Müzisyen, yapımcı Hakan Kurşun: ’Doğayla oyun olmaz’
Çevreye aktivisti müzisyen ve yapımcı Hakan Kurşun ile koronavirüs salgınının müzik piyasası ve çevre üzerindeki etkilerini konuştuk.
cumhuriyet.com.trMüzisyen, yapımcı ve yönetmen Hakan Kurşun ile haziran ayında bir araya gelmiştik. O zaman mevzu Mehmet Günsür ile birlikte kaydettikleri ve çevre farkındalığı yaratma amacını güden “What Eye See” adlı parçaydı. Koronavirüs salgını ve ardından gelen karantina sürecinde bir kez daha aradık Hakan Kurşun’u ve hem müzik piyasasının bu krizden nasıl etkilendiğini konuştuk hem de doğanın bu krize nasıl uyum sağladığını… Kurşun önemli tespitlerde bulundu ve ilginç pencereler araladı.
‘KRİZ YÖNETİMİ AŞAMASINDAYIZ'
Müzik piyasası koronavirüs salgını ve ardından gelen karantina ile nasıl etkilendi? Bir yapımcı ve müzisyen olarak görüşlerinizi merak ediyorum.
Çok zor bir soru, cevabı biraz uzun olabilir. Müzik piyasasının sektörlerini müzik yayıncılığı, teknolojisi, etkinlikleri ve eğitimleri olarak kategorize edelim. Bu kategoriler arasında oluşturduğumuz zincirleme reaksiyonlar yaratıcılığın gelişimini, üretimini ve yayılımını sağlamaktadır. Bu çoklu işletmeciliğin özünde, eğitim hariç, lisanslanmış yaratıcılık vardır ve herkesin de bildiği gibi yaratıcılığın lisanslanması ve ilgili tahsilatların yapılabilmesi için telif hakları ve patent koruma sistematiklerinin aktif ve güncel olması gerekmektedir. Müzik yayıncılığı sektörü 2000’li yılların başından beri hızla veri aktarımı ticaretine dönüştü. Sektör kullanıcı tarafından üretilen eserlere odaklandı ve yaratıcıyı hem müşteri hem de iş ortağına çevirdi. Dolaysıyla müzik yayıncılığı salgında mevcut hizmetlerini vermeye devam edecektir ve yeni hizmet alanları geliştirecektir kanısındayım. Müzik teknolojisi sektörü ise fiziksel enstrüman perakende satış sistemleri ve harcama alışkanlıkları durduğu için kriz yönetimi yapmaktadır, bilişim tarafının verilerini incelemek gerekir, bir ilerleme olacağını tahmin ediyorum. Müzik etkinlikleri sektörü de kriz yönetimi yapmaktadır. Tüm etkinlikler iptal edilmiştir ve öyle anlaşılıyor ki Temmuz ayından önce de bir rehabilitasyon başlangıcı olmayacak. Kısmen sayısal müzik servislerinde konser etkinlikleri yapılmaktadır ancak bu gelirlerin kısa vadede sektörün acil ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değildir. Müzik etkinlikleri sektöründe çok geniş kapsamlı yeniden yapılanma faaliyetleri olacaktır. Müzik eğitimi sektörü de kriz yönetimindedir. Burada onbinlerce özel müzik hocası, yüzlerce özel müzik okulu, 81 güzel sanatlar lisesi, 39 konservatuar ve çeşitli modern müzik lisans ve yüksek lisans bölümlerinden söz ediyoruz. Online eğitim kısmen gelişecektir ancak özel müzik kurslarının fiziki ve insan kaynakları ile ilgili sabit giderleri karşılaması, burada da kısa dönemde mümkün değildir. Sonuç olarak müzik piyasasının salgında, diğer birçok piyasada olduğu gibi çok ağır etkilendiği bir gerçektir.
Bir müzisyen olarak yeterince kuvvetli ve kriz halinde hızla eş güdüm içinde hareket kabiliyeti olan yeterince sivil toplum örgütleri görmüyorum. Bazı müzik alt sektörlerinin de STK’larını daha oluşturamadığını gözlemliyorum. Bu acil durumda hasar analizini ve müdahale hızını çok yavaşlatmaktadır. Bir müzisyenin iç dünyasına bakarsak her şey müzikle açıklanmamalı diyebilirim. Bazen yaptıklarına ve yapacaklarına sahip çıkmak gerekir, altrüistik yaklaşımı hatırlamak gerekir.
