Erdoğan'ın esnafı
Erdoğan’ın ‘asayişi sağlamakla’ görevlendirdiği esnaf, kartopu oynayan gazeteci Nuh Köklü’yü öldürdü.
Erk Acarer / CumhuriyetAsla normalleştirip kabullenemeyeceğimiz bu yeni cinayetin ortasında söyleyeceğimiz tek şey var artık! Gerisi suskunluk: “Bizi ülke çocuklarının, gençlerinin ve arkadaşlarımızın yasını tutmaya alıştıramayacaksınız!”
Sabahın ilk saatlerinde, meslektaşımız Nuh için, olayın olduğu sokakta bulunan, taziye yerine dönüştürülmüş bir kafede, henüz şoku üzerinden atamayan tanıklarla bir aradayız. Hemen hepsinin gözü yaşlı, ağlıyoruz. Ağız birliği etmiş gibi ilk cümleleri aynı oluyor. “Nuh çok neşeli biriydi, bu nefret cinayetidir. Neşeli olma halini çekemediler.”
Nuh Köklü’nün arkadaşı avukat Tamer Doğan, vahim olayın nasıl gerçekleştiğini hüngür hüngür ağlayarak anlatmaya çalışıyor: “Yeldeğirmeni Dayanışması olarak, ‘iç güvenlik paketini’ protesto etmek amacıyla Kadıköy Altıyol’da özgürlük nöbeti tuttuk. 13-14 kişiydik. Eylem bittikten sonra kardan adam yaptık. Güle oynaya kartopu oynayarak geri dönüyorduk. Karakolhane Caddesi’nin hemen başında aktar dükkânı olan ve hayvan maması da satan Serkan Azizoğlu adlı kişi, küfürler ederek dışarı çıktı. ‘Camı kırarsınız, bunun fiyatı kaç para biliyor musunuz? Uzaklaşın buradan’ diye bağırdı. Hiçbir anlam veremedik.”
‘Elimi kolumu sallayarak çıkarım’
Doğan, daha önceden tanıdığımız bu kişiyi üslubu konusunda uyardık diye sürdürüyor: “Nuh, neden böyle konuşuyorsun, ‘Bize niye ulan diye hitap ediyorsun’ diye sordu. Dükkân sahibi, aynı üslupla ‘İstediğimi yaparım. İçeride silahım var. Zaten raporluyum. Onu alır hepinize sıkarım. Elimi kolumu sallayarak da çıkarım’ diye karşılık verdi. İçeri girdi ve bir beyzbol sopası alarak tekrar dışarı çıktı. Arkadaşlarımızdan ikisi koluna girdi, ben sopayı aldım. Avukat olduğumu, sopanın üzerinde parmak izi bıraktığını ve onu delil olarak polise teslim edeceğimi söyledim. Fakat durmadı! Yeniden içeri koştu, bu kez de bir ekmek bıçağıyla döndü. Sema isimli arkadaşımız, dükkânın kapısında kendini siper etti.”
