“Ey özgürlük” sen bizim her şeyimizsin!
Baba Zula’nın yeni albümü “34 oto sanayi”de umutlu direniş şarkıları var. Albümleri baskıya ve dayatmaya karşı bir cevap. Farklıyı, ezilmiş ve sömürülmüş olanı savunmak dertleri. Zaten Baba Zula için en etkili direnme yolu sanat. Bu yüzden tüm kavgaları müziklerinde.
Ali Deniz Uslu / Cumhuriyet
Baba Zula'nın yeni albümü “34 oto sanayi”de umutlu direniş şarkıları var. Albümleri baskıya ve dayatmaya karşı bir cevap. Farklıyı, ezilmiş ve sömürülmüş olanı savunmak dertleri. Zaten Baba Zula için en etkili direnme yolu sanat. Tüm kavgaları müziklerinde. Hem uzun zamandır onları tüm dünya dinliyor, onlarla dans ediyor.
BaBa ZuLa'nın sekizinci stüdyo albümü, “34 oto sanayi” rafa çıktı. Yine İstanbullu, yine harman, yine umut ve direniş kokan bir albüm bu. Baba Zula bu albümün de geçmiş albümlerindeki gibi başkaldıran ve düzeni sevmeyen şarkılardan oluştuğunu anlatıyor. En etkili direnme yolunun da sanat olduğunu hatırlatıyor. O yüzden de inatçılar. Baskılara karşı direnmek ve mücadeleden vazgeçmeye niyetleri yok. “Ey özgürlük sen bizim her şeyimizsin” derken bir de hatırlatmaları var; sürüden her ayrılanı kurtun kapmaz!
BaBa ZuLa'nın sekizinci stüdyo albümü, “34 oto sanayi” rafa çıktı. 28 Eylül’de Japonya'da yayımlandı, listelerde hızla tırmandı. Japonya’da genç kızların oryantal dans öğrenmesine neden olacak kadar çok da çok sevildi. Baba Zula Japonya'da bir turne de düzenledi, atölye çalışmaları yaptı. Yeni albüm Türkiye'de rafa 1 Kasım'da çıkıyor. Albümün ismi “34 oto sanayi”, fotoğraflardaki kırmızı Ford Futura 1963 de Murat Ertel'e ait. Bu albüm bir miras, neden mi? Yanıt Ertel'den; “Müzik Stüdyomuz Maslak Otosanayi'nde ve etrafı gökdelenlerle çevrilmiş durumda. İleride buraların da kaybolacağını düşündüğümüz için gelecek nesillere bir anı bırakmak istedik. Zaten İstanbul başta olmak üzere şehirler insanlara göre değil de arabalara göre tasarlanmaya başladı. İnsani değerler yerini kapitalist toplumun vahşi tüketim güdülerine bıraktı”
-BaBa ZuLa'nın sekizinci stüdyo albümü, “34 oto sanayi” 28 Eylül’de Japonya'da yayımlandı. Kısa bir süre içinde de çok satanlar listesinde bir numaraya yükseldi. Nedir orasıyla bağınız, oradaki dinleyici ile kurduğunuz ilişki?
2007 yılında Fatih Akın'ın “Crossing the Bridge” filminin Tokyo'da gösterimi ile aynı filmde yer alan bir grup olarak bizi davet etmelerinden beri Japonya ile ilişkilerimiz son sürat devam ediyor. Geçen seneki turnemizden sonra bu sene de yeni albümün turnesi için Japonya'dayız. Buradaki dinleyici çok konsantre bir şekilde konseri izliyor, yavaş parçalarda sessizler, hareketli olanlar da dans ediyorlar. Ayrıca dinleyicilerimizin çoğu kadınlardan oluşuyor! Hepsi çok meraklı, okuyup araştırarak geliyorlar. Giderek artan bir ilgi söz konusu...
-Japonya'da atölye çalışmaları da yaptınız. Nasıl bir tecrübe oldu bu?
Japonya insanı bizim çoktan unuttuğumuz bir değer olan nezakete çok önem veriyor. Atölye çalışmalarımızda bu nezaketin güzelliklerini yaşadık. Japon kadınları ülkemizde aşağılanan “göbek dansı” sanatını çok seviyor ve değer veriyor. Bu sanatın bir çeşit yoga olduğunu düşünüyorlar. 2003 yılından beri çalıştığımız Nourah'la birlikte yapıyoruz atölyeleri, onun Tokyo'da “Ruhani Belly Dance” isimli bir göbek dansı okulu var. Ayrıca atölyelerde Türk enstrümanlarını ritim ve makamlarını da gösteriyoruz. Daha sonra öğrenciler konserde birkaç parçada konuk olarak sahnede yer alıyor. İlgi gayet iyi.
