Erdoğan'dan Gülen'e 'maşa' göndermesi
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Hizmet aşkıyla yola çıkan bir çok samimi kardeşimize rağmen örgüt Türkiye hasımlarının maşası olmayı tercih etmiştir" dedi.
AAAKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, geçen hafta Salı günü Brüksel'de tam gün boyunca çok önemli görüşmeler gerçekleştirdiklerini ifade ederek "Brüksel'de gece binlerce kardeşimiz bizleri beklediler ve kalacağımız otelin önündeki meydanda, onlarla adeta bir miting gerçekleştirdik. O muhabbet gerçekten görmeye değerdi. Brüksel'deki tüm kardeşlerime, sivil toplum kuruluşlarına teşekkür ediyorum" dedi.
Avrupa Birliği Konseyi Başkanı, AB Komisyonu Başkanı, Avrupa Parlamentosu Başkanı, parlamento grup başkanları, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilci ile görüşmelerinin olduğunu hatırlatan Erdoğan, 5 yıl aradan sonra Brüksel'e yapılan ziyaret ve gerçekleştirilen temasların, hem AB-Türkiye ilişkilerinin ele alınması hem de Türkiye'deki gelişmelerin sağlıklı şekilde aktarılması açısından son derece verimli olduğunu kaydetti.
'Karalama kampanyalarının yabancısı değiliz'
AB tarafının Türkiye hakkında tek taraflı, belli kaynaklardan ve yanlı olarak bilgilendirildiğini bu ziyarette bir kez daha müşahede ettiklerini ifade eden Erdoğan, "Muhataplarımıza bu konuyu özellikle ilettik. Türkiye ile ilgili haber kaynaklarına, lobi faaliyetlerine ve bilgilendirmelere karşı temkinli olmalarının, Türkiye'deki olayları tarafsız şekilde değerlendirmeleri konusunda çok daha sağlıklı neticeler alabileceklerini ve bunun da birinci derecede kaynağının AB bakanlığımız ve ilgili bakanlıklarımız olduğunu kendilerine tekrar hatırlattık" diye konuştu.
"Türkiye aleyhine bu tür karalama kampanyalarının ve yanlış bilgilendirmelerin yabancısı değiliz" ifadesini kullanan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Gerek 11 yıllık hükümetimiz döneminde, gerek bizden önceki dönemlerde, Türkiye dışarıya karşı maalesef olduğundan farklı şekilde lanse edilmek istendi. Türkiye ile ilgili çok farklı ve haksız resimler çizildi. Kampanyalarla Türkiye demokrasisi karalanmaya çalışılırken, asıl önemlisi Türkiye ekonomisi yıpratılmak, uluslararası yatırımcılar etki altına alınmak istendi. Burada asıl üzücü nokta şudur: Türkiye aleyhine bu kampanyalar maalesef çoğu zaman içeriden bazı çevrelerin, bazı odakların eliyle yürütülmüştür. Türkiye'deki bir kısım medya, bazı iş adamları ve iş dünyası örgütleri, bazı sivil toplum örgütleri, hatta Anamuhalefet Partisi CHP başta olmak üzere bazı siyasi partiler, ne yazık ki yurt dışında kendi ülkelerini, kendi ekonomilerini kötüleme, karalama vazifesi üstlenmişlerdir. Hükümet değil, hükümet politikaları değil, AK Parti değil topyekun Türkiye, topyekun Türkiye ekonomisi hedef alınarak adeta 76 milyonun bir arada yolculuk ettiği geminin tabanına delik açılmak istenmiştir. Son derece basit ama aynı derecede ihanet boyutunda bir planı devreye sokmak istediler ve halen de istiyorlar. Ekonomi kötü giderse hükümet yıpranacak ama 76 milyona, çalışanlara, üretenlere, çiftçiye, esnafa, sanayiciye ne olacağını zerre kadar umursamadılar ve umursamıyorlar. Gezi olayları sırasında biz bunun ibretlik bir örneğini yaşadık. Sosyal medya üzerinden ya da başka mecralardan ekonomiyi durdurma, tüketmeme çağrısı yapanlar oldu. Uluslararası yatırımcılara Türkiye'deki yatırımlarını durdurma, yatırımlarını geri çekme çağrısında bulunanlar oldu. Uluslararası medyayı da kullanarak Türkiye'deki yatırım ortamını olduğundan farklı gösterme, zihinlerde soru işaretleri oluşturma girişimleri oldu. Elbette güneş balçıkla sıvanmaz ve sıvanamadı. İhanet boyutundaki tüm bu girişimlere ve çabalara rağmen Türkiye ekonomisi istikrarla büyümeye devam etti ve ediyor."
