Balyoz iddianamesi kabul edildi
''Balyoz Planı'' iddialarına ilişkin yürütülen soruşturma sonucu 196 kişi hakkında hazırlanan iddianame, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edildi.
cumhuriyet.com.tr''Balyoz Planı'' iddialarına ilişkin yürütülen soruşturma sonucu eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek ve eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 196 kişi hakkında hazırlanan iddianame, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi.
Alınan bilgiye göre, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, Cumhuriyet Savcıları Mehmet Ergül, Süleyman Pehlivan, Ali Haydar ve Murat Yönder tarafından hazırlanan 968 sayfalık iddianame ile 183 klasörden oluşan ekleri üzerindeki incelemesini tamamladı.
Mahkeme, iddianamenin kabulüne karar verdi.
İddianamedeki 196 şüpheli arasında birinci sırada, eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, ikinci sırada eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek, üçüncü sırada eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına ve dördüncü sırada eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Ergin Saygun yer alıyor.
''İrtica ile Mücadele Eylem Planı'' davasında tutuklu yargılanan Albay Dursun Çiçek de şüpheliler arasında bulunuyor.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi heyetine başkanlık yapan üye hakim Davut Bedir, mahkemenin diğer üyeleriyle birlikte iddianamenin oy birliğiyle kabul edildiğini, ancak henüz tensip zaptı düzenlenmediği için duruşma günü ve diğer hususların belli olmadığını bildirdi. Bedir, en kısa sürede tensip zaptını da düzenleyeceklerini ifade etti.
196 şüphelinin 15 ile 20'şer yıl hapsi istendi
''Balyoz Planı'' iddialarına ilişkin olarak hazırlanan iddianamede, eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek ve eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan ile Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Kadir Sağdıç ve Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu'nun da aralarında bulunduğu 196 şüphelinin 15 ile 20'şer yıl arasında hapis cezalarına çarptırılmaları talep edildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan ve 10. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen iddianamede, 196 şüpheli arasında Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Kadir Sağdıç, Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu, Tuğamiral Mehmet Fatih Ilgar, Korgeneral Yurdaer Olcan, tüm generaller Abdullah Dalay, İhsan Balabanlı, Ali Semih Çetin, eski Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri emekli Orgeneral Şükrü Sarıışık, eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek, eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Ergin Saygun, eski Kuzey Deniz Saha Komutanı emekli Koramiral Ahmet Feyyaz Öğütcü, emekli Korgeneral Engin Alan ve Albay Dursun Çiçek de yer aldı.
İddianamede, ayrıca Refik Hakan Tufan, Recai Elmaz, Gökhan Murat Üstündağ, Nurettin Işık, Hasan Fehmi Canan, Salim Erkal Bektaş, Mustafa Erdal Hamzaoğulları, Burhan Gögce, Ahmet Tuncer, Sırrı Yılmaz, Doğan Fatih Küçük, Mehmet Alper Şengezer, Mustafa Karasabun, Faruk Doğan, Yaşar Barbaros Büyüksağnak, Gökhan Çiloğlu, Hasan Hoşgit, Bora Serdar, Hasan Gülkaya, Ergün Balaban, Fatih Uluç Yeğin, Osman Çetin, Hakan Yıldırım, Behzat Balta, Orkun Gökalp, Ahmet Necdet Doluel, Mehmet Fikri Karadağ, Fuat Pakdil, Timuçin Erarslan, Ali Demir, Memiş Yüksel Yalçın, Yunus Nadi Erkut, Kahraman Dikmen, Ertuğrul Uçar, Arif Bıyıklı, Yusuf Ziya Toker, Mehmet Yoleri, Metin Yavuz Yalçın, Halil Yıldız, Mehmet Ulutaş, Erhan Kuraner, İsmet Kışla, Fatih Altun, İmdat Solak, Taylan Çakır, Tayfun Duman, Ahmet Yanaral, Embiya Şen, Recep Rıfkı Durusoy, Ali Güngör, Mehmet Ferhat Çolpan, Ercan İrençin, Recep Yavuz, Hanifi Yıldırım, Ertan Karagözlü, Hamdi Poyraz, Kubilay Aktaş, Mustafa Aydın Gürül, Ahmet Küçükşahin, Levent Güldoğuş, Abdurrahman Başbuğ, Ahmet Yavuz, Rifat Gürçam, İhsan Çevik, Bulut Ömer Mimiroğlu, Hakan İsmail Çelikcan, Yüksel Gürcan, Erol Ersan, Hasan Basri Aslan, Halil Kalkanlı, Hakan Sargın, Mustafa Kelleci, Kemal Dinçer, Hüseyin Özçoban, Murat Balkaş, İzzet Ocak, Soydan Görgülü, Ayhan Gedik, Duran Ayhan, Dursun Tolga Kaplama, Cengiz Köylü, Abdullah Zafer Arısoy, Gürbüz Kayas, Mehmet Kemal Gönüldaş, Erdinç Atik, Doğan Temel, Ali Deniz Kutluk, Cemal Temizöz, İsmail Karaoğlan, Abdil Akças, Aytekin Candemir, Taner Balkış, Harun Özdemir, Turgay Erdağ, İbrahim Koray Özyurt, Muharrem Nuri Alacalı, Levent Görgeç, Dora Sungunay, Soner Polat, Ali Türkşen, Ahmet Şentürk, Ramazan Cem Gürdeniz, Cem Aziz Çakmak, Namık Koç, Musa Farız, Levent Çehreli, Mücahit Erakyol, Nejat Bek, Ahmet Topdağı, Hüseyin Hoşgit, Selahattin Gözmen, Mustafa Korkut Özarslan, Engin Baykal, Özer Karabulut, Ümit Özcan, Lütfü Sancar, Ali İhsan Çuhadaroğlu, Mehmet Kaya Varol, Murat Özçelik, Mustafa Önsel, Emin Küçükkılıç, Mustafa Çalış, Suat Aytın, Recep Yıldız, Ramazan Bulut, Ali Rıza Sözen, Bülent Tunçay, Mutlu Kılıçlı, Levent Maraş, Uğur Üstek, Yusuf Kelleli, Bahtiyar Ersay, Levent Erkek, Mümtaz Can, Nuri Ali Karababas, Tuncay Çakan, Faruk Oktay Memioğlu, Mustafa Kemal Tutkun, Taner Gül, Hüseyin Bakır, Hakan Öktem, Murat Bektaşoğlu, Ahmet Çetin, Mustafa Aydın, Nihat Altunbulak, Cemalettin Bozdağ, Utku Arslan, Nedim Ulusan, İlkay Nerat, Kıvanç Kırmacı, Nihat Özkan, Hakan Akkoç, Gökhan Gökay, Şafak Duruer, Abdullah Gavremoğlu, Ahmet Türkmen, İkrami Özturan, Cemal Candan, Hayri Güner, Hüseyin Topuz, Hasan Hakan Dereli, Ali Aydın, Halil Helvacıoğlu, Veli Murat Tulga, Behcet Alper Güney, Hasan Nurgören, Mustafa Yuvanç, Barbaros Kasar, Fatih Musa Çınar, Erdal Akyazan, Hüseyin Polatsoy, Kasım Erdem, Mustafa Koç, Ayhan Taşkın, Fikret Coşkun, Zafer Karataş, Hüseyin Durdu, Altan Dikmen, Bekir Memiş, Meftun Hıraca ve Murat Ataç da ''şüpheli'' olarak sıralandı.
