Milliyetçilik Nereye-4: Tarikatlarda ava giderken avlandık

12 Eylül döneminde MHP davasında yargılanan, ANAP, DYP, MHP, BBP ve DP’de siyaset yapan, Türk dünyasına ilişkin çalışmalarıyla tanınan Namık Kemal Zeybek’le Ankara Çayyolu’ndaki Kafkas Sitesi’nde başkanı olduğu Ahmet Yesevi Vakfı’nda söyleştik.

Mustafa Balbay / Selda Güneysu

NAMIK KEMAL ZEYBEK:

Tarikatlarda ava giderken avlandık

- 9 yaşında Türk milliyetçiliği bilincim oluşmaya başladı diyorsunuz. Nasıl başladı?

Benim Türkçülüğe ısınmamda babamın eğittiği öğretmenim etkili oldu. Düşünce olarak Atsız’dan etkilendim. Zamanla Atatürk’ten çok etkilendim, onun gibi bakıyorum. Atatürk’ü hâlâ anlamaya çalışıyorum. Bence Atatürk, Türke âşık. Onun sevgi ile anlatılması mümkün değil. Bilimin bilincinde, insan ve doğa sevgisi sonsuz... Uğur Mumcu sınıf arkadaşımdı, konuşurduk. Bugün yaşasaydı beraber olurduk. Efendim milliyetçiliği Avrupa’da 1789’la başlatıyorlar... Onlar için doğru olabilir... Türk ilk ortaya çıkan budundur. Türkler tarım uygarlığında var. 10 bin yılı geçen bir tarih.

- Türk milliyetçiliğini milattan önce mi başlatıyorsunuz?

Bizim milliyetçiliğimizin yanında Fransız İhtilali dün kalır. Türk töresi laiktir, dilini korur, ekonomiyi güçlendirmeyi bağımsızlık kuralı sayar. Timur Müslümandır, şeriatı uygulamaz töreyi uygular, kendi yazdığı tüzükatı uygular... Türkçülük anlayışı Atatürk’ten uzaklaştığı için 2200 yıl öncesine kadar götürürler... Atatürk’ün bakışıyla Türkçülerin bakışı farklı; Atatürk Sümerlerle başlatır... Sümerlerin Türk olduğu kesinleşmiştir... Atatürk dönemi sonrasında kesinleşti. 

- Bugüne gelirsek... 

1944 dönüm noktası. Türk devleti 1944’e kadar Türkçüdür... Atatürk’ten sonra Türklükten hafif kayma var ama Şükrü Saracoğlu başbakan olarak Türkçüdür... İnönü, 44’te yaptığı konuşmayla Turancılarla, Türkçülerle devletin arasına uçurum açtı... Turancılık suç benzeri hale geldi...  

-İnönü’den sonra Menderes dönemi nasıl?

Türkçüler Demokrat Parti’ye yaklaştılar. Kimisi DP’den milletvekili, bakan oldu... Karşıdevrimcilerle Türkçülerin yakınlaşması oldu. Bir Türkçü nasıl olur da ezanın Arapçaya çevrilmesine yandaş olur. Bir taraftan da Milliyetçiler Derneği kapatıldı, 1952’de. CKMP ile milliyetçiliğin siyasileşmesi başladı. Nasıl Erbakan dini siyasallaştırdı, milliyetçiliği siyasallaştıran da Türkeş’tir...

- İslami hareketlerle bağlantı var mıydı?

Türkeş’in tarikat oylarını almak için çabasını ben yaşadım. Türkeş bir mektup verdi; Adıyaman’a Menzil şeyhine götür, dedi. Bir milyon müritleri var... Türkiye’nin her yerinde. Biz olmasak komünizm gelecek, gelince ne tarikat, ne cami, ne cemaat kalır... Bunu işliyoruz. Bizim ülkücülerden kimileri 80’den sonra oraya gidip saklandılar... Ama ava giden avlanır... Biz onları ayarlarız derken... Olmadı... Ara seçim oldu... Ülkücülerde din duygusu yukarda... Ülkücülerin bir kısmını kaptırdık. Adıyaman’a kaptırdık. Bir kısmını 80’den sonra Fethullah’a kaptırdık. 

TÜRKEŞ YALNIZ KALDI

- 12 Eylül sonrası hareketin seyri nasıldı?

