Cevdet Kudret’in (Süleyman’ın) dünyası!

Uzun yıllar Türk Dil Kurumu’nda Yayın Kolu Başkanlığı yapan yazar Adnan Binyazar’ın nitelemesiyle, “Yüz üniversitenin yüzyıl emek verse yetiştiremeyeceği, gerçek yazınbilimci” Cevdet Kudret (7 Şubat 1907 - 10 Temmuz 1992), edebiyatımıza yetmiş yıl emek vermiş bir yazın ustasıydı. Cevdet Kudret’i “edebiyatımızın ağır işçisi” olarak nitelendirip doğumunun 100. yılında bu isimle bir armağan kitap hazırlamış olan yazar Adnan Özyalçıner de kitaba yazdığı önsözde, “...O, düşüncelerinden ödün vermediği için güç bir yaşam sürdü. Düşüncenin kalıplaştırılmasına, baskı altına alınmasına karşıydı. Özgür düşüncenin kitaplar aracılığıyla yaygınlaştırılacağına inanıyordu...” tespitinde bulunmuştu.

Tahir Şilkan

Fotoğraflar: İSA ÇELİK

‘AĞLANCALIK’ VE ‘EĞLENCELİK’ ÖYKÜLER!

Cevdet Kudret (7 Şubat 1907 - 10 Temmuz 1992), edebiyatın neredeyse bütün dallarında; şiir, öykü, roman, oyun, deneme, eleştiri, inceleme-araştırma alanlarında eser vermiş, okullara yönelik ders kitapları yazmış, edebiyat tarihimize onulmaz katkılarda bulunmuş bir yazardır.

Cevdet Kudret’in öyküleri, kendine insanım diyen herkesi sarsacak öykülerdir. Sokak ismiyle kitaplaşan öykülerini, ‘Eğlencelik’ ve ‘Ağlancalık’ olarak iki bölüme ayıran Cevdet Kudret’in ‘eğlencelik’ öykülerinden dolayı; Aziz Nesin, Cevdet Kudret’i gülmece yazarı olarak nitelendirmektedir. Cevdet Kudret’in öyküleri, yalındır, etkileyicidir, edebiyat tadı vardır, gerçekçidir. Yazıldığı ve hikâyelerde anlatılan dönemlerin toplumsal sorunlarını ortaya koyan öykülerdir.

DÜNYA SAVAŞLARI VE TOPLUM!

Cevdet Kudret’in romanları; Süleyman’ın Dünyası üst başlığında toplanmış, sırasıyla Sınıf Arkadaşları, Havada Bulut Yok, Karıncayı Tanırsınız isimli otobiyografik özellikler taşıyan bir üçlemedir.

Cevdet Kudret, romanlarında, Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinden başlayıp 2. Dünya Savaşı yıllarına otuz yıllık süreçte, Süleyman’ın dünyasını, yarattığı canlı, inandırıcı karakterlerle akıcı bir dille anlatır.

Sınıf Arkadaşları ve üçlemenin diğer kitaplarında, olayları, roman kahramanlarının iç dünyalarında yaşananları, karakterlerin duygu ve düşüncelerini bilen bir anlatıcı anlatmaktadır. Bu anlatıcı, yazarın kendisidir.

Cevdet Kudret zaman zaman alaysı, masal anlatır gibi kısa cümlelerle yalın, etkileyici bir roman diliyle aktarır.

Üçlemenin bütün kitaplarında yazar, her bölüme anlatılan hikâye ile bağlantılı bir başlık vermiştir. Bu başlıklar, romanları okumayı sevdiren, kolaylaştıran bir işleve sahiptir.

Ayrıca, romanların her bölümünde; Türk ve Dünya edebiyatından, halk masallarından, kutsal kitaplardan alıntılanmış bazısı kısa, bazısı uzun bir cümle ya da paragraftan oluşan ve anlatılan bölümle anlamlı bir ilişkisi olan alıntılara yer verilmiştir.

Bu alıntılar, Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman başlıklı üç cilt kitap yazmış olan Cevdet Kudret’in edebiyatımızı ve dünya edebiyatını nasıl bir dikkat ve titizlikle değerlendirdiğini göstermektedir.

Cevdet Kudret’in romanlarında diyaloglar, hikâyeye akıcılık kazandırarak okurun romanları daha iyi anlamasını kolaylaştırmaktadır.

ROMANLARININ ANA TEMASI YOKSULLUK!