Aynı iddianamede, tüm şüphelilerin 15 ile 20 yıl arasında hapis cezası öngören ve ''Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri heyetini, cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmeye teşebbüs'' suçunu düzenleyen eski TCK'nın 147 ve 61. maddeleri gereğince cezalandırılmaları istendi.
Balyoz iddianamesi
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan ve 10. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen iddianamenin ''Sonuç, değerlendirme ve talepler'' bölümünde, bu plan kapsamında hazırlandığı anlaşılan belgeler, planın denenip müzakere edildiği plan seminerine ait ses kayıtlarının çözümleri anlatılan deliller ışığında bir bütün olarak incelendiğinde, ''Balyoz Sıkıyönetim Komutanlığı'' adlı yapılanmanın nihai amacının, devlet kontrolünü ele geçirmek olduğu belirtildi. Bunun aşamalardan oluştuğu ifade edilen iddianamede, birinci aşamada istihbarat faaliyetlerinin yer aldığı, bundan sonraki aşamaların tamamında ihtiyaç duyulacak olan bilgi toplama ve fişleme noktalarından çıkarılarak mühimmatın dağıtılması olduğu vurgulandı.
İkinci aşamanın askeri müdahale için zemin hazırlama süreci olduğu dile getirilen iddianamede, şöyle denildi: ''Balyoz yapılanmasının, askeri bir müdahale için öncelikle ülkeyi günden güne kaos ve kargaşa ortamına çekerek ortamı şekillendirmeyi planladığı, bu amaçla 'Oraj', 'Suga', 'Çarşaf' ve 'Sakal' eylem planlarını hazırladığı görülmektedir. Eylem planlarının haricinde hem ortam şekillendirmesine katkı sağlayacak nitelikte, hem de bir sonraki süreçte darbe karşıtı fikirler beyan edeceği tahmin edilen aydın, gazeteci, yazar ve akademisyenleri engellemeye yönelik planların hazırlandığı da görülmüştür. Balyoz yapılanması tarafından belirlenen temaların yoğun bir şekilde kullanılmasıyla kamuoyunun yönlendirilmesi ve halkın askeri bir müdahalenin zaruri olduğunu düşünür hale gelmesini sağlamanın da planların birer parçası olduğu görülmektedir.''
Askeri müdahale ile hükümeti uzaklaştırmak
İddianamede, üçüncü aşamanın askeri müdahale olduğu belirtilerek, ikinci aşamada belirtilen ortam şekillendirme faaliyetlerinin askeri bir müdahaleye zemin oluşturacak hale gelmesinin ardından 1. Ordu Komutanlığı komutasındaki yapılanmanın, önce olağanüstü hal ve ardından sıkıyönetim ilan ederek, askeri bir müdahale ile Türkiye Cumhuriyeti hükümetini iktidardan zorla uzaklaştırmayı planladığı kaydedildi. Daha sonra öncelikle kilit noktalara belirlenen Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin getirileceği, kamu kurumları, sağlık, gıda, ulaşım ve benzeri her türlü ihtiyaç kaynaklarının kontrol altına alınacağı, önceden belirlenen kişilerin teşkil edilecek birimlerce gözaltına alınacakları ve tutuklanacakları vurgulanan iddianamede, kapatılmak üzere belirlenen basın ve yayın kuruluşları, vakıf, dernek gibi yerlerin faaliyetlerine son verileceği, belirlenen şahısların, kurumların mal varlıklarına ve devlet ekonomisine el koyacaklarının görüldüğü anlatıldı.
Dördüncü aşamada yürütme görevinin ''Milli Mutabakat Hükümeti''ne bırakılacağı, bu hükümetin de ''cunta'' tarafından belirlenen hükümet programını uygulayacağı dile getirilen iddianamede, birinci aşamada tespitleri yapılan şahısların görevden alınıp yerlerine belirlenen asker ve sivillerin getirileceği, polisin jandarma kontrolüne verilecek şekilde yeni bir yapılanmaya gidileceği, MİT'in başına muvazzaf bir general ve kilit noktalarına belirlenen müzahir personelin getirileceği, fişlenen TSK personelinin ilişiğinin kesileceği ve emekli askerlerin belirlenen kamu görevlerini devralmasının sağlanacağının planlandığı iddia edildi.
''Milli Mutabakat Hükümeti''nin ''cunta'' tarafından belirlenen politikalar hayata geçirilip belirlenen kadroların da iş başına getirilmesine kadar iktidarda kalacağı ve bu dönemin ''Balyoz Güvenlik Harekat Planı''nda ''Yeniden Yapılandırma Safhası'' olarak düzenlendiğinin görüldüğü anlatılan iddianamede, beşinci aşamanın da seçim olduğu vurgulandı. İddianamede, ''Balyoz'' yapılanmasının isteği doğrultusunda ''Milli Mutabakat'' ismi verilen yürütme organınca şekillendirilen devlet yapısının bu haliyle kontrol altına alınmış olacağı belirtildi.
