1992’de CHP’yi yeniden açan Erol Tuncer: ‘Halk bizi anlamadı’ siyasette yanlış cümledir

12 Eylül 1980 darbesinden sonra kapatılan siyasi partiler 1992’de DYP-SHP koalisyonu döneminde çıkarılan yasalarla yeniden açıldı. CHP’nin açılışını bütün hukuki gereklerini yerine getirerek 12 Eylül öncesi partinin yöneticileriyle birlikte yapan Erol Tuncer’le geçmişi ve bugünü konuştuk.

Mustafa Balbay

11 yıl kapalı kalan CHP’nin açılış kurultayı, ilk kuruluş günü gibi 9 Eylül 1992’de yapıldı. Tuncer’le Deniz Baykal genel başkanlıkta yarıştı. Baykal kazandı. Tuncer 1994’te Türkiye Toplumsal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı’nı (TESAV) kurdu. Tuncer’le bu vakıfta, bugüne kadar basımı yapılan seçimlere dair 50 araştırma kitabının sergilendiği salonda konuştuk. Hedef, Osmanlı dönemi dahil tarihimizdeki tüm seçimleri özel bir inceleme, araştırma ve belgelemeyle kitap haline getirmek. Tuncer çok partili siyasi tarihi şöyle değerlendirdi: “CHP, hangi konumda olursa olsun siyasetin motor gücü olmuştur. Aslında bizde çok partili siyaset, ‘CHP karşıtlığı’ şekillendi. Öyle de gidiyor. CHP’nin İsmet Paşa tarafından ifade edilen, ‘ortanın solundayız’ kimliği önce duyuruldu, sonra içi doldurulmaya çalışıldı. Bu da işin zorluklarından biriydi. Bu aşamaya gelinceye dek, önceki programlarında emeğin en değerli varlık olduğu hep vurgulanmıştır. Ancak CHP’nin sol kimliği edinmesi içinde de tartışma yaratmıştır. Turhan Feyzioğlu, Kemal Satır ayrılıp başka partiler kurmuşlardır.”

CHP bu süreçte, kimliğinin oturması için ne yaptı? Tuncer bu soruyu yanıtlarken, “Bir kişi cesaretle, inançla ve inatla ortaya çıktı” dedi ve şöyle devam etti:

“O kişi, Bülent Ecevit’ti. Onun adını dağlara taşlara yazdılar ama o da dağları taşları dolaştı. Söyleme sahip çıktı. Tüm Türkiye’yi dolaştı. Önce oylar düştü. 1973’te CHP’yi birinci parti yaptı.  Ecevit’in bu çıkışı, CHP’nin sendikalarla, sivil toplum kuruluşlarıyla bağlarını da güçlendirdi. 1973’te tek başımıza iktidar olsaydık, Türkiye’nin kaderi değişirdi. Türkiye, çok partili seçimde CHP iktidarını denemiş olacaktı. 226’yı bulamadık, 213’te kaldık.”

Tuncer, çok partili yaşama geçişte, o dönemin koşulları nedeniyle aydınların “daha demokrat olur” diye, toprak ağalarının da “toprak reformuna izin vermez” diye DP’ye oy verdiğine dikkat çekti.   

GELENEKSEL TABAN NEDEN UZAK?

Tuncer, 1950 seçimlerinde 12 yaşında bir çocuk olarak siyaseti izlemiş. O seçimde CHP kaybettikten sonra aklında kalan cümlenin, “halk bizi anlamadı, bir dahaki seçimde kazanacağız” değerlendirmesi olduğu belirtti, şöyle devam etti: “Batı’da bakıyoruz partiler sürekli arayış içinde. Bizde seçim sonuçlarını sorgulayıcı bir arayış eksik. Aslında ‘halk bizi anlamadı’yı, tersine çevirmek ve şöyle sormak gerekli; ‘halka kendimizi niye anlatamadık.’ CHP Genel Merkezi’yle yoğun bir bağım yok. Türkiye’de seçim haritalarını bugünkü anlamda ilk kez yayımlamış bir kurumun temsilcisi olarak son iki seçimin, artısıyla eksisiyle, tüm yönleriyle masaya yatırılıp yatırılmadığını bilmiyorum. Sorgulama ilçeden başlamalı.”

Tuncer, son yerel seçimlerde, seçim işbirliğinin, belirlenen adayların olumlu sonuç verdiğini vurguladı, “Burada da, özellikle İstanbul’da hangi kesim hangi kaygıyla, hangi beklentiyle oy verdi, çok iyi irdelenmeli” dedi. Tuncer’in gözlemlerine göre, pek çok kesim CHP’li olmadığı halde, laiklik kaygısıyla CHP’ye oy verdi. 

CHP geleneksel tabanından oy alabiliyor mu sorusuna şu karşılığı verdi:

“İstenilen oranda alınmıyor. Gelir, yaş ve eğitim oranı yüksek kesimden oy alıyor. Mutlaka yoksulların, varoşların oylarını almanın yolunu bulmalı. Uğruna mücadele ettiklerimiz bize neden oy vermiyor? Bu sorunun yanıtı mutlaka bulunmalıdır. Her kurumda öyledir ama, partilerde daha kaçınılmaz olan bir ilke uygulanmalı; kararlara katılımın genişletilmesi. Karara kattığınız kişi onun uygulanması için her şeyi yapar. Katmazsanız verim düşük olur.”

Tuncer, yakın siyasi tarihimizden adlar vererek anılar anlatırken, “Bizde ciddi sorunlardan biri kadro kırımıdır. Geçmişteki darbe dönemlerinde, çok değerli kadrolar silindi. Her seferinde yeniden, yeni kadrolarla başlamak... Artık bu bir daha olmamalı” diye konuştu.