Doğan, kentin orasında işlenen cinayeti kan donduran ifadelerle aktarmayı sürdürüyor: “Gerçek bir katliamdan döndük. Sema’ya da bıçak salladı. Bıçak arkadaşımızın omuzunu sıyırdı. Onu itti yere düşürdü. Bu arada Kadim adlı bir başka arkadaşımıza saldırdı. Bıçakla göğsünü sıyırdı. Kadim yaralandı zannettik. Serkan Azizoğlu adlı şahıs durmuyordu. Bu kez de karşı kaldırımda, çöp bidonunun yanında duran diğer arkadaşımıza koştu. Ona da bıçak savurmaya başladı. Emrah bidonla beraber yere düştü. O sırada Nuh yanımda duruyordu. Emrah’ı kurtarmak için müdahale etti. Kayıp sırt üstü düştü. Azizoğlu döndü ve bıçağı arkadaşımızın kalbine sapladı. Nuh kalktı birkaç adım attı ve yığıldı. İnsanlar çığlık atmaya başladı. Katil, aynı sözleri tekrarladı: ‘Bana bir şey olmaz, hapse girer hemen çıkarım’ diye bağırdı. Dükkânın içine girdi, kanlı ellerini ve bıçağı yıkadı. Bu sırada gülüyordu. Tehditlere de devam etti. Bunun üzerine mahalle halkı üzerine yürüdü. Dükkân camından içeri düştü. Cam da bu sırada kırıldı. Bazı yerlerde yazılıp söylendiği gibi kartopu gelmedi yani. Bizler bu sırada yaralı arkadaşımızla ilgileniyorduk. Nuh yerde yatarken; ‘Keşke bu bir rüya olsa, daha ölmek istemiyorum’ dedi. Ambulans geç gelir diye çağırmadık üç arkadaşımız, Kadim, Halit ve Ferdağ, onu bir taksiyle hastaneye götürdüler. Arabada da; ‘Ölmek istemiyorum’ demiş. Son sözü bu olmuş. Nuh hastaneye girerken yaşamını yitirmiş. Akıl erdiremiyoruz, daha dün o dükkândan sokak kedileri için mama almıştı.”
‘Erdoğan cesaret veriyor’
Bir başka tanık Selin Görkem de katilin kimliğiyle ilgili ipuçları veriyor: “Bu esnafla daha önce de sürtüşmemiz olmuştu. Ali İsmail Korkmaz anısına park açılışı olduğunda, dükkânın önüne astığımız, ilanları öfkeyle yırtmıştı. 2 ay önce, mahalleden birinin yaşlı annesini tartaklamış. Kadınları sözle ve bakışlarıyla taciz ederdi. Buna şahidiz. Bazı kadınları taciz ettiğini de öğrenmiştik. Maalesef Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Benim esnafım, gereğinde polis, savcı ve hâkimdir’ sözleri bu tip kişilere cesaret veriyor. Bu adam Erdoğan’ın tarifinin altından çıkan esnaf tipidir.”
Olay sırasında yaralanmaktan son anda kurtulan Sema Özdemir ise, Köklü’nün kişiliği hakkında bilgi verirken, bu ölüm nefret suçudur diye anlatıyor: “Toplumda tahammülü azalttılar. Biz her şeye rağmen mutlu ve neşeli olma yolunu seçtik. Nuh da, çok keyifliydi. Neşeliydi. Her durumda yüzü gülerdi. Onu neşeye, mutluluğa tahammül edemeyen zihniyet öldürdü.”
Mahalle halkı isyanda
Taziyenin olduğu “Alamut” isimli kafede ve olayın geçtiği dükkânın önünde mahalle sakinleriyle de konuşma fırsatı buluyoruz. İşletmeci Devrim Sarıçam, “Olay aynı anlatıldığı şekilde yaşandı” derken, en çok katilin kadınlara saldırdığına şaşırdıklarını anlatıyor. Uzun süredir, mahalle sakini olduğunu aktaran Sema Meşin adlı vatandaş da çarpıcı yorumlarla olayı değerlendiriyor: “Kartopu oynuyor diye bir adam ölebilir mi? Bu dükkâna yirmi yıl para kazandırdık. İçimiz yanıyor. Çocuklar kar görmüş, kartopu oynamışlar. Bundan güzel ne var? Benim esnafım işini bilir mantığının geldiği nokta bu.”
15 senedir Yeldeğirmeni’nde yaşayan Hüseyin Kemal Çağı da cinayetin, kesin bir biçimde nefret suçu olduğuna dikkat çekiyor: “Pırlanta gibi bir çocuktu. Dünya yurttaşıydı. Nefret suçlarından nefret ediyoruz artık. İktidar kendi suçlarını kapatabilmek için nefret yayıyor.”
