuştuğunuz daha insan kokan konular. Hoşuma gidiyor gerçekten.

Tüm bunların harmanlanmasıyla Renkgiller serisi oluşmuş olabilir.

- Bu yaşantılardan uzak düşmek nasıl bir sonuç doğuruyor çocuklarımız için?

Bence onları derinden etkiliyor. Çünkü insan yapısı doğada olmayı istiyor, arkadaşlıkları, olumlu iletişimi istiyor. Pandemi döneminde mecburen yalnızlaştık. Çocuklar arkadaşlarından ve sosyal ortamdan koptular. Oysa onları besleyen pek çok unsur evlerinin dışındaydı. Parka gitmek, oyun oynamak, oynarken öğrenmek, kedi köpek görmek, onları şöyle bir sevmek, yeni arkadaşlar edinmek, aile büyüklerini ziyaret etmek, okul tatilinde şehir dışında farklı bir yere gitmek, keşfetmek, keşfederek yaşamak ve öğrenmek…

Şu dönem bu konuda elimiz kolumuz bağlı ama yapabileceklerimiz de var. Çocuklarımızın günlerini olabildiğince renklendirmemiz önemli diye düşünüyorum. Bu tabii çalışan anne-babalar için de zorlayıcı. Çünkü aslında bizler de adapte olmaya çalışıyoruz. Üstelik bizler belki daha da zorlanıyoruz. Bir yandan işimizi yürütmeye çalışıyoruz, diğer yandan moralimizi yüksek tutup çocuklarımızın da manevi açlıklarını doyurmaya gayret ediyoruz. Ancak ortamı beslemede ve çocuklarımızın çocukluklarını yaşayabilmeleri için bize çok iş düşüyor. Bunu göz ardı etmemeliyiz diye düşünüyorum.

- Yalnızca Oyun izleği değil, Yolculuk ve Kamp izleklerini de oyunlarla ustaca harmanlamışsınız. Sosyal ortamlarda oyunlar neden bunca önemli? Çocukların arkadaşlarıyla dışarıda (sokakta, bahçede, kırda) oynamaktan uzak kalmaları ne kaybettiriyor onlara?

Oyun oynamak öğrenmenin ilk adımı bence. Bebeğimizle kurduğumuz tahta küpleri üst üste dizme oyunu aslında bir öğrenme (ve fiziksel gelişim) oyunu. Veya ailece bir kutu oyunu oynadığımızda seçtiğimiz oyunun içeriğine bağlı olarak pek çok şey öğreniyoruz. Bununla birlikte sosyalleşiyoruz. Birlikte oynadığımız kişi ve kişilerle olan bağımız artıyor. Birlikte gülüp heyecanlanıyoruz. Yeri geliyor seçtiğimiz oyun, takım çalışması ve planlama gerektiriyor. Kimi zaman kazanıyor, başka zaman kaybediyoruz. Bazen aldığımız yanlış kararlara kızıyor, bazen de akılcı adımlarımızla gurur duyuyoruz.

Bu saydıklarımın hepsine dönüp baktığınızda yaşamdan kesitler sunuyor aslında.

- Üç kitabınızda da alanın/ konunun ilgililerine danışma yolunu seçtiğinizi teşekkür notlarınızdan da anlıyoruz. Bu yaklaşımın öykülerinize kattıklarından söz edelim mi?

Memnuniyetle? Doğru kaynaktan gelen bilgiye değer veriyorum. Her mesleğin de incelikleri olduğuna inanıyorum. Ülkemizde maalesef herkes her işi yaparım diye ortaya çıkıyor. Bu yaklaşımın kabul görmesini garipsiyorum.

Çocuklara aktardığım bilgilerin doğru kaynaklardan teyit edilmiş olmasını gerçekten önemsiyorum. Tüm serilerim için bu böyle. Burcu ve Berk ile serimizde konu başlıklarına göre birbirinden değerli uzmanlarla çalıştık. Çılgın Sörfçüler serisinde rüzgâr sörfüne senelerini vermiş sporcular ve eğitmenlerle çalıştım.

Renkgiller’de de aynı yaklaşımla, konu kampsa, farklı ortamlarda farklı şekillerde hayatlarına kampçılık girmiş kişi ve kurumlarla görüşerek hikâyemin içerisindeki bilgi akışını destekledim.

Bunun en öncelikli sebebi, öykülerimde çocuklara bilgi de akıtabilme arzusu. Ufak ufak, hikâyeyle harmanlanmış şekilde. Çünkü pek çok durum ve ortam çocuklar için yeni. Kitaplarımız ülkemizin her yerine gidiyor. Birbirinden çok farklı kültür seviyesinde çocuğa ulaşıyor. Ben de istiyorum ki bu kitaplar başkalarının onlara gösteremeyeceğini aktarsın. Örneğin kampa hiç gitmemiş bir çocuk bu kitabı okuduğunda gözünde canlansın, heyecanla kendi de kamp yapmak istesin.