'İlk 9 ayında büyüme oranımız yüzde 4'
Konuşmasında ekonomide yaşanan bazı rakamlara da değinen Erdoğan, şu bilgileri verdi: "Onlar tüketmeyin dediği halde, 2002 yılında 91 bin adet otomobil satışı gerçekleşmişti, 2011 yılında tüm zamanların rekoru kırıldı ve bir yılda 594 bin otomobil satışı gerçekleşti. 2012'de çok az miktar düşüşü oldu, 556 bin adet otomobil satıldı. 2013 yılında ise bize ait olan rekoru yeniledik ve tüm zamanların en yüksek rakamına ulaştık. 2013'de 665 bin adet yeni otomobil satışı gerçekleşti. Buzdolabı satışlarına baktığımızda yine rekor görüyoruz. 2002'de 1 milyon 88 bin adet, 2013 yılında tüm zamanların rekoruna ulaştık ve 2 milyon 591 bin adet yeni buzdolabı satıldı. Çamaşır makinesinde durum aynı. 2002'de 824 bin, 2013'de 1 milyon 992 bin adet yeni çamaşır makinesi satıldı. Bütün karalama kampanyalarına, sabotajlara rağmen Türkiye ekonomisi son derece sağlam, dirençli şekilde yoluna devem ediyor. Nitekim yılın ilk 9 ayında büyüme oranımız yüzde 4 olarak gerçekleşti ki bu oranlarla dünyada en çok büyüme kaydeden ülkelerden biri olduk. Özellikle şunu aziz vatandaşlarımızın ve Türkiye ekonomisine zarar verebileceğini zanneden içerideki ve dışarıdaki hazımsızların bilmesini istiyorum: Türkiye 11 yılda çok sağlam bir zemine kavuştu. Bu sağlam zemin üzerinde kararlılıkla ilerliyor. Ekonomi geçmişte olduğu gibi en küçük rüzgardan etkilenmiyor, en küçük küresel dalgalanmayla dengeleri alt üst olmuyor. Türkiye ekonomisi artık içeriden ya da dışarıdan yapılan sabotajlar karşısında savrulup gitmiyor."
Başbakan Erdoğan, bir takım işveren örgütlerinin, uluslararası sermayeye, uluslararası finans çevrelerine yaptığı yaptıkları çağrıları ve kendi ülkelerine yaptıkları tehditleri artık dünya finans çevrelerinin dikkate almadığının altını çizerek, "Bunlara hiç itibar etmiyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde kendi ülkesini yurt dışına kötüleyen, uluslararası yatırım çevrelerine karalayan bir işveren örgütü bulamazsınız. Dünyanın her yerinde de bu yapılanın adı ihanettir. 79 yıl boyunca Türkiye'nin çekebildiği uluslararası yatırım 15 milyar dolardı. Sadece 11 yıl içinde Türkiye 150 milyar dolar uluslararası yatırım çekti" diye konuştu.
'Yabancı sermaye bundan sonra da gelecek'
Yeni bir gelişmeyi de aktarmak istediğini belirten Erdoğan, Dünya Yatırımı Ajansları Birliği'ne 130 ülkeden 175 ulusal ve bölgesel yatırım ajansı üye olduğunu, Dünya Yatırım Ajansları Birliği'nin 24 Ocak'ta Güney Afrika'da yaptığı toplantıda Türkiye'nin yatırım ajansının oy birliği ile başkanlığa seçildiğini söyledi.
Başbakanlığa bağlı Yatırım ve Tanıtım Ajansı'nın bu birlikte 2011'den beri başkan yardımcılığı görevini üstlendiğini ifade eden Erdoğan, Türkiye başkan olunca başkan yardımcılığına da Azerbaycan yatırım ajansının Türkiye'nin desteğiyle seçildiğini bildirdi.
Erdoğan, "Birileri yabancı sermayeyi korkutmaya, ürkütmeye çalışırken Türkiye bu alanda büyük başarılara imza atmaya devam ediyor. İstikrar, güven ortamı sayesinde özellikle de yargıda yaptığımız reformlar sayesinde Türkiye uluslararası yatırımlar için cazip bir ülke haline geldi. Yabancı sermaye bundan sonra da Türkiye'ye gelmeye devam edecek ama öyle görünüyor ki TÜSİAD gibi kuruluşlar, kendi ülkelerine yabancı kalmaya devam edecekler. Bugüne kadar kendi ülkelerine yabancı kaldılar belli ki bundan sonra da yabancı kalacaklar. Eski Türkiye'nin aktörleri artık şunu bir defa kabul etsinler: Türkiye'de artık kazanan elitler, seçkinler, belli sermaye çevreleri değil, Türkiye'de bundan sonra kazanan her zaman 76 milyon olacak" dedi.
Yurt dışı ziyaretleri
Brüksel'de yaptıkları temaslarda, Türkiye'deki hadiselerin gerçek yüzünü fotoğrafını ortaya koyduklarını ve muhataplarına hadiselerin iç yüzünü tüm boyutlarıyla aktardıklarını belirten Erdoğan, aynı gün içinde Brüksel'de Belçika'ya işgücü göçünün 50. yıl dönümü vesilesiyle düzenlenen sempozyumun kapanış oturuma katıldığını hatırlattı. Burada seçkin dinleyici kitlesine hitap ettiğini, ardından TÜMSİAD'ın Genel İstişare Kurulu'na katıldığını anımsatan Erdoğan, burada da Belçika'daki Türk iş adamlarının, Türkiye'den gelen iş adamlarının, farklı ülkelerin iş çevrelerinin katıldığı toplantıda hem Türkiye ekonomi anlatma hem de Türkiye'deki son hadiseleri değerlendirme fırsatı bulduğunu dile getirdi.