Nefret cinayetinin işlendiği yerin hemen yanında bir kız öğrenci yurdu bulunuyor. Yurt müdürü öğrencilerin, Nuh Köklü’nün, son sözlerini, “Bu keşke bir rüya olsa, ölmek istemiyorum” sözlerini duyduklarını ve uzun süre ağladıklarını söylüyor.
Müdür, pek çok öğrencinin, olayı telefonlarının kamerasıyla görüntülediklerinden de söz edip, sonrasında polislerin, savcılık izni olmadan öğrenci telefonlarını toplayıp, karakola götürdüğünü anlatıyor. Telefonların, içindeki görüntüler silinmiş olarak geri getirilmesi ise, vahim bir soruyu akla getiriyor: “Polis, Erdoğan’ın yaratmaya çalıştığı esnaf tipini ve katili koruyor mu?”
Ablası: İnsanlık için çalıştı
Ankara’da yaşayan ve bir gün önce gülümseyen Nuh’un cenazesini almaya gelen yakınları konuşabilecek durumda değil. Enişte, ağabey ve yenge tarafından alınan cenaze Ankara’da 78 yaşındaki acılı anne tarafından karşılanacak. Nuh Köklü’nün ağabeyinin ağzını bıçak açmazken, yaşlı annesiyle birlikte Ankara’da kalan ablası şunları söylüyor: “Kardeşimin ne parada ne pulda gözü vardı. İnsanlık için çalıştı ama onu bu öldürdü.”
Göğsünden bıçaklandı
Kadıköy Yeldeğirmeni Mahallesi Karakolhane Caddesi’nde önceki gün saat 20.30 sıralarında gazeteci Nuh Köklü sokak üzerinde bir grup arkadaşıyla kartopu oynamaya başladı. Bu sırada atılan kartopularından biri sokak üzerindeki aktar dükkânının vitrin camına isabet etti. Duruma sinirlenerek dışarı çıkan işyeri sahibi Serkan A. ile Köklü ve arkadaşları arasında tartışma yaşandı. Tartışma sırasında dükkâna giren Serkan A. bu defa elinde bıçakla dışarı çıkıp Nuh Köklü’yü göğsünden bıçakladı. Ağır yaralanan Nuh Köklü, arkadaşları tarafından bir taksiyle Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı. Köklü, hastanede yapılan tüm müdahaleye rağmen yaşamını yitirdi.
Grev çıktı, işten kovuldu
Nuh Köklü 2002-2003 senelerinde bianet’te editör olarak çalıştı, haberler yaptı. O dönemde farklı bir imzayla medya elestirileri de yazdı. İspanyolca öğrenmek için Latin Amerika’ya gitti. Oradan çarpıcı haberler geçti. Latin Amerika dönüşü Hürriyet ve Radikal gazetelerinde muhabirlik ve editörlük yaptı. Köklü, Açık Radyo’nun program ve yazarları arasındaydı. Daha sonraki yıllarda Sabah gazetesinde çalışmaya başladı.
13 Şubat 2009’da greve çıkan ATV-Sabah çalışanlarından olan Nuh Köklü, o dönem Türkiye Gazeteciler Sendikası işyeri temsilcisiydi. Köklü, greve çıktıktan sonra işten çıkarılan 10 gazeteciden biriydi. NTV’de program editörü olarak da çalışan Nuh Köklü Mayıs 2014’te işten çıkarılmıştı.
‘Ben de korkuyorum’
46 yaşında hayata talihsiz bir şekilde veda eden Köklü, Aralık 2008’de Express dergisine verdiği röportajda kendini şöyle tanımlıyordu: “Ben de korkuyorum, sonuçta şövalye değilim ki, iş bulamama korkusunu yaşıyorum. Herkes korkuyor, ona rağmen birbirimizi koruduk kolladık, birlikte olmaya çalıştık. Bu bir tercih. Biri sormuştu, ‘Kardeşim niye illa ısrar ediyorsun?’ dedim ki ‘Torunuma anlatmak için, ona miras bırakacağım.’