Yılın en dikkat çeken filmlerinden biri: ‘Cevher’
Demi Moore Dorian Gray’in yeniden yaratımıyla Hollywood’un “gerçek”te ve “kurgu”da kadın bedenini tüketmesini konu edinen “Cevher” ile karşınızda.
Başak Bıçak“Ne acı!” diye mırıldandı Dorian Gray, portreye dikilmiş bakışlarını portreden ayırmadan. “Ne acı!” Yaşlanıp çirkinleşeceğim, iğrenç biri olacağım. Ama bu resim hep genç kalacak. Şu haziran günü kaç yaşındaysa hep o yaşta duracak... Ah, keşke tam tersi olsaydı. Hep genç kalan ben olsaydım da resim yaşlansaydı! Bunun için neler vermezdim! Evet: Dünyada bunun için vermeyeceğim bir şey yoktur.”
Cevher’in (The Substance), ana karakteri Elizabeth Sparkle’ın (Demi Moore) isminin yazılı olduğu Şöhret Yolu yıldızıyla başlayan açılışı, daha ilk andan öyküsünün zamana ve Dorian Gray’e dair olduğunu kulağımıza fısıldıyor. Kameranın tam ortasındaki ismin üzerinde gözlemlediğimiz mevsim geçişlerinin ardından, yıldızın üzerine ketçap soslu bir hamburger düşüyor. Öyle ki tümüyle ketçaba bulanan bu yıldız imgesiyle filmin kanlı anlatısıyla doğrudan bir bağı var ve bundan sonraki her karede, karşımıza çıkacak “gösterişli” didaktik yapısının ilk emsalini teşkil ediyor.
Girizgahın peşi sıra tanıştığımız ve bir televizyon şovunda 90’lar modasına uygun kıyafetleri ve 60’larına ters düşecek diriliği ve güzelliğiyle dans ederken tanıştığımız Elizabeth Sparkle, artık “vadesi dolmuş” bir Hollywood yıldızı... Doğum gününde, The Shining tasarımlı koridorlarında dolaşırken arıza sebebiyle girdiği tuvalette, yöneticisi Harvey’nin (Denis Quaid) -elbette bu isim boşuna değil- kendisi hakkındaki planlarını öğrenen Elizabeth’in birazdan açığa çıkacak “cinneti” ilk kez kendisini burada gösteriyor. Nitekim peşi sıra çıktıkları yemekte, Yüzüklerin Efendisi’ndeki Denethor’un meşhur domatesinden sonra en mide bulandırıcı yeme sahnelerinden birine şahit olduğumuz filmde, Harvey’nin umarsızca yiyip kenara attığı karideslerin görüntüsü açık bir biçimde Hollywood’un “tükettiği” yıldızların bir simgesi. Ve Cevher’in, bu andan sonra vurgulu hicvinin dur durak bilmeyeceğini de kanıtlıyor. Benzer bir biçimde evinin en önemli köşesinde kendine ait bir portresi olan bu post modern Dorian Gray, bu sahneden sonra yaşlılığa, buruşmaya nefretini gençliğe yönelik saplantıyı ve bu uğurda her şeyi feda edebilme gücünü ilan ederek öyküsünün ve kendisinin sınırsız deliliğini başlatıyor.
Genç bir doktor sayesinde tanıştığı bir madde (the substance) ile kendinin en iyi halini yaratmak isteyen ve bembeyaz fayanslarla kaplı bir banyonun ortasında gençliğini “doğuran” Elizabeth’in yeni benliği Sue (Margaret Qualley), tıpkı Dorian Gray’in portresi gibi kendisinin mükemmel bir formu ve böylelikle yaşlılığa meydan okumasını sağlıyor. Başlangıçta birbirlerine “aynı kişi oldukları”, “iki yumurta” oldukları söyleniyor. Fakat benlikler arasındaki kopukluk arttıkça birbirlerinden uzaklaşmaya, gençlik ve yaşlılık birbirinden daha çok nefret etmeye başlıyor. Yumurta sarısı paltosuyla dolaşan Elizabeth, kendi portresi tarafından yok edilirken; Sue, oturduğu evin önünde duran posteriyle her geçen gün daha fazla büyüleniyor. Neticede hem Elizabeth hem de Sue, Dorian Gray gibi yozlaşıyor, karakterinin zamanla “çürümesi” gibi, zamana karşı gelmenin sonuçları her iki benlik için de korkunç bir hal alıyor. Bu andan itibaren body horror (beden korkusu) filmi tümüyle ele geçirmeye başlarken, Cronenberg tasarımlarından, Carpenter’ın The Thing’ine, de Palma’nın Carrie’sine, Kubrick’in üslubuna değin pek çok stili ve referansı bir araya getiren Cevher, abartılı ve göze sokan yergisiyle özellikle ikinci yarıdan itibaren kendi kendinin parodisine dönüşüyor ve bilhassa benlik düellosu bölümünde ve finalde dengesini yitiriyor. Bununla birlikte, yönetmen Coralie Fargaet’ın tasavvuru tam da bu aslında; kadın bedenine yönelik estetik bakış açısı, güzellik algısı ve dayatmalarını bunu domine edenlerin “çirkinliğiyle” anlatmaya, onlar kadar “iğrençlik” içinde göstermeye gayret ediyor. Bunu yaparken de sözünü sakınmadığı gibi, feminist metaforlarını katmanlara sıkıştırmakla da uğraşmıyor; meramını filmin tam ortasına, bir yıldız isminin üzerine bırakıyor. Şüphesiz Cevher, korku türüne yakın olanların fazla açık sözlü bulacağı ancak bütününde, kadın bedenine yönelik manifestosuyla grotesk tarzına rağmen kendisini sevdirebilecek bir film. Çünkü tıpkı Fargaet gibi ben de kadın bedenine gerçek hayatta yapılanların, bir kurgu hikâyede deforme olmuş bir bedenden çok daha dehşet verici. Olduğunu düşünüyorum.
Cevher’i, MUBI’de izleyebilirsiniz.
Puanım: 6/10