Erdoğan, "Brüksel temaslarımız Türkiye için gerçekten tarihi nitelik taşıyor. 2014 yılının Türkiye-AB ilişkileri noktasında son derece verimli bir yıl olmasını bekliyor ve umuyoruz" ifadesini kullandı.
Fransa Cumhurbaşkanı Hollande'nin 22 yıl aradan sonra Türkiye'ye ziyarette bulunduğunu belirten Erdoğan, kendisiyle önemli ve verimli görüşmeler yaptıklarını kaydetti.
Gerek Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gerekse kendisiyle yaptıkları görüşmelerin, bugüne kadar ve bundan sonraki süreci değerlendirme açısından önemli olduğunu belirten Erdoğan, gelecek hafta Almanya'ya yapacağı ziyaretin de yine Türkiye-AB ilişkileri açısından önemli olduğunu vurguladı. Koalisyonun başı olarak Şansölye ve ortaklarıyla görüşmelerinin olacağını ifade eden Erdoğan, burada da iş adamlarıyla bir araya geleceğini bildirdi.
Bugün resmi ziyaret amacıyla İran'a gideceğini dile getiren Başbakan Erdoğan, yarın gün boyunca İran'ın dini lideri Hamaney, Cumhurbaşkanı Ruhani ve Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcı Cihangiri ile görüşmelerinin olacağını söyledi.
Erdoğan, siyasi iradenin yargıya müdahale ettiğinin iddia edilmemesi gerektiğini belirterek, şunları kaydetti: "Millete hesap verecek olan siyasi iradedir. Bizim dışımızda kimse gidip de millete hesap vermiyor, biz hesap veriyoruz. Millet önünde kendisini hesaba çekecek olan siyasi iradedir. Öyleyse, siyasi kararları verecek ve uygulayacak olan da siyasi iradedir. Siyasi ve milli iradenin çalınmasına asla göz yummayacağız. Eğer siyaset yapmak istiyorsan, o zaman bunun tek yolu var. Bütün görevlerini bir kenara koyarsın, siyaset içerisinde yerini alırsın. Bunun tek çıkış yolu budur. Şu anda kardeşlerim oyun bozulmuştur oyun. Oyun bozulduğu için rahatsızlar. Milli irade ve hükümetimize kurulan tuzak, bir kez daha alt üst olmuştur. Millet hem kendi iradesine hem hükümetine sahip çıkmış ve bu oyunu bozmuştur. 30 Marta kadar, her ne boyutta olursa olsun sergilenecek her sabotajı, tehdidi, tuzağı da Allah'ın izniyle milletimizle birlikte, sizlerle bozacağız."
Başbakan Erdoğan, 11 yıl boyunca bir çok oyunu bozduklarını, tuzağı alt üst ettiklerini, bu badireyi de aştıklarını ve aşacaklarını söyledi. Erdoğan, şöyle konuştu: 'Hepimiz çok sağlam duracağız. Daha fazla dayanışma içerisinde olacağız. 30 Mart seçimleri Türkiye, demokrasi, milli irade için inşallah bir dönüm noktası olacak. 30 Mart'ta kimin nerede belediye başkanı olduğu veya olacağı değil, hangi partinin kazandığı önemli. Çünkü AK Parti'nin kazanacağı her belediye farklı bir mesaj olacaktır, farklı bir anlam ifade edecektir. Çünkü burada kaybedenler lobisi, eski Türkiye'nin kaybedenleri inanın milletten en son darbeyi alacaklardır. İşte o zaman Türkiye'nin önünde evelallah engel kalmayacak, demokrasinin önünde evelallah engeller son bulacak, çözümün önünde engel kalmayacak, daha fazla demokratikleşme adımı atacağız, daha fazla reform yapacağız. Toplumun her kesimini rahatlatacak adımlar atacağız. Şimdiden bazı demokratikleşme hazırlıklarını başlattık, bu tuzakları bozdukça, bu engelleri aştıkça, Türkiye'nin ufkunu daha da açacak, hiç bitmeyen bir baharı karşılayacağız. Geçen yıl bildiğiniz gibi, ilkbahar Doğu ve Güneydoğu için bir milat olmuş, kalıcı bir bahara dönüşmüştü. O baharın sıcaklığını bugün hep birlikte yaşıyoruz, artık şehitler gelmiyor. Ama birileri hasretle şehitler gelsin diye bekliyor. Hep bunun gayreti içerisindeler. İnşallah 30 Mart'ta yeni bir dönemle birlikte, tüm Türkiye bitmeyen bir bahara kavuşacak. Sizden son bir ricam şudur: Şurada 2 ay var. 2 ay içerisinde tün ana kademelerimiz, kadın ve gençlik kollarımız durmaksızın kapı kapı dolaşmak suretiyle, 'neler yaptık, neler yapıyoruz?'... Çünkü bizim anlatacağımız çok şey var ama muhalefetin anlatabileceği hiç bir şey yok. Neler yaptığımızı en ücra köşeye kadar teşkilatımız anlatacak. Bizim en büyük gücümüz sizsiniz. Şu anda 9.5 milyon üyeye sahip olan AK Parti genciyle, kadınıyla, ana kademesiyle yoğun bir çalışma içerisine girecek, bunun gereğini yapacağız. Bunun gereğini yaptığımız anda, bilesiniz ki sevgili kardeşlerim, bu hareketin yükselişini kimse durduramaz. Aynı kararlılıkla yola devam edeceğiz."