Planı Çetin Doğan'ın hazırladığı iddiası
İddianamede, 3 Kasım 2002 seçimlerinde mecliste çoğunluğu sağlayan ve hükümeti kuran partinin kimliği, kadroları ve yönetim tarzından rahatsızlık duyan dönemin 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan tarafından ''28 Şubat sürecinde elde edilen kazanımlardan istifade edilememesi ve 2002 seçimlerinde AK Partinin tek parti olarak iktidara gelmesi ile beraber ülkede hızlı bir zemin kayması yaşanması nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin laiklik karşıtı ve irticai unsurların etkisine girmeye başladığı ve bu nedenle Balyoz Komutanlığının İç Hizmet Kanunu'nun kendisine verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevinin gereği olarak bu harekat planının hazırlandığı'' öne sürüldü. Kurulan hükümetin bir darbeyle yıkılması ve yerine ''Milli Mutabakat Hükümeti'' adı altında yeni bir hükümetin kurulması yönünde çalışma başlatıldığı ifade edilen iddianamede, öncelikle 1. Ordu Komutanlığı bünyesinde görev yapan bazı general ve üst düzey subaylarla görüşülerek bu hususta anlaşmaya varıldığı vurgulandı.
l. Ordu sorumluluk sahası içinde bulunan dönemin Harp Akademileri Komutanı İbrahim Fırtına ve Donanma Komutanı Özden Örnek ile temas kurulduğu ve ardından anlaşma sağlandığı, yine aynı saha içerisinde bulunan İstanbul ve Bursa Jandarma Bölge Komutanları ile de temas ve anlaşmanın sağlandığı belirtilen iddianamede, ''Eldeki mevcut delillere göre, dönemin Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının dahil olmadıkları anlaşılan, şüphelilerin ordu bünyesindeki askeri hiyerarşi dışında bu amaçla bir yapılanma oluşturdukları, kurulan bu suç örgütünün darbe yaparak hükümeti yıkmaya yönelik, öncelikle Balyoz Güvenlik Harekat Planı adı altında demokratik yollardan iş başına gelmiş hükümeti antidemokratik yollarla yönetimden uzaklaştırma amacıyla çok kapsamlı ve ayrıntılı bir plan hazırladığı, bu planda hükümet ile işbirliği içerisinde olduğu vurgusu yapılan ve irticai olarak nitelenen grupların da tek ferdi kalmayacak şekilde ortadan kaldırılmasının hedeflendiği görülmektedir'' ifadelerine yer verildi.
Darbe sonrasında yapılacaklar
''Balyoz Harekat Planı'' kapsamında kara, deniz, hava ve jandarma birliklerinde görevlilerce planda öngörüldüğü şekliyle, öncelikle sıkıyönetim ilanının sağlanması, bunun ardından darbe yapılmasının amaçlandığı ve bu amaçla sıkıyönetim ve darbe sonrasında yapılacak işlerin planlanıp belirlendiği vurgulanan iddianamede, bu kapsamda görev alacak personelin belirlendiği kaydedildi. Yine harekatta ihtiyaç duyulacak cezaevleri, hastaneler, ilaç ve gıda depoları ve benzeri lojistik destek sağlanacak yerlerin ve buralarda görevlendirilecek personelin kimler olacağının da belirlendiği ifade edilen iddianamede, ideolojik ve dini görüşlerine göre, kurumların da benzer şekillerde hukuka aykırı olarak kayıt altına alındıkları, fişlendikleri anlatıldı.
''Balyoz Harekatı''nın ardından hükümetin devrilecek olması sebebiyle göreve getirilmesi planlanan yeni kabinenin de oluşturulduğu, kimin başbakan, kimlerin bakan olacağının da belirlendiğinin görüldüğü belirtilen iddianamede, bu planın ''Olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo'' ismiyle jenerik bir senaryo şeklinde özel seçilmiş sınırlı sayıda personelin katılımı ile icra edilecek gizli, gizlilik derecesinde bir plan seminerinde denenerek müzakere edileceğinin belirtildiği ifade edildi.
''Balyoz Güvenlik Harekat Planı''nın bir anda yapılmış bir plan olmadığı belirtilen iddianamede, AKP'nin hükümeti kurmasından sonra çalışmaların yönünün değiştirildiği, önce ''Olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo'' oluşturulduğu, akabinde bu senaryonun yürürlüğe konulması için çalışmalar başlatıldığı öne sürüldü. Bu çalışmalara göre, ülkenin yönetiminin ele alınmasının planlandığının anlaşıldığı belirtilen iddianamede, 1. Ordu Komutanlığının bölgesinde yer alan deniz kuvvetlerine bağlı birliğin yaptığı ''Suga Planı'', 1. Ordu bölgesinde yer alan hava kuvvetlerine bağlı birliğinin yaptığı ''Oraj Planı'' ve 1. Ordu bölgesinde yer alan jandarma birliklerinin yaptığı ''Sakal'' ve ''Çarşaf'' planlarının bu mahiyette olduğu iddia edildi.
Sonuç, değerlendirme ve talepler
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan ve 10. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen iddianamenin ''Sonuç, değerlendirme ve talepler'' bölümünde, ''Balyoz Harekat Planı''nın yer aldığı belgenin oluşturulma tarihinin 13 Kasım 2002, son kaydetme tarihinin de 2 Aralık 2002 olduğu belirtildi. İddianamede, 5-7 Mart 2003 tarihlerinde l. Ordu Komutanlığında gizli, gizlilik derecesinde sadece 162 kişinin katılımı ile jenerik şekilde gerçekleşen seminerin, ''Balyoz Harekat Planı''nda öngörülen ve bir nevi darbenin tatbikatı olan seminer olduğu öne sürüldü. İddianamede, TÜBİTAK teknik bilirkişilerince hazırlanan rapora göre, soruşturma konusu belgelerin yer aldığı dijital verilerin yapılan incelemelerinde, belgelerin tamamının 2003 yılı ve öncesine ait olduğu, belgelerin oluşturulma tarihlerinin üzerlerinde yazan tarihler olduğu ve CD'lere sonradan ekleme yapılmadığının belirlendiği, aynı hususun Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde görevlendirilen teknik uzman bilirkişiler tarafından da teyit edildiği anlatıldı.
Sanık Tanyeri'nin notları
İddianamede, sanık Süha Tanyeri'nin el yazısı notlarına da yer verilerek, ''El yazısıyla yazdığı notlarda, birinci tehdidin iç tehdit olduğu, bölgede irticaya karışan kişilerin tespit edilmesi, bölgedeki basın yayın organlarının, kurumların tespit edilmesi, halkın günlük ihtiyaçlarının tespit edilmesi, bu çalışmaların çok gizli yapılması gerektiği belirtilmektedir. Notlarda geçen hususlardan birisi de 'bölgede PKK-KADEK ile işbirliği yapacak kişiler önceden tespit edilmelidir' şeklindeki nottur. Sıkıyönetim ilanı halinde sivil kişilerle irtibat kurulması, sıkıyönetim bildirilerinin anlaşılır olması gerektiği belirtilmektedir'' denildi.
