ODTÜ Rektörü: Değerleri elimizde tutamıyoruz
ODTÜ Rektörü Acar, boşalan kadroların yerini doldurma izni verilmediğini belirtiyor.
Özlem Yüzak/CumhuriyetYaptıklarını ve yapacaklarını birazdan anlatacağım ama önce şu yukarıdaki hepimizin içini acıtan konu... Acar “Son 8 yılda lisans öğrenci sayısı yüzde 15, yüksek lisans öğrenci sayısı yüzde 25, doktora öğrenci sayısı yüzde 35 arttı. Öğretim üyesi sayımız ise yüzde 5 azaldı. Boşalan kadroların yerini doldurma izni verilmiyor, sürekli oyalanıyoruz” diye durumu açıklıyor. ODTÜ dünyanın en başarılı 100 üniversitesi arasında 85. sırada. Başarı öyle kolay gelmiyor. Bunu üniversitenin iki dönemdir rektörlüğünü üstlenen Acar anlattıkça daha da iyi anlıyoruz. İşte içlerinden biri: “Kendi doktora mezunumuzu işe almıyoruz. ‘En az 1 yıl uluslararası bir kuruluşta çalış, kendini ispat et ve sonra bizimle çalışmak istiyorsan geri gel’ diyoruz.” Acar koşullar farklı olsa ilk 85’te değil ilk 75’te hatta ilk 50’de bile olabileceklerini söylüyor ama buram buram siyaset kokan, her şeyin siyasete endeksli olduğu, var olan paranın nereye harcandığının sorgulanmadığı Türkiye’de olamıyor işte. Acar devam ediyor: “Times Higher Education sıralamasına girenlerin öğrenci başına bütçesi bizim 10 katımız. Onların 100 dolara yaptığını biz 8-10 dolara yapmak zorundayız ama sorun bu değil. Daha fazla para beklentimiz yok ama insan gücümüzü elimizden almasınlar. Para önemli ama oraya gelene kadar İ’de kalıyoruz yani insanda.”
Rektör seçimlerinden eğitimde kaliteye kadar birçok konuda ilerliyor sohbet.
'Rektörü kim seçecek?'
Türkiye çok yanlış bir tartışma içinde” diyor Ahmet Acar ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “Oysa o kadar çok eksik var ki yükseköğretim sisteminde. Başarının temelinde liyakat olmalı. Bu sistemi ve bu kültürü yaratabilirseniz eğer başarı gelir. Öyle atama ile terfi ile yüksek öğretimde kalite artmaz. Çok farklı konuları konuşuyor olmamız lazım. Örneğin neden üniversiteler arası kalite güvence sistemi kurulamıyor. Biz Türkiye’deki üniversitelerin başarısını Times Higher Education sıralamasından görüyoruz.
Neden kurulamıyor?
Çünkü bu siyasi bir mesele. Herkes üniversitenin nasıl yönetilmesi gerektiğini biliyor bu ülkede”. “Ben olsam” diye başlıyorlar söze ama “kimse bakın bir üniversitede başarının tanımı budur. Bunu bekliyoruz ve bunu ölçeceğiz. Ona göre değerlendireceğiz; kaynak mı vereceğiz, cezalandıracak mıyız ona göre belirlenecek demiyor.”
'Bilişim devlerinin AR-GE'leri için merkez oluşturuyoruz'
Prof. Acar ODTÜ’nün projelerini beş başlıkta sıraladı.
-Araştırma Parkı Projesi: ODTÜ’de halen var olan disiplinlerarası 24 adet araştırma merkezini bir araya getirecek. Enerji, sağlık, çevre gibi sorunlara çözüm üretilecek. Mimari projeyi Emre Arolat’ın üstlendiği merkezin inşaatı şubat ayında başlayacak ve 2016 yılı sonunda tamamlanacak.