HALKIN ŞAŞMAZ BİR TERAZİSİ VARDIR, GÜVENMEK GEREK 

Tuncer, Ecevit’i yüzde 20’lerden 41.8’e çıkaranın da, oradan ilk ara seçimde yüzde 30’un altına düşürenin de halk olduğunu vurguladı, şöyle devam etti:

“Halka mutlaka güvenmek gerekir. Onun şaşmaz bir terazisi vardır. Ona gidip anlattığınız an birincide olmasa ikincide, olmadı üçüncüde anlayacaktır. Bugün iktidarda olanların da bu noktaya bir günde gelmediğini görmek gerek. Benim önem verdiğim bir durum daha var; bugünkü iktidarın da yaptığı, geçmişte de çok sık kullanılan tek parti dönemine ilişkin eleştirilere daha geniş açıdan bakmak gerekiyor. O döneme bugünkü bütün partiler ortaktır. Bayburt’ta hiç oy alamadığımız bir köyde konuyu tek parti dönemine getirdiklerinde dedim ki; ‘Ben o dönemden iki büyük insan tanıyorum, biri İsmet İnönü, biri Celal Bayar.’ Konu değişti, bir süre sonra yine tek partiye geldi.  Bu kez o dönemin kimi yerel yöneticilerinin yaptıklarını anlattılar. O kıyasıya eleştirdikleri CHP dönemi yöneticisi, DP’nin il başkanı olmuştu. Bu tür eleştiri getirdiklerinde anında, buradan karşılık vermek ve bu yanıtı yerleştirmek gerekir.”

Tuncer, CHP’nin 1992’de yeniden açılış günlerinden bu güne düşüncelerini şöyle dile getirdi: “Tabandan ciddi bir baskı vardı. Demirel, AP’yi açmamıştı ama, CHP tabanı istiyordu. İğne ile kuyu kazar gibi tüm delegelere ulaştık. Sadece 15’ini bulamadık. Kazansaydım, ilk işim SHP ile beraberliği kurmaktı. Baykal kazandı. Kendisi CHP’nin hemen toplanma yeri olacağını düşündü ama zaman aldı. Ecevit’le beş kez görüştük. Gelin efendim, başımıza geçin dedik, olmadı. Kesinlikle istemedi.”

Erol Tuncer, bugün CHP’nin önünde birkaç nedenle ciddi iktidar şansının olduğu düşüncesinde. Bunlar, “Abdullah Gül’ün de altını çizdiği siyasal İslam olarak adlandırılan hareketin gerilemesi. Geçmişte Atatürk’e uzak duran kesimlerin de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini anlamaya başlaması. Ekonominin AKP anlayışı ile krizden çıkamayacağı düşüncesinin halkta da belirginleşmeye başlaması. Dış politikanın çökmesi.”

GÜÇLÜ PARTİDİR, YETER Kİ KULLANILSIN

Tuncer’in CHP’nin 37. Olağan Kurultayı öncesinde altını çizdiklerini satırbaşlarıyla aktaralım: 

- Halka inanmak ve güvenmek şarttır. Yerine koyacağınız başka bir şey yok.

- Ecevit’in bir özelliği de kadrolar yetiştirmesiydi.

- CHP, tabanı çok güçlü bir partidir,  yeter ki kullanılsın.

- Yeni kuşaklara bilgi ve tecrübe aktarmak şart.

- Alınacak kararlara örgütün en geniş kesimini katmak gerekir.

- Halka ulaşmada, dokunmada, diyalog kurmada son dönemden gördüğüm en iyi örnek Ekrem İmamoğlu. Aman koruyalım, aman kendini daha da geliştirsin.

- CHP’de program okunmaz ama çok önemlidir. Asıl olan halka giden yolları, cümleleri bulmaktır.

CHP’NİN KURULTAYLARLA BELİRLENEN SİYASAL ÇİZGİSİ

Mahmut Lıcalı

Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük eserlerden biri olarak tanımladığı CHP’nin tarihi aynı zamanda modern Türkiye’nin kuruluşu ve gelişiminin de kilometre taşlarını oluşturur. Partinin tarihinde önemli dönemeçlerin yaşandığı CHP kurultayları da; ulusal kurtuluş mücadelesinin ana hatlarının çizilmesi, devletin temellerinin atılması, devrimlerin toplumda pişirilmesi ve çok partili demokratik hayata geçilmesi gibi tarihsel dönüm noktalarının ana ekseninde yer aldı. CHP kurultayları ayrıca değişen dünya ve Türkiye koşullarında “ortanın solu”, “demokratik sol” gibi kavramları da Türk siyasetine kazandırdı. Partiye gönül veren ve vermeyen herkesin de ilgisini çeken CHP kurultayları Türkiye’de demokratik yaşamın önemli bir parçasını oluşturdu. CHP’nin bugüne kadar 36’sı olağan, 19’ü olağanüstü olmak üzere toplam 55 kurultayında yaşanan önemli dönüşüm ve gelişmeleri içeren kurultaylar özetle şöyle sıralanabilir:

1. KURULTAY: SİVAS KONGRESİ

Devletin kuruluşunun temellerinin atıldığı, ulusal kurtuluş mücadelesinin dönüm noktası olan Sivas Kongresi aynı zamanda CHP’nin de 1. kurultayı oldu. 9 Eylül 1919 tarihinde toplanan Sivas Kongresi’ne Mustafa Kemal Atatürk’ün temsil heyeti başkanlığında farklı vilayet ve farklı toplum kesimlerinden pek çok engellemeye karşın 38 temsilci katıldı. Kongrede; ülke topraklarının işgali karşısında tüm ulusal nitelikte kararlar alınarak kurtuluş mücadelesinin ana hatları çizildi. Kongrede ülke genelindeki dağınık olan tüm direniş örgütleri Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirildi. Cemiyetin adı da CHP’nin ilk adı olan Halk Fıkrası’na dönüştü. Cemiyetin 8 Nisan 1923 tarihinde 9 Umde (İlke) Bildirisi CHP’nin ilk programı olarak benimsendi. İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunun birinci yılı olan 9 Eylül 1923’te de Halk Fıkrası resmi olarak kurulmuş oldu.

CHP’NİN İLK TÜZÜĞÜ: 9 UMDE

CHP’nin ilk programı olarak kabul edilen Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti’nin ilan ettiği “9 Umde (İlke)” özetle şunlardan oluştu:

1. Egemenlik ulusundur.

2. TBMM dışında hiçbir makam ulusal yazgıya egemen olamaz.

3. Bütün yasalarda örgütlerde, yönetimde, eğitimde ulusal egemenlik için davranılır.

4. Saltanatın kaldırılması kararı değiştirilemez.

5. Mahkemeler, yasalar düzeltilecektir.

6. Aşar vergisi kaldırılacaktır.

7. Öğretim birleştirilecektir.

