12 Eylül’de kimler kimlerle beraberdi
.
Enver Aysever / Kurşun Kalem1- Söyleşi kitaplarını sevmem, hele de popüler kültürden söz edenleri hiç ilgimi çekmez. Mustafa Oğuz ve Selin Ongun’un söyleşerek oluşturdukları “Yorma Birader” kitabını hemen edindim, okudum. “Sen niye okudun” diye soran olursa diye, yazayım: Bugün ülkede olan biteni öğrenmek için mutlaka 12 Eylül 1980’i anlamak gerekir de ondan.
2- “Hisseli Harikalar Kumpanyası” müzikalini Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde izlediğimde 11 yaşındaydım. Çok alkışladığımı, heyecanlandığımı anımsıyorum. Şan Tiyatrosu’nda kapalı gişe oynuyordu. Adile Naşit, Nevra Serezli, Erol Evgin, İlyas Salman, Ayşen Gruda kimler vardı kimler. Çocuk belleğimde büyü olarak kalmıştı.
1980’de darbeden önce sahnelenmeye başlayan müzikal, İzmir Turnesi sırasında yakalanır felakete. Aylar öncesinden biletler tükenmiştir, haliyle sokağa çıkma yasağı önemli maddi kayıp doğuracaktır. Sokağa çıkma yasağı kalkar, oyun saatleri değişir. Merak edilen izleyicinin tepkisidir.
Ülke altüst olmuşken, devrimciler, aydınlar zindanlarda işkenceden geçirilirken, İzmirliler kapı baca yıkarak doldurur salonu. Turne devamında Ankara’da da aynısı olur. Maalesef insanımız kördür, sağırdır, vefasızdır.
Darbe ardından kurulacak olan Anavatan Partisi genel başkanı Özal, kim ne kadar tonton olarak kakalarsa kakalasın, bal gibi ilk kabinede başbakan yardımcısı olmuştur. Yani? Darbecidir. Eşi Semra Hanım her gece evde yaptığı dolmalarla “Harikalar” kulisine koşar. Adile Naşit, Nevra Serezli ile dosttur. Hazindir tablo elbette.
3- Darbe lideri Evren de oyunu izlemeye gelir. Henüz genç ve isimsiz İlyas Salman “Ben faşistlerin karşısında oynamam” diye itiraz eder. Araya girenler olur, sahneye çıkmaya ikna ederler Salman’ı. “İknacılar kimdir, yöntemler nedir?” merak ettim doğrusu. Oyun sonrası huzura çıkılacaktır. Evren karşısına dizilenler arasında İlyas Salman yoktur.
4- Evren ile Emel Sayın üstüne türlü dedikodular üretildi, elbette ben işin orasında değilim. Ancak Emel Hanım’ın darbe lideriyle sorunu olmadığını herkes bilir, bunu inkâr da etmez şarkıcımız. Güçten düştükten sonra devam eder iletişim, bir turnede Marmaris’te Evren evinde ziyarete gidilir, çay içilir. Mustafa Bey orada Evren’le nasıl gırgır geçtiğini anlatıyor. Kitabın ilerleyen sayfalarında “darbecilerle yakınlıktan pişmanım” diyor Mustafa Oğuz. Beyanı esas alalım! Bir de: “Siyasilerden sadece Özal ile yakın oldum” diyerek, meslek yaşamı boyunca genelde mesafeyi koruduğuna işaret ediyor. Oysa Özal’la yakın olmak demek, ülkede ne kadar etik suç varsa hepsinde payım var demektir. Siyasi, hukuki olanları kenara koyuyorum.
5- Emel Sayın kolay lokma. Oysa Evren ziyaretinde biri daha var, adı Şener Şen. Darbeci Evren ile karşı karşıya oturup çay höpürdetiyor. O Şener Şen yıllar sonra RTE’nin sarayına gitti, konuşma yaptı. Demem o ki, olana şaşmamak lazım. Şimdilerde biletleri kapalı gişe satıyor Şener Şen’in, yeniden tiyatro sahnesinde. Herhangi bir oyun olsa derdim değil, lakin Vasıf Öngören’in “Zengin Mutfağı”nda oynuyor. Öngören devrimciydi, faşizmi anlattığı oyunu tiyatromuzun başyapıtıdır. Şimdi güzel bir AVM salonunda, Şener Şen’i ayakta alkışlayanlar, Vasıf Öngören’i tanır mı? 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü bilirler mi? Şener Şen’in faşist darbe lideriyle sohbeti onlar için önem taşır mı, merak ettim doğrusu. Bana sorarsanız her perde açılışında Vasıf Öngören’in kemikleri sızlamaktadır.
6- Aynı günlerde Tarık Abimin (Akan) “Anne Kafamda Bit Var/12 Eylül Anıları” adlı kitabını okudum. Kısa özgeçmişinde şu ifade yer alır Akan’ın: “Vasıf Öngören’den çok şey öğrendi” Ne demek bu? Yani, Tarık Akan gibi dev bir sanatçının “devrimci” olma sürecinde ustasıdır Öngören. Akan asla sevenlerini düş kırıklığına uğratmadı.
Tercüman gazetesi hedefe koyar Akan’ı, Almanya seyahati dönüşü gözaltına alırlar. Ardından gecesi gündüzüne karışır, önce polis, sonra Selimiye’de asker elinde günlerce mahpusta kalır. Devrimcilerin acısına, kederine tanıklık eder. İşkenceleri görür, duyar... Suçu belirsizdir.
Gayrettepe’de, kim bilir kaçıncı gün, Müdür T. odasına çağırır Tarık Abi’yi. Halsiz, bitkin çıkar huzura. Müdür yalnız değildir, Müdür T’nin karşısında Uğur Dündar oturmaktadır. Bir ara odada baş başa kalır Akan ve Dündar. “Ben Uğur’la odada yalnız kaldım. Yıllar sonra ilk kez karşılaşıyorduk. Aramızda bir dostluk, arkadaşlık olmadığı gibi gençliğimizde yumruk yumruğa kavga etmişliğimiz bile vardı. Soğuk bir hava ve yapmacık jestler aramızda dolandı.
“Tarık, benden istediğin bir şey var mı?”
“Yok, sağ ol”
“Ben TRT Genel Müdürü olacağım; nezaket ziyaretine geldim. Dışarıda herhangi birisine söylemek istediğin bir şey varsa yardımcı olabilirim.” “Yok, teşekkür ederim.”
7- Haldun Dormen’in: “AKP döneminde sansür ya da kısıtlama yaşamadık” sözleri düştü aklıma. 12 Eylül faşistleri bile tehlikeli görmemiş Dormen ve etrafındakileri, elbette öyle diyecek Haldun Bey. Tarık Abi, “Yol” filmi çekilirken darbe sonrasında neler yaşadığını tek tek anlatıyor. Yılmaz Güney’in mahpusluğu ve kaçışı dahil. Oğuz’un anılarını okurken neo-liberal dönemi daha iyi kavrıyorsunuz ve elbette insanları da!