- Teknokentler: Amaç tekno kentlerdeki firma sayısını artırmak değil işbirliğini derinleştirmek. ODTÜ Türkiye’de bu işi ilk başlatan üniversite. Daha 2000 yılında teknoloji geliştirme yasası çıkmadan önce teknoparkını kurdu. Halen 310 firma faaliyet gösteriyor. Öğretim üyelerinin üçte biri oradaki firmalarla projeler yürütüyor. Acar “felsefe dahil katılmayan bölümümüz kalmadı” diyor. “Buradan patent çıkıyor, tez, ürün, teknoloji çıkıyor. Türkiye’den ilk çip ihracatı bizdeki firmadan yapıldı. İsrail ve ABD’ye çip satıyoruz. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Başarı Endeksi’nde 3 senedir birinciyiz. Dünyanın ilk 20 teknokenti arasına gireriz.”
“Teknokentten üniversite para kazanıyor mu?” sorusunu Acar, “Çok az. Kiradan yılda 1 milyon lira kazanıyor” diyor ve şakasını patlatıyor “Eskişehir yolu üzerine benzin istasyonu kursak 10 misli kazanırdık. Fikri ve Sanayi Mülkiyet Kanunu’na göre devlet üniversitelerinin patent sahibi olma hakkı yok. Bu yasanın değişmesini bekliyoruz.”
“Peki örneğin Harvard, MIT onlarda nasıl?”
“Hepsi kuruyor hatta holdingleri bile var. Biz de teknoloji transfer ofisi kurduk. Kimya mühendisi bir öğretim üyemizin geliştirdiği bir madde L’oreal firmasına lisanslandı. ABD silahlı kuvvetlerine hedefleme sistemi yazılımı sattık. ASELSAN’ın bütün zırhlı araçlarının gece görüş kameralarını biz yapıyoruz. Dünyada en iddialı bu konuda biziz.”
-Girişimci ve inovasyon platformu (GİP): Bu teknokent ile üniversitenin ortak programı. İki ana faaliyeti var. Biri lisans öğrencilerine girişimcilik ve inovasyon yönetimi konusunda kurslar açması. Diğeri ise teknojumpp diye adlandırdığımız başarılı firmaları atlatmak.
“Her sene 8-10 firma yurtdışına tura çıkartıyoruz. Bir iki aylık turlar bunlar. Chicago, New York, Silikon Vadisi... Hem pazarlama hem teknolojik işbirliği hem de finansal kaynak bulmak için. Geçtiğimiz yıllarda 8 fırmanın 7’si kaynak buldu. UDEMY bir yazılım firması. On beş milyon dolar finansman buldu. Bugün piyasa değeri 100 milyon dolara ulaştı.”
-Yurtdışına açılım: Bu yıl Washington’da teknoloji ofisi açmayı planlıyorlar. “Önümüzdeki yıl da TİM-TEB desteği ile Silikon Vadisi’nde 2 teknoloji ofisi açacağız. AB fonlarından daha fazla pay alabilmek için yine önümüzdeki yıl Brüksel’de bir ODTÜ irtibat ofisi açacağız.”
- Bir bilişim ve telekomünikasyon merkezi: Daha doğrusu bir kümelenme olacak. Amaç dünyadaki büyük telekom şirketlerinin burada Ar-Ge yapması.
“Microsoft, Intel, Amazon ile bağlantıya geçtik. Comodore ile sözleşme yapıldı bile. Yirmi yedi bin metrekare alanın yüzde 30’unu yabancı şirketlere ayırmaya planladık. Türkiye’de aktif halde 35 teknopark var.”
“Niye teknokentlerde yol alınamadı?’ sorusunu yöneltiyoruz: “Talep kısıtlı. Yenilik temelinde rekabet edecek firmalara ihtiyaç var. Rekabet 3 yolla yapılır ya maliyet avantajı ya verimlilik avantajı ya da yenilikçilik avantajı. Türkiye eğer yenilikçilik temelli bir avantaj yakalayarak rekabet etmeye odaklanırsa işte o zaman Ar-Ge’ye ilgi artar. Yoksa istediğin kadar teknokent aç fazla işe yaramaz.”