8. Askerlik süresi azaltılacaktır.

9. Mali-yönetsel, ekonomik bağımsızlık kesin koşuldur.

2. KURULTAY: BÜYÜK NUTUK

CHP’nin 15 Ekim 1927 tarihinde toplanan 2. kurultayı; Türkiye’ye kurtuluş ve kuruluşunun belgesi olan Büyük Nutuk’u kazandırdı. Mustafa Kemal Atatürk, 15 Ekim akşamı saat 19.30’da başladığı Nutuk’u okumayı 20 Ekim sabaha saat 10.30’da sonlandırdı. Atatürk’ün Nutuk’u okuması 5 gün boyunca tam olarak 36 saat 33 dakika sürdü. Atatürk, Büyük Nutuk’ta 19 Mayıs 1919’da başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın tüm dönemlerini ve Cumhuriyet’in kuruluş koşullarını belgelere dayanarak anlattı. CHP’nin 2. kurultayında aynı zamanda laiklik ilkesine de ilk kez yer verildi. Kongrenin ardından yayımlanan bildirgede partinin temel ilkeleri olarak “Cumhuriyetçilik”, “Halkçılık”, “Milliyetçilik” ve “Laiklik” ilkeleri sıralandı. Böylece CHP’nin altı okunun dördü belirlenmiş oldu. Bu kurultayda parti hükümetlerinin çalışmasına yol gösterecek ilkeleri sıralayan “Genel Başkanlık Bildirgesi” ile partinin ilk tüzüğü olarak da kabul edilen “Cumhuriyet Halk Fıkrası Nizamnamesi” de kabul edildi.

3. KURULTAY: ALTI OK

CHP’nin 3. kurultayı; 10 Mayıs 1931 tarihinde dünya genelindeki ekonomik buhranın etkilerinin hissedildiği bir dönemde yapıldı. 3. kurultayda ilk kez parti tüzüğünden ayrı bir parti programı da hazırlandı. Buhranın etkileri parti programına da yansırken, “Devletçilik” ilkesi esnek bir tanımla ilkeler arasında yer aldı. CHP’nin önceki kurultayında parti ilkeleri olarak sıralanan “Cumhuriyetçilik”, “Halkçılık”, “Milliyetçilik” ve “Laiklik” ilkelerinin yanına üçüncü kurultayda kabul edilen “Devletçilik” ve “Devrimcilik” ilkeleri de eklendi. Böylece CHP’nin temel felsefesi olan altı ok tamamlanmış oldu. Partinin simgesi olan altı ok amblemi ise bu kurultaydan iki yıl sonra 1933 yılında İsmail Hakkı Tonguç tarafından tasarlandı.

BUHRANA KARŞI “DEVLETÇİLİK”

Dünya genelinde yaşanan ekonomik buhranın yıkıcı etkisine karşı henüz 10. yılını bile tamamlamayan genç Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak için kurultayda kabul edilen “Devletçilik” ilkesi çok katı olmayan bir tanımla CHP programına ilk kez şöyle yer aldı:“Ferdi mesai ve faaliyeti esas tutmakla beraber mümkün olduğu kadar, az zaman içinde milleti refaha ve memleketi mamuriyete eriştirmek için milletin umumi ve yüksek menfaatlerinin icap ettirdiği işlerde, bilhassa iktisadi sahada devleti fiilen alakadar etmek mühim esaslarımızdandır.”

4. KURULTAY: CHF’DEN CHP’YE

CHP’nin 9 Mayıs 1935 tarihinde toplanan 4. kurultayı Mustafa Kemal Atatürk’ün katıldığı son kurultay oldu. Kemalizm ifadesi de ilk kez alınan kararla 4. kurultayda resmiyet kazandı. Halk Fıkrası adıyla 9 Eylül 1923 tarihinde kurulan parti, 10 Kasım 1924 tarihinde Cumhuriyet Halk Fıkrası olmuştu. 4. kurultayda dil devriminin etkisiyle partinin adı bugün de geçerliliğini koruyan Cumhuriyet Halk Partisi’ne dönüştü. Önceki kurultayda kısmen esnek bir şekilde parti programına giren “Devletçilik” ilkesi bu kurultayda daha da katı bir şekilde parti programında yer buldu. Kurultayda kabul edilen tüzük ekonomiyle ilgili planlamaların yanı sıra “parti ile devletin kaynaştırılmasına” yönelik düzenlemeleri de içerdi.

KEMALİZM PARTİ PROGRAMINDA

“Kemalizm” ifadesi 1935 tarihli dördüncü kurultayda parti programında resmiyet kazandı. Parti programının girişi şöyle oluştu: “CHP’nin programına temel olan ana fikirler, Türk Devrimi’nin başlangıcından bugüne kadar yapılmış olan işlerle, yalın olarak ortaya konmuştur. Bundan başka, bu fikirlerin başlıcaları, 1927 yılında Parti Kurultayı’nca da kabul olunan tüzüğün genel esaslarında ve Genel Başkanlığın aynı kurultayca onanmış olan bildiriğinde ve 1931 kamutay seçimi dolayısiyle çıkarılan bildirikte saptanmıştır. Yalnız birkaç yıl için değil, geleceği de kapsayan tasarılarımızın ana hatları burada toplu olarak yazılmıştır. Partimizin güttüğü bütün bu esaslar Kemalizim prensipleridir.”

1. OLAĞANÜSTÜ KURULTAY: İNÖNÜ DÖNEMİ

CHP tarihinde ilk kez olağanüstü kurultayın toplanması Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de hayatını kaybetmesi üzerine gerçekleşti. Türkiye’nin kurucusu Atatürk’ün yaşamını yitirmesinin ardından CHP kurultayı 26 Aralık 1938 tarihinde toplandı. CHP’nin birinci olağanüstü kurultayında İsmet İnönü damgasını vurdu. Atatürk’ün ardından Genel Başkan olan ikinci isim olan İnönü kurultayda CHP’nin “değişmez Genel Başkanı” ve “Milli Şef” olarak seçildi.

