‘Gerçek çok daha sürreel’

Nuri Bilge Ceylan, Cannes’da uzun alkışlarla karşılanan son filmi ‘Ahlat Ağacı’nın basın toplantısında soruları yanıtladı. Ceylan, ‘Sürreel detaylar filmi daha gerçek kılıyor’ diyor.

Emrah Kolukısa

“Bu soruya ne yanıt versem inandırıcı gelmeyecek biliyorum” diyor Nuri Bilge Ceylan, Hindistan’dan gelen bir gazetecinin “Altın Palmiye’yi kazanmak konusunda bir baskı hissediyor musunuz” sorusune ve ekliyor: “Ben sadece filmimi çekmeye bakıyorum ve kendi irademin dışındaki şeyleri pek kafaya takmamaya çalışıyorum”. Öte yandan “Ahlat Ağacı” Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes’da yarışan 6. uzun metrajlı filmi ve bugüne kadar buraya her gelişinde elinde bir ödülle ayrıldı. Yani baskı hissetmemesi biraz imkânsız gibi geliyor bize.

Cannes’daki ilk gösterimi sonrası 8 dakikayı aşan bir süre boyunca ayakta alkışlanan “Ahlat Ağacı” tamamı Çanakkale’nin Çan ilçesinde ve civar köylerinde çekilmiş bir film. Hikâyenin merkezinde yükseköğrenimini yeni bitirip evine dönen Sinan adlı bir genç var ve Sinan’ın görünürdeki en büyük amacı yazdığı “Ahlat Ağacı” adlı kitabı bastırabilmek. Film ilerledikçe görüyoruz ki entelektüel bir genç Sinan ve Çanakkaleli az çok tanınmış bir yazarla (Serkan Keskin) sinir bozucu bir polemiğe girebilecek kadar pervasız, köy imamlarıyla din üzerine tartışacak kadar donanımlı, eski okul arkadaşını bir kız meselesi üzerinden tahrik edip üzerine saldırtacak kadar da sinsi... Karşılaştığı her yeni karakterle yeni bir tarafını görüyor ve durumlar karşısında aldığı tavırlarla aslında insan doğasının gizemleriyle yüzleşiyoruz. Ama, yine Nuri Bilge Ceylan’ın basın toplantısında söylediklerinden hareketle anlıyoruz ki, bu filmde onu asıl cezbeden karakter Sinan’ın babası ve ikisinin ilişkileri üzerinden anlattıkları. Murat Cemcir’in oynadığı baba karakteri aslında filmin senaryosuna da büyük katkılarda bulunan Akın Aksu’nun babası, yani gerçek bir karakter. “Akın’ın babası çok değişik bir adamdı, köyün değer yargılarının dışında yaşayan, bu nedenle de çok onay görmeyen, aslında çok önemli, ezber bozan bir düşünce şekli olmasına rağmen, salt bu yüzden belki de, takdir görmeyen bir insandı. Biraz babamla da benzer bir durum yaşandığı için hüzünlendirici bir tarafı da vardı” diye anlatıyor Ceylan ve filmin nasıl doğduğunu anlatmaya koyuluyor: “Bu konuda Akın’la görüşmeye karar verdik. Onun bir yazar olduğunu biliyordum, hatta annesi bana onun kitaplarını da vermişti ama ben okumamıştım. Akın’dan babasıyla ilgili hatırladıklarını, çocukluğuyla ilgili şeyleri yazmasını istedim. Üç ay sonra, biz artık unutmuştuk, bir mail geldi Akın’dan, 80 sayfalık bir metin yazmıştı. Ama o kadar kolay okunuyordu ki hemen okudum ve bu filmi çekmeye karar verdim. Filmin merkezine de Sinan’ı koydum ve babasını onunla olan ilişkisi üzerinden anlatmayı tercih ettim.”

Alıntılarla konuşmak

Filmdeki sürreel detaylara dair ise kafası çok net usta yönetmenin: “Hayatın hayalgücünü aşan bir sürrealizmi var aslında. Yani gerçek çok sürrealist geliyor. İnsan hayalgücüyle bir gerçek kurmaya kalktığında genellikle daha basma kalıp, ilk akla gelen şeylerden kuruyor dünyasını. Ama gerçeğe çok yakından baktığınızda çok sürreel detaylarla karşılaşıyorsunuz. Ve o detaylar eninde sonunda daha gerçekçi kılıyor filmi.”