Ferhan Şensoy: ‘Ülkenin en büyük derdi ülkeyi yönetenler’
Ferhan Şensoy, “Biz bugün aşağılık kompleksiyle boğuşan siyasilerle uğraşıyoruz. Muhalefetin her türlüsünden korkuyorlar, muhalif izleyicimiz de buna dahil“ ifadelerini kullandı.
Öznur Oğraş ÇolakFerhan Şensoy, kocaman bir dünya demek benim gibi bir tiyatro sevdalısı için. Ferhan Şensoy, bir tiyatro okulu demek benim gibi öğrenciliği hiç bitmeyen oyuncular için. Ferhan Şensoy, aklımızdan geçen ama bir türlü dile getiremediklerimizi cesurca sahneden söyleyen duyarlı bir sanatçı demek ülkesini seven her yurttaş için. Ferhan Şensoy, bu ülkede var olan ve adaleti savunan, durmadan yazan, sürekli üreten kocaman bir yürek demek, ülkenin aydınlık yanı için...
Pandeminin başından beri Bodrum Yalıkavak’taki köy evinde yaşayan usta sanatçıyı arayıp “Konuşalım mı” diye sorduğumda, “Olur” dedi buruk bir sesle. “İyi misiniz” diye sorduğumda ise “Ülkem gibi” dedi ve ekledi: “Yazıyorum, yazıyorum... Kitaplarımı bitirmem lazım.”
Yazıyorum dediğinde sevindim çünkü umudunu kaybetmemişti ve tam tersi umut olmaya devam ediyordu yazarak.
Ülkenin koronavirusten sonra en büyük derdinin ülkeyi yönetenler olduğunu söyleyen Ferhan Şensoy ile Ortaoyuncular’ı, tiyatronun gidişatını, kaybettiği dostlarını ve yeni projelerini konuştuk.
- Sizin iyi bir takipçiniz, filmlerinizi izlemiş ve tüm oyunlarınızı seyretmiş iyi bir tiyatro seyircisi olarak bir yıldır tiyatroya gidemediğim için mutsuzum. Hayatı tiyatro ve yazmak olan siz, tiyatronuzu, sahnede olmayı ne çok özlemişsinizdir. Duygu ve düşüncelerinizi merak ediyorum.
Pazar günü sokağa çıkmak yasak! Kitap yazmak yasak değil. Perde açamamak elbette üzüyor beni, sahneye çıkmayı özledim. Bunun dışında eve kapanmakla ilgili bir sorunum yok. Son yıllarda sokağa çıkmayı da unuttum, çıkasım yok! Gördüğüm şeyler beni mutsuz ediyor. Geriş’e evimize çekildik. Benim boş durmak gibi bir durumum olamaz. Masamın üstü kitap olmayı bekleyen dosyalarla dolu. Bin yıl yaşayacak değilim. Her yazarın ardında bıraktığı bitmemiş dosyaları vardır. Ben ölünce eşim Elif’im toparlayacak dosyalarımı.
- Ortaoyuncular’ın bu yıl 41. yılı, kimler geldi kimler geçti. Gökyüzünden sizi seyreden son yıldız da Rasim Öztekin oldu maalesef. Koskocaman bir hayat Ortaoyuncular ve sizde saklı onca anı. Öztekin ile unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Erken göçtü Kavuklu Rasim. Sanki hissetmiş gibi kavuğunu da erken devretti. Kalbiyle ilgili sıkıntıları vardı ama çok dikkat ediyordu kendine. Levent Ünsal’ın kaybını atlatamadan Rasim’in birdenbire göçmesi çok üzdü hepimizi. Say say bitmez anılarımız... Hangisini yazsam diğerine haksızlık! Özgeçmişlerle ilgili bir kitapta anlatılacak Rasim.
- Beyoğlu’nda onlarca tiyatro vardı, hepsi kapandı, sadece Ortaoyuncular kaldı. Hiç geçmişte aklınıza gelir miydi, Beyoğlu’nda bir tane tiyatro kalacağı, sanata bu kadar sansür uygulanacağı, sanatçıların sebepsiz yargılanacağı?
Ben Ayfer Feray Tiyatrosu’ndayken Beyoğlu’nda İstiklal Caddesi üstünde kırk tiyatro vardı. Şimdi sadece Ortaoyuncular var Ses-1885’te. Geçmişte de tiyatro ve genel anlamda sanat birçok baskıyla, sansürle karşılaştı. Benim tiyatrom yakıldı, gece bekçisi hayatını kaybetti. O an orada bulunmaktan başka kabahati yoktu. Korkunç bir şeydi. Yine de işlerin hiçbir dönem bu kadar pespayeleştiğini görmedim. Metin Akpınar’ı gözaltına almak nedir? Müjdat Gezen’i sorgulamak nedir? Bu çaresizliktir, korkudur! Ayıptan da öte ayıptır!