Kurultayda Atatürk “partinin banisi” ve “ebedi Başkanı” olarak belirlendi. Değişmez Genel Başkanlığı’nın yalnızca vefat, görevi yapmayı engelleyecek bir hastalık ve istifa halinde sona ereceği belirlendi. Kabul edilen “Değişmez Genel Başkanlık” statüsü 1946 yılına kadar sürdü.

5. KURULTAY: DEMOKRASİYE GEÇİŞ HAZIRLIĞI

CHP’nin 5. kurultayı 29 Mayıs 1939 tarihinde savaş tehlikesinin kapıda olduğu bir dönemde gerçekleştirildi.

Kurultay çok partili yaşama geçişi hazırlayan önemli kararlara sahne olurken, “demokrasiye geçiş” ve “demokrasinin kemale erdirilmesi” gibi kavramlar dile getirildi. Bu kurultayda CHP Genel Sekreteri’nin İçişleri Bakanı, CHP il başkanlarının da vali olması uygulamasına son verildi. Devlet memurlarının parti üyesi olması yasaklandı. Kurultayda Genel Başkanın başkanlık yapacağı parti içinde denetim yetkisine sahip 21 kişiden oluşan “Müstakil Grup” aracılığıyla muhalefetin eksikliği giderilmeye çalışıldı. 5. kurultay Türkiye’de çok partili yaşama geçişin kilometre taşlarından biri olarak kabul edildi. Ancak beşinci kurultaydan yalnızca üç ay sonra İkinci Dünya Savaşı patlak verdi.

Bu doğrultuda Türkiye bir yandan ittifaklara yönelme, aktif tarafsızlık ve denge politikalarını benimserken, bir yandan da savaş hazırlıkları yaptı.

6. KURULTAY: TEK PARTİ DÖNEMİNİN SONU

CHP’nin 6. kurultayı, İkinci Dünya Savaşı’nın tüm hızıyla devam ettiği bir dönemde 8 Haziran 1943 tarihinde DTCF’de toplandı. Kurultay, 150 bin olan asker sayısının savaş tehdidi üzerine asker sayısı 500 bine çıkarıldığı bir ortamda gerçekleştirildi. Altıncı kurultay tek parti döneminde yapılan son kurultay olurken, TBMM dışında yapılan ilk kurultay olarak da tarihe geçti. Kurultay, hem savaş tehdidi nedeniyle ekonomik sıkıntıların yaşandığı hem de Milli Korunma Kanunu ve Varlık Vergisi gibi uygulamaların tartışıldığı bir ortamda gerçekleştirildi. Kurultayda 21 kişiden oluşan parti içi denetimi sağlayan Müstakil Grubun üye sayısı 35’e çıkarılırken, parti programında İkinci Dünya Savaşı dolayısıyla “Cihan harbi içinde idare” ve “Cihan harbinden sonraki ihtimaller” olmak üzere iki bölüm yer aldı.

2. OLAĞANÜSTÜ KURULTAY: EBEDİ GENEL BAŞKANLIĞIN SONU

CHP’nin 2. olağanüstü kurultayı parti içinden çıkan ilk etkili muhalefetin 7 Ocak 1946 tarihinde Demokrat Parti adıyla kurulmasının ardından 10 Mayıs 1946 tarihinde tüzük değişikliklerinin yapılması amacıyla toplandı. Kurultayda tek dereceli seçim sisteminin hedeflendiği vurgulandı. Ebedi Genel Başkanlık statüsü bu kurultayda kaldırıldı. Genel Başkanın 4 yıl süre için parti milletvekilleri arasından seçilmesi ilkesi getirildi. Bu çerçevede yapılan genel başkanlık seçiminde, İnönü 708 oy alarak tekrar Genel Başkan oldu. Parti içi denetimi sağlaması için oluşturulan “Müstakil Grup” çok partili yaşama geçilmesiyle birlikte bu kurultayda kaldırıldı.

1946 SEÇİMLERİ VE 35’LER HAREKETİ

21 Temmuz 1946 tarihinde gerçekleştirilen seçimler ilk tek dereceli seçim oldu. 1946 seçimleri aynı zamanda partili hayatın da ilk seçimi oldu. CHP 396, DP 62 milletvekili çıkardı, 7 milletvekili de bağımsız olarak Meclis’e girdi. 1946 seçimleri hile karıştırıldığı iddiaları nedeniyle uzun süre gündemde kaldı. İktidar olmasına karşın CHP içinde çıkan tartışlar 35’ler hareketi olarak bilenen bir grubu da ortaya çıkardı.

7. KURULTAY: DEMOKRASİ KURULTAYI

CHP’nin 17 Kasım 1947’de toplanan 7. kurultayı, çok partili yaşamın ilk kurultayı oldu. 17 gün süren kurultay Halkevi Salonu’nda gerçekleştirildi. Bu kurultayda “Genel Başkanlık Divanı uygulaması” kaldırılarak; daha sonra Parti Meclisi’ne dönüşecek “Parti Divanı” uygulamasına geçildi. Parti Divanı kurultaydan sonra en yetkili kurul haline geldi. CHP’nin merkeziyetçi uygulamalarından biri olarak kabul edilen valilerin il başkanlığı yapma şartı da bu kurultayda kaldırıldı. Parti Genel Başkanı’nın Cumhurbaşkanı ya da Başbakan olması durumunda yetkilerinin Genel Başkan Vekili’ne devredilmesi uygulamasına tüzüğe konuldu.  İnönü ilk kez oy birliği olmadan Genel Başkan seçildi. İnönü, 645 delegeden 595’inin oyunu aldı. 

1950 SEÇİMLERİ: CHP İKTİDARININ SONU

Gizli oy, açık tasnif yönteminin ilk kez uygulandığı 14 Mayıs 1950 tarihli genel seçimler CHP’nin 27 yıllık iktidarını sona erdirdi. DP 408 milletvekili çıkarırken, CHP ise 69 milletvekiliyle Meclis'e girebildi.

8. KURULTAY: BAŞARISIZLIK TARTIŞMALARI

CHP’nin 29 Haziran 1950 tarihinde toplanan 8. kurultayı, 1,5 ay önce yaşanan seçim hezimetinin ardından partinin kendi içinde derin tartışmalar yaşadığı bir dönemde gerçekleşti.