İddianamede, yine Tanyeri'nin bir konuşma metnine de değinilerek, bu metnin de yapılan planların tamamen önce sıkıyönetim ilanını gerektirecek olaylara yönelik olduğu, akabinde de sıkıyönetim ilan edilmesinin sağlanması ve yönetime el koymaya yönelik olduğunu ortaya koyduğu kaydedildi. Planda ''Görevlendirilecek Kategoriler'' başlıklı eke bakıldığında da bu kategorilerin hiç birisinin barış zamanında ve olağanüstü hal zamanında TSK'nin görev alanına girmediği vurgulanan iddianamede, bunun planın icrası aşamasına geldiğini, dolayısıyla suçun icra hareketlerine başlandığını gösterdiği öne sürüldü.
Tüm belgelerin TSK'ye ait bilgisayarlarda hazırlandığı iddiası
Ceza hukukunda suçun niteliğine göre hemen hemen her şeyin delil olarak kullanılabildiği belirtilen iddianamede, soruşturma konusu olayda, soruşturmanın bir ihbar ve bir gazetede soruşturma konusu planlarla ilgili yayın yapılması üzerine başlatıldığı anlatıldı. Birçok powerpoint belgesinde ''fserbest'' isimli kullanıcının belgeyi yazan kişi olarak görüldüğü, tüm belgelerin TSK'ya ait bilgisayarlarda hazırlandığının anlaşıldığı belirtilen iddianamede, pek çok belgede kullanıcı ismi olarak ''fserbest'' isminin yer almasının, belgelerin kötü niyetli kişilerce sahte olarak üretildiği iddiasının dayanaksız olduğunu gösterdiği ifade edildi. CD'lerde yer alan planlarda ve özelikle plan seminerinde, bilgi ve belgelerin arşivlenip CD olarak kozmik büroya kaldırılmasının emredildiği vurgulanan iddianamede, bu emir doğrultusunda yapılan araştırmada, plan seminerlerin arşivlendiğinin de tespit edildiği, CD'lerin bu emir doğrultusunda yapılan arşivleme çalışması sırasında arşivlenen CD'ler olduğu kaydedildi.
Planın 'düşman durumu'
İddianamede, ''Balyoz Harekat Planı''nda ''Durum/Genel'' başlığı altında, ''28 Şubat sürecinde elde edilen kazanımlardan istifade edilememesi ve 2002 seçimlerinde AK Partinin tek parti olarak iktidara gelmesiyle beraber, ülkede hızlı bir zemin kayması yaşanmış ve Büyük Atatürk'ün bize emanet ettiği ülkesi ve milletiyle bir bütün olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti laiklik karşıtı ve irticai unsurların etkisine girmeye başlamıştır. Son zamanlarda varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içindedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerini değiştirme gayretleri gizlenemeyecek kadar aşikar ve had safhaya ulaşmıştır'' şeklinde ibarelerin bulunduğu kaydedildi.
Planın ''Düşman Durumu'' başlığı altında da ''AK Parti hükümeti, irticai faaliyetlerin ülke içerisinde artmasına, güç kazanmasına, kadrolaşmasına ve teşkilatlanmasına tam destek vermekte, tüm ülke genelinde AK Parti yandaşları, tarikat ve cemaatler ile devlet kademelerinde hızla kadrolaşmakta, medrese, tekke ve zaviye tipi, eğitim ve öğretim birliğini ortadan kaldıran çarpık bir eğitim sisteminin yeniden hayata geçirilmesini hedeflemekte, TSK ile birlikte laik Cumhuriyet'in en önemli teminatı anayasal kurumların etkinliğini kıracak, kendi amaçları doğrultusunda evrimleştirecek yollar aramakta, AB üyeliğini ve terör sorununu bahane ederek, Cumhuriyet'in temel niteliklerini değiştirmeye yönelik çabalarını devam ettirmektedirler'' yazıldığı vurgulandı.
İddianamede, planın ''Harekat Ortamının Şekillendirilmesi Safhası'' başlığı altında ise yine diğer faaliyetlerin yanı sıra ''Sürekli irticai faaliyetler ile ilgili haberler, öğrenci olayları, artan şehit cenazeleri, ekonomik bunalım, faili meçhul eylemlerle, sokaklara dökülmüş halk temaları sürekli işlenerek, halkın en güvendiği kurum olan TSK'dan gereğini yapmasını beklediği yönünde kamuoyu yönlendirme çalışmaları yapılacağı''nın belirtildiğine işaret edildi.
Medya 'dost unsur'
Yine 11 numarası verilen CD içerisinde ''Harekat planına kamuoyu desteği sağlanmasında faydalanılacak medya mensupları'' başlığı altında 137 medya mensubunun isminin yer aldığı belirtilen iddianamede, gerek darbe öncesinde şartların olgunlaştırılması, gerekse darbeden sonra darbeci yönetime meşruiyet kazandırılması amacıyla medya mensuplarının ''dost unsurlar'' arasında sayıldığının görüldüğü anlatıldı. İddianamede, ayrıca 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül'den önce yapılan haberlere bakıldığında, darbeye götüren süreçte aşamalı olarak haberlerin yapıldığı, gerçekleşen olaylarla ilgili yapılan haberlerin ve yorumların darbecilerin işini kolaylaştırdığı, bu şekilde darbelere zemin hazırlandığı, ayrıca silahlı kuvvetler mensuplarının darbe yapmaya teşvik edildiğinin görüldüğü kaydedildi. Eylem planları çerçevesinde şüphelilerin askeri müdahaleye ortam hazırlamak amacıyla yazılı medyada haber çıkmasını sağladıkları, bir kısım bilgileri kasıtlı olarak medyaya servis ettikleri kanaatine varıldığı dile getirilen iddianamede, basında yer alan bazı haberlerde eylem planlarının uygulamaya konulduğunu öne sürüldü.
Cebirle işlenebilecek fiiller
İddianamede, ''Balyoz Harekat Planı''nın gerçekleştirilmesi aşamasında muhtemel eylem yerlerinin keşfi, tutuklanacak kişiler (siyasi parti mensupları, belediye başkanları, sivil toplum örgütlerinin yönetici ve üyeleri, gazeteciler, aydınlar, bilim adamları, kanaat önderleri), okulundan atılacak öğrenciler, el konulacak araçlar, görevden uzaklaştırılacak, tutuklanacak, emekliye sevk edilecek, kullanılacak kamu görevlilerinin belirlenmesi, hassas olarak belirlenen kurum ve kuruluşların başına hangi askeri personelin atanacağının belirlenmesi, zararlı olarak nitelenmesi sebebiyle ilişiği kesilmesi planlanan askeri personelin belirlenmesi, polis teşkilatının ne şekilde yönlendirileceği, kullanılacağının tespiti, basın ve yayın kuruluşları ile çalışanlar hakkında yapılan planlamalar (kimlerin tutuklanacağı, kimlerin kullanılabileceğinin tespiti) gibi suç teşkil eden fiillerin cebirle işlenebilecek fiiller olduğu kaydedildi. Buna göre, şüphelilerin eylemlerinde kanunun aradığı cebir unsurunun varlığı şartının gerçekleştiği belirtildi.
