Çıkış stratejisi olmazsa olmaz...
Suriye politikalarında ABD ile istediği yolu alamayan Ankara’nın Rusya ile çıktığı balayına İdlib krizinin gölgesi uzun süredir düşüyor. Han Şeyhun gerilimi bu noktada ittifakın geleceği için zorlu bir test...
MİNE ESENNusra bağlantılı HTŞ gibi cihatçı örgütlerin cirit attığı, TSK’nin desteklediği ÖSO şemsiyesi altındaki grupların Şam yönetimine karşı son kale gördükleri İdlib için Türkiye ile Rusya’nın “silahsızlandırılmış bölge” uzlaşısı temenni ötesine pek geçemedi. Rusya, Türkiye’yi muhalifleri silahsızlandırma sorumluluğunu yerine getirememekle suçlarken Türkiye’den de Rusya’ya Suriye ordusuyla birlikte sivilleri de hedef alan ağır bombardımanlar, göç akını konularında tepkiler uzun süredir seslendiriliyor. Gerilimin yükseldiği dönemlerde ise sular bizzat Erdoğan-Putin’in doğrudan devreye girmeleriyle durulur(muş) hâl alıyor.
Suriye ordusunun Türkiye sınırına uzanan İdlib’in kuzeybatısındaki Han Şeyhun’da kontrolü alma adımı sahadaki dengeler açısından kritik bir dönemeç. Han Şeyhun’un 2014’ten bu yana muhaliflerin elinde olduğunu hatırlarsak, Şam adına toprak bütünlüğü açısından stratejik önemde.
Yaklaşık sekiz yıldır savaşın sürdüğü Suriye, burada askeri konuşlanması olan Türkiye için sorun içinde soruna dönüşmüş durumda. Güvenlik, istikrar, ekonomi, toplumsal-siyasi gelişmeler bir arada... Üstüne bir de ABD ile Rusya gibi küresel güçler arasında varoluş çabası.
Şöyle bir Ankara’nın son dönem politikalarını hatırlayalım... Terör örgütü görülen, ABD destekli PYD/YPG’nin alan kazanmasını engelleme konusunda Washington’ı iknada yetersiz kalan Ankara, bölgesel satrançta yüzünü Şam’ın yakın müttefikleri Rusya ve İran’a döndü. Moskova ile işbirliğini siyasi-ekonomik düzlemde artırma hamlesine Rus S-400 savunma sistemleri satın almayı ekledi.
ABD’yle ilişkilere gelirsek... YPG, FETÖ terör örgütü, Amerikan F35/Rus S-400 krizleriyle NATO’nun iki müttefiki epeydir gerilim hattında. Ama şimdilerde taraflar Suriye’nin kuzeyinde “Güvenli Bölge” planları için yeniden masada. Peki, Türkiye’nin öncelikleriyle ABD’ninkiler arasında ciddi farklılıkların giderildiğini söylemek mümkün mü, zor... İki taraf da anlaşırmış gibi bir görüntü verme çabasında. Neyin karşılığında olduğunu ise ilerideki günlerde görebileceğiz...
ABD ile Suriye’de pek çok kez yola çıkıp yaya kalan Ankara, tüm bu yakıcı gündem arasında İdlib’i adeta kırmızı çizgi ilan etti. Rusya ve İran ise ABD ile girişilen “Güvenli Bölge” konusunda kaygılıyız açıklamaları yapıp, İdlib üzerinden Ankara’yı baskılamaya çalışıyor. Şam ise Moskova’nın desteğini sağlayarak Türkiye’yi dışarı çıkarmanın yolunu arıyor. Ancak şurası gerçek ki Rusya-İran’ın, ABD blokuna karşı Türkiye’nin ortaklığına ihtiyacı açık. Türkiye de benzer bir siyaset içinde kendine manevra alanı sağlamaya çalışıyor.
YPG etkinliğindeki Suriye’nin kuzeyinde ABD’ye, kuzeybatıdaki askeri varlığının olduğu İdlib çevresinde ise Rusya’ya “bensiz karar alamazsınız” mesajı verme hesabında. Ancak son gelişmeler artık Ankara’nın Rusya-ABD’yi birbirine karşı koz kullanma, denge bulma siyasetinin tıkandığına işaret ediyor.
Bütünlüklü bir ülke, siyasi çözüm...
Peki, bundan sonrası ne olur sorusunun yanıtında diğerlerinin atacağı hamlelerden ziyade, Türkiye’nin kendi seçimini belirlemesi önem kazanıyor. Bir anlamda kimin eli, kimin cebinde diyebileceğimiz Suriye krizinde İdlib, Ankara’nın zikzaklı politikalarında artık net kararların alınmasının gerekeceği saha.
Çözümde ise Şam ile diyalog kadar, ana aktörler ABD-Rusya ile de ne aşk ne nefret ilişkisine girmemek önemli. Uluslararası toplumu “artık Suriye’de siyasi çözüm, barış zamanı” demeye ikna ise şart. Daha fazla sürüncemede kalmak Türkiye’yi sınırlarının yanı başında bir oldu bittiye getirebilir. Ulaşılmak istenen hedefte içerde çamura saplanmadan bir çıkış stratejisinin belirlenmesi önemli.
Güç mücadelesinin kendi coğrafyamızda Ortadoğu’dan Akdeniz’e Kıbrıs’a uzanan hatta ilerlediği dönemde, Ankara’nın kendine yer bulamadığı ittifaklıklar artıp fay hatlarında çatlaklar derinleşirken komşu Suriye’nin bütünlüklü bir yapıya kavuşturulmasının önemini anlık, iç politikalara alet etmemek gerekiyor. Dışardan gelecek etkilere karşı en güçlü mücadeleyi ise içerde demokrasi, hak hukuk, özgürlüklerin temelden yükselmesinin sağlayacağı malum.