Akla ve sanata düşman

IŞİD militanlarınca heykeli yıkılan Ebu Temmam’ın şiirleri, Mutezile felsefesinin ürünü. Mutezile, 8-10. yüzyıllar arasında Basra ve Bağdat’ta gelişen ilk kelâm okulu. Dahası, İslam düşüncesindeki ilk akılcı akım. Mutezile bilginleri, akıl ile naklin (Kuran) çeliştiği durumlarda akla öncelik vererek nakli ona uydurmaya, ona göre yorumlamaya çalışıyorlardı.

Celal Üster/ Cumhuriyet

Bir süre önce 9. yüzyıl Arap şairi Ebu Temmam’ın, doğduğu kentte, Şam yakınlarındaki Casim’de bulunan heykelinin muhalif İslam köktendincileri tarafından yıkıldığını öğrenmiştik. Şimdi de, Ebu Temmam’ın, bu dünyadan göçtüğü kentte, Musul’da bulunan heykelinin IŞİD militanlarınca parçalandığını öğreniyoruz.

Abbasiler döneminin şairi

Peki, kimdir Ebu Temmam?
Abbasiler döneminin bu ünlü şairi, 804 yılında Hıristiyan bir ana babanın çocuğu olarak dünyaya gelmiş, sonradan babası Sadus’un adını Avs’a çevirip, Ebu Temmam Habib bin Avs adını alarak Müslüman olmuştu. Gençliğinde Şam’da dokumacı kalfalığı yaptıktan sonra Mısır’a giderek dönemin şair ve yazarlarının toplantılarına katılmış, eski şairlerin yapıtlarını okuyarak bilgisini derinleştirmiş, şiire vermişti kendini.

Kaside ustası

Mısır’dan dönüşünde önce Şam’a giden, daha sonra Musul’a yerleşen Ebu Temmam’ın adının Halife Mutasım döneminde (833-42) duyulduğunu, ününün Mutasım’ın sarayına girdikten sonra daha da yaygınlaştığını, döneminin en beğenilen kasidecilerinden olduğunu biliyoruz.

‘Hamase’nin derleyicisi

Doğu Anadolu’yu, Nişabur ve İran’ı gezdikten sonra İran’dan dönerken Hemedan’da kalarak, kendisinden önce gelen şairlerin divanlarından yaptığı seçmeleri, sonradan erken dönem Arap şiirinin en büyük güldestesi sayılan “Hamase”de toplamış. Kendi “Divan”ındaki şiirler ise, kimilerince eleştirilse de, yalın dili ve dil üzerindeki egemenliği pek çoklarınca kabul edilmiş.

Mutezile felsefesi

Ebu Temmam’ın şiirleri, Abbasiler döneminde ağırlık kazanan “Mutezile” felsefesine bağlanıyor. Arapçada “çekilenler” ya da “ayrı duranlar” anlamına gelen Mutezile, 8-10. yüzyıllar arasında Basra ve Bağdat’ta gelişen ilk kelâm okulu. Dahası, İslam düşüncesindeki ilk akılcı akım.

Akıl ve nakil

Mutezile bilginlerinin hemen tümü akıl ile naklin (Kuran ve sünnet) aynı değerde olduğunu vurguluyorlardı. Daha da önemlisi, akıl ile naklin çeliştiği durumlarda akla öncelik vererek nakli ona uydurmaya, ona göre yorumlamaya çalışıyorlardı.
Nakil olmasa da akılla Tanrı’nın bilinebileceğini, iyi ve kötünün, güzel ile çirkinin akılla saptanabileceğini savunuyorlardı. Onlara göre, iman, Tanrı’yı bilmek, inandığını söylemek ve gerektirdiği edimlerde bulunmaktı. İmanın en önemli öğesi bilgiydi. Bilgiye dayanmayan, geleneksel biçimde edinilen imanın küfürden farkı yoktu.
Evet, Ebu Temmam’ın şiirleri, temelde, böylesi bir felsefenin ürünüydü.

İki sevgili gibi

Günümüzün Arap dünyasının en saygın ozanlarından biri kabul edilen, 1950’lerde Suriye’de düşüncelerinden ötürü hapse atıldıktan sonra Lübnan ve Fransa’da sürgünde yaşamayı seçen Adonis ise “dünyanın dil ile yaratılması olarak tanımlanabilecek bir şiir anlayışından yola çıkan” Ebu Temmam’ın şair ve sözcükler arasındaki ilişkiyi iki sevgili arasındaki ilişkiye, şiir yazmayı da sevişmeye benzettiğini söylüyor.

Diyeceğim, Ebu Temmam’ın şiirine ve düşüncelerine bakıldığında, köktendincilerin onun heykellerini neden yıktıkları daha iyi anlaşılıyor.
Bu arada, IŞİD mücahitlerinin Rakka’daki “Şiran Aslanı” heykelini de yıktıkları bildiriliyor. Kent merkezindeki Er Reşid Parkı’nda bulunan kentin simgelerinden sayılan heykeli, “put ve şirk” olduğu savıyla buldozerle yıkmış yobazlar. “Şirk”, “müşriklik, Allah’a şerik, ortak koşma, Allah’tan başka bir Allah bulunduğuna inanma” anlamına gelir. Çağımızda, ta Asurlardan kaldığı sanılan bir heykeli insanlığın tarihsel kültür mirasının değerli bir parçası değil de, “put” olarak görüyorlar…

Kültür yıkıcılığı

Taliban da, Afganistan’da 55 bin kitaplık bir kütüphaneyi toprağın altına gömmüş, Buda heykellerini havaya uçurmuştu.
Başka bir deyişle, bilimden, bilgiden zerre kadar nasibini almamış köktendinciler, girdikleri her yerde, kendileri gibi bağnaz olmayan insanları öldürmekle kalmıyor, hem bilgi kaynaklarını, hem de sanat yapıtlarını, ama aslında insanlık tarihinin tekmil kültür zenginliklerini yağmalıyor, yok ediyorlar.

Benim anlamadığım...

Benim anlamadığım, “ılımlı İslam”dan dem vuran Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek neden heykel görünce gözlerini devirerek “Ben böyle sanatın içine tüküreyim” diyor?
Liberalliği” ağzından düşürmeyen Başbakan Erdoğan, neden özgürlüklerini savunan insanları her gördüğü yerde amansızca ezdirtiyor, Mehmet Aksoy’un “İnsanlık Anıtı” heykelini görür görmez cinleri başına üşüşüp “Ucube!” diyerek al aşağı ettiriyor?
Gökçek ve Erdoğan’ın, IŞİD’cilerin heykel yıkıcılığı konusunda ne düşündüklerini çok merak ediyorum.