Erdoğan, Van'dan Ankara'ya gelen otobüsün Sivas'ın Yıldızeli İlçesi'nde kaza yaptığını ve bu kaza neticesinde 9 vatandaşın öldüğünü, 38 vatandaşın da yaralandığını belirterek, ölenlerin yakınlarına başsağlığı, yaralılara da geçmiş olsun dileğinde bulundu.
Erdoğan, Suriye'de yaşananlara değindi. Suriye'de BM gözetiminde Esed rejimi ile muhaliflerin de katıldığı Cenevre görüşmeleri devam ederken rejimin yaptığı işkence ve katliamları gösteren fotoğrafların dünya kamuoyunda sarsıcı tepki yarattığını belirten Erdoğan, 55 bin kare fotoğrafın dünyada meydana getirdiği etkinin erkesin malumu olduğunu kaydetti. Nazilerin Musevilere yaptığı soykırımı, Bosna Hersek'te 1990'ların başında yapılan katliamları, Filistin'deki işkenceleri anımsatan fotoğrafların, Suriye'deki insanlık dışı tabloyu da tüm niteliğiyle ortaya koyduğunu anlatan Erdoğan, bu fotoğrafların yanında Suriye'de rejim güçlerinin kuşatması altındaki Yermuk kampında dünyanın gözünü kapadığı, kulaklarını tıkadığı başka bir insanlık dramı yaşandığını söyledi.
Yermuk kampına hapsedilen binlerce insanın; kadınıyla, çocuğuyla, yaşlısıyla şu anda çok büyük bir açlıkla pençeleştiğini, sokaklarda bir deri, bir kemik kalmış, bilincini yitirmiş, en son ne zaman yemek yediğini hatırlamayan, çevreden toplayabildikleri ot ve kaktüsle ayakta kalmaya çalışan yüzlerce insanın bulunduğunun ifade edildiğini belirten Erdoğan, hatta oradaki ilim adamlarının, ulemanın verdiği fetvalarla kedi, köpek yeme durumunda kalan insanlar olduğuna işaret etti. Kampta bulunan Filistinlilerin ifadelerine göre su, tuz ve baharat karışımı çorbanın, ulaşabilenlerin en lüks gıdası olduğunu anlatan Erdoğan, temel gıda ve tıbbi yardım girişine izin verilmeyen kampta şu ana kadar ölenlerin sayısının 73'e ulaştığını bildirdi.
Ablukanın devam etmesi durumunda ölümlerin daha da artacağının ifade edildiğine dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu: "Suriye'de ne kimyasal silahlarla toplu halde katledilen çocuklar ne varil bombaları ne de Yermuk kampından aktarılan manzara, küresel vicdanın titremesine maalesef vesile olmadı. Hala utanmadan sıkılmadan Suriye'nin Dışişleri Bakanı Cenevre'de kalkıp Türkiye ve körfez ülkelerine hakaret edebilecek kadar densizleşebiliyor. Dünyanın göz ününde yaşanan bu insanlık trajedisi ne yazık ki ülkeler, kurumlar, uluslararası platformlar nezdinde gereken ilgi ve yankıyı bulamadı. Suriye'de rejim fotoğrafçısının çektiği ve dünyaya ulaştırdığı fotoğraflar, meselenin ciddiyetini ortaya koydu. İnanıyorum ki ciddi bir infial oluşturdu. Burada şunu açık açık söylemek durumundayım; kimyasal silahlarla toplu halde öldürülmüş çocukların görüntüsü karşısında vicdanı, merhameti olan herkes mahcup olacaktır. Bir şeyi burada yine hatırlatmak istiyorum; niçin sadece kimyasal silahlar diyoruz? Kimyasal silahlarla bin 500 -2 bin kişi ölmüşse, öbür tarafta 150 bine yakın insan maalesef konvansiyonel silahlarla öldürüldü. Sonucu ölüm olan bir suçun, bir katliamın savunulabilir bir yanı olabilir mi? İster kimyasal silahlarla olsun, ister konvansiyonel silahlarla olsun... Açlıktan bir deri bir kemik kalmış insan görüntüleri karşısında yüreğinde birazcık acıma duygusu olan herkes inanıyorum ki mahcup olacaktır. Ortaya çıkan işkence ve soykırım görüntüleri karşısında zerre kadar insanlığı olan herkes mahcup olacaktır. Ancak Türkiye ve aziz millet, hamdolsun bu insanlık dışı manzara karşısında yüreği parçalansa da mahcubiyet yaşamadı ve yaşamayacak. En başından beri Suriye meselesinde vicdanlı, acıma duygusu olan, insan odaklı bir dış politika anlayışıyla yaklaştık. Suriye'den topraklarımıza sığınan kardeşlerimize kucak açtık, Suriye'ye insani yardım ulaştırılması için imkanlarımızı hem devlet hem millet olarak seferber ettik. Suriye meselesinin çözümü için uluslararası platformlarda uyarıcı rol oynadık. Bunu içeride hükümetimize karşı haksız, acımasız ve vicdan dışı, insaf dışı saldırı ve sabotajlara rağmen yaptık. Suriye'ye yönelik