Bir yandan da birçok sanatçı ve grup sosyal medya üzerinden konserler vermeye başladı. Gerçek konserin yerini tutmuyor tabii, ama burada yeni bir pencere açıldığını düşünüyor musunuz, bu etkinlikler örneğin karantina sonrasında da sürer mi?
Süreceğini tahmin ediyorum. Yayın formatları ile ilgili yeni yaklaşımların oluşması, bağlantı hızlarının artması ve telefonlara bağlanacak harici ses aktarma düzenekleri ile ses kalitesinin gelişimini ve bu dönemde edinilecek tecrübeler sonucunda canlı sosyal medya konserleri deneyimlerinin kalitesinin gelişmesini gözlemleceğiz. Yeni bir eğlence disiplini gelişiyor. Çok büyük yıldızları, yaratıcı incelikleri, tüketim hızı artışı ve ekonomik etkileri de olacaktır şüphesiz. Yaratıcı teknolojinin açtığı yeni yaratıcılık alanları diyebiliriz.
‘DEVLET FONLARI ŞART’
Sanatçıların ve müzik endüstrisinin diğer çalışanlarının bu dönemde devlet desteği almaları gerekir mi sizce? Dünyada nasıl örnekleri var?
Sadece bizler değil tabii, tüm yurttaşların desteklenmesi gerekir; dolaysıyla, kesinlikle evet. Borsada işlem gören yapılar bir şekilde kriz yönetiminin ne olduğu bilmektedir ancak toplum bu tip bir krizle ilk kez karşılaşıyor. Dolayısıyla daha spesifik olursam borsalarda işlem gören şirketlerin dışındaki tüm şirketlerin ve toplumun geneli için salgın krizi devlet fonu oluşturulmalıdır. Hayatım ülkeleri kıyaslamak ile geçti, çok yorucudur ve yapıcı olması için etkin STK’ların olması gerekmektedir. Örnek olarak Almanya İletişim ve Enerji Bakanlığı Almanya Corona Acil Yardımı federal fonunun 50 Milyar Euro olduğunu, bu fondan güzel sanatlar ve performans sanatlarının tüm yaratıcılarının, çalışanların, bağımsız bir şekilde çalışan sanatçıların ve şahıs şirketlerinin de faydalanabileceğini açıklandı. Not: Bu fon bütün çalışma alanlarını içeriyor, sadece güzel sanatları değil. Kaynak için ilgili bakanlığın web sitesine bakmanız mümkündür. Destek tutarı ( 3 ay için, bir kez olmak üzere) bağımsız sanatçılar, şahıs ve beş kişilik şirketler için 9000.- Euro ve 10 kişilik şirketler için 15.000.- Euro olarak açıklandı. Bunun dışında başka özellikle yeni / küçük girişimciler, küçük bilişim şirketleri için de milyar Euro seviyesinde federal fonlar oluşturuldu. Bu tip destekler süphesiz ki sosyal psikolojinin gelişimi için çok önemlidir. Bunlara ek olarak Almanya’nın Gema isimli söz ve müzik telif hakları meslek birliğinin yıllık cirosunun 1.2 milyar Euro olduğunu ve bu paranın %80 den fazlasının doğrudan söz ve müzik yazarlarına iletildiği bilgisini de değerlendirmek gerek.
‘ATMOSFER SESİ AHENGİNE KAVUŞTU’
Çevre ile ilgili çalışmalarınız da malum, belgeseller çekiyorsunuz, bu konuda farkındalık yaratmaya çalışıyorsunuz… Arada bir şöyle haberler çıkıyor: Karantina sayesinde hava kirliliği azaldı ya da deniz canlıları geri döndü gibisinden.. Bu haberlerin aslı var mı ve doğa gerçekten kendini toparlıyor mu bu süreçte? Bu salgının doğa üzerindeki etkileri neler sizce?