Kurultayda Genel Sekreterin Genel Başkan tarafından atanması uygulamasına son verilerek kurultayda seçilmesi benimsendi. 

Bu kapsamda yapılan Genel Sekreterlik seçiminde İnönü’nün desteklediği aday yerine Kasım Gülek’in seçilmesi parti içinde büyük yankı uyandırdı.

Bu İnönü’nün parti içinde aldığı ilk yenilgi olurken, CHP’de uzun yıllar sürecek Genel Başkan ve Genel Sekreter çatışmasının da başlangıcı olarak tarihe geçti. 

9. KURULTAY: PM’YE ÖRGÜT DAMGASI

CHP’nin 9. kurultayı 26 Kasım 1951 tarihinde toplandı. 

1947 yılındaki kurultayda kurulan Parti Divanı’nın adı Parti Meclisi’ne dönüştürülürken, parti örgütünün PM’deki etkinliğinin artırılmasına ilişkin düzenleme yapıldı. 

Bu kurultayda CHP kadın ve gençlik kollarının kurulmasına ilişkin de ilk adımlar atıldı. 

10. KURULTAY: İNÖNÜ - GÜLEK ÇATIŞMASI

CHP’nin 10. kurultayı 22 Haziran 1953 tarihinde toplandı. Kurultay, parti içi mücadele ve görüş ayrılıklarının hat safhaya çıktığı bir dönemde yapıldı. Genel Sekreter Kasım Gülek, parti içi muhalefetin başını çekti. 

İnönü ile Gülek arasında sert tartışmalara sahne olan kurultayda İnönü’nün Genel Sekreter’in delegeler tarafından seçilmesini değiştirmeye yönelik önergesi tartışmaların ardından reddedildi. 

Parti içi mücadele ve çatışmanın dışında onuncu kurultayda önemli bazı hak ve tanımlamalar parti programına girdi. 

İlk kez “hukuk devleti” kavramı programa girerken, Anayasa Mahkemesi’nin kurulması da önerisi de programda yer aldı. İşçilere grev hakkı, sendika ve meslek örgütü kurma hakkı da programda yer buldu. 

Parti programında yer alan “Kemalizm” tanımı “Atatürk yolu” ifadesiyle değiştirildi. 

11. KURULTAY: HAYAL KIRIKLIĞI 

2 Mayıs 1954 tarihindeki seçimler CHP’nin üst üste aldığı ikinci başarısızlıkla sonuçlandı. 

Seçimlerden önce DP iktidarının CHP’nin mallarına el koyarak maliyeye devreden düzenlemesine karşı büyük bir muhalefet yürütüldü. 

Bu kapsamda parti içinde 1954 seçimlerinde başarı sağlanacağı beklentisi arttı. Ancak seçimlerde milletvekili sayısının daha da düşmesi büyük bir şok etkisi yarattı. 

1954 seçimlerinde CHP’nin milletvekili sayısı 31’e gerilerken, DP’nin milletvekili sayısı ise 502’ye yükseldi.

Tüm gelişmelerin ardından 26 Temmuz 1954 tarihinde toplanan CHP’nin 11. kurultaya parti içi tartışmalar damgasını vurdu. 

İnönü’nün Genel Sekreterin seçimini değiştirme girişimi kurultayda reddedilirken; tam tersine Genel Sekreter’in yetkini artıran kararlar çıktı. 

12. VE 13. KURULTAYLAR: GÜÇ BİRLİĞİ GİRİŞİMİ

CHP’nin 21 Mayıs 1956 tarihinde gerçekleştirilen 12. ve 9 Eylül 1957 tarihinde gerçekleştirilen 13. kurultayları baskı ve otoriterliğini artıran DP iktidarına karşı partinin ittifak çağrısı yapması ve muhalefetin bir araya gelmesine sahne oldu. 

On ikinci kurultay bildirgesinde muhalefete yapılan ittifak çağrısı, on üçüncü kurultay öncesi muhalefet partileri CHP, CMP ve HP’nin güç birliği yapmasıyla sonuçlandı. 

Ancak DP iktidarı siyasi partilerin güç birliği yapmasını engelleyen bir yasa çıkararak muhalefetin birlikteliğini engelledi. 

1957 SEÇİMLERİ: DP’NİN ÇÖKÜŞÜ

DP iktidarının baskılarının artmasına ve muhalefetin güç birliğinin engellenmesine karşın 27 Ekim 1957 seçimleri DP’nin gücünü yitirmesiyle sonuçlandı. 

DP yine iktidar olmasına karşın, muhalefetin toplam oyunun altında kaldı. CHP’nin milletvekili sayısı 173’e yükseldi. 

14. KURULTAY: İLK HEDEFLER BİLDİRİSİ

CHP’nin 14. olağan kurultayı 12 Ocak 1959 tarihinde toplandı. Bu kurultayda Gülek son kez Genel Sekreter seçildi. 

Gülek’e muhalif olanlar Parti Meclisi’nin üçte ikisinin oyuyla Genel Sekreter’in görevden alınmasına yönelik düzenlemeyi kurultayda kabul ettirdi. Bu durum daha sonra kendisine yönelik artan muhalefet nedeniyle Gülek’in 27 Eylül 1959 tarihinde istifa etmesiyle sonuçlandı. 

Öte yandan bu kurultayda kabul edilen “İlk Hedefler Bildirisi” Türk siyasetinde yeni bir CHP’nin doğmasının ilk işareti olarak kabul edildi. 

14. kurultay aynı zamanda İnönü’nden Genel Başkanlığı devralacak Bülent Ecevit’in ilk kez sahneye çıktığı kurultay oldu. 1957 seçimlerinde Meclis’e milletvekili olarak giren Ecevit bu kurultayda Parti Meclisi üyesi oldu. 

İLK HEDEFLER BİLDİRGESİ

CHP’nin 1959 yılındaki kurultayda ilan ettiği İlk Hedefler Bildirgesi bugün hala geçerliliğini korumasıyla dikkat çekiyor.