Veya Türkiye’yi Renk Rock grubuyla gezerken, “Aaa dünyanın ilk güzellik yarışması Kaz Dağları’nda yapılmış!” diye şaşırsın.

Bu ilginç bilgileri ancak o konunun uzmanından alabilirsiniz. O nedenle farklı kişilerden bilgi akışı olmasını çok önemsiyorum.

- Resimleme sürecinde sevgili Merve Ergenoğlu’yla çalışmanızdan da söz etseniz...

Sevgili Merve bence harika bir iş çıkardı. Onun çizim tarzına, renkli kesitler sunmasına, yarattığı karakterlere bayılıyorum. Henüz dijital çizime geçmediği dönemde sosyal medyada dikkatimi çekti. “Ben artık dijital de çiziyorum,” dediği noktada Renkgiller’i ona emanet ettik. O da karakterleri ve onların yaşam tarzını çok benimsedi. Hikâyeleri içselleştirdi. Hâl böyle olunca kendisinden de pek çok yaratıcı öneriler, çözümler geldi. Bu beni çok mutlu etti. Birlikte bu renkli ve sıra dışı aileyi hayata kavuşturduk âdeta.

- Doğayı paylaşmamız gereken canlıların ayrımsız hepsine eşit yakınlıkta bir tutum sergiliyorsunuz. Birlikte yaşama, birbirimizi anlama kültürü edinmeye ve tutarlı davranmaya çağrı diye de algılıyorum bu yaklaşımınızı; ne dersiniz?

Kesinlikle! Benden daha iyi analiz etmişsiniz bu durumu? Doğa ve doğadaki canlılara çok hoyratça davrandığımızı düşünüyorum. İnsan, davranışlarına baktığınızda oldukça vahşi bir varlık. Girdiği ortamlara zarar veriyor. Doğayı yok ediyor, sırf korktuğu için hayvanları öldürmek istiyor… Nihayetinde çevreye verdiği zarardan herkes olumsuz yönde etkileniyor.

Çocukluğum türlü tüylü dostla geçti. Pek çok köpeğimiz oldu. Babam onları çok güzel eğitirdi. Dedem kangal, kurt gibi büyük köpekler beslerdi. Sürekli kedilerim oldu ve bu da yetmezmiş gibi sokak kedilerine bakardım. İlkokula yürürken tekir bir sokak kedisi yolun yarısına kadar bana eşlik ederdi. Tam o noktada da bir kurt köpeğinin evi vardı. Andy herkese havlardı çünkü çocuklar onu korkutur, kızdırırdı. Bense Andy için cebimde kurabiye taşırdım. Evinin bahçesindeki parmaklıklardan uzanan elimden kibarca kurabiyeyi alır, onu uzun uzun sevmeme izin verirdi. Ben de etraftaki büyüklerin, “Aman kızım o çok vahşi. Dikkat et!” demesine hiç aldırış etmezdim.

Muhabbet kuşlarım, civcivlerim, tavşanım da oldu. Akrep yakalamayı, örümceği öldürmeden yakalayıp bahçeye atmayı da çocukken öğrendim.

Şimdi de evde istenmeyen varlıkları bana bildirirler? Görevim, zarar vermeden onları dışarı çıkarmak.

Bu nedenle kitaplarımda mutlaka farklı canlılar olsun ve kabul görsün istiyorum. Onların da bizler kadar yaşam hakkı var.

- Sanırım merak duygusu, keşfetmek/ fark etmekten duyulan haz/sevinç yalnızca çocuklukla sınırlı kalmamalı; bu özeliklerimizi yaşam boyu taşımalıyız, değil mi?

Keşke? Ama evet. Öyle olmalı. İnsan bir noktada kısır döngüye kapılıyor sanıyorum. O zaman da esas olması gerekenleri, aslında hayatın özü olan keşfetme isteğini yitiriyoruz. Soru sorulmasını bile sorgulama olarak algılayan bir kültürüz. Karşısındakinin sorularını cevaplayamadığı için ezilen, bunu da kızgınlıkla gösteren kişiler çok. Veya çocuğunun meraklı hâllerinden bıkan, “Böyle saçma soru mu olurmuş?!” diye onu susturarak kendince işi çözdüğünü sananlar çoğunlukta. Cevabını bilmediği bir soruyla karşılaşınca öğrenmek için bir vesile çıkmasından ötürü sevinen kaç kişi vardır etrafımızda?

- Şunu da sormadan edemeyeceğim: Kitapların hazırlık süreçlerinde epeyce eğlenmiş olmalısınız... ne dersiniz?

Hem de nasıl! Özellikle oyunları planlarken tabii ki hepsini hatırlamam ve denemem gerekti. Çok zor günler geçirdim??

- Çok teşekkür ederim.

- Bu birbirinden güzel sorular için ben teşekkür ederim. Karşılıklı keyifli bir kahve sohbeti tadındaydılar.

Renkgiller (Yollarda / Oyun Peşinde / Kampta) / Defne Ongun Müminoğlu, Merve Ergenoğlu / Artemis Yayınları / 60 / 64 / 56 s. / 4+ / 2021.