İstanbul'u yaşamak
Pek çok tarihi olaya tanıklık etmiş, birbirinden kadim medeniyetlere kapılarını açmış eşsiz kent İstanbul’u tarihçi, seyahat yazarı ve uzman rehber Saffet Emre Tonguç’tan dinledik.
Simay GözenerDoğal güzelliğinin yanı sıra “taşı, toprağı altın” denilen İstanbul’un tarihi, kültürel ve mimari güzellikleri de saymakla bitmiyor. Bazen önünden geçip gittiğimiz bir yapının ardında bazen üstüne basıp geçtiğimiz bir taşın altında asırlar öncesine uzanan öyküler yatıyor.
İşte bu öykülerin peşine düşüp insanlarla paylaşan, “İstanbul’da yaşamayın, İstanbul’u yaşayın” diyerek tüm dünyaya iki kıtanın yan yana uzandığı bu eşsiz kenti tanıtan Saffet Emre Tonguç’la gizemli öykülerin baş rol oyuncusu İstanbul’u konuştuk...
- Boğazın incisi yalılardan sizi en çok etkileyen hangisi?
Bir hazine sandığı gibi İstanbul. Üç imparatorluğa başkentlik yapmış, Asya ile Avrupa’nın kavuşmak isteyen iki sevgili gibi birbirilerine uzandıkları büyülü bir yer. Boğaz için “İstanbul’u İstanbul yapan en büyük güzellik” desek yeri. İmparator Konstantin, Boğaz’a vurulup Roma İmparatorluğu’nun yeni başkenti olarak İstanbul’u seçmiş. Bizanslılar vaktiyle “dünyanın kolyesi” demiş bu muhteşem su yoluna.
Bugün Boğaz’da, büyük kısmı 19. yüzyılda yapılan 366 tarihi eser niteliği taşıyan, toplamda 600 yalı var. Yalılar için kullanılan en güzel tanım “Boğaz’ın inci taneleri.” Sanki paha biçilemez bir kolyeyi tamamlar gibi her bir parça. Beni en çok etkileyen yalılardan biri Afif Ahmed Paşa Yalısı. Karaköy Bankalar Caddesi’ndeki Osmanlı Bankası binası ve Pera Palas Oteli’ni de yapan mimar Alexandre Vallaury tarafından 19. yüzyıl sonunda Doğu ve Batı tarzlarını harmanlayan bir üslupla inşa edilmiş. Agatha Christie ünlü “Orient Ekspresi’nde Cinayet” adlı romanını yazmak için İstanbul’u ziyaret ettiğinde bu yalıda misafir edilmiş.
Neo-barok tarzında yapılan binayı Afif Ahmed Paşa’nın ailesinden Pera Palas’ın eski sahibi Misbah Muhayyeş almış. Bir dönem Uzan ailesinin mülkiyetine geçen yalıyı daha sonra Sabancı ailesi satın aldı.
- Haydarpaşa ve Sirkeci tren garları uzunca bir dönem insanların İstanbul’la ilk tanışma noktasıydı. İstanbul serüveni bu garlarla başlayan pek çok hikâye de vardır herhalde...
Sirkeci ve Haydarpaşa garları farklılıkları ve benzerlikleriyle tamamlar birbirini. Oryantalist üslubuyla Sirkeci Garı, batıdan gelenlerin doğu ile buluştuğu yerdir. Haydarpaşa ise Avrupai tarzıyla karşılar Anadolu’dan gelenleri. Her ikisi de başlangıçların, umutların, kavuşmaların ve ayrılıkların adresi. Sirkeci Garı Orient (Şark) Ekspresi ile Avrupa’dan gelen yolculara hizmet verilmesi için yapılmış. Agatha Christie’nin ünlü polisiye romanı “Orient Ekspresi’nde Cinayet”ten uyarlanan filmin sahneleri bir zamanlar buradaki renkli ve heyecanlı koşuşturmayı hayata geçirmiş.