DP iktidarı boyunca baskıcı politikalara karşı zaman içerisinde gündeme getirilen hakların bir bütün olarak düzenleyen bildirgede şunlar yer aldı:

- Bütün antidemokratik yasalar, yöntemler, zihniyet ve uygulamalar kaldırılacak.

- Anayasa, çağdaş demokrasi ve toplum anlayışına uygun halk egemenliği, hukuk devleti, sosyal adalet ve güvenlik ilkelerine dayanan bir devlet düzenine göre değiştirilecek.

- Anayasada; ırk, din, mezhep, toplumsal kök, politik düşünce farkı olmaksızın ana hak ve özgürlükler yer alacak. 

- Düşünce ve söz özgürlüğü, basın özgürlüğü, bilim ve sanat özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, kişi ve konut dokunulmazlığı, toplanma ve dernek kurma özgürlüğü, mal ve mülk güvenliği, çalışma ve ekonomik girişim özgürlüğü, grev hakkı, sendika ve meslek örgütleri kurma hakkı

sağlanacak.

- Yasalar önünde eşit işlem görme ve kamu hizmetlerinden eşit olarak yararlanma hakkı sağlanacak. 

- Yasamanın yürütme üzerindeki denetimi etkin bir hale getirilecek. 

- Cumhurbaşkanı ulusun bütünlüğünü ve devletin devamlılığını temsil ederek tarafsızlığa kavuşturulacak.

- Yüksek Hakimlik Şurası kurulacak.

- Toplumsal adaletsizlikten uzak, refah içinde bir Türkiye için herkese bedensel ve sosyal gelişme olanağı sağlamak ve aileyi korumaya yönelik sosyal haklar tanınacak.

15. KURULTAY: İNÖNÜ’NÜN RESTİ

CHP’nin 24 Ağustos 1961’de toplanan 15. kurultayı 27 Mayıs’ın ardından parti içinde İnönü ile Gülek arasında yaşanan son çekişmeye sahne oldu. 

1959’da istifa eden Gülek’in bu kurultayda tekrar Genel Sekreterlik için aday olması üzerine İnönü, tarihi çıkışını gerçekleştirdi. İnönü’nün “Ya ben, ya o” anlamına gelen sert çıkışının ardından Gülek seçimi kaybetti. 

Bu kurultayda ayrıca Genel Sekreter’in kurultayda değil Parti Meclisi tarafından seçilmesine ilişkin de düzenleme de kabul edildi. 

Kurultay; ülkenin kalkınması, güvenliği ve refah devletinin kurulmasıyla ilgili ilkelerin yer aldığı Temel Hedefler Bildirgesi benimsenmesiyle sona erdi. 

16. VE 17. KURULTAYLAR: GÜLEK'İN İHRACI

DP’nin askeri müdahale ile iktidardan indirilmesinin ardından 15 Ekim’de 1961 yılında yapılan seçimlerde CHP bir önceki seçimlere göre oy kaybederken, milletvekili sayısı 173 oldu. 

Seçimlerin ardından Türkiye ilk kez koalisyon hükümetleriyle tanıştı. Bu dönemde CHP’nin de içinde yer aldığı üç farklı koalisyon hükümeti kuruldu. Bu kapsamda CHP’nin 16 ve 17. kurultayları parti içi mücadelelere sahne oldu. 

14 Aralık 1962 tarihinde toplanan 16. kurultayda Kasım Gülek başta olmak üzere parti içi muhalefeti oluşturan bazı isimler ihraç edildi. 

16 Ekim 1964 yılında toplanan 17. kurultay ise Genel Başkan İsmet İnönü’nün hiçbir konuşma yapmamasıyla tarihe geçti.

18. KURULTAY: “ORTANIN SOLU”

CHP’nin 18 Ekim 1966 tarihinde toplanan 18. kurultayı İnönü’nün gündeme getirdiği ortanın solu kavramının partinin politik çizgisi olarak kabul edilmesine sahne oldu. 

Bu kurultayla birlikte tartışılan ortanın solu kavramı parti içinde yeni bir dönemin işareti olarak kabul edildi. 1960’lı yıllarda dünyada sosyalist görüşlere yönelik yoğun bir ilgi bulunuyordu. 

Bu kurultayda işçi haklarıyla ilgili olumlu düzenlemelere imza atan Çalışma Bakanı Bülent Ecevit partinin ikinci koltuğu olan Genel Sekreterlik görevine seçildi. 

“ORTANIN SOLU” KAVRAMI

Ortanın solu kavramı yoksul kesimlerin ekonomik ve sosyal hak taleplerinin arttığı, başta Amerika olmak üzere batıya duyulan güvenin azaldığı ve CHP tabanının da buna paralel olarak benzer taleplerin dillendirildiği bir ortamda dile getirildi. 

Ortanın solu kavramına sağ partilerden sert eleştiriler gelse de Türk siyasetinde önemli bir kavram ve CHP’nin önemli bir başarısı olarak kabul edildi.

CHP’de büyük bir değişimi beraberinde getiren “ortanın solu” kavramı ilk kez İnönü tarafından gazeteci Abdi İpekçi’ye açıkladı. İnönü, 29 Temmuz 1965 tarihinde ilk kez gündeme getirdiği kavramı şöyle anlattı: 

“CHP bünyesi itibariyle devletçi bir partidir ve bu sıfatla elbette ortanın solunda bir anlayıştadır. 1923’teki harap ülkede devletçilik nasıl tek, eşi ve yardımcısı olmayan bir kalkınma çaresiyle, bugün de ekonomik hayatımızın temel bir unsurudur.”

İnönü daha sonra bu kavramı pek çok ziyaret ve konuşmasında kullandı. İlk önce bir söylem olarak kabul edilen “ortanın solu” kavramı partinin politikasını oluşturduğu ana eksen haline geldi. 

Bülent Ecevit’in “Ortanın Solu” adlı kitabıyla da kavramın ideolojik olarak içi dolduruldu. Kitabın; ortanın solu fikrinin partinin çizgisi haline geldiği 18. kurultaydan önce yayınlanması da büyük önem taşıdı. 

