Depreme dayanıklı bina nasıl olur?

Binaların depreme karşı nasıl güçlendirildiğini anlatan İTÜ Mimarlık Fakültesi, Yapı ve Deprem Mühendisliği Birimi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Cem Çelik, binaların güvenlik düzeylerini düşüren faktörleri kaydederek, alınması gereken önemleri belirtti.

Zeynep Çam

17 Ağustos 1999'da meydana gelen 7,4 büyüklüğündeki Marmara Depremi'nden etkilenen Düzce, yaralarını sarmaya çalışırken 12 Kasım 1999'da 7,2 büyüklüğündeki depremle sarsılmıştı. Üç ayda iki büyük deprem yaşanan Düzce'de her iki afette toplam 980 kişi yaşamını yitirdi, konutların yüzde 82'si, iş yerlerinin yüzde 87'si hasar gördü. / Reuters arşivi

Türkiye’nin kaçınılmaz bir gereceği olan 'deprem tehdidi' varlığını sürdürmeye devam ediyor. Bu tehdit karşısında ise alınması gereken önemlerin en başında güvenli bina yapımı yer alıyor. Peki, binalar depremlere karşı nasıl güvenli hale getiriliyor, yapım aşamalarında hangi türden teknolojiler kullanılıyor? Prof. Dr. Oğuz Cem Çelik, depreme dayanıklı binaların nasıl olması gerektiğini cumhuriyet.com.tr’ye anlattı.

Yapıların ne şekilde ve hangi teknolojiler ile tasarlanacağı, Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği (TBDY) tarafından belirtildiğini söyleyen Çelik, yönetmeliğin ortaya çıkışının 80 yıl öncesine dayandığını belirterek şunları kaydetti:

“Yönetmelik, ’27 Aralık 1939 Büyük Erzincan depremi’nden sonra uygulamaya sokuldu. 1940’da İtalyan yönetmeliğinin bir kısmı Türkçeye çevrilerek deprem yönetmelikleri Türkiye’de başladı ve yıllar içerisinde revize edildi. Yönetmeliğin günümüzde kullanılan hali ise 2018’de Resmi Gazete’de yayımlandı, 01.01.2019’da ise yürürlüğe girdi.”

YAPI SİSTEMLERİ VE TEKNOLOJİLERİ

Yönetmelik içeriğine değinen Çelik, Türkiye’de yapı stokunda kullanılan yaygın sistemleri ve teknolojileri şu şekilde sıraladı:

  1. Türkiye’de yapı stokunun yaklaşık yüzde 90’ını oluşturan yapım sistemi yerinde dökme betonarme taşıyıcı sistemli binalar.
  2. Yönetmeliğin 8’inci Bölüm’ünde yer alan Prefabrike betonarme bina taşıyıcı sistemli yapılar.
  3. Bölüm 9’da yer alan çelik taşıyıcı sistemli binalar.
  4. Geleneksel Türk evinde kullanılan ahşap elemanlı yapılar halen az sayıda da olsa var.
  5. Mevcut yapı stokunda tarihsel değeri olan taş ve tuğlanın birlikte ya da ayrı ayrı kullanıldığı yığma/kargir yapılar.
  6. Bölüm 14’te yer alan deprem yalıtımlı binalar.

Deprem yalıtımlı binalar; akıllı yapı teknolojilerinden biri olan sismik izolatörlerdir. Hastaneler, okullar vb. önem katsayısı yüksek binalar önemli yapı grupları arasından yer alıyor. Deprem yalıtımlı binaların alt katlarında, depremde hareketi sağlayan ve enerji yutulmasına da bir miktar katkıda bulunan cihazlar bulunuyor. Ayrıca, binaları tasarlarken sönümleyici dediğimiz taşıyıcı elemanlarla depreminin enerjisini tamamen yutan ve deprem sırasında binanın diğer elemanlarında hasarın olabildiğince düşük düzeylerde kalmasını sağlayan inovatif/yenilikçi teknolojiler de kullanılıyor. Bu tür elemanların artık Türkiye’de de üretildiğinin altını çizen Çelik, İTÜ olarak bu alana katkılarınçok olduğunu belirtti. | Güçlendirme çalışmasına örnek bir bina; Tokyo Teknoloji Enstitüsü. / Görsel: Prof. Dr. Oğuz Cem Çelik

GÜÇLENDİRME ÇALIŞMALARI

Güçlendirme çalışmalarını genelde 2 ana bölümde toparlandığını kaydeden Çelik, bunlardan ilkinin depremi beklemeden yapılan güçlendirme çalışmaları ve deprem sonrası yapılan güçlendirme çalışmaları olduğunu söyledi.

Güçlendirme çalışması, yaygın olarak düşünüldüğünün aksine, bina yenilemelerine göre çok daha hızlı ve ekonomik olduğunu vurgulayan Çelik, şu ifadeleri kullandı:

"Yapılar ne kadar iyi tasarlanırsa tasarlansın, inşaatlar kurallara uygun yapılmadığı sürece projede öngörülen güvenlik düzeylerine hiçbir zaman çıkamıyorsunuz. Bu nedenle; beklenen deprem güvenliğini de elde edemiyorsunuz. Güçlendirme çalışmaları tüm yapı maliyetinin genelde 3’te veya 4’te biri şeklinde oluyor. Nadir de olsa yüzde 50’yi aşabiliyor.

