'Ben kimseye kıyamadım'
Yakası yünlü, bol cepli, yeşil parka onunla birlikte "devrimciliğin" sembolü oldu. Yeşil parka giyenler cezalandırıldı, yakalandıkları yerde dövüldü. Bu kanlı kıyım sahnesinde bile Deniz Gezmiş, parkasını sembol yapan fotoğrafını çeken gazeteci Ergin Konuksever'e şunu söylüyordu: "Ben hiç kimseye kıyamadım, askere ateş etmiş değilim..."
Tolga YenigünDevrimci önderler Deniz Gezmiş (25), Yusuf Aslan (25) ve Hüseyin İnan’ın (23) 6 Mayıs 1972’de idam edilişinin üzerinden tam 37 yıl geçti. “Üç fidan”ın anıları hâlâ sıcak, yaşama bıraktıkları o kısa ama anlamlı not hâlâ belleklerde...
O dönemin yakın tanığı gazeteci Ergin Konuksever’le Deniz’leri ve üç gencin asıldığı gece babalarının yaşadıklarını konuştuk...
‘Üç sizden, üç bizden’
O dönem çalıştığı Günaydın gazetesince Ankara’da görevlendirilen ve Ankara Haber Ajansı’nın (ANKA) bürosunda gelişmeleri izleyen Konuksever, Deniz’lerin davasının “kararı peşinen verilmiş bir dava” olduğunu söyledi. Konuksever, “O zaman Adalet Partisi iktidardaydı, ‘3 sizden, 3 bizden’ diye bir slogan çıkarmışlardı. O ‘3’ vurgusu Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ve Deniz Gezmiş hakkındaki karardı” dedi. Konuksever, Deniz’lerin o güne kadar, hiçbir cinayetleri olmayan, adam öldürmekten aranmayan, en ağır suçlarının banka soygunu olduğu bilinen kişiler olduğunu vurgulayarak “Ama nedense o dönemdeki iktidar, bu işi aklına takmıştı. Kendini öne çıkarmak için o çocukların asılmasına önceden karar vermişti, daha idam öncesinden birtakım hazırlıklar yapılıyordu. Çukurlar açılmıştı... 3 mezar çukuru hazırdı...” diye konuştu.
‘Taylan Özgür’ü polis vurdu’
5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece yani idamın gerçekleştiği geceyi üç gencin babalarıyla geçiren gazeteci Konuksever, bir dönem konuşulması dahi suç sayılan Deniz’lere ilişkin şimdilerde herkesin bir şeyler anlattığını söylüyor. Konuksever, duruyor, boğazını yakan acıyı temizliyor ve devam ediyor:
“Deniz ‘Ben öldüğüm zaman Taylan Özgür’ün yanına gömün’ demişti. Herkes Taylan Özgür’ün nasıl vurulduğunu başka türlü anlatıyor. Yanı başımda vuruldu Taylan. Hemen ben de oradaydım diyorlar; yalan, orada olmalarına imkân yok. Taylan Özgür vurulduğu zaman yanımda bir kişi vardı. Benim şahidim de var, yanımda Yurdaer Acar vardı. Biz 2 arkadaştık, üniversitede çatışma vardı. Beyazıt Meydanı’nda Turhan Emeksiz anıtının tam önünde bir polis jipi durdu, sonradan bir adam indi, belinden silahını çekti, bir el ateş etti, vurdu çocuğu, bindi jipe gitti. Deniz’in vasiyeti de tam anlamıyla yerine getirilmedi. Mezarları yakınca sayılır, aynı mezarlıkta yatıyorlar ama yan yana değiller.”
Deniz’lerin davasında mahkeme başkanı olan subay Ali Elverdi’nin hayatı karanlıklar içinde olan bir kişi olduğunu belirten Konuksever, davanın bu yönüyle de şaibeli olduğunu söyledi.
“Amaçları bir an evvel bu işi bitirmek, ne kadar çabuk işi bitirirsen o kadar kafan rahat eder anlayışındaydılar” diyen Konuksever, idam kararının resmi gazetede yayımlanır yayımlanmaz hemen o gece gerçekleştirildiğini de anımsattı.