insani politikamızı kıyasıya eleştiren bir CHP'ye rağmen dik durduk. Eli kanlı Esed rejimini kınayamayan, hatta destekleyen, hatta bu katliamlar yapılırken gidip esed ile hatıra fotoğrafı çeken CHP milletvekillerinin hep birlikte bu tavrına rağmen, insani duruştan taviz vermedik. Suriye'ye insani yardım götüren Milli istihbarat Teşkilatımızın tırlarına kanundışı saldırı düzenleyenlere rağmen insani ve ilkeli duruştan asla vazgeçmedik. Şunu lütfen hatırınızdan çıkarmayın; Suriye'deki bu insanlıkdışı katliam 100 yıl hatta belki binlerce yıl unutulmayacaktır. İnanın Suriye hatırlandıkça, Suriye meselesi karşısında dik, insani ve ilkeli duruş sergileyen Türkiye'nin tavrı da hatırlanacaktır. Bu böyle bilinsin. Aradan yüzyıllar geçmesine rağmen ecdadımızın Endülüs'e, Ace Sumatra'ya, Afrika'ya, hatta Avrupa'ya gösterdiği insani ve vicdani duruş nasıl bugün bile hatırlanıyorsa, aradan asırlarca geçse de Türkiye'nin bugünkü duruşu hiç unutulmayacaktır. Bütün baskılara, yapılan sabotajlara rağmen ma yanında durmaya, mazlumun hakkını savunmaya devam edeceğiz gidip Esed'in yanında dursa, sırtını sıvazlasa da biz ısrarla hakkın, adaletin, mazlumun yanında durmaya devam edeceğiz. Birileri çıkıp alçakça, haince MİT'e karşı sabotaj düzenlese de biz büyük devlet olmanın getirdiği sorumlulukla mazlumlara, komşularımıza, kardeşlerimize yardım taşımaya devam edeceğiz. Rabbim'den Suriye'nin ma halkı için bir kez daha sabır niyaz ediyorum. Bu ağır imtihandan Suriye inşallah zaferle çıkacak. Suriye ağır imtihan yaşarken, Suriye'nin kardeşi olarak biz de inşallah imtihanımızı başarıyla tamamlayacak, bir kez daha tarihe büyük millet olarak adımızı yazdıracağız."
Mısır'da Tahrir devriminin 3. yıldönümü olan 25 Ocak'ta bir kez daha kan döküldüğünü ve 62 kişinin katledildiğine şahit olduklarını beliren Erdoğan, "Şehit kardeşlerimize Allah'tan rahmet temenni ediyorum. Ama bunların katline yol veren kişi Sisi, mareşal oldu. İşte askeri darbelerin bu taltif anlayışı, mantığı budur. Yakında da kendisini orada, kendileri çalıp kendileri oynamak suretiyle Mısır'ın Cumhurbaşkanı yaparlarsa şaşmayın, yol oraya doğru gidiyor zaten. Düzenlemeleri de o... Mısır'da da insani ve vicdani çizgimizi muhafaza etmeye, Mısır halkının yanında olmaya devam edeceğimizi belirtiyor, Mısırlı kardeşlerimize selamlarımızı iletiyorum" dedi.
MHP seçim bürosuna yapılan saldırı
Erdoğan, önceki gün İstanbul'da MHP seçim bürosu önünde yaşanan tartışmanın ardından silah ve bıçaklı yapılan saldırı sonucunda bir kişinin hayatını kaybettiğini, 7 kişinin de yaralandığını hatırlatarak, İstanbul Emniyeti'nin derhal harekete geçerek olayı kısa sürede aydınlattığını ve zanlıları gözaltına aldığını kaydetti.
Seçim bürosundaki şahıslar ile sokaktan geçenler arasında yaşanan tartışmanın neticesinde bir grubun seçim bürosuna gelmek suretiyle, ateşli silah ve bıçaklı saldırıyla böyle bir olayı gerçekleştirmiş olmalarının seçim arefesinde düşündürücü ve üzüntü verici olduğunu anlatan Erdoğan, yine dün gece Şişli Belediyesi'ne tamamen provokasyon amaçlı bir saldırı düzenlendiğini, güvenlik güçlerinin bu olayı da çok hassas şekilde takip ettiğini söyledi.
AKP'nin seçim bürolarına defalarca saldırılar düzenlendiğini hatırlatan Erdoğan, "En son Van'da adayımıza sokakta esnaf ziyareti yaparken yapılan saldırılar, bir kenara bırakılamaz. İki kez Van Büyükşehir Belediye Başkan adayımızın evine ses bombası atıldı. Yine Hakkari Çukurca'da, ilçe başkanımızın evinin önünde aracı yakıldı. Bütün bu saldırıları sağduyu ve soğukkanlılıkla karşıladık. Saldırıları bir istismar ve kutuplaştırma vesilesi olarak kullanma yoluna asla gitmedik. Seçim bürolarına yapılan saldırı, sebebi her ne olursa olsun, hiç kuşkusuz milli iradeye yönelik saldırıdır. Bu tür saldırıları bir kez daha şiddetle kınıyoruz. Hayatını kaybeden kardeşimize Allah'tan rahmet niyaz ediyor, tüm MHP camiasına da buradan başsağlığı mesajlarımızı şahsım, grubum ve partim adına iletiyorum" dedi.