İç tehdit ve ilgili değerlendirmelere yer verildi
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan ve 10. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen iddianamenin ''Sonuç, değerlendirme ve talepler'' bölümünde, 1. Ordu Komutanlığı ve bağlı birliklerde yürütülen plan çalışmalarında, iç tehdit ve ilgili değerlendirmelere yer verildi.
Değerlendirmeler sırasında ''yasal çerçeve''den bahsedildiğine dikkat çekilen iddianamede, 7 numaralı delil CD'sinde yer alan bilgilerden dönemin 1. Ordu Komutanı olan Çetin Doğan'ın AKP hükümeti kurulmadan önce verdiği emirler ve ordunun yapısıyla ilgili önerdiği değişiklik tekliflerinin yer aldığı anlatıldı.
Doğan'ın 2002 genel seçimlerinden sonra yaptığı çalışmaların ise tamamen farklı olduğu ifade edilen iddianamede, şunlar kaydedildi: ''Bu dönemde yapılan faaliyetlerin tamamen 1. Ordu'nun görev alanına yönelik olduğu görülmektedir. İç tehdit üzerinde hiç durulmamıştır. Ancak AKP hükümeti kurmasıyla birlikte çalışmaların yönü değiştirilmiş, iç tehdit gündeme getirilerek çalışmalar yapılmıştır. Yapılan bu çalışmalar da o dönemin hükümetinin devrilmesine yönelik olmuştur. 2002 yılı Kasım ayında yapılan genel seçimlerden sonraki çalışmaların en önemli konusu ise tamamen AKP'nin kurmuş olduğu hükümetin faaliyetleri olmuştur. Bu iki karşılaştırma sonucunda, seçimlerden sonra 1. Ordu karargahında ve dolayısıyla bağlı birliklerinde, durumdan rahatsızlık duyulması için hemen çalışmaların yön değiştirdiği, çalışmaların tamamen hükümete karşı yönlendirildiği görülmektedir. Hükümetin ülkeye şeriat getireceği korkusu oluşturularak, hukuk dışı çalışmalara, faaliyetlere ortam hazırlanmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır.''
Mart 2003 tarihli 1. Ordu Komutanlığı Plan Semineri sonuç raporunda, ''05-07 Mart 2003 tarihleri arasında icra edilen seminerde Cumhuriyetin laik, demokratik yapısını tehdit eden iç politikadaki gelişmeler, siyasal İslama yöneliş, devlet içi kadrolaşma gibi iç tehdit konularının görüşüldüğü'' ifade edilen iddianamede, iç tehdit mevcut iken dışa yönelik bir harekatın başarılı olmasının riskli olduğu, öncelikle iç cephenin sağlam tutulması gerektiği, iç tehdide yönelik hazırlıkların da yüksek seviyede olması ve bu yönde alınacak tedbirlerin planlara yansıtılmasının uygun olacağı sonucuna ulaşıldığının bildirildiğine yer verildi.
Harekat planında sıkıyönetimin önceliği
l. Ordu Komutanlığı ve bağlı birliklerin harekat planlarında AKP'nin 2002 yılı milletvekili seçimlerini kazanmasına kadar olan dönemde çoğunlukla dış tehdide yönelik düzenlemeler yapıldığı ve bunlar üzerinde çalışmalar sürdürüldüğü vurgulanan iddianamede, AKP'nin tek başına hükümeti kurmasından sonra planların revize edilmeye başlandığı, bu bağlamda iç tehdit esas alınarak özellikle sıkıyönetim planları güncellendiği ifade edildi. Sıkıyönetimin Anayasada ''olağanüstü yönetim biçimi'' olarak belirlendiği, ondan önce ''olağanüstü hal yönetim biçimi''nin yer aldığı belirtilen iddianamede, yapılan planlarda ise şiddet olaylarının artması halinde geçilebilecek olan ''olağanüstü hal yönetim biçimi''nin hiç göz önüne alınmadığı, doğrudan ''sıkıyönetim biçimi'' üzerinde durulduğu kaydedildi.
İddianamede, şöyle denildi: ''Çünkü sıkıyönetimde kolluk yetkisi tamamen TSK'nın eline geçmektedir ve sıkıyönetim ilanından sonra ülke yönetimini ele almak, yani askeri müdahale yapmak daha kolay hale gelmektedir. Sıkıyönetim planlarının yasal olduğu, iç tehdide yönelik çalışmaların da EMASYA doğrultusunda yasal olduğu savunma olarak ileri sürülebilir ise de sıkıyönetim planları yapılırken 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi 'Bayrak Harekatı Planı' esas alınmış, bu planlar üzerinden paralel nitelikte çalışmalar yapılmıştır. Tutulan notlardan ve kaynak olarak kullanılan materyallerden bu durum anlaşılmaktadır. Şüphelilerden Süha Tanyeri'nin el yazılı notları da bunu göstermektedir. Ayrıca Süha Tanyeri ve bir kısım şüpheliler, 12 Eylül planlarını çıkarmış ve üzerinde çalışmalar yapmıştır. Şüpheli Süha Tanyeri, o dönemde 1. Ordu Harekat Başkanı olarak görev yapmıştır.''