Sirkeci Garı’ndan Batılı gezginler de gelmiş Nazi Almanyası’ndan kaçan bilim insanları da. Yurt dışına gönderilen son Osmanlı halifesi Abdülmecid Efendi’nin sürgün yolculuğu da buradan başlamış. Balkan Harbi’ne giden askerler de Almanya’ya çalışmak için giden işçiler de buradan veda etmiş vatan toprağına. Anadolu’dan İstanbul’a gelişin akıllara kazınmış sembolü olan Haydarpaşa Garı’nda da yine Alman etkisi ön planda. Berlin’den Bağdat’a uzanan tren yolu projesinin bir parçası olarak 1906’da İstanbul’a yeni bir istasyon yapılması Alman hükümeti tarafından üstlenilmiş Haydarpaşa, Cumhuriyet döneminde Ankara ile bağlantıyı sağladığı için özel bir öneme sahipti.
Bir dönem siyasetin şekillendiği yolculuklara tanık olmuş Ankara Ekspresi. Nazım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları” şiirinin başladığı mekânın da Haydarpaşa olması tesadüf değil. Çünkü burası bir sıfır noktası; sıfırdan başlayanların ve sıfırı tüketip geri dönenlerin bir arada olduğu bir harman.
- Peki, bu özel tarihi ve kültürel dokuya sahip kentle tanışmak için nereden başlamalıyız?
“İstanbul’da yaşamayın, İstanbul’u yaşayın!” İstanbul’la tanışmak isteyenlere önereceğim listenin başında Sultanahmet Meydanı ve çevresi gelir. İstanbul’un kalbidir bu bölge. Dünyadaki en eski mabetlerden Ayasofya, Bizans sarayları ve Osmanlı sultanlarına yüzyıllarca ev olan Topkapı, pek kimsenin dikkatini çekmese de tüm antik Roma yollarının başlangıcı kabul edilen Milion Taşı, şehrin her dönem buluşma merkezi olan Hipodrom (Sultanahmet Meydanı)… Bütün hikâyelerin başladığı birinci tepe aslında şehrin ufak bir özeti gibi.
TEK TUŞLA ÇEVRİM İÇİ KEŞİF
- Saffet Emre Tonguç (SET) uygulamanızın ortaya çıkış hikâyesini nedir?
Üretmeyi ve paylaşabilmeyi kendine motivasyon edinen biri olarak sosyal medyada aktif olduğum kadar kitaplara, gazete, dergi yazılarına ve TV programlarına da öncelik verdim. Kitap yazmak ayrı keyif ama artık sahne dijital ortamda. Dolayısıyla beni hâlâ şaşırtan oteller, restoranlar keşfediyorum. Bu keşif yolculuğuna ortak olmasını istediğim takipçilerimin de gittiği yerlerde tarihi güzelliklere, müzelere, plajlara kolayca ulaşıp hikâyesini kalemimden okumasını istiyorum. Bütün bu birikime ücretsiz olarak tek bir tuşla ulaşılabilmesi için bir uygulama hazırladık ve insanlara sunduk.
İSTANBUL’UN BİLİNMEYEN GÜZELLİKLERİ
- İstanbul’da hâlâ hak ettiği değeri görememiş yerlerden biri Şerefiye Sarnıcı. Oldukça popüler olan Yerebatan Sarnıcı’nın yakınındaki yapı restorasyonundan sonra sergi ve klasik müzik dinletilerine ev sahipliği de yapıyor.
- Görülmesi gereken bir diğer yer Zeytinburnu Mozaik Odası. Kazlıçeşme sahilinde, müze ve sergi sarayı olarak kullanılan eski Başkanlık binasının bodrum katında, 2. yüzyıl Roma dönemine ait oldukça iyi korunmuş mozaikler canlı renkleriyle görenleri hayli etkiliyor.
- Cerrahpaşa Caddesi’nden devam edip Haseki Kadın Sokağı’ndan sola dönüldüğünde Bizans’tan bu zamana gelen ender eserlerden biri karşınıza çıkıyor. Şehrin yedinci tepesinde İmparator Arkadius’un Arkadius Meydanı ile şehri koruduğuna inanılan tılsımlardan biri olarak kabul edilen bir sütun dikiliymiş. Bugün iki bina arasına sıkışan ve büyük kısmı bir ağaç tarafından gizlenen kaidesi dikkatli gözlerden kaçmayacaktır.