Kur-faiz sarmalına girilmesi durumunda Türkiye’de çok daha yüksek enflasyon ve işsizlik olacak

Doç. Dr. Baki Demirel: Kısa vadeli yabancı sermaye, döviz girişi gerçekleşmez, dış talep yurtiçi talebin baskılanmasını telafi edici biçimde artmazsa çok yüksek enflasyon ve ekonomik daralmayla karşı karşıya kalabiliriz.

Şehriban Kıraç

Yalova Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Baki Demirel, hem kur korumalı mevduatın (KKM) hem Londra swap piyasasına yönelik kontrolün kaldırılmasının kur atağına yönelik iki tampondan vazgeçilmesi anlamına geleceğini vurgulayarak, “Böyle adımlar TL’yi hem yabancılar hem de yerleşikler için spekülatif hale getirir ve Arjantin ekonomisinin hali hazırda içine düştüğü kur-faiz sarmalının hızlanması anlamına gelir” dedi.

Kur-faiz sarmalına girilmesi durumunda Merkez’in yüzde 58 enflasyon hedefinin tutmayacağını ve çok daha yüksek enflasyon ve işsizlik oranları ile karşı karşıya kalınabileceğini vurgulayan Doç. Dr. Baki Demirel ile ekonomideki son gelişmeleri konuştuk.

TEHLİKELİ POLİTİKALAR

Kur korumalı mevduat ile ilgili son karar ve mevcut faiz kararlarıyla krizden çıkabilir miyiz?

TCMB’nin aldığı faiz kararı KKM tasfiye isteği ile tutarlı ancak sonuçları itibarıyla hatalı bir karar. KKM, TL mevduatların döviz tavdiat hesabı (DTH) olmaması için bir tampondur. KKM’yi kaldırdığınızda TL hesapların DTH olmaması için çok yüksek faiz vermeniz gerekiyor. Bankaların bu yüksek faizi verebilmesi için de Merkez Bankası’nın faiz artırması gerekiyordu. Ama politika faizinin yüzde 35-40 seviyesinde olmasını isteyen küresel ve yurtiçi finans kapital bu artışı da yeterli bulmadı. Finans kapital sadece KKM tasfiyesini değil Londra piyasası üzerindeki sermaye kontrolünün de kaldırılmasını istiyor. Böyle adımlar TL’yi hem yabancılar hem de yerleşikler için spekülatif hale getirecek ve Arjantin ekonomisinin hali hazırda içine düştüğü kur-faiz sarmalının hızlanması demektir. Bu çok tehlikeli ekonomi politikalarını tamamen finans kapitalin hizmetine sokacak adımlar olacak.

YÜZDE 58 TUTMAZ

TCMB yılsonu enflasyon beklentisi yüzde 58. Sizin yılsonuna ilişkin öngörüleriniz neler?

Ben bahsettiğim türde bir kur-faiz sarmalına girilirse yüzde 58 enflasyon hedefinin tutturulabileceğini sanmıyorum. Çok daha yüksek enflasyon ve işsizlik oranları ile karşı karşıya kalabiliriz.

Türkiye’de vergi yükü her daim dar gelirlinin üzerinde. Yakın vadede yeni vergiler bekliyor musunuz?

Son dönemde artan dolaylı vergilerin amacı faiz politikasını destekleyici biçimde parasal sıkılaştırmayı artırmaktır. Ancak vergi artışı, halkınemekçilerin harcamaları üzerindeki vergilerin artırılması ile yapıldığından adaletsiz ve yoksulluğu artırıcı biçimde uygulanmıştır. Bu elbette enflasyonun nedenini ekonominin aşırı ısınması ve yüksek talep olarak gören bir kavrayışın ürünü. Aşırı finansal kazançlar gibi rant yaratan tüm kazançlar, yüksek kiralar ve birden fazla konut sahipliği de yüksek vergilere tabi olmalı, finansal kazançlar ve rant vergileri uygulamaya konulmalı. Yoksul, öğrenci ve çiftçi borçları tasfiye edilmeli ve servet vergisi uygulanmalı. Kurumlar vergisi ivedilikle yüzde 40’ın üzerine çekilmeli.

KUR İSTİKRARINA ODAKLANILMALI

Merkez’in ana önceliği ne olmalı, ona odaklanma emareleri aldınız mı?

Açık biçimde finansal istikrara ve kur istikrarına odaklanmalı. Ben olsam mevcut politika faizine dokunamam ve orada sabitlerim. Ya da negatif faizi sorun olarak görüyorlarsa o zaman da reel faizi sıfıra park edeceğimi ilan eder, bunun için orta vade enflasyon hedefini dikkate aldığımı söyler, politika faizini yüzde 33 seviyesine çekip orada park ederim, bir daha dokunmam. Enflasyonla mücadelede maliye politikasını ve onun atacağı regülasyon adımlarını desteklerim. Maliye politikası para politikasını değil, para politikası maliye politikasını desteklemeli. Asıl hedef KKM değil DTH tasfiyesi olmalı mevcut sermaye kontrolleri sürdürülmeli ve ilave sermaye kontrolleri getirilmeli.