Evet, Yeni Levent Mozaikleri ile ilgili bir belgesel üzerinde çalışıyorum. Yıllardır direniyorlar. Hava kirliliği ve canlı canlıları uzmanlık alanıma girmediği için sadece tecrübelerim sonucunda oluşan görüşlerimi söyleyebilirim. Çok ciddi bir iyileşme olduğunu hissediyorum. Geçen gün kısa bakkal yürüyüşümden eve dönerken yokuşta yanımdan bir araç geçti. Birden havanın kokusu değişti. Sanki tüm partikülleri teker teker gırtlağımda hissediyordum. Araçın ilerlediği çizgide bir koku izi vardı. Bir ara sokağa girdim ve biraz sonra o his geçti ve yeniden temiz hava aldığımı hissettim. Deniz canlılarının davranışında da ilginç bir fark gözlemledim. Boğaz’dan geçen veya Boğaz’da yaşayan yunus sürülerini yıllardır uzaktan gözlemliyorum. Suyu gözlerimle taradığım zaman hep bir yüzgeç çıkacak mı diye bakarım. Genellikle bir yönde ilerlediklerini gözlemlemiştim. Ta ki geçen gün Emirgan açıklarında 200-300 metrelik bir aralıkta 30-40 dk kaldıklarını gözlemleyene kadar. Tabii balık olabilir, birçok neden olur… Pek avlanıyorlar gibi bir halleri de yoktu. Sakin sakin yavrularıyla dalıp çıkıyorlardı. Çok gelişmiş işitsel duyu sistemlerine sahip olduklarını bildiğimize göre, son dönemde ses kirliliğinin de çok azaldığı kanıtlayabildiğimize göre, bu tip deniz canlılarının davranışlarında bir değişiminin olabileceği ile ilgili bir varsayım kurmak isterim doğrusu. Sanırım herkes atmosfer sesinin nasıl azaldığını hissetmektedir. Kabul edilir, ahenkli bir atmosfer sesi ne kadar önemliymiş! Salgının doğa üzerinde kalıcı bir rejenerasyona neden olacağını düşünmüyorum. Ancak insan sorumsuzluğunun farkına varırsa ve salgın sonrası doğa ile uyumunu geliştirirse, doğa ile bütünleşen çok ileri medeniyetler göreceğiz. Sanırım doğa bize diyor ki, benimle oyun oyanacağınızı düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz!
Son olarak şu sıralar neler yaptığınızı da soralım…
Bu ay piyanist ve besteci Çiğdem Borucu’nun “Many Things” isimli ikinci albümünü tamamladık. 17 Nisan tarihinde yayınlanacak. Aranjmanını yaptığım söz yazarı ve besteci Aurelia D’nin “Break Through WiFi” isimli ilk teklisi de bitti. O da 17.Nisan’da yayınlanıyor. Yine aranjmanı bana ait olan söz yazarı ve besteci Meli’nin “Alışkınım Çok Önceden” isimli teklisi de 24 Nisan tarihinde yayınlanıyor. Bulusuzluk Özlemi’nin 25 bölümlük olağanüstü yeni yayınının mastering çalışması, Nazlı Saki’nin ikinci teklisi ve kendi müzik çalışmalarım devam ediyor. 24 Nisan’da dinginlik, hız, eşzamanlı iletişim girdabı ve özlemle ilgili hazırladığım “ABC” isimli bir tekli yayınlıyorum. Gelecekte Müzik ve Intercontinental Express Youtube kanallarımızın gelişimi de devam edecek. Geçen ay MSG Müzik Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği Teknik ve Bilim Kurulu Başkanı oldum. İstanbul Kent Konseyi kültür sanat çalışma grubuna da katılıyorum. Danışmanlık ve artık online olan İTÜ Miam Müzik İleri Araştırma Merkezi dersleri derken günler hızla geçiyor. Boş zamanlarımda resim yapmaya başladım. Olanları farklı perspektiflerden müşahede edebilmemi sağlıyor. Resimlerde Edremit Körfezi’ndeki insanlık suçlarını ve parçalanan hayalleri çiziyorum. Bu dönemde yeteneklerimize ve haklarımıza daha da kuvvetli bir şekilde sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Yaratacağımız en küçük fayda veya farkındalık çok önemlidir.