-Elektronik tınılar, kara mizah, dinleyenin kanını kaynatan melodiler var yeni albümde de. Nasıl bir üretim süreci yaşadınız?
Gecekondu albümü bittikten sonra süreç başlamıştı zaten. Oturup “hadi albüm yapalım” diyen bir grup değiliz. Gezi Direnişi sürecinde yaşadıklarımızı da ekleyerek bitirdik albümümüzü. Bizim için her albüm geleceğe bıraktığımız bir günce. Oto Sanayi'de de kendi stüdyomuz olduğu için bağımsız hareket edebiliyoruz ve ev stüdyosu standartlarının üzerinde profesyonel bir ortam bize yaratıcılığımızda sansür ve denetimden uzak bir üretim süreci sunuyor
- Albümdeki şarkılardan “İtaat Etme”, “Gariplere Yer Yok” ve “Direniş Destanı” ilk anda sarıyor dinleyeni. İsimleri de dertlerini anlatıyor. Ama hikayelerini bir de sizden dinleyelim?
Hepsinin geçmiş albümlerimizdeki başkaldıran ve düzeni sevmeyen parçalardan bir farkı yok aslında. 1996'dan beri BaBa ZuLa olarak her sürüden ayrılanı kurtun kapmayacağını anlatmaya çalıştık aslında.
Yukarıda adı geçen parçalarda içinde bulunduğumuz ve uzun süreden beri devam eden sürecin bitememe sıkıntısına karşı yapılmış parçalar. Farklı olanı, ezilmiş sömürülmüş olanı savunmayı seviyoruz. Kimsenin ırkının, dini ve cinsel inanışlarının sorgulanmaması gerektiğini düşünüyoruz ve en uzun ve etkili direnişin sanat yolu ile yapılacağını düşünüyoruz. Destanı kimler yazdı çok iyi biliyoruz...
- İtaat Etme'de “Canlarımı al, baskını kur, itaat etmem / Hayal ettiğim dünyadan asla vazgeçmem!” diyorsunuz...
İnatçıyız! Baskılara karşı direnmeyi ve uzun vadede kazanacağımızı bildiğimiz mücadeleden vazgeçmeyiz. “Ey özgürlük” diyoruz sen bizim her şeyimizsin. Uygarlık, kadının konumu ve cinsel özgürlük bize göre birebir ilişkili. Kadınların özgürleştiği ve güçlendiği bir dünya istiyoruz. Erkek Egemen düzenin başarısız olduğu bin yıllardır kanıtlandı artık tüm Dünya'da değişim gerekiyor.
-Direniş Destanı da canlı kayıtlardan bir belgesel gibi... Her anlamda önemli bir şarkı. Onu da anlatır mısınız?
Bu şarkıda başbakanımızdan ilham aldık, tanık olduğumuz olayları bir de gerçek sanatçı gözüyle yansıtmak istedik. Algıladığımız gibi sanatçı kavramı da değişti ve düşünmeden eğlendiren garip bir yaratığa dönüştü. Bizim için dans ve eğlenmek çok önemli ancak mizah ve düşünceden soyutlanamayacak bir tarzımız var, bunu algılamak için de belirli bir zeka seviyesi ve birikim gerekiyor. Bu şarkıda da insanların dans edeceğini düşünüyoruz ama aynı zamanda düşünecekler. Törensel ve ruhani bir havası var...
-İstanbullu müzik deyince hep siz geliyorsunuz akıllara. Nedir İstanbullu müzik?
Grup üyelerimizin hepsi İstanbul'da oturuyor ve İstanbullu. Dolayısı ile başka bir coğrafyanın müziğini yapmamız zor. İstanbul on beş milyon insanın yaşadığı dünyanın çok önemli bir kültürel kesişme noktası. İstanbul'da Türkiye'nin ve dünyanın birçok bölgesinden gelen insanları bir arada görebilirsiniz. Bu çeşitlilik dünyada zor bulunan bir durum. Bizler de müziğimize bu çeşitliliği yansıtıp ,tek tip yaşam dayatmalarının yanlışlığını vurgulamaya çalışıyoruz. Kültürel olarak Doğu ve Batı'nın fantastik ve kaotik şekilde içine geçmesinin en doğal hali İstanbul.