- Neden sanattan bu kadar korkuyorlar?
Korkmamaları için somut bir sebep yok. Sanatçı muhalif olur. Bunu daha önce de söylemiştim; benim dünya görüşümde yandaş sanatçı diye bir kavram olamaz. Ferhangi Şeyler’de sataşmadığım lider yok. Oto-sansür sevmem, sahnede dilimin kemiği yoktur. Yıllarca Özal’a demediğimi bırakmadım. Demirel’e, Deniz Baykal’a... Birçoğu gelip oyun izlediler, gülerek ayrıldılar. Erdal İnönü gizli gizli bilet alıp izlerdi, 500 koruması falan yoktu. İnsanın gelişmişlik düzeyini gösteren önemli unsurlardan biri de kendisiyle ilgili şakalara, eleştirilere karşı tavrıdır. Biz, bugün aşağılık kompleksiyle boğuşan siyasilerle uğraşıyoruz. Muhalefetin her türlüsünden korkuyorlar, muhalif izleyicimiz de buna dahil.
- Bu pandemi sürecinde devletin sanata ve sanatçıya yeterli desteği verdiğini düşünüyor musunuz? Nasıl bir destek programı sunmalıydı sizce?
FŞ; Devlet yardımından muaf bir tiyatroyuz biz. Devletin gıdım yardımına gerek yok. İzleyicimiz yalnız bırakmaz bizi.
- Türkiye’nin koronavirüs dışında en büyük derdi nedir?
FŞ; Ayıptır söylemesi, ülkeyi yönetenler!
- İktidarın sanata ve sanatçıya bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
FŞ; İktidarın sanata ve sanatçıya yönelik bir bakış açısı yoktur!
‘MASKELİ TİYATRO BENİ RAHATSIZ EDİYOR’
- Yeni mevsime yeni projeleriniz, oyunlarınız var mı?
Levent Ünsal kardeşimizin vefatı dolayısıyla Şahları Da Vururlar’ı oynayamadık. Levent’in yeri doldurulamaz tabii ama bir şekilde oynayacağız Şahları Da Vururlar’ı. Sahnede olur, internet üzerinden olur, bilemiyorum. Maskeli tiyatro fikri beni rahatsız ediyor. Aralıklı oturma düzeni komedinin mantığına aykırı! Dirsek dirseğe oturmazsa gülmez izleyici. Bu kuralı bütün Ortaoyuncular ekibi bilir. Yeni projeleri pandemi süreci belirleyecek. Ortaoyuncular’ın genç bir takımı var, hepsini ben yetiştirdim. Tiyatro müdürümüz bile Nöbetçi Tiyatro’dan. Benim hiç anlamadığım internetsel şeyler yapıyorlar. Ben interfluğ’yum, Elif’le çalışıyorlar. Elif çok deneyimli; 25 yıldır Ortaoyuncular’da. Hem sahnede hem yayınevinde çok sorumluluk üstleniyor. Onlar internet aleyhisselamla uğraşırken ben kitaplarımı yazmakla meşgulüm. Derdeste çıktı, Ferdeste’yi bitirmek üzereyim. Belki sonra üçüncü otobiyografik romana otururum; Nezle Olmuş Dolmakalem!
‘BAŞIMI KAŞIYACAK VAKTİM YOK’
- Pandemi öncesi tiyatroya büyük ilgi vardı, neredeyse her mahallede küçük oda tiyatroları... Sizinle aynı binada bile gençler tiyatro yapıyordu. Yeni nesil tiyatrocuları nasıl buluyorsunuz?
1970’li yıllarda Beyoğlu’nda bir sürü tiyatro vardı, şimdi Ortaoyuncular var, oynayamıyoruz. Pazar sokağa çıkmak yasak, pazartesi 14.00’te oyna diyorlar. Bu kurallarla tiyatro nasıl yapılacak bilemiyorum. Sürekli söylüyorum; benim başımı kaşıyacak vaktim yok! Sürekli yazı masasında oturduğumdan yürümeyi unuttum. Tiyatroya gideyim, oyun izleyeyim... Buna zamanım yok. Yeni nesil tiyatrocuları tanımıyorum.