30 Mart seçimleri
Erdoğan, 30 Mart seçimleri için aday belirleme çalışmalarının artık belli bir aşamaya geldiğini belirterek, 30 büyükşehir ve 51 il için adayların belirlenip kamuoyuna tanıtıldığını hatırlattı.
İlçe adaylarını büyük oranda belirlediklerini, bunları kademe kademe kamuoyuna açıklamaya başladıklarını kaydeden Erdoğan, "Bakan, genel başkan yardımcısı arkadaşlarım, milletvekillerimiz illerde yapılan toplantılarla ilçe adaylarını açıklamaya başladılar. Biz de Cuma günü Ankara'da, Pazar günü İstanbul'da coşkulu katılımlarla ilçe adaylarımızın tanıtımını gerçekleştirdik. Gerek Ankara, gerek İstanbul ve gerekse diğer illerimizde yapılan toplantılarda teşkilatımızın moralinin son derece yüksek, heyecanının hat safhada olduğunu müşahede ettik. Bu tabii bizler için ayrı bir mutluluk vesilesidir" diye konuştu.
Erdoğan, cumartesi günü iki önemli toplantıya katıldığını belirterek, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından İslam Ansiklopedisi'nin tamamlanması vesilesiyle düzenlenen törende çok sayıda alim, bilim insanı, yurt içinden ve dışından katılanlarla bir araya geldiğini söyledi. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı'nın 30 yıllık çalışmanın ardından muhteşem bir eseri ve medeniyet birikimini insanlığın hizmetine sunduğunu kaydeden Erdoğan, hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür etti.
Cumartesi akşam saatlerinde Milli İrade Platformu tarafından düzenlenen ve 150 sivil toplum kuruluşunun katıldığı yemeğe iştirak ettiğini anlatan Erdoğan, eğitim, bilim, insan yetiştirme, yardımlaşma, dayanışma gibi alanlarda çok başarılı çalışmalar yapan dernek, vakıf sendika, işçi ve işveren örgütlerinin böyle bir buluşma vesilesiyle belki de ilk kez bir araya geldiğini vurguladı. Erdoğan, "Cumartesi akşamı bir araya gelen 150 sivil toplum teşkilatı, cemiyetimizin çok farklı kesimlerini temsil ediyor. Hemen hepsi fikirleri, yöntemleri, tarz ve üsluplarıyla birbirlerine göre farkılık arz ediyorlar ama hepsi milli ve manevi değerlerimize sahip çıkma, onları yayma ve yaşatmada aynı hedefe bakıyorlar" dedi.
Dershaneler tartışmasının ardından Hükümet'e yönelik insafsız saldırı başladığında bu STK'ların gazetelere ilan vererek insafsız saldırıya karşı iki ayrı bildiri yayınladıklarını hatırlatan Erdoğan, şöyle konuştu: "Cumartesi akşamı bu 150 teşekkülün gazetelerde dile getirdiği hissiyatı, bir kez de o salonda dile getirdiklerini gördük ve bundan da çok gerçekten çok mütehassıs olduk. Tıpkı aziz milletimiz gibi, milletimizin temsilcileri olan sivil teşekküllerin 17 Aralık darbe girişimi çok iyi tespit ettiklerini, saldırının asıl niyeti ve asıl hedefini çok iyi keşfettiklerini görüyoruz. Bu 150 teşekkülün, vakfın paylaştığı ortak hissiyat şu: Bir hareketin kendi ülkesine karşı bu kadar hasmane, bu kadar haince tavır sergilemesi karşısında vakıflarımız, derneklerimiz, sendikalarımız ciddi rahatsızlık duyuyorlar ve bunu da ifade ediyorlar. İslam hiç kimsenin tekelinde değildir. Hizmet etmek, yardımlaşmak, paylaşmak, eğitim, bilim, talebe yetiştirmek gibi kavramlar, insani kavramlardır; hiç kimsenin, hiçbir örgütün ipoteği atına giremez. Herkesi dışlayan, herkesi horlayan bir hareket tarzına asla bürünemez. Hele hele hizmet teşekkülü iddiasındaki hareketlerin işi gücü bırakarak adeta bir siyasi parti gibi davranmaları, birtakım şantajlarla, birtakım çirkin görüntü ve ses kayıtlarıyla anılmaları asla kabullenilemez."
'Örgütün üst yönetimi farklı yollara sapmış'
Erdoğan, Hazreti Peygamber'in de Hazreti Kur'an'ın da hiçbir hareketin, hiçbir oluşumun istismar edemeyeceği, üzerine ipotek koyamayacağı, herkesin ortak kutsal değerleri olduğunu ifade etti. Erdoğan, "Yakın dönemde yaşamış, ömrünü ülkesinin zindanlarında geçirmiş, zindanlarda ömür tüketmek pahasına dik durmuş, ülkesinde durmuş insanların, bilim insanlarının da gönül insanlarının da istismarı bizim kabul edebileceğimiz bir tavır değildir" dedi.
Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: "Bu malum örgütün mensuplarına, samimiyetle, safiyane olarak, bu örgüt içinde yer alan kardeşlerime özellikle seslenmek istiyorum: Bu örgütün yönetimiyle mensupları arasında maalesef, çok büyük bir farklılık olduğu net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Örgütün tabanındaki mensupları samimi niyetler taşırken, böyle hareket ederken, son derece açıktır ki örgütün üst yönetimi farklı yollara sapmış, farklı hesapların, farklı gaye ve gayretlerin içine girmiştir. Hizmet aşkı ile hareket eden, hizmet aşkı ile yollara çıkan, hizmet aşkı ile kıtaları aşan nice samimi kardeşimize rağmen, bu örgüt maalesef gitmiş uluslararası çevrelerin Türkiye düşmanlarının, büyük Türkiye hasımlarının maşası olmayı tercih etmiştir. Binlerce insanın gayreti, cehdi, mücadelesi uluslararası karanlık çevrelere adeta peşkeş çekilmiştir. Bu örgütün mensubu tüm arkadaşlarımızı bir anlık durmaya düşünmeye ve muhasebeye davet ediyorum. Kutsal Kitabımız Kuran'ı Kerim'in en çok hatırlattığı, en çok sorduğu sorulardan bir tanesi 'akletmez misiniz?' Hiçbir kardeşim, hiçbir vatandaşım, en başta kendi iradesine ipotek koydurmasın. Hiçbir kardeşim, siyasi parti olmadığı halde, siyaset yapan kapalı örgütlerin aldatmasına gelmesin, aldanmasın. Şu anda Anadolu'da, Trakya'da dünyanın birçok yerinde şahsımın, yol arkadaşlarımın, partimizin ve hükümetimizin aleyhine akla hayale gelmedik tezviratlar yapılıyor. Biz bir siyasi partinin mensuplarıyız. Bizim her işimiz, her hareketimiz şeffaftır, milletin önündedir. Bizim söylediklerimiz milletin önündedir. Bizim yaptıklarımız, tavrımız, yapacaklarımız ve politikalarımız milletin önündedir. Terör konusunda, yolsuzluk konusunda, milli birlik ve kardeşlik süreci konusunda, iç ve dış politikamız konusunda, şeffaf olarak milletin önündeyiz. Seçimlerde de çıkıp milletin önünde kendimizi muhasebeye çekeceğiz. İşte şurada iki ay kaldı. Milletin önüne çıkmayanların, milletin önünde kendisini muhasebeye çekemeyenlerin, şeffaf değil kapalı olanların teşkilatlarına benim hiçbir kardeşim kulak asmasın."
'En büyük hırsızlık milli irade hırsızlığıdır'
Erdoğan, hırsızlığın, yolsuzluğun her türlüsünün kötü olduğunu, ancak en büyük hırsızlık ve yolsuzluğun, milli irade hırsızlığı olduğunu vurguladı. Milli iradeyi çalmaya kalkışan birinin, başkalarına yolsuzluk ithamında, iftirasında bulunamayacağına dikkati çeken Erdoğan, "17 Aralık'ta milli iradeyi gasbetmeye çalışanlar, yolsuzluğun izini süremezler. 27 Mayıs'ta, 12 Mart'ta, 12 Eylül'de, 28 Şubat'ta milli iradenin çalınmasına göz yumanlar; bu hırsızlığa, bu soygunlara alkış tutanlar, bugün çıkıp da bize yolsuzluk çamuru atamazlar. CHP 27 Mayıs'ta mill iradenin gasbedilmesine alkış tutmuş, destek vermiş ve o günden bugüne de çalmanın, çırpmanın, yolsuzluğun ve hırsızlığın adresi olmuştur. Bize yolsuzluk iftirası atan, bu kaybedenler lobisine buradan bir kez daha söylüyorum: Eğer yolsuzluk yapan görmek istiyorsanız, lütfen gidin aynaya bakın" diye konuştu.
Erdoğan, grup toplantısını dinleyen bir vatandaşın, "BBC de görmüyor Sayın Başbakanım" diye seslenmesi üzerine, "Sadece BBC mi? Wall Street Journal... Bu gazetelerin patronları kimler? Bu gazetelerin patronlarının sahipleri kimler? Geçenlerde İngiltere'de benzer şeyi yaptılar. Cameron hemen gazeteleri kapattı. Ondan sonra Amerika'dan vurmaya başladılar. Zihniyet aynı. Bu zihniyeti iyi tanımamız, iyi bilmemiz lazım. Bunlarla kim ortak hareket ediyor? Kimler ortak davranıyor? Bunu çok iyi takip etmemiz lazım" dedi.
