Kapatılan dosyayı açıyoruz: Nadira nasıl öldü? (23.05.2020)

Yazı dizimizin 3’üncü bölümünde, Nadira Kadirova’nın ölümüne ilişkin soruşturmaya müdahil olan 132 kadın avukattan Kübra Ekmen ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Genel Temsilcisi Gülsüm Kav’a söz verdik.

Tuğba Özer

Kadın hakları mücadelesi veren iki kadın da üstüne basa basa aynı noktayı işaret ediyor: İstanbul Sözleşmesi!

GÜLSÜM KAV: Nadira dosyasında arkadaşının ifadelerine ve bazı şüpheli beyanlara baktığımızda korunmaya ihtiyacı olduğu görülüyor. Korunma kanunu etkin uygulanmıyor ülkemizde. Uygulansaydı Nadira da belki bundan yararlanabilirdi.

KÜBRA EKMEN: İnceleme, Nadira’nın göçmen bir kadın işçi olması ve olayın AKP’li bir milletvekilinin evinde meydana gelmesi konularından bağımsız olamaz. Soruşturmanın kapatılma zamanı, toplumsal tepkinin önünü kesme amaçlı bir hamle.

KİMSESİ OLMAYAN...

“Nadira Kadirova göçmen bir ev işçisiydi. Emeği sömürülen bir kadındı. Bu ülkede göçmen bir kadın olmanın verdiği dezavantajlara sahipti” diyerek söze başlıyor avukat Kübra Ekmen.

Kadın avukatlar olarak dosyaya neden dahil olduklarını ise şu sözlerle anlatıyor: “Bu olayın daha görünür kılınması, bu ve benzeri olaylarda kadınların yalnız olmadıklarını hissettirmek, kadın dayanışmasına vurgu yapmak için biz dosyaya müdahil olduk. Biz, Türkiye’de kimsesi olmayan bir kadını savunmak için, ona sahip çıkmak için bu dosyaya dahil olduk. Nadira’nın sahipsiz olduğunu düşünüyoruz.

Dosyaya dahil olan kadın avukatlar, Nadira için eylemler yapan kadınlar olarak bir çaba gösteriyor olsak da Nadira’yla ilgili dosyayı incelediğimizde delillerin evrensel standartlara uymayan şekilde, özensiz incelenmiş olduğunu görüyoruz.” Soruşturma sürecindeki incelemenin, Nadira’nın göçmen bir kadın işçi olması durumundan ve olayın AKP’li bir milletvekilinin evinde gerçekleşmesi konularından bağımsız olamayacağını ifade eden Ekmen, dosyaya ilişkin gördüğü eksiklikleri, “Bu duruma maalesef Türkiye’de sık rastlanıyor. Biz birilerini bir şeyle itham etmektense diyoruz ki, gerçek neyse o ortaya çıkarılsın. Nadira intihar mı etti, intihara mı sürüklendi yoksa öldürüldü mü? Bunlarla ilgili teknik olarak eksiklikler var.

Örneğin psikolojik rapor alınmamış. Nadira’nın hayata tutunma çabasıyla ilgili veriler görüyoruz dosyada. İleriye dönük planlar yaptığına ilişkin emareler ver. Bunların hiçbiri dikkate alınmamış. Dosyadaki bulgular, Nadira’nın hayatıyla ilgili yaptığı planlar dikkate alınmış olsaydı intiharı planlayan bir kadın olmadığı belki de ortaya çıkacaktı” diyerek ifade ediyor.

Av. Kübra Ekmen


TEPKİNİN ÖNÜNÜ KESMEK

Ekmen, dosyanın kapatılması konusunda ise zamanlamaya dikkat çekiyor. Karantina sürecinde yargıdaki işleyişte değişiklikler olduğunu hatırlatan Ekmen, “Biz itirazımızı kontrol etmek üzere gittiğimizde adliyede muhatap bulamadık ve dosyanın aslında bir sulh ceza mahkemesine bile tevdi edilmediğini öğrenmiştik. Bize, mahkeme kalemleri tarafından dosyanın muhtemelen karantina sonrasında ele alınacağı söylenmişti.

Ama sonrasında pandemi sürecinde bir cuma günü mesai bitiminde aniden dosyanın kapatıldığı haberini aldık. Biraz da herkes evlerindeyken toplumsal tepkinin önünü kesmek için amaçlı bir hamle yapıldığını düşünüyoruz” ifadelerini kullanıyor.

Şule Çet davasını da hatırlatan Ekmen, “Türkiye’de kadın cinayetleri başlangıçta intihar olarak değerlendirilmek isteniyor. İhbarı yapan erkeklerin ihbarına güveniliyor. Maalesef bu durumların üzerine gidildiğinde, bu genelde kadın mücadelesi sayesinde gerçekleşiyor, altından çoğunlukla intihar çıkmıyor.

Biz bu konularda yargıya güvenemez hale geldik ve ayrıca bir mücadele yürütmek gerektiğini düşünüyoruz. Bunun böyle olmaması gerekiyor” diyor. “Göçmen kadınlar Türkiye’de hem emek hem de cinsel sömürüye maruz kalabiliyorlar kaldıkları evlerde” diyen Ekmen, İstanbul Sözleşmesi’nin bu konudaki önemine değiniyor: “İstanbul Sözleşmesi’nde göçmen kadınları koruyan 4. madde var bu; göçmen kadınların durumlarına bakılmaksızın uğradıkları toplumsal cinsiyete dayalı şiddette sığınma hakkı olduğunu söylüyor.