Hapiste bazı arkadaşları ülkücülükten koptu... Dil okulundakiler Türkeş’ten koptu. Kopmayan kalmadı... Sağ-sol herkes için çok ağır bir dönemdi. Pek çok ülkücü küstü. 12 Eylül’den sonra Milliyetçi Çalışma Partisi’ne destek bulmak da sancılı oldu. Türkeş, sık sık yalnız kaldı. O da pek kişiyi gözden çıkardı. Türkeş’in konuştuğu pek çok kişi, 12 Eylül’den önce yaptığımız her şeyin devlet için olduğunu sandık. Sonra da illegal iş yapmakla suçlandık diye söylendi. Önce o dönemi iyi analiz edelim dediler. Ama olmadı, yapılmadı. 

- Bugün kafanızdaki milliyetçiliği temsil eden parti hangisi?

Şu anda ne Türkçü parti var ne Atatürkçü... Devlet Bahçeli dışarıdaki Türklere ilgi göstermedi. Elbette vatansever ama onun vatanı Türkiye... Çok keskin ideolojik ayrım var.

-  Bugün ülkücüler içinde durum ne?

Bir kısmı diyor ki MHP’li değiliz, ülkücüyüz. Ve belli bir yaş grubunda din artık tamamen bireyin meselesidir. Cumhuriyetin bile ilk yıllarını aşan gerçek laiklik anlayışı gittikçe yayılıyor. Bu arada dinden kopanlar da yayılıyor. Bir kısmı fanatik dinci oldu. Eski dine dönmek isteyen dernekler çıkıyor. Tengrici gruplar... Bunların hepsi gençler değil... Bir Atatürk’e dönüş başladı, Türkçüler arasında. Bizim liderimiz başbuğumuz Atatürk’tür, diyorlar. Derneğimiz Ata-Der’de her kesimden buluşuyoruz.

- Derneği niçin kurdunuz?

Benim için Atatürkçü olmayan Türkçü değildir. Sadece laiklikle Atatürkçülük olmaz. Birinci ilkesi Türkçülüktür. Derneği kuralı 8 ay oldu. Atatürk’ün bekçisi değil bahçıvanı olmak lazım... Atatürk yolunun bahçıvanıyız... Atatürk devrimlerinin hepsi doğru. Kendi döneminde tümü gerekliydi. Atatürk’ün en son iki değeri kalsın dersek, bir Türklük bilinci iki bilim bilinci...

- 1989’da ANAP hükümetinin Kültür Bakanı oldunuz. Türk dünyasına ayrı önem verdiniz, bugün durum ne, ortak hedefler oluştu mu?

Türkiye’de 94’e kadar güzel şeyler yapıldı. Devam etse 6 devletimiz Türk Cumhuriyetleri Birliği’ni kurmuştu. Ancak 94’te Tansu Hanım başbakan oldu. Türkiye’nin önüne AB’ye giriş denen havuç konuldu. Türk cumhuriyetlerine arkamızı döndük... 

İSLAMCILIK VE BATICILIK BİTİYOR

-Bugünkü iktidarda AKP ile MHP hangisi hangisini etkiliyor?

Bundan hiçbir şey doğmaz. AKP hedeflerine gider ama bazen MHP’ye rüşveti kelam... Ümmetçilik bitiyor. Bu iktidar ümmetçidir. Hiç gizlemiyorlar ki zaten. Bu iktidar bir dönem iktidarda kalabilmek için ABD’yi ve AB’yi kullandı. Onlar da bunu kullandı. Kullanma da bitmedi daha aslında... Kafasında ümmetçilik var. Ellerinden gelse resmi dili Arapça yapar. Çağdaş Arap şairleri diye iktidarın başındaki kişinin oğlu toplantı düzenliyor. Biz sanki İhvanı Müslimin genel merkezi gibi olduk. Bütün bunlar sonucunda ne oldu? Halk kitleleri bu iktidardan soğudular. Gidiş başlamıştır... Artık Devlet Bahçeli de kurtaramaz... İşin bir de başka tarafı var. Orta vadede ve uzun vadede nerede duracağını anlamak için 7 bin genç arasında yapılan araştırmaya bakmak gerek. 7 bin kişinin 5 bini dine inanmıyor. Bu iktidara oy yok diyor. İktidara da dine de inanmıyor... 

- AKP, dindar ve kindar kuşak hedefliyordu. Kendi kuşağını yetiştiremedi mi?

Mümkün değil, çünkü ideolojisi yanlış. Bu çağ, bu ideolojileri sırtından atıyor. Her yere cami açarak olmaz... Çağın gelişmesi başka bir Türkiye getirecek... 