Sıkıyönetim için önce 1. Ordu'nun hazırlıkları yapmaya başladığı, daha sonra bağlı kolordular, tümen ve tugayların bu yönde çalışmalar yaptıkları öne sürülen iddianamede, şunlar kaydedildi: ''Bu çalışmalara ilişkin yazışmalar, değişiklikler, kimlerin katıldığı, belgeleri kimlerin imzaladığı ilgili bölümlerde açık olarak belirtilmiştir. Askeri müdahaleye yönelik planlar dışındaki birliklerin planlarına, gizliliği ihlal etmemek açısından yer verilmemiş, yalnız soruşturma konusu suça ilişkin planların yasa dışılığını ortaya koymak açısından zaman zaman bunlara da değinilmiş, karşılaştırma yapılmıştır. Bu suçlarda teşebbüsün ancak ihtilal günü silahlı birliklerin harekete geçirilmesiyle başlayacağı, bunlardan önce yapılanların hazırlık hareketi niteliğinde olacağı ileri sürülebilir ise de söz konusu suçlarda korunan hukuki yarar ülkenin bütünlüğü, yasal bir hükümetin ve yasama organının varlığıdır. Suçların koruduğu bu hukuki yarar dikkate alındığında bu görüşe itibar etmenin mümkün olmadığı değerlendirilmiştir. Belki bu görüş, TSK dışındaki bir silahlı suç örgütü veya başka oluşumlar için savunulabilir. Ancak TSK içindeki böyle bir yapılanma için savunmak mümkün değildir. Zira tank ve topun sokağa çıkmasından sonraki sonuç ya ülkenin bölünmesi, ya düzenin değişmesi ya da karşı gurubun egemenliği ele almasıdır. Her halde bu üç sonuç da ülkeyi bir uçuruma yuvarlar. Ülkeyi kollama görevi olan bir kurumun önemli bir bölümünün başındaki komutanın astlarıyla beraber böyle bir plan yapması ve hazırlıklarını 'fişlemeler, atılacaklar, alınacaklar, tutuklanacaklar' şeklinde sürdürmesinin, soruşturma konusu suçların icrai hareketlerinin başlaması için yeterli olduğu değerlendirilmiştir. Aksi takdirde kanun koyucunun bu suçlarda elde etmek istediği hukuki yarar ile varılan sonuç arasında bir tutarsızlık olur. Bu nedenlerle suçun icrai hareketlerinin başladığı, dolayısıyla teşebbüs aşamasının gerçekleştiği kanaatine varılmıştır.''
Hükümeti devirme suçunun icra hareketleri
Dava konusu seminerde, şüpheli Çetin Doğan'ın 1980 askeri müdahalesinden de örnekler verdiği belirtilen iddianamede, bu defa çalışmaların daha sıkı tutulup, kurumlara yerleştirilecek askeri personelin seçimi, görevlendirilmesi, atandığı kurumda kalıcı olabilmesi için görevlendirme konusunda detaylı çalışmalar gerektiğini, aksi takdirde işlerin planlandığı şekilde yürümeyeceğini vurguladığına yer verildi. ''Balyoz'', ''Suga'', ''Oraj'', ''Sakal'' ve ''Çarşaf'' adlı eylem planlarında sonuç olarak görevlerin belirlendiği kaydedilen iddianamede, somut olaylarda yapılan planların senaryodan ibaret olmadığının anlaşılacağı vurgulandı.
Suçun hazırlık hareketlerinden çıkıp icra hareketlerine geçişin yapıldığını gösteren en önemli delilin ''Balyoz Güvenlik Harekat Planı'' içinde yer aldığı belirtilen iddianamede, şöyle denildi: ''Cumhuriyet başsavcılığımızca yürütülen soruşturmada, şüphelilerin sayısı, rütbeleri, emir ve komutaları altındaki birliklerinin sayı ve imkanları ile sahip oldukları araç ve gereç bakımından amaçlanan suçu işlemeye elverişli imkanlara sahip olduğu, bu durumda şüphelilerin üzerlerine atılı cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs suçu açısından aralarındaki dayanışmanın, TSK'nın yasal askeri hiyerarşisi dışında oluştuğu kuşkusuzdur. Soruşturma konusu 'Balyoz Güvenlik Harekat Planı' ve 'Oraj Hava Harekat Planı' içeriğindeki açıklamalardan, soruşturma konusu yapılan hükümete karşı eylemlerin şüphelilerin görevli oldukları askeri birliklerin tüm personeli tarafından değil, özel olarak seçilmiş, görevlendirilmiş personelinin katılımıyla planlandığı, gerçekleştirilmesi planlanan harekatın icra safhası ve sonraki aşamalarında kilit görevlere seçilmiş bu personelin getirileceği, bu personelin aynı zamanda görevlendirme konusunda yetkili olduğu, şüpheliler arasındaki bu yönde önceden anlaşma emir komuta zinciri, iş bölümü ve görev bölümü bulunduğu hususlarında yeterli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunduğu anlaşılmıştır. Şüphelilerin ayrıntılı olarak hazırladıkları hukuk dışı faaliyetlerini, ellerinde/iradelerinde olmayan nedenlerle hükümeti devirme suçunun icra hareketlerini tamamlayamadıkları, eylemlerinin teşebbüs aşamasında kaldığı kanaatine varılmıştır.''
İddianamede, ''Balyoz Planı''nda hükümet ile işbirliği içerisinde olduğu vurgusu yapılan ve irticai olarak nitelenen grupların da etkisizleştirilmesinin hedeflendiği ve belirlenen bu hedefleri gerçekleştirmeyi planlayan yapılanmanın öncelikle yapay bir müdahale ortamı hazırlayıp yapacağı işi meşru göstermeye çalıştığı savunuldu. İddianamede, şu görüşlere yer verildi: ''Yapılanma içerisinde yer alan bazı jandarma görevlileri tarafından hazırlanan 'Sakal' ve 'Çarşaf' isimli eylem planlarıyla kargaşa yaratmanın planlandığı, yine bu yapılanma içerisinde yer alan deniz ve hava kuvvetlerinde görevli bazı şüpheliler tarafından hazırlanan 'Oraj' ve 'Suga' isimli planlarla hava sahası ve kıta sahanlığı konularında Yunanistan'ın taciz edilerek iki ülke ilişkilerinin gerilmesinin öngörüldüğü tespit edilmiştir. Böylece öncelikle 1. Ordu merkezli İstanbul ve çevre illerde sıkıyönetim ilan edilmesinin amaçlandığı, yine jandarma görevlileri tarafından hazırlandığı belirlenen 'Döküm' isimli eylem planının Müslüman bir dini grubun liderine, 'Sakal' (öncekinden farklı) isimli eylem planının gayrimüslim dini lider ve iş adamlarına, 'Tırpan' isimli eylem planının akademik kadroya, 'Orak' isimli eylem planının Ermeni basın mensuplarına, 'Yumruk' isimli eylem planının darbe karşıtı sağ kesime, 'Kürek' isimli eylem planının darbe karşıtı sol kesime, 'Testere' isimli eylem planının darbe karşıtı liberallere yönelik olduğu, bu planlardan 'Tırpan' hariç diğerlerinde hedef şahısların isim isim belirlendiği, yine tüm planlarda hangi personelin görevli olduğunun ismen belirtildiği, bu planların icrasında görevlendirilenlerin hepsinin asker kişiler olduğu tespit edilmiştir. Tüm bu eylem planları bir arada değerlendirildiğinde; eylemlerin, Balyoz Harekat Planı'nın uygulanması için gereken ortam şekillendirmesini oluşturmak amacıyla 'Balyoz Harekat Planı' kapsamında 'Balyoz Komutanlığı' olarak nitelenen gruba bağlı olarak çalışan deniz, hava, jandarma personeli tarafından hazırlandığı anlaşılmıştır. Balyoz Harekatı'nın ardından hükümetin devrilecek olması sebebiyle göreve getirilmesi planlanan yeni kabinenin de oluşturulduğu, kimin başbakan, kimlerin bakan olacağının da belirlendiği görülmekte, Çetin Doğan tarafından darbe sonrası 'Milli Mutabakat Hükümeti' adı altında kurulacak hükümetin ilanına yönelik konuşmanın bile hazırlandığı anlaşılmaktadır.''