Fakat bu kâğıt üzerinde kalıyor, uygulanamıyor. Kadınlar maruz kaldıkları cinsel şiddet ve emek sömürüsü karşısında sessiz kalmak zorunda kalıyorlar.

‘NADİRA’NIN ŞÜPHELİ ÖLÜMÜNÜ TAKİP EDECEĞİZ’

Nadira’nın ölümünü ‘şüpheli bir ölüm’ olarak değerlendiren Gülsüm Kav “Biz kadınlar olarak bütünüyle kuşkudayız, gerçeğin ortaya çıkarıldığına ikna değiliz” diyor. Ardından, Türkiye’de şüpheli kadın ölümlerinde artış görüldüğünü de belirterek şöyle devam ediyor: “Son raporumuzda da yazdık. ‘Şüpheli ölüm’ konusu bizim için çok önem taşıyor. Bu konuda sembol olmuş, gerçeği ortaya çıkardığımız davalarımız da var. Nadira’nın ölümünün diğer şüpheli ölümlerden farkı, onun ekmek parası için buraya gelmiş olması. Misafirimizdi Nadira, daha fazla dikkat göstermemiz gereken bir gruptaydı.”

BİR SORUN ALANI

Kav da tıpkı Erkmen gibi Türkiye’deki göçmen kadın işçi sorununa değiniyor: “Türkiye’deki göçmen kadınlar büyük bir çoğunlukla bakım işinde çalışıyorlar. Dünya çapında yaşanan bakım krizi, ucuz emek gücü olarak görülen göçmen kadınlar üzerinden yürütülüyor. Gerek işle ilgili şartları gerekse kaldıkları yerler açısından felaket örnekler görüyoruz. Sendika ve iş güvencesi gibi haklardan yararlanamıyor bu kadınlar. O yüzden bu konu başlı başına bir sorun alanı. Göçmen kadınlar ‘kolay’ hedef olarak görülebiliyor tüm bu nedenlerle.”

İstanbul Sözleşmesi’ne göre yapılması gereken olay yeri inceleme, delil toplamadan başlamak üzere otopsinin ve bütün dosyanın titizlikle hazırlanması gerekirken bunun böyle olduğundan hiç emin değiliz. Şüpheli ölümlerde maalesef ki tecrübe kazanmış bir mücadelemiz var. Yıllar önce Esin Güneş kardeşimizin, Siirt’te kayalıklardan atılmasının ‘intihar’ denilerek kapatıldığı dosyayı biz açtırarak cinayeti kanıtlamıştık. Biz yine gerçeklerin ortaya çıkarılmasının yollarını arayacağız.

ADALET SAĞLANMADI

Kav “İstanbul Sözleşmesi bize diyor ki, ‘Kadınlara yönelik suçları önlemek için tedbirler almalısın. Kadınların eşit yaşadığı bir toplum kurmalısın. Kadınlar olarak biz Türkiye’de erkeklerle eşitlikten uzağız. Göçmen kadınlar ise çok daha eşitsiz bir muamele görüyor. Sözleşme ayrıca diyor ki; şartlar ne olursa olsun bir kadın tehdit altındaysa onu korumalısın. Nadira dosyasında arkadaşının ifadelerine ve bazı şüpheli beyanlara baktığımızda korunmaya ihtiyacı olduğuna ilişkin beyanlar var. Ama korunma kanunu etkin uygulanmıyor ülkemizde. Etkin uygulansaydı Nadira da belki bundan yararlanabilirdi. Sözleşme; bir kadın zarar gördüyse, etkin soruşturma, cezasız bırakmama, hiç değilse zararın ondan sonra telafisi için yapılacak olan her şeyi yapmayı söyler. Bütün bunlar bu dosyada gerçekleşmedi. Etkin ceza ver, adalet sağlansın diyor İstanbul Sözleşmesi. Biz daha soruşturma kısmını yeterince yapamadığımız için burada onarıcı adaletin sağlanmadığını görüyoruz” diye anlatıyor.

Kav, “Biz platform olarak Nadira’nın şüpheli ölümünü takip etmeye devam edeceğiz” diyerek sözlerini noktalıyor.

Nadira Kadirova’nın dosyasının kapatılmasının üzerinden bugün itibariyle tam 15 gün geçti. Net olarak yanıt bulmadığı görülen bu soru sorulmaya devam edecek gibi görülüyor: Nadira’ya ne oldu?

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NE DİYOR?

İstanbul Sözleşmesi, yalnızca taraf ülkenin vatandaşı olan kadınları değil göçmen kadınları da kapsıyor. Sözleşmedeki sığınmacı ve göçmen kadınlar hakkındaki madde şöyle: “Sözleşme, taraf devlet vatandaşı olmayan kadınlara da koruma sağlamakta ve sığınmacı ve hukuki durumu ne olursa olsun göçmen kadınlara ilişkin özel düzenlemelere yer vermektedir (m.59, 60, 61). Bu maddeler, toplumsal cinsiyete duyarlı bir yaklaşım sağlanmasına ilişkin yükümlülükler içermektedir. Bu gruptaki kadınlar, hukuki durumlarındaki, kendi ülkelerinden ayrılma gerekçelerindeki ve yaşam koşullarındaki farklılıklara karşın toplumsal cinsiyete dayalı şiddet fiillerine maruz kalmaya daha açıktırlar, ayrıca şiddetin aşılmasında da güçlükler ve engellerle karşılaşmaktadırlar.”