Yapı projelerinin yapım aşamasında kontrol edilmemesi sonuncunda ortaya çıkan problemlerle sıkça karşılaşıyoruz. Beton kalitesi bu problemlerin başında geliyor. Projesi hatalı olan pek çok yapı da var. Bu tür yapılarda projeye ne kadar sadık kalınırsa kalınsın depremde iyi bir performans beklemek mümkün olmaz. Bırakın depremi, kendi ağırlığı altında bile göçebilir. Türkiye’de yakın geçmişe ait Konya’daki Zümrüt Apartmanı ve Kartal’daki Yeşilyurt Apartmanı gibi pek çok örnek var."

Kartal'da çöken Yeşilyurt Apartmanı'nın bitişiğindeki 10 katlı Yunus Apartmanı'nın yıkım işlemleri devam ederken. / AA

BİNALAR NEDEN ZAYIF?

Yapılara maalesef mimarlık ve inşaat mühendisliği konularında “eğitim gerektirir” gözü ile bakılmadığını belirten Çelik:

“Herkes kendi evinin mimarı herkes inşaat konusunda çok becerikli. Bu meslek grubuna karşı ciddi bir yukarıdan bakma durumu var. Geçmişte betonarme binalarının kolonlarına ve kirişlerine acımasızca ve cahil cesareti ile müdahale edildiğini gördük. Bu durumun en büyük örneklerden biri; binalara kat veya katların eklenmesi. 5 katlı olarak tasarlanan ve inşa edilen bir binaya bir önlem almadan 2-3 kat eklendiği oluyor. Mühendislik kuralları ile önlem almış olsanız dahi yasa dışı bu tür katların eklenmesi yapıların güvenlik düzeyini olumsuz yönde etkiliyor.

Yine, betonarme yapılarda kullanılan çelik çubukların/donatıların paslanması/korozyonu en büyük soruna neden oluyor. Özellikle beton kalitesi de uygun değilse ve bünyesi zayıf karakterde ise paslanma yapının tümünü etkileyecek biçimde hızla ilerliyor ve betonda çatlaklara neden oluyor. Bu tür hasarların İstanbul özelinde betonarme yapı stokunda oldukça yaygın olduğu görülüyor.”

"FARKLI FONKSİYONLAR GÜVENLİK DÜZEYİNİ DÜŞÜRÜYOR"

Yapıların fonksiyonlarının değişmesi sonucu güvenlik sorunlarının oluştuğunu anlatan Çelik, “İyi bir konut olarak tasarlanmış bir yapıyı okul ya da hastane olarak kullanmaya başladığınız zaman yapının önem katsayısı yüzde 50 artıyor. Dolayısıyla, beklenen deprem etkileri de en az o oranda artıyor ve konut olarak aynı yerde tasarladığınız bir yapı başka bir fonksiyonla kullanıldığında deprem güvenliğinde kayıplar yaşıyor” dedi.

BİNA GÜÇLENDİRME ÇALIŞMASI AŞAMALARI

Binanın mimari projeleri ve taşıyıcı sistem projelerinin ortaya çıkarılması gerektiğini vurgulayan Çelik, “Yapılarının projelerinin inşa edildiği dönemdeki yönetmeliğe uygun olup olmadığına bakılması gerekiyor. Ardından kapsamlı bir değerlendirme yapıp binanın bugünkü yönetmeliğe uygun olup olmadığının, varsa olumsuzlukların nasıl giderilebileceğinin belirleniyor. Ancak maalesef Türkiye’de kritik öneme sahip başka bir sorun da binaların projelerinin ortada olmaması. Gecekondu mahallesine gittiğinizde bu durum sizin için sürpriz olmayabilir, ancak çok bilinen binalarda da maalesef projelere ve yapısal hesaplara ulaşmak pek mümkün olmuyor” diye konuştu.

İzmir depreminde yıkılan Rızabey apartmanında gece devam eden arama kurtarma çalışmaları. / İHA

İZMİR ÖRNEĞİ: "EN BÜYÜK SORUMLULUK, ÇALIŞMALARIN SONUÇLARINI UYGULATMAKTIR"

Günümüzde çok sayıda farklı deprem çalışmalarının yapıldığını belirten Çelik, son olarak şunları söyledi:

“Raporlar hazırlanıyor, incelemeler yapılıyor. Ancak, çalışmaların sonuçları uygulama aşamasına geçemiyor. Karar verici kurumların yaptırdıkları her çalışmanın peşinden gidip sonuçlarının gerekliliklerini yerine getirmesi lazım. İzmir için ileri düzeyde hazırlanmış raporlar vardı, peki neden sorun yaşadık? Bu çalışmalar yaklaşık 20 yıl önce yapıldı. Bunların bir örneği; İzmir Deprem Senaryosu ve Deprem Master Planı. En büyük sorumluluk, yapılan çalışmaların sonuçlarını uygulatmaktır. Bu konuda Türkiye genelinde ciddi eksiklikler görüyorum.