Yazar, içinde büyüdüğü Birinci Dünya Savaşı’nın koşullarını, Süleyman ve annesi Ayşe’nin hayata tutunma mücadelesi ekseninde, Süleyman’ın arkadaşları ile ailelerini anlatırken; döneme damgasını vuran yoksulluk ve mütareke İstanbul’unu ayrıntılı anlatımlarla, güçlü bir görsellikle başarıyla aktarır, okurun gözünde canlandırır.

Sınıf Arkadaşları romanındaki tüm olaylar, nedensellikleri ortaya konularak birbirine bağlanmıştır. Süleyman’ın okula başlamasının anlatıldığı birinci bölümden itibaren yazar, sınıf farklılığının insan yaşamının temel ögesi olduğunu ortaya koyar.

Cevdet Kudret’in üç romanında da belirgin tema, yoksulluktur. Bir söyleşisinde, roman üçlemesini, yoksulluk sorununu göstermek için yazdığını söylemiştir.

Yazar kendi yaşamından yola çıkarak İstanbul’un ve ailesinin üstünde dayanılmaz biçimde baskı kuran yoksulluğu, sarsıcı, belleklerden silinmeyecek insan manzaraları ve olaylarla anlatır.

HER SINIFTAN YAŞAM MÜCADELESİ!

Yazarın, Sokak ismiyle kitaplaştırdığı öykü kitabının ‘Ağlancalık’ bölümünde anlattığı öykülerde de sürdürdüğü yoksulluk anlatısı, yazarın safında yer aldığı insanların yaşam mücadelesinin tanıklığıdır.

Roman boyunca aynı olguların farklı sınıftan insanlarda nasıl sonuçlar doğurduğunu, her sınıftan insanın yaşam macerasının, beklenmedik gelişmeler dışında ancak çok büyük bir özveri ve çabayla kıyasla değişebileceğini anlarız.

Havada Bulut Yok, üçlemenin ikinci kitabıdır. Cevdet Kudret romanın başında, ‘Havada Bulut Yok’ halk türküsünün ilk iki dizesine yer verir: “Havada bulut yok, bu ne dumandır?/ Mahallede ölü yok, bu ne figandır?”

Romanda her biri ayrı bir hikâye olabilecek, yine çok iyi gözlemlenmiş insanlar anlatılır. Havada Bulut Yok, Kayseri Lisesi edebiyat öğretmenliğine atanan, göreve başladığı günlerde, 26-27 yaşlarında olan, kendi halinde sessiz, dürüst bir öğretmen olan Süleyman’ın hikâyesidir.

‘İKİNCİ PAYLAŞIM SAVAŞI’!

Az konuşan, insanlık düşüncesine sahip, yoksullardan yana projeler üreten, halka ve yoksul öğrencilere yardım için çareler arayan erdemli bir insan ile kitap okumayan, öğrenciye verebilecek hiçbir şeyi olmayan, terfi almak, müdür olmak için, kişiliksiz davranışlar gösteren, kahvehanede tavla-kâğıt oyunları oynayarak zaman dolduran, lokantada içki içen, kitap, gazete okumayan, kimisi de ticarette, siyasette yol almak isteyen öğretmenler gözler önüne serilir.

Düşünmeyen, emredileni ve söylenenleri yerine getiren, sorumluluk ve çalışma gerektirecek hiçbir yeni öneriyi kabul etmeyen, gününü dolduran, halka ve çalışanlarına mesafeli ve tepeden bakan, okul müdürü, milli emlak müdürü, iskân müdürü, milli eğitim müdürü, bunların yardımcıları, doktor, veteriner, v.d. taşra bürokrasisi eleştirilir.

Havada Bulut Yok romanında, alabildiğine yoksulluğun, açlığın, sefaletin yaşandığı evlerde, ahırda, kilise yıkıntılarında süren yaşamlar anlatılır.

Yoksulluğu artıran, insanları açlıkla karşı karşıya bırakan neden, romanın öncesi ve sonrasını da kapsayan 15 yıllık bir süreci anlattığı “İkinci Paylaşım Savaşı”dır, savaşın yol açtığı kıtlıktır.

Havada Bulut Yok’un anlatısını ilginç kılan noktalardan biri de, o güne kadar İstanbul’da yaşamış birinin taşra şehrindeki yoksulluğu anlatmış olmasıdır. Eğitimli olmanın mutlu bir azınlığın sahip olabileceği bir ayrıcalık olduğu, insanlar arasında uçurum derinliğinde bir sınıf farkı olduğu gözler önüne serilir.

‘KARINCAYI TANIRSINIZ’, EDEBİYATIMIZDA ‘AÇLIK’ ANLATIMINA ÖRNEKTİR!

