Ahmet Telli'den 'Bakışın Senin'
Ahmet Telli, şiirin tümüyle duygu ya da düşünceden oluşmadığını vurgulayan, bu edebi türü anlama değil anlamlandırma üzerine bir etkinlik olarak tanımlayan bir şair. Altı yıl aradan sonra gelen yeni şiir kitabı “Bakışın Senin” ile de bunu yeniden kanıtlıyor. Telli ile yeni kitabını, şiiri ve şiire dahil hayatı konuştuk.
Didem Gülçin Erdem- Bu söyleşiyi yeryüzündeki en iyi okurlarınızdan biri olarak gerçekleştireyim istiyorum. Yangın Yılları’ndan bugüne, Bakışın Senin’e dek… “Kendine harami kelimeye anarşi” bir şairin, şiirin günden güne itibar kaybettiği yönündeki iddialar karşısındaki vakur duruşunu selamlayarak… Bu selam şiirin kendisine de serinlik ve dirilik olsun. Olsun ki bunun münferit bir ayak diremeden ibaret olmadığı bilinsin. Ayak diremeye gelmişken söz, direnişi atonal bir tonda kendini duyumsatan şiirin bugünün dünyasında önermesi nedir, ne olmalıdır yahut?
- Barışın, özgürlüğün tufana uğramış bir bahçeye döndüğü; müdahale refleksinin yerini sistemin değer yargılarının aldığı bir zaman diliminde şiirin önerisi nedir diye soruyorsun, bilinegelenin dışına taşmak gerekmez mi derim. Kaldı ki; "ne yapmalı" yı öncelikle edebiyat sormuşsa, sorunun cevabını bulmak için arayışlar, deneyimler gerçekleştirilebilmeli düşüncesindeyim. Özgürlük ve vicdandır şiirin kadrajı. Atonal sesler bu döneme denk düşer sanıyorum. Çünkü ezgi ağıta dönüyorsa, caz dinlemeye başlayabilir şiir; hatta yeni bir orkestra kurarak caza çağırır arkadaşını. Şöyle de söyleyebilirim; Bu kadar vahşileşen gerçeklik karşısında Baudelaire gibi düşünerek "onurunu yitiren toplumda şair, onuruna sahip çıkan bir varlık olabilmeli" diye düşünüyorum. Egemenlikçi sistemin hizaya getirici baskısına boyun eğmemek, hizaya gelmemek, hizayı bozmak şairin refleksi değil midir zaten?
“ÖZGÜRLÜK BİLİNCİ EN ÖNEMLİ BELLEKTİR”
- Önceleri bilici ve kâhindi şair. Sözün efendisi de oldu; kölesi de. Peki ya bugün? Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay’ın özgürlüklerinin prangalandığı bugün? Şairin payına kim olmak, nerede durmak düşüyor bu yangın yerinde?
- Bu soruyu sorduğun saatlerden hemen sonra Cumhuriyet gazetesinin yazarları da tutsak edildi. Yani Nâzım'ın deyişiyle "hava kurşun gibi ağır" artık. Tutuklu Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay için sokaklarda okumalar yapıyorduk protesto için. Sonra Cumhuriyet'in önü doldu taştı. Şiirin bireyselliğini biliyoruz ama beslendiği kaynak hayattır. Hayat bazen başkalarının özgürlüğünü savunurken kendi özgürlüğünü savunmak anlamına gelir. Yangın yerine yangını söndürmek için gidileceği gibi yangını çıkaranı saklandığı izbeden ya da köşeden çıkarıp teşhir etmek için de gidilir. Özgürlük bilinci insanlığın kazandığı en önemli bellektir.
-Kanlı Ankara katliamından Berkin Elvan’a bir tarih yazıcısı gibi ağırlıyorsunuz şiirinizde, yakın tarihimizin onanmaz acılarını... Belleğin şiirinizdeki yeri bir çeşit direniş biçimine mi denk geliyor? “Hafızanın mahşer yeri” dediğiniz yerde, resmî tarih yazıcısı vak’anüvislere karşı şair iş başında diyebilir miyiz?
- Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "ölülerin de bu toprakta ve hayatımızda bir söz hakkı vardır" (mealen) öngörüsünü hatırlıyorum. Öyledir. Berkin Elvan yahut Ali İsmail Korkmaz ve diğerlerinin bu dünyada yarım bıraktığı sözlerin sürdürücüsü olmak da şiire devredilmiş olabilir. Şiir, birey öznesini aşarak özneler edinebilen bir sanat pratiğidir aynı zamanda. Vak'anüvis, çağına tanık, şairse müdahildir. Bu söylediklerim şiirse, bir işlev yüklemekse, olsun varsın.
“ÜLKEM BENİ TERK ETTİ”
- Yangın Yılları’ndan bu yana bir dağ uğultusu eşlik ediyor şiirlerinize. Öteyi, aşılması lazım geleni imlemeyen bir dağ ama sözünü ettiğiniz... Varılması, durulması gereken bir masal Ahmet Telli şiirinde dağın anlattığı… Sizdeki karşılığı nedir dağ imgesinin?
- Dağ bende bir masal mıdır, bilmiyorum. Yıllar önce yazmışım "Dağ" isimli şiirde şu dizeyi; "Nasıl yazılır bir dağın tarihi/ ki dağ mıdır bunca anlattığım" Pastoral bir görüntü yahut bir simge olmaktan ötedir dağ. Alımlayan kendi dağ'ını belki böylece bulur. Öyleyken uygarlığın, insana karşı vahşileşen uygarlığın karşısında "dağa gitmek", "dağa konmak" ya da "dağlı olup, ovaya oradan bakmak" düşüyor payımıza. Kim nerede olmak isterse oradadır. "Ferman padişahın, dağlar bizimdir" diyen Dadaloğlu'ydu. Bu şiirdeki dağ, başka başka çağrışımlar kazandı günümüz şiirinde.
- “Suyu dinle”meyi ilk öğütleyişiniz değil bu. Hız ve belleksizleşme üzerinden okuyacak olursak, çok şeyin iç içe geçtiği bu süreksizlikte nedir suyun söylediği?
- Su çürüdü demiştim bir şiirimde. Oysa su çürümez, su çürürse hayat da yok olur. Fizik söylüyor bunu. Suyun hâlleri insanlığımızın da hâli olabiliyor. Buğulanıp göğe yükseldiğinde de, buz olup bizi kutuplarda yaşatan da odur. Suyu dinlemek, belki insanın doğayla uyumlu yaşayabileceği bir ütopyayı akla getirebilir. Su devinimdir, bu devinimi tufana çeviren hız, suyun diyalektiğine uymuyor. Şiirin hızı kalp atışlarını da tutma yoludur belki. Belleksizliğe direniştir su ve şiir.
- Hüzün, şiirinizde derkenar… İlk şiirlerinizden bu yana dünyayla bakışımını böylesi bir duygulanım alanı üzerine kuran şair-özne var karşımızda. Ancak bu melâl hali, onarıcı bir dayanak olarak kendini duyumsatıyor daha çok. İsyana dönüşen bir merhalede kederiniz. Sırtlandığı önerme nedir sizde hüznün?
- Hüzün dişildir. Kendi zıddına dönmeye, onu doğurmaya eğilimlidir. Kendini süreklileştirmez o. Böyle olunca melâldir, ki melankolik bireyin dünyaya kendi çöküşünden öte söyleyeceği kalmamıştır diye düşünüyorum.
- “Ve, ülkem beni terk etti” diyerek noktalıyorsunuz Bakışın Senin’i. Aidiyetin bir lütuf olduğu bu coğrafyada, özellikle son dönemde yazan-çizen, düşünen duyan çok kişinin iyiden iyiye yükselen ortak feryadı bu kanımca. Kavafis’in “yeni bir ülke bulamazsın” dizesini de evirip çevirerek içimde, neresidir sıla bize?
- Tek dizelik bir şiir bu. Şimdilerde öyle hissediyorum. Hamasete kapalı bir kapı da denebilir. Sıla birbirimiziz. Ne kadar azalsak da birbirimizsiz edemeyeceğimiz ruh hâli. Özgürlüktür sıla ve barıştır. Uzun uzun söylemeye gerek var mı? Ülkem beni terk etti, hepsi bu.
Bakışın Senin / Ahmet Telli / Everest Yayınları / 104 s.