İzmir’in Kızları iyi de ya erkekler?
Sezen Aksu şarkılarından yola çıkılarak hazırlanan müzikal oyunda anlatılan aşk hikâyesinin pek de önemi yok, kızlar dans ediyor, şarkı da söylüyor, o zaman dinlemek gerekiyor!
Yazgülü AldoğanMüzikal oyun deyince opera gibi konunun çok da önemi yok mu demek? Opera seyretmeye giderken müziği dinlemeye gidersiniz, kimse ille de Faust’un konusu neydi diye düşünmez, bazen İtalyanca dinler, ne dinlediğini önemsemez. Onun gibi mi yani? Pek de değil. Müzikal oyun, bir opera değil. Konuyu da bilmek, ne olup bittiğini anlamak da önemli. Ama itiraf ediyorum ki Sezen Aksu şarkılarından hareketle “İzmir’in Kızları” müzikli oyun dediğiniz zaman kimse de külünü üfleyip ateşi görmeye kalkmıyor. Oyunun adı, Sezen Aksu’nun adı ve Gökçe Bahadır’ın adı, yeterince ilgi uyandırıyor ve davetiye çıkarıyor: İzmir’in Kızları. Güzeldir, özgürdür, neşelidir, cesurdur, esintilidir! Televizyon kanallarının el değiştirmesi ve yandaş kanal haline gelmesi, tartışma ve haber programlarının seyredilir olmaktan çıkması ve hatta dizilerin bile eski çekiciliğini kaybetmesi sonucu, belli bir gelir ve kültür düzeyindeki grup, evinden çıkıp tiyatroya gitmeye başladı.
Bu da ödenekli tiyatrolar dışındaki prodüksiyonları cesaretlendirdi ve büyük yatırımlarla Amadeus gibi daha düzeyli büyük işler yapılmaya başlandı. Tabii bunda özellikle Zorlu PSM ve İKSV Tiyatro Festivali’nde sergilenen yabancı müzikallere, oyunlara gösterilen büyük ilgi de var. Yerli müzikal Alice örneği ise ekran yüzü ünlü isimlerin sürüklediği bir başarıyı da getirince başka projeler devreye girdi. Most Production yapımcılığında ocak ayında gösterime giren İzmir’in Kızları’nın beni şaşırtan yolculuğu, çok kısa sürede kotarılmış olması. Hazırlandığını, hatta ilk başta Elçin Sangu’nun başrolünde olacağını duyduğumuzdan neredeyse birkaç ay sonra, üstelik başrol oyuncusu değişmiş olarak sahnedeydi. Tabii burası Türkiye, Türkler “kervan yolda düzülür” hesabındadır.
ÇOK KISA BİR HAZIRLIK
Sabahattin Ali şarkıları da hızlı bir projeydi ama tek kişilik bir oyun ve bir yazarın şiirlerinden bestelenmiş şarkılara dayanıyordu. Ferhat Göçer de, yılların şarkıcısı, altından rahatlıkla kalktı. İzmir’in Kızları’nı hem merak ediyordum hem de ya müsamere gibi olmuşsa diye fazla bir beklentim de yoktu, açıkçası.
O kadar kısa zamanda, şan ve müzikal eğitimi almamış oyuncular bu işin altından nasıl kalkar derken umduğumdan iyi çıktı! Gökçe Bahadır, çok güzel bir kadın olmanın ötesinde başarılı bir oyuncu. Sesi ve şarkı söyleme becerisi olduğunu da burada canlı canlı kanıtladı. İzmir’in (öteki) Kızları, da, adını da verdikleri oyunda erkeklerden daha başarılı. Derya Alabora, Nihan Büyükağaç, Elif Bağcı çok iyi performanslar çıkarıyor. Erkek oyuncular nedense çok da özenilmemiş gibi. Burak Sevinç, başroldeki iki erkekten biri ama çok fazla rolü yok.
Hatta oyunun başında birileri gitti geldi, ne oldu, danslı sahneler olduğu için farkına bile varamadık meselenin ve tekrar çıkıp geldiğinde bu da kim olduk! Olgun Toker ise müzikalden çok dramlara yakışıyor, şarkı söyleme konusunda ise fazla cesur bulundu! Oyuncular iyi kötü oynuyor da prodüksiyonun asıl sıkıntısı elbette senaryo. Sadece Sezen Aksu şarkılarını kullanalım, oradan İzmirli kızlara geçip sahnede şarkı söylettirelim dediğiniz zaman Sabahattin Ali prodüksiyonu çıkamıyor. En iyi “Seni Yerler” çıkıyor, hem çok iyi dansediyor hem de güldürüyorlar! Eminim ki müzik direktörü Murat Cem Orhan çok zorlanmıştır ama asıl senaryo yazarı Serdar Saatman da kıvranmıştır. Zaten hikâyenin tam olarak ne olduğunu ne kimse anladı açıkçası ne de bunun üzerinde durdu! Hele oyunun sonunda çıkıp gelen anne, bayağı gereksizdi, şaka gibiydi, zaten bağlamayı da beceremediler. Bunun yanında danslar, koreografi, kısa sürede kotarılan bir Türk oyunu olarak hiç de fena değildi, daha fenalarını da seyrettiğimiz için! Ama en çok da dekor tasarım, dijital efektler göz alıcıydı, alışık olmadığımız için olsa gerek.
Bu kadar laf ettiysem iki saat eğlenmedim, sıkıldım demek değil. Pekâlâ keyifli vakit geçirdik, şarkıları dinledik, güldük, eğlendik. Elçin Sangu da yakışırmış buraya, ya dans etmek istemedi ya da senaryoyu beğenmedi. Türkiye’nin üstelik de yurtdışında tek müzikal drama eğitimi almış, nefes nefese kalmadan dans edip şarkı söyleyebilen ve rol yapan bir oyuncusu var, Ayça Varlıer. Onu oynatmayı neden kimse düşünmez acaba?