Jandarma personelinin eylem planları
Jandarma personelinin hazırladığı ve organize etmeyi planladıkları anlaşılan ''Sakal'', ''Çarşaf'' ve ''Döküm'' eylem planları birlikte değerlendirildiğinde, din kökenli toplumsal çatışmalara sebebiyet verici ve Türkiye'yi uluslararası sahada zor duruma düşürecek etkilerinin olacağı kanaatine varıldığı vurgulanan iddianamede, ''Oraj ve Suga isimli planların tatbik edilmesi halinde ise Yunanistan ile olan ilişkilerin gerginleşeceği ve muhtemel bir savaşın eşiğine gelineceği aşikardır. Tırpan, Orak, Yumruk, Kürek, Testere ve Urgan isimli planlarda da hedef şahısların/oluşumların ortak özelliklerinin darbe karşıtı olmak olduğu görülmektedir'' denildi. İddianamede, ''Bulundukları konumları itibariyle iletişim içerisinde olduğu insanlara yol gösterebilecek ve antidemokratik oluşumlara karşı harekete geçirebilecek konumda bulunan kanaat önderlerinin, akademisyenlerin, gazetecilerin, yazarların ve sivil toplum kuruluşlarının bu şekilde eylem planlarında hedef olarak belirlenmelerinin amacı, yapılacak olan darbeye karşı muhalefeti engellemek ve halkın bilinçlendirilmesinin önüne geçmek olduğu değerlendirilmektedir. Tüm bu eylemlerin; Balyoz Harekât Planı'nın uygulanması için gereken ortamı hazırlamak amacıyla deniz, hava ve jandarma komutanlıklarına bağlı bazı unsurlarca hazırlandığı kanaatine varılmıştır'' görüşlerine yer verildi.
10 grup başkanı ve 28 grup personeli
Hava Kuvvetleri Komutanlığı ve 1. Ordu Komutanlığının kuruluşlarında aralarında organik bir bağ bulunmadığı belirtilen iddianamede, ''Balyoz Harekat Planı'' kapsamında Hava Kuvvetleri Komutanlığına bağlı bazı unsurların kendisini ''Balyoz Komutanlığı'' olarak niteleyen ve 1. Ordu Komutanlığı bünyesinde oluşturulan ''cunta'' yapılanması ile organik ilişki içerisinde olduğu ve planın hayata geçirilmesi için bu yapılanmanın bir kolu olarak faaliyet yürüttüğünün mevcut delillerin incelenmesi neticesinde ortaya çıktığı belirtildi. ''Deniz Kuvvetleri'nin Çalışmaları'' ve ''Çalışma Grupları Görev Bölümü'' başlığı altında 10 grup başkanı ve 28 grup personelinin belirlendiğine işaret edilen iddianamede, ''Suga Kuvvetleri Komutanı'' olarak geçen Oramiral Özden Örnek'in başkanı olduğu grupta, Tümamiral Aydın Gürül ve Deniz Kurmay Albay Cem Gürdeniz isimli iki subayın bulunduğu ve ''amirallere ait hassas listelerin oluşturulmasında'' görevli olduklarının görüldüğü ileri sürüldü.
'Bilgi notu'
''Bilgi Notu'' isimli klasörle aynı klasör içinde yer alan ''Amiral Listesi 1'' isimli excel belgesinin teknik özellikleri incelendiğinde, belgenin ''EMİRSB'' isimli kullanıcı tarafından 18 Aralık 2000 tarihinde oluşturulduğu, 17 Ekim 2002 tarihinde Oramiral Özden Örnek isimli kullanıcı tarafından son kez kaydedildiği belirtilen iddianamede, şu ifadeler yer aldı: ''Soruşturmanın şüphelilerinden Özden Örnek'in belgenin hazırlandığı 2000 yılında Kuzey Deniz Saha Komutanı olduğu dikkate alındığında, belgeyi son kaydedenin Özden Örnek, 'Company' bölümünde yazan KDSK'nın Kuzey Deniz Saha Komutanlığının kısaltması, belgeyi yazanın da Özden Örnek'in o dönemki emir subayı olduğu kanaati oluşmaktadır. 'Bilgi Notu' ile aynı klasörde yer alan 'EK-C' isimli çok gizli ve 'EK-C' ibareli imza kısmında Deniz Kurmay Kıdemli Albay Cem Gürdeniz ismi yer alan belge incelendiğinde, 'Hassas Personel Listesi' başlığı altında, toplam 54 amiralin isim, soyad, görev ve sicil numarasının olduğu, 'hassasiyet durumu' başlığı altında, 31 tanesinde artı, 23 tanesinde eksi işaretinin olduğu görülmektedir. TÜBİTAK ve Emniyet Genel Müdürlüğü bilirkişi raporlarında yer alan bilgiler doğrultusunda konuya bakılacak olursa, öncelikle çalışma gruplarından haber veren 'Bilgi Notu' isimli belgenin son kaydetme tarihinin belge üzerinde yazan tarihle aynı tarih olan 21 Şubat 2003 olduğu, 'Amiraller Listesi 1' isimli belgenin ise 2000 yılında hazırlanmaya başladığı ve 17 Ekim 2002 tarihinde son kez kaydedildiği ve son kaydedenin Oramiral Özden Örnek isimli kullanıcı olduğu, 'EK-C' isimli listenin son kaydetme tarihinin 21 Şubat 2003 ve son kaydedenin Cem Gürdeniz isimli kullanıcı olduğu, 'Amiraller Listesi 1' isimli belge içerisinde 2000-2014 yılları arasında kimlerin Deniz Kuvvetleri Komutanı olabileceğinin hesaplarının yapıldığı, 'EK-C'de ise amirallerin hassasiyet değerlendirilmesinin yapıldığı da dikkate alındığında, Özden Örnek'in başkanı olduğu belirtilen çalışma grubunun Özden Örnek'e ait önceki çalışmaları da kullanarak 'Bilgi Notu'nda haber verilen ve 'EK-B'de belirtilen görevlerini yaptıkları anlaşılmaktadır.''