19. VE 20. KURULTAYLAR: PARTİ İÇİ GRUPLAŞMA

CHP’nin 18 Ekim 1968 tarihli 19. kurultayı ve 3 Temmuz 1970 tarihli 20. kurultayı; parti içerisinde “ortanın solu” kavramı üzerinden çeşitli fikir ayrılıklarına ve parti içi gruplaşmaların yaşanmasına sahne oldu. 

Ortanın solu tartışmaları eşliğinde gidilen 1969 tarihli seçimlerde partinin seçim bildirgesinde “Toprak işleyenin, su kullananın” sloganı ses getirdi. Ancak 1969 seçimlerinde CHP beklediği sonuçları alamadı. 

Art arda gelen seçim başarısızlıkları parti içi tartışmaları alevlendirdi. Kemal Satır ile Bülent Ecevit arasında yaşanan çekişmeye karşı Genel Başkanı İnönü denge politikası yürüttü. 

Ecevit kendisine yönelik eleştirilere bu dönemde yazdığı Atatürk ve Devrimcilik kitabıyla “Devrim yapmak isteyenler halka gitsinler. Atatürk’ün saraydan çıkıp halka gittiği gibi” diye yanıt verdi. 

5. OLAĞANÜSTÜ KURULTAY: İNÖNÜ - ECEVİT MÜCADELESİ

12 Mart 1971 darbesinin ardından kurulan hükümete İnönü’nün destek vermesine karşı çıkan Ecevit’in 21 Mart 1971’de Genel Sekreterlik’ten istifa etmesi 3 kurultay boyunca sürecek İnönü Ecevit mücadelesinin başlangıcı oldu. 

Ecevit’in güçlü olduğu PM yapısına kurultaydan onay verilip verilmemesinin belirlenmesi amacıyla 5 Mayıs 1972 tarihinde 5. olağanüstü kurultay toplandı. 

İnönü’nün geçirdiği rahatsızlık nedeniyle bir gün geç başlayan kurultayda tarihi bir dönüm noktası yaşandı. 

İnönü, 10 yıl önce 1961 yılındaki kurultayda Kasım Gülek’in kaybetmesiyle sonuçlanan çıkışını tekrar yaptı. İnönü yaptığı konuşmada Ecevit’in güçlü olduğu PM’nin onay almaması için ikinci kez “Ya ben ya o” çıkışında bulundu.

Ancak İnönü’nün bu çıkışı bir işe yaramadı ve Ecevit’in güçlü olduğu PM kurultaydan onay aldı. 

Bunun üzerine İnönü 33 yıldır kesintisiz yürüttüğü Genel Başkanlık görevinden 8 Mayıs 1972 tarihinde istifa etti.

6. OLAĞANÜSTÜ KURULTAY: ECEVİT GENEL BAŞKAN

Atatürk’ün ardından Genel Başkanlığa seçilen İnönü’nün istifası üzerine 14 Mayıs 1972 tarihinde gerçekleştirilen 6. olağanüstü kurultayında CHP’nin üçüncü Genel Başkanı belirlendi. 

Partililerin “Halkçı Ecevit” sloganları eşliğinde Ecevit 913 delegenin 826’sının oyunu olarak CHP Genel Başkanı oldu. 

Mustafa Kemal Atatürk, Mustafa İsmet İnönü’nün ardından Mustafa Bülent Ecevit’in Genel Başkan olmasıyla Ecevit bundan sonra “CHP’nin 3. Mustafası” olarak da anıldı. 

ECEVİT’TEN ‘HALKÇILIK’ VURGUSU

Ecevit Genel Başkan seçildikten sonra yaptığı ilk konuşmada şunları dile getirdi: 

“Bugün Cumhuriyet Halk Partisi’ne genel başkan seçtiğiniz insan Cumhuriyetten sonra doğmuştur; siyasal kişiliğini, çok partili demokratik rejime geçtikten sonra CHP içinde oluşturmuştur. 

CHP ömrünün 50. yılına yaklaşırken, kendi yetiştirdiği birini kendine Genel Başkan seçmiş olmaktadır. 

Bir devrimci yol ilk kez halkın bilincinde biçimleniyor; bir yeni dünya ilk kez halkın ve halkla bütünleşen bir örgütün düşüncesinde oluşuyor; kendi gücünü kendi egemenliğin, kendi özlediği dünyayı görüyor, halkımız CHP’nin izlediği yolda...”

21. KURULTAY: İNÖNÜ’NÜN SON KURULTAYI

CHP’nin 30 Haziran 1972 tarihinde gerçekleştirilen 21. kurultayı İnönü ile Ecevit mücadelesinin son perdesi oldu.

İnönü’nün Ecevit’in kurultayda gündeme getirdiği tüzük değişikliğine karşı çıkmasına karşın değişiklikler kabul edildi. Son kez katıldığı CHP kurultayında İnönü; “Ecevit’in başarısı için elbirliğiyle çalışılması” gerektiğini ifade etti. 

Kurultaydan yaklaşık 5 ay sonra İnönü, 5 Kasım 1972 tarihinde Ecevit’in hükümetten çekilme kararına tepki göstererek hem kuruluşuna tanık olduğu hem de 49 yıldır üyesi olduğu CHP’den istifa etti. 

İNÖNÜ’NÜN İSTİFA DİLEKÇESİ

CHP’nin kuruluşuna tanık olan 33 yıl Genel Başkanlığı’nı 49 yıldır da üyeliğini yapan İnönü’nün kısa istifa dilekçesi şöyle:

“CHP Genel Başkanlığı’na;

12 Mart şartlarının nazik mahiyetini ciddiyetle muhafaza ettiği bir zamanda, parti politikasının memleket için sakıncalı gördüğüm şekil ve istikamette değiştirilmesi sebebiyle CHP’den ayrılmış olduğumu bilgilerinize saygılarımla sunarım.

İsmet İnönü”

22. KURULTAY: “DEMOKRATİK SOL”

Ecevit’in Genel Başkan olduğu CHP, 1957 yılından sonra yapılan 3 seçimin ardından ilk kez 14 Ekim 1973 yılındaki genel seçimlerde oyunu artırdı. CHP yüzde 33,3 oy oranıyla birinci parti olurken, tek başına hükümet kurma çoğunluğunu elde edemedi. 