İFLASLAR VE İŞSİZLİK ARTACAK

2023’ün geri kalanında ne tür riskler görüyorsunuz?

Faiz artışı ile talep baskılanmak isteniyor ancak yeni yatırımları belirleyen şey talep beklentileridir. Yatırım için kredi faizinin düzeyi değil ancak talep beklentileri önemlidir. Ücret baskısı, düşük ücret politikası rasyonel politikaların, uygulanmakta olan des-enflasyon politikasının bir parçası. Ancak ücret baskısı ve emekçi yoksulluğu geleceğe yönelik talep beklentilerini olumsuz etkiler. Öte yandan KOBİ’lerin kredi dışında nakit açıklarını karşılayabilecekleri bir enstrümanları yok. Yani KOBİ kredileri faize duyarlı. Ücretlerin düşük olması ve yoksulluk artışı ve talebi baskılayıcı diğer araçlar yeni yatırımları teşvik etmezken yüksek faiz KOBİ’lerin üretimlerini devam ettirmelerini olumsuz etkileyecek. Bu durumda KOBİ tarafından iflaslar ve/veya işten çıkarmaların sonucu olarak işsizlik artacaktır. Bu durum hem tekelleşmeyi hem de artan işsizlik ile ücret baskısını daha da artıracak. Yani daha fazla yoksulluk ve işsizlik bizi bekliyor olabilir. Öte yandan küresel ve yurtiçi finans kapitalin talepleri politika yapıcının ekonomiyi daha yüksek kur-faiz artışına, sarmalına sürükleyecek adımlar atmasına neden olabilir. Eğer ki bu adımlar yeterli olmaz ve beklenen kısa vadeli yabancı sermaye, döviz girişi gerçekleşmez, dış talep yurtiçi talebin baskılanmasını telafi edici biçimde artmaz ise hem çok yüksek enflasyon hem de ekonomik daralma ile karşı karşıya kalabiliriz.

Kısa orta uzun vadede Türkiye ekonomisinin önünde ne tür zorluklar var?

Türkiye ekonomisi için ortauzun vade de en önemli zorluklar neoliberal politikaların daha açık biçimde buna rant ekonomisinin neden olduğu yoksullaşma, bölüşüm ve borç sorunlarıdır diyebiliriz. Ücretleri baskılayarak, emekçi yoksulluğu yaratılarak makro istikrar sağlanamaz. Yoksul ekonomilerin enflasyonu da yüksek olur. Orta uzun vade için enflasyonu düşürecek, fiyat istikrarını sağlayacak adımlar atılmamakta.

YOKSUL YARATIYORUZ

Krizden çıkış için nasıl bir ekonomik programa ihtiyaç var, acil atılması gereken adımlar neler?

Türkiye ekonomisinin yapısal krizi emekçi yoksulluğu ve bölüşüm krizidir. Ekonomimizin dövize bağımlılığı ve yüksek döviz ihtiyacı ve artan yoksullaşma nedeniyle dış yatırımlar için de cazip olmaması Türkiye ekonomisini bir ikilem ile karşı karşıya bırakıyor. Yoksullaşmadan çıkış stratejisi ve istikrarlı büyüme hikâyesine ihtiyacımız var. Yoksulluğu azaltma stratejisi yerine emekçi yoksulluğunu ve işsizliği artıracak politikalar izliyoruz. Bırakın istikrarlı büyümeyi, ekonomiyi daraltarak, daha fazla işsizlik yaratarak, talebi öldürerek enflasyon sorununu yenebileceğimizi düşünüyoruz. Mesela gıda enflasyonu ile baş etme stratejimiz nedir bilmiyoruz. Daha fazla yoksul yaratarak aslında gıda enflasyonunu da yükseltiyoruz. Tarımı rant ekonomisine kurban vererek bu sorunu büyütüyoruz. Açık biçimde para politikasını merkeze alan, faizi yükselterek zengin vergilerini yoksulun üzerine yıkmaya dayalı vergi politikası ile parasal sıkılaştırmayı daha da artırmayı amaçlayan, sıcak parayı çekmeyi hedefleyen bu rasyonel politika tasarımı hatalıdır. Bunun yerine enflasyonu değil tam istihdamı hedefleyen, enflasyonu talep kaynaklı değil, büyük ölçüde dışa bağımlı ekonominin yapısal sorunu olarak gören ve tekelci yapıların piyasa güçlerine bağlı satıcı enflasyonunu dikkate alan, adil bölüşüme ve refahın adil paylaşımına dayalı gerçek Heterodoks/post Keynesyen tasarıma ihtiyaç vardır