MİLLİYETÇİ HAREKETİN SİYASAL KRONOLOJİSİ

1944 TÜRKÇÜLÜK OLAYLARI

SELDA GÜNEYSU

1940’lı yıllar Türkiye için “zor yıllardı.” İkinci Dünya Savaşı’nın hüküm sürdüğü yıllarda, genç Türkiye Cumhuriyeti de “savaşa dahil edilmek” isteniyordu. İsmet İnönü ise Türkiye’yi ikinci bir dünya savaşına sokmamakta kararlıydı. Türk dış politikasında bu süreçler yaşanırken, Türkçülük ve Türk milliyetçiliği hareketinin çok önem atfettiği bir olay yaşandı. 3 Mayıs 1944 Türkçülük olayı.

Bugün hâlâ yazdığı eserler “en çok satanlar” listesinde olan Sabahattin Ali, o yıllarda bir yandan yazmaya devam ederken, bir yandan da ortaokul ve konservatuvarda öğretmenlik yapıyordu. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel de Sabahattin Ali gibi isimlerin devlet kadrolarında görev yapmasını sağlıyordu. Nihal Atsız ise “devletin kadrolarına komünist kadroların yerleştirilmekte olduğunu düşünüyordu.” Dönemin başbakanı Şükrü Saracoğlu da 5 Ağustos 1942 yılında, TBMM’de yaptığı konuşmada, şunları dile getirmişti: “Biz Türküz, Türkçüyüz ve daime Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz ve her vakit bu istikamette çalışacağız.”

Saracoğlu’nun bu konuşmasının ardından Nihal Atsız, 21 Mart 1944’te, Orhun dergisinde, Başbakan Saracoğlu’na açık bir mektup yazdı. Mektubunda, özetle şu ifadeleri kullandı: “Bunlar, vatan düşmanlarına karşı pek kayıtsız davranan Maarif Vekâleti’nin gafletinden faydalanarak mühim yerlere geçmişler ve oradan zehirlerini saçmaya başlamışlardır. (...) Sabahattin Ali, bugün kültür işlerinin mühim bir mevkisinde, Maarif Vekili Hasan Âli’nin şahsi sempatisi sayesinde, batırmak istediği Türk milletinin parasıyla rahatça yaşamaktadır.”

Yazı üzerine Sabahattin Ali, Atsız’ı mahkemeye verdi. Şikâyet edilenler arasında Ahmed Cevad Emre, Sadrettin Celal Antel ve Hasan Âli Yücel de vardı. İlk mahkeme 26 Nisan 1944’te görüldü. “Milliyetçi gençlik” ise Atsız’a sahip çıkarak mahkeme salonunu doldurdu. Mahkeme de 3 Mayıs’a ertelendi. Milliyetçilerin “dönüm noktası” olarak tanımladığı “3 Mayıs Türkçülük Günü” de o gün başladı. Nihal Atsız, hakkında açılan dava için Ankara’ya geldiği sırada, milliyetçi gençler salona alınmadı. Salona alınmayan milliyetçi gençler ise “Nihal Atsız’a sevgilerini belirtmek” için mahkeme salonundan Ulus Meydanı’na doğru yürüyüşe geçtiler.

BERKES’İN KALEMİNDEN

Niyazi Berkes, “Unutulan Yıllar” adlı eserinde, 3 Mayıs 1944 gününü şu sözlerle anlatıyor: “Dava, 3 Mayıs 1944 tarihinde, Ankara’da, Samanpazarı’na giden yolun üstündeki Adli Sarayı’nın birinci katındaki bir salonda başlayacaktı. Denildiğine göre birinci katın koridorları, salonun içi, sarayın önündeki kaldırım ve sokak mahşer gibi doluymuş. (...) Dışarıda komik şeyler oluyordu. Birdenbire gözüken güvenlik kuvvetlerinin araçlarının içine polisler ağaçtan düşmüş armutları toplar gibi ellerine geçeni toparlayıp polis müdürlüğüne taşımaya başlamışlar, sonra çoğunu salıvermişler. Demek, kimlerin ayıklanacağını biliyorlardı. Öğrencim Hikmet Tanyu adlı kişinin bana sonradan anlattığına göre o gün vilayet binasına, arkadaşlarının tutuklandığını duyduğu için gidince onu da enselemişler. Demek listede o da vardı. Bir diğeri Zeki Sofuoğlu adlı biri. İstanbul’da da bir dizi kişi tutuklanmış. İçlerinde Türkeş, Fethi Tevetoğlu gibi genç subaylar da varmış. Tam listeyi bilmiyorum. O zamanki gazetelerde hepsinin adı geçiyordu.”