Erdoğan, şöyle devam etti: "Kardeşlerim, bu ülkede milli iradeyi her zaman bunlar çaldılar. Yetmedi, bu ülkenin kaynaklarını, bu ülkenin enerjisini bunlar hortumladılar. Hiçbir zaman bunların hesapları, bunların defterleri kontrol edilmedi. Gözden geçirilmedi. Şimdi kontrol edilmeye başlanınca, hoplamaya başladılar. Bakkal dükkanının defterleri kontrol edilecek, Maliye 'Ben kontrolümü yaptım...' Zaten 'Bunların toplam ödediği vergi nedir?' diye sorsanız, yüzde 10, yüzde 15... Onu incelesen ne yazar incelemesen ne yazar. Yüzde 85 öbür tarafta. Asıl bu yüzde 85'i inceleyeceksin. Dürüst olan, samimi olan alkışlanır; ama kaçak varsa kusura bakma, orada da gereği yapılır. Şu anda Maliye bunları yapmaya başladı diye 'Büyük sermayeye gözdağı veriliyor...' Bizim büyük sermayeye gözdağı vermek diye bir derdimiz yok. Biz diyoruz ki büyük sermaye düzgün davransın, samimi davransın. Ülkesini kalkıp da yurt dışına şikayet etmek... Onları koy bir tarafa. Sen işini düzgün yap. İşini düzgün yaptığın sürece biz değerlendiririz. Ama yamuk yumuk varsa kusura bakma orada da hesabımız var. Şu anda bize yolsuzluk iftirası, rüşvet iftirası atanlar, aslında çok büyük bir soygunu, milli irade hırsızlığını örtmek çabasının ve telaşının içindeler. Belli kapalı oda toplantılarını şu anda yürütenler de onlar. Ne için? Dertleri şu: 'Bizi rahatsız etmeyecek bir iktidar gelsin. 'Bu seçim zaten yerel seçim. Buradan o beklediğiniz neticeyi alamayacaksınız. 30 Mart'ta da yine AK Parti, sandıklardan evelallah gümbür gümbür, ülkeyi aydınlatmaya geliyor, gelecek."
'Meşruluğumuzu milletten alıyoruz, sizden almıyoruz'
Bir gazetenin bugünkü manşetine dikkati çeken Erdoğan, şunları söyledi: "Bugün bir gazete, 'en çok satan gazete', manşet atıyor. Güya ben, Anamuhalefet'in İstanbul adayından çekinmeye başlamışım. Onun için dosyayı açıklamışım. Şimdi burada çok açık bir şey söylemek zorundayım. O gazetenin patronu İstanbul Hilton Otel'in yanındaki bahçeye, inşaat yapabileceği düşüncesiyle onun özelleştirilmesine girmişti. Ama Büyükşehir Belediyemiz, buna müsaade etmiyor. Bu sefer gitti Şişli Belediyesi ile anlaşma yoluna. Şişli Belediye Başkanı çünkü bu işlerde mahirdir. CHP'de ihraç edilirken de bu tür klasör veya klasörler nedeniyle ihraç edilmedi mi? Yolsuzluk dosyası, yolsuzluk klasörü diye Anamuhalefet'in Genel Müdürü o zaman onun önünde pozlar vermedi mi? Hesap şu: Acaba İstanbul'u alabilir miyiz? Kulisler yapıldı, bir yerlerde biraraya da gel. İstanbul'u alamazsınız. İstanbul sizin ne olduğunuzu biliyor. Alamayacak. 'Acaba alabilirsem, o zaman ben bu oteli büyütebilir miyim?' diyor. Büyütemeyeceksin. Niye? Onun üstünde bir de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı var. O yine bunu kontrol eder ve burada çevre katliamında sana müsaade etmez. Kim çevreci, kim çevreci değil, bunlar ortaya çıktı, çıkıyor. Türkiye'de artık milletin emanetine, hazinesine, özellikle de milletin iradesine canı pahasına sahip çıkan bir iktidar var. Biz meşruluğumuzu milletten alıyoruz, sizden almıyoruz. Siyasetin de demokrasinin meşruiyet zemininde yürütülmesi için azami dikkat gösteriyoruz. Bir kısım devlet kurumları içine sızan şebekelerin, çetelerin, millet iradesini gasbetmesine demokratik meşruiyeti sakatlamasına izin vermeyeceğiz. Demokratik bir ülkede, ülkenin en temel sorunlarında kararı, meşru siyasi aktörler verir. Bu ülkenin, temel sorunlarında, mesela dershaneler meselesinde, mesela terör meselesinde, çözüm sürecinde, Suriye meselesinde karar hakkı meşru hükümette değil de birkaç polisin, savcının elinde mi olacak? Terör meselesinin nasıl halledileceğine siyaset değil de yargı mı karar verecek? MİT'in çalışmalarını millet değil, milli irade değil yargı mı belirleyecek? Tarafsızlığını yitirmiş, adeta karanlık örgütlerin dümen suyuna girmiş, milletin çıkarlarından çok örgütün çıkarlarını gözeten bir kısım yargı, millet adına karar verebilir mi? Bakın, 'bir kısım' diyorum. Biz yargının bağımsızlığı mücadelesini referandumda sağladık. Ama bir şey daha söyleyeyim, yargı sadece bağımsız değil, aynı zamanda tarafsız olacak. Hem bağımsız, hem tarafsız. Biz yargıyla değil, yargı içine sızmış, yargı mensuplarını da baskı altına alan, onlara da şantaj yapan, yargının tarafsızlığına gölge düşüren bir örgütle mücadele ediyoruz."
İstanbul'da Sarıgül, Topbaş'ı geçti