Süleyman’ın Dünyası’nın üçüncü kitabı Karıncayı Tanırsınız’da ise olaylar 1943 yılında İstanbul’da geçmektedir.

İkinci Paylaşım Savaşı yıllarının koşulları, siyasi iktidarın işten uzaklaştırılmış bir öğretmen üzerindeki acımasız baskısı, açlık, emekçiler üzerindeki emek sömürüsünün gözler önüne serilmesi, parasızlık nedeniyle hastanede alıkonulacağı söylenen cenaze, farklı sınıflardan insanlar arasında yaşanan aşk anlatılmaktadır.

Bu gerçekleri anlatmak yerine, hiçbir şey anlatmayan cümlelerle yazı yazmayı ustalık sanan sahte aydınlardan da söz eden Karıncayı Tanırsınız, sınıf savaşının hep süreceği mesajıyla noktalanır.

Kayseri Lisesi öğretmenliğinden “görülen lüzum üzerine, bakanlık emrine alınmış” işsiz edebiyat öğretmeni Süleyman’ın İstanbul’da annesiyle birlikte sürdürdüğü, açlık ve yoksulluk içindeki yaşamına odaklanan Karıncayı Tanırsınız’da, Sınıf Arkadaşları romanındaki bazı karakterlerin dönüşümü de anlatılır.

Cevdet Kudret, İstanbul Gedikpaşa’da ayakkabı sektöründe çalışan örgütsüz işçilerin yaşam koşullarını gerçek tablolar halinde anlatır. “Aç Açına” başlıklı iki bölüm, edebiyatımızda “açlık” anlatımına örnek oluşturacak gerçeklikte anlatılmıştır.

Romanda, sınıf farkı olan iki insan arasında yaşanan aşkın anlatımı, masallarda olduğu gibi değil gerçek yaşamda olduğu gibidir.

Cevdet Kudret’in işsiz ve beş parasız Süleyman’ın İstanbul’da iş aramak, çalışmak, arkadaş ziyareti v.b. yapmak için parasızlıktan dolayı yaya olarak dolaşmasını anlattığı “Ayaklar” başlıklı bölümdeki betimlemesi de, dil konusundaki derin bilgisini gözler önüne serer:

“...Terlemiş, hafiften şişmiş, yumuşamış. Acıdı ayaklarına. Zavallılar. Bütün yükümüzü bunlar çeker. Vücutlarımızın halk tabakası bunlar. Yalnız bizim için çalışırlar. İlerlememiz, yükselmemiz hep onlarladır. Bineriz sırtlarına, istediğimiz gibi kullanırız. Hiç ses çıkarmazlar. Giderler, gelirler, koşarlar; canları acısa bile dişlerini sıkar, gene çalışırlar. Gık demezler. Ömrümüzün sonuna kadar bütün kahrımızı çekerler, karnımızı doyururlar, sözümüzden dışarı çıkmazlar, başlarının üstünde taşırlar hepimizi...”

EKMEK PARASI PEŞİNDE!

Cevdet Kudret, Karıncayı Tanırsınız’ı, 1948-1958 yılları arasında dokuz yılda yazmasının gerekçesini, bir söyleşisinde şöyle açıklamıştır:

“Roman yazmak çok zaman alan bir sanattı, benimse ekmek parası peşinde koşmaktan arta kalan zamanım yoktu...”

Havada Bulut Yok ve Karıncayı Tanırsınız’ın uzun yıllar sonra yapılan ikinci baskısına, şair yazar Sennur Sezer’in yazdığı önsözdeki değerlendirme anlamlıdır:

“Bu romanlar, yalnız İkinci Dünya Savaşı koşullarının değil, tek parti iktidarının baskısının, savaş zenginlerinin, örgütsüz emeğin ve anlamı örtük yazılarla başı derde girmeden gerçekleri anlatmayı başardığını sanan ‘aydın’ların da irdelendiği / sergilendiği romanlardır...”

Yoksulluk ve açlık, yeterli ücret alamayan insanların, büyük insanlığın, emekçilerin, örgütsüz emeğin temel sorunu olarak gözler önüne serilir. Yoksulluk ve açlık toplumsal bir sorun olmanın dışında, Süleyman’ın karşı karşıya olduğu bir sorun olarak da başarıyla canlandırılmıştır.

Cevdet Kudret’in romanları okunmadan romancılığımız üzerine anlamlı değerlendirme yapılamayacağını düşünen biri olarak romanların yeni baskısının yapılmasının sonsuz mutluluğunu duyuyorum.