Benzer şekilde 1973 yılında yapılan yerel seçimlerde CHP; İstanbul, Ankara ve İzmir’de yerel yönetimleri kazandı. CHP’nin yerel yönetimde kaldığı kentlerde 12 Eylül darbesine kadar başarılı belediyecilik örnekleri sunuldu. 

Hem genel hem de yerel seçim başarısının ardından gerçekleştirilen CHP’nin 14 Aralık 1974 tarihli 22. kurultayında demokratik sol tartışmaları damgasını vurdu. 

Parti tüzüğündeki amaçlar arasına “demokratik sol” kavramı eklendi. Bu, ortanın solu akımıyla başlayan sola dönüş hareketinin bir yansıması olurken, partinin bu doğrultuda ideolojisini inşa ettiği yeni bir dönemi de başlattı. 

22. kurultayda Genel Sekreter Orhan Eyüboğlu’nun iki yardımcısından biri 1973 seçimlerinde milletvekili seçilen Deniz Baykal oldu. Baykal bu görevinden 1976 yılında istifa etti.

TÜZÜKTE “DEMOKRATİK SOL” VURGUSU

CHP’nin 22. kurultayında parti tüzüğünde yapılan önemli değişiklikler partinin bundan sonra izleyeceği yeni politikaların habercisi oldu. Tüzükte partinin amacını açıklayan ilgili madde şöyle yer aldı:

“İnsan haklarına saygılı, milli, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkesine bağlı demokratik bir sol parti olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin amacı, ülkenin güvenliğine, ulusun mutluluğuna ve refahına, sosyal adaletin yaygınlaştırılmasına ve insan kişiliğinin serbestçe gelişmesine özgürlükçü parlamenter demokrasi kuralları içinde ve bu rejimi güçlendirecek biçimde hizmet etmektir.”

KIBRIS HAREKATI VE 1977 SEÇİMLERİ

15 Temmuz 1974 tarihinde düzenlenen Kıbrıs Barış Harekatı, Ecevit’e büyük bir popülerlik kattı. Kamuoyunda Karaoğlan olarak anılmaya başlanan Ecevit, bu durumdan hareketle erken seçim girişimine TBMM’den destek bulamadı. 3 yıl sonra 5 Haziran 1977 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde CHP tarihinin en büyük başarısına imza atarak yüzde 41’i geçti.

Bu başarıya karşın Türkiye’deki ekonomik kriz, artan güvenlik sorunları, kentlerde yaşanan gerilim ve koalisyon hükümetlerinin kısa ömürlü olması CHP’nin bu başarısına gölge düşürdü. 

23. VE 24. KURULTAYLAR: PARTİ MECLİSİ TARTIŞMASI

CHP’nin 27 Kasım 1976 tarihinde toplanan 23. kurultayı tüzük tartışmalarıyla geçti. Parti Meclisi ve Merkez Yönetim Kurulu birleştirilerek 20 kişiden oluşan Genel Yönetim Kurulu oluşturuldu. 

Kurultayda CHP’nin Sosyalist Enternasyonel’e katılması kararı da alındı. 

CHP’nin 24 Mayıs 1979 tarihinde toplanan 24. kurultayında Parti Meclisi’nin tekrar açılıp açılmaması tartışması ana gündem oldu. 

Ecevit, Genel Yönetim Kurulu’nun kapatılarak Parti Meclisi’nin açılmasını “geriye dönüş” olarak tanımlarken, parti içindeki muhalif grupları oluşturan Ali Topuz ve Deniz Baykal ise Parti Meclisi’nin açılmasını talep ediyordu. Kurultayda Parti Meclisi’nin açılması önerisine 571 oy karşı 769 oyla kabul edilmedi. 

Ara seçimlerde CHP’nin oy kaybetmesi üzerine 4 Kasım 1979 tarihinde toplanan 8. olağanüstü kurultay CHP’nin 12 Eylül öncesi gerçekleştirdiği son kurultay oldu. 

25. KURULTAY: CHP’NİN YENİDEN AÇILMASI

12 Eylül darbesinin ardından önce Ecevit Genel Başkanlık görevinden istifa etti, daha sonra bütün siyasi partiler kapatıldı. CHP’nin tekrar açılması partinin de aynı zamanda 69. kuruluş yıl dönemi olan 9 Eylül 1992 tarihinde gerçekleştirilen 24. kurultayda oldu. 

CHP’nin 25. kurultayı, partinin 1979 tarihindeki 24. kurultay delegeleriyle toplandı. 

Kurultayda; 12 Eylül’ün ardından SHP’de siyaset yapan Deniz Baykal CHP’nin Atatürk, İnönü ve Ecevit’ten sonra dördüncü Genel Başkanı oldu. 

26. VE 27. KURULTAYLAR: BİRLEŞME KURULTAYLARI

12 Eylül’de CHP’nin kapatılmasıyla partililer SODEP ve HP bünyesinde siyasi hayatlarını sürdürdü. 

SODEP ve HP 1985 yılında birleşerek SHP’yi oluştururken, CHP’nin 1992’de tekrar açılmasıyla CHP ile SHP’nin birleşmesi gündeme geldi. 

CHP’nin 18 Şubat 1995 tarihinde toplanan 26. kurultayında iki partinin birleşmesi tartışıldı. Bu kurultayda birleşmenin CHP çatısı altında olması kararı çıktı. Bunun üzerine toplanan SHP kurultayından da birleşme kararı alındı. Birleşme kurultayında Hikmet Çetin CHP Genel Başkanı seçildi. Çetin, CHP’nin 5. Genel Başkanı oldu. 

CHP çatısı altında iki partinin birleşme sürecinde Genel Başkanlık görevini yürüten Hikmet Çetin, yaklaşık 7 ay sonra 9 Eylül 1995 tarihinde tekrar toplanan CHP kurultayında aday olmadı. 

Kurultayda daha önce SHP ile CHP’nin birleşme olasılıklarında karşı karşıya gelen iki isim olan Deniz Baykal ile Murat Karayalçın arasında Genel Başkanlık yarışı yaşandı. Sonuçta Karayalçın’ın 309 oy alırken, Deniz Baykal 681 oyla tekrar CHP Genel Başkanı oldu.