'Savunma sanayi' adlı belge
İddianamede, ''Savunma Sanayi'' isimli belgeyle ilgili olarak Aselsan, Havelsan, Tai, Ssm-Stm, TÜBİTAK gibi kurumlarda görevli olup ''Balyoz Harekat Planı'' kapsamında gerek bulunduğu kurumun gerekse diğer devlet kurumlarının üst düzey bürokratik kadrolarında görevlendirilmek üzere 1084 kişinin ismen belirlendiği belirtildi. Soruşturma kapsamında incelenen veriler arasında 5-7 Mart 2003 tarihinde 1. Ordu Komutanlığında düzenlenen seminere ait olduğu anlaşılan ses kayıtlarının da yer aldığı kaydedilen iddianamede, yapılan incelemelerde seminer ses kayıtları ile ''Balyoz Harekat Planı'', ekleri ve diğer deliller arasında birçok benzer ve aynı hususun bulunduğunun görüldüğü anlatıldı.
İddianamede, şöyle denildi: ''Oraj ve Suga isimli eylem planlarında amacın, Ege'de kıta sahanlığı ve hava sahası konularında gerginlik oluşturarak sıkıyönetimi kolaylaştırmak olduğu, hatta bir uçağımızın Yunan unsurlarınca düşürülmesinin sağlanmasının amaçlandığı, bu gerçekleşmediği takdirde ise kendimize ait bir uçağın birlikte uçtuğu yanındaki uçağı düşürmesinin planlandığı, olasılığı en yüksek tehlikeli senaryoda da ülkemize ait bir F-16 uçağının düşürülmesi ve Ege'de yaşanan gerginlik neticesinde sıkıyönetim ilan edilmesinden bahsedilmektedir. Bu haliyle adı geçen eylem planlarında geçen hususlar ile olasılığı en yüksek tehlikeli senaryoda yer alan hususların benzerlik göstermekte ve üzerinde durulan esas konunun muhtemel olayların neticesinde yaşanacağı belirtilen gerginlik olduğu görülmektedir. Sakal Eylem Planı incelendiğinde, 28 Şubat 2003 tarihinde Fatih'te tedhiş eylemiyle ilgili olduğu görülmüştür. Yine Çetin Doğan'ın geçmişten örnekler verdiği ve önceki uygulamalarında ev ev aranmanın bir sonuç vermediğini belirttiği görülmekte, geçmişe dair verdiği bu örneklerin önceki darbeler olduğu, mevcut durumda da ev ev arama yapmanın mümkün olmadığını ve hazırlayacakları planların daha radikal şekilde yeni baştan düzenlenmesini vurguladığı görülmektedir.''
İddianamede, 5-7 Mart 2003 tarihinde gerçekleşen plan seminerinde, ''Balyoz Harekat Planı Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo'' şeklinde bir plan seminerinde sınırlı sayıda personelin katılımı ile icra edileceği, bu plan seminerine kadar ast birliklerin irticai, yıkıcı ve bölücü gruplara ait mevcut tüm listeleri ile teşkil edilecek olan özel görev timlerinin listelerini güncelleyeceği ve devamlı olarak güncel tutacağı, ayrıca plan ve hazırlıklarının ifşa edilmeyecek şekilde ilgili personelle kadro tatbikatı icra edileceğinin belirtildiğinin görüldüğü belirtildi. İddianamede, ele geçen dokümanlar ile ses kayıtlarının içeriğinin karşılaştırılmasında, plan seminerine ait belgelerin bulunduğu CD'lerde yer alan dokümanlar, powerpoint sunumları ile plan seminerinde yapılan konuşmalara ait ses kayıtları esas alınarak yapılan karşılaştırmalarda, şüphelilerin hazırlanan slaytlardan yararlandıkları, ele geçen sunumların şüpheliler tarafından hazırlanan, seminer sırasında yararlanılan dokümanlar olduğunun anlaşıldığı ifade edildi.
Kapatılacak yerler
''İstanbul, ilinde kapatılacak dernekler'' başlığı altında, 60 adet derneğe ait isim bilgisinin yer aldığı, ayrıca bu derneklerin ''Bölücü, Ermeni azınlık, irticai-bölücü, misyonerlik'' şeklinde fişlendiklerinin görüldüğü ileri sürülen iddianamede, ''İstanbul ilinde arama yapılacak yerler'' başlığı altında toplam 159 adet ''öğrenci yurdu, Kur'an kursu, dershane, vakıf, dernek, özel okul, kültür merkezi, İmam Hatip Lisesi gibi'' yer ile ilgili isim ve ilçe bilgilerinin yer aldığı, ''Nurcu, Süleymancı, Nakşibendi, Radikal İslam, Milli Görüş'' şeklinde kayıtların olduğu anlatıldı. İddianamede, İstanbul, Düzce, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Kocaeli, Balıkesir, Bursa ve Yalova'da AKP mensubu oldukları gerekçesiyle tutuklanacak olan 184 kişinin isim, soyadı ve partinin hangi teşkilatında, ne tür görevde olduğuna dair bilgilerin de yer aldığı iddia edildi.
İddianamede, ''11 Nolu CD/Jandarma/ İstanbul Bölge/Gözaltına Alınacaklar'' isimli klasörler içinde yer alan ''Gözaltına Alınacak İrticai Faaliyette Bulunan Kişiler'' isimli ''Gizli'' ibareli, imza kısmında ''İstihbarat Şube Müdürü Jandarma Kıdemli Albay Kubilay Aktaş'' ismi yer alan belgede, ''İstanbul ilinde gözaltına alınacak irticai faaliyette bulunan kişiler'' başlığı altında, 21 kişiye ait açık kimlik bilgileri ve adres bilgilerinin yer aldığı, ayrıca ''İslami tebliğ cemaati, İsmail ağa cemaati'' şeklinde kayıtların olduğu, ''Kocaeli ilinde gözaltına alınacak irticai faaliyette bulunan kişiler'' başlığı altında, 4 kişiye ait isim, soyadı ve adres bilgilerinin yer aldığı, ayrıca ''F. Gülen grubu ve milli görüş'' şeklinde kayıtların olduğu, ''Sakarya ilinde gözaltına alınacak irticai faaliyette bulunan kişiler'' başlığı altında, 448 kişilik isim listesi olduğu, bunlardan bir kısmına ait açık kimlik bilgileri ve adres bilgilerinin yer aldığı, ayrıca şahıslar ile ilgili olarak ''Süleymancı, Nurcu, Milli Görüş, Kadiri Tarikatı, İslami tebliğ cemaati, İsmail ağa cemaati, İskenderpaşa cemaati, Hizbullah, İBDA/C gibi'' şeklinde kayıtların olduğunun görüldüğü ileri sürüldü.