Söz o geceye geldiğinde ise duraksıyor Konuksever, üç gencin babalarıyla otururken o geceyi ve mezarlıkta o sabah yaşananları şöyle anlatıyor:
“O gece feci bir geceydi, yani ben de ıstıraplı bir gece yaşadım. 3 tane babayla bir arada oturuyorsun sabaha kadar. Yapılacak hiçbir iş yok, elinden hiçbir şey gelmez. Üç baba da çocuklarının idamını bekliyor. Asılacaklar zaten, biliyoruz, sabaha kadar asılacaklar... Zaten hapishanenin etrafındaki güvenlik güçlerinden belli oluyor içeride bir şeyler olacağı. Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un babalarıyla sabaha kadar oturduk. Adamlar son derece ıstıraplı, dokunsan ağlayacak adamlar. Kim ağlamaz! Oturmuş evladının ölümünü bekliyor adamlar. Dedik, gidip cenazesini alalım, çıktık işte mezarlığa geldik, orada eşyaları vardı. Deniz’in parkası falan oradaydı, gittik cenazeyi aldık. Bir de imam vardı orada, namazı kıldırmasını rica etti Cemil Abi (Gezmiş). İmam, ‘Ben bunların cenazesini kıldırmam, bunlar idam edildi, katiller. Bunların namazı kılınmaz’ dedi. Bu sözler üzerine Cemil Gezmiş, ‘Git ulan sen kıldırmıyorsan, biz de mi bilmiyoruz dua okumasını, biz kıldırırız’ dedi. Bir aile dostları vardı Kuran okumasını bilen, yaşlıca biriydi. Gereken Kuran’ı o okudu. Deniz’in babası da namazı kıldırdı. Toprağa koyduk, üzerini örttük, sonra da mezarlıkta kuş uçurtmuyorlardı, her tarafı sarmışlardı. Göz göre göre idama gitmişlerdi... Bıraktık geldik, hikâye bundan ibaret.”
‘Alkış tutmayın, onun gibi olun!’
İdam edilişlerinin 37. yıllarında dava arkadaşlarını anlatan Mustafa Zülkadiroğlu, “Deniz’ler idam edildi ama Deniz’lerin ölümüyle birlikte Türkiye’nin devrimci hareketine bir gelenek bıraktılar ve bayrak oldular” dedi. Bugün Deniz’in mücadelesine saygı duyan, onu bir bayrak olarak görenlere düşen görevler olduğunu söyleyen Zülkadiroğlu, “Eğer Deniz yaşarken Ergenekon davası gibi bir dava olsaydı Deniz mutlaka ve mutlaka buna başkaldırırdı. Kitleyi bu hukuksuzluğa karşı hukukun yok edilmesine karşı, hukuk dışı davranışlara karşı mücadeleye çağırırdı, sokağa çıkardı” diye konuştu.
“Deniz’e alkış tutmayı bırakıp Deniz gibi davranın” diyen Zülkadiroğlu, Deniz’leri anlamanın bu olduğunu vurguladı.
‘Onlara ateş etmeyi düşünmedim’
Konuksever’e Deniz Gezmiş’in fotoğrafını soruyoruz. “O fotoğraf...” deyip anlatmaya başlıyor, kendisinin çektiği fotoğrafın öyküsünü:
“Bu fotoğraf, onu idama götüren davada Deniz Gezmiş’in yakalanarak Ankara’ya getirildiği gün çekilmiş bir fotoğraftır. Ankara’da İçişleri Bakanlığı’na getirildi. Cezaevine götürüldü sonra. Hatta Deniz’in o fotoğraf çekilirken bir lafı vardır: ‘Ben hiç kimseye kıyamadım. Askere ateş etmiş değilim. Elimde otomatik silah vardı ama onların hepsi benim kardeşlerimdi. Bu memleketin evlatlarıydı. Onlara ateş etmeyi bile düşünmedim, aklımdan bile geçirmedim o yüzden yakalandım. Onlara hiçbir zaman ateş etmedim.’ ”
Konuksever’le vedalaştıktan sonra dönüş yolunda gözümüzün önünde o fotoğraf, aklımızda Gezmiş’in sözleri:
“Asılma günü gelip çatınca, o sevdiğim giysilerimi giyeceğim. Postallarımı, parkamı.
Öyle her zamanki gibi, eyleme gidiş tavrımla gideceğim darağacına. Yok, tıraş falan da olmayacağım.
Sonra avukatlarıma döneceğim:
‘Sizler de, bizler için gelecek kuşaklara tanıklık edin’ diyeceğim. ‘Bir devrimci ölüme böyle gider işte. Bayram yerine gider gibi’...”