İki anlaşma

Fransızların çil çil altın teklifine karşın işgalcilerin gönlünü hoş etmek için çalmamıştı Halil Ağa’nın davulu. Ancak Halil Ağa’nın tokmağının davuluyla buluşacağı gün de gelecekti.

Prof. Dr. Şaduman Halıcı

20 Ekim 1921... Ankara Anlaşması’nın imzalandığı gündür bugün. Sakarya Zaferi’nin siyasi sonucudur. Yazımızın konusu iki anlaşma olacak. Biri Fransız işgalini başlatan diğeri sonlandıran anlaşmadır bunlar.

15 Eylül 1919... İngilizlerle Fransızlar arasında Suriye Anlaşması imzalanır. İngilizler Musul’u alır, karşılığında Antep, Maraş, Urfa’yı verir. 11 ay önce İskenderun’a yerleşen Fransızlar bu anlaşmayla vatan topraklarımızı da katar işgal sahasına. Ermeniler de Fransız ordusu içinde başrolü kapar. Hani şu Mısır’da kurulup “Doğu Lejyonu” ismi verilen Ermeni gönüllü taburları.

25 Ekim 1919... Antep’e iki Fransız subayı gelir. İngilizler 15 Ocak’tan beri işgalleri altındaki kenti teslim eder. 27 ve 29 Ekim’de ise işgal sokaklara yayılır. İşgalciler arasında Ermeni taburu olunca Ermenilerin sevinci zorbalığa dönüşür. Akyol karakolundaki Türk bayrağı indirilir. Antepliler can evinden vurulur. Türk kadını tacize uğrar, ülkenin dört bir yanındaki kadınlarımız gibi. Hem de oğlunun yanında. Mehmet Kâmil henüz 12 yaşındadır. Hakareti değil yerden aldığı taşı kaldırır, fırlatır Fransıza. Katiller yaşamdan koparır Mehmetçiği. Silahla bezdiremedikleri Anteplileri açlıkla terbiye etmek isterler. Kente giriş çıkış yasaklanır, açlık korkunç yüzünü gösterir. Canlandırın gözünüzde, süpürge tohumu için yarışanlar, ölen at ve eşek etlerini kapışanlar, kedi eti söylenceleri... Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin dedirten manzaralar. Antepliler işgalcilere değil açlığa teslim olacaktır.

30 Ekim 1919... İngilizler, 24 Mart günü işgal ettikleri Urfa’yı Fransızlara sunar. Gövde gösterileri Urfalıları ayaklandırır. Tıpkı İzollu Aşireti başkanı Hacı Kaya Bey’in Malatya’dan çektiği protesto telgrafında olduğu gibi, “Yaşamak için ölmeye karar verdik” der Urfalılar da. Derler ama yanlarında devlet yoktur. Ne zaman ki Mustafa Kemal önderliğinde milli güçler derlenir toparlanır, o zaman Kuvayı Milliye işgalcilerin karşısına dikilir. Urfalılar ünlü 12’ler öncülüğünde örgütlenir. 8 Şubat 1920 günü başlattıkları silahlı mücadele karşısında Fransızlar ve onların üniformasını taşıyan Ermeniler direnemez. Beş koca ayın ardından 11 Nisan’ı 12 Nisan’a bağlayan gece yarısı kentten çekip giderler. Fransız-Ermeni şiddeti çeperde sürecektir. (E. Çatalbaş, 227; M.Can, 75,98)

1 Kasım 1919... İngilizler bu kez işgalleri altındaki Maraş’ı Fransızlara devreder. Fransız ordusu “Yaşasın Kilikya Bayrağı! Kahrolsun Türkiye” sloganlarıyla karşılanır kentte. Abdal Halil Ağa’ya davul çaldırarak karşılama coşkusunu artırmak isterler. Çil çil altındır ödülleri, Ağa’nın yanıtı nettir: “Kasnağımı altınla doldursanız bu tokmak bu davula vurmaz...” (MK Özalp, 41; Günay, 35) Mustafa Kemal’in Kuvayı Milliyesi ile Maraşlıların canhıraş mücadelesi Milli Mücadele’nin ilk zaferini altın harflerle yazdıracaktır tarihimize. Kent, 12 Şubat 1921 günü özgürlüğüne kavuşurken Halil Ağa Fransızlara nispet yapacak, tokmağını davuluyla buluşturacaktır.

İngilizler 21 Aralık 1918’ten beri işgalleri altındaki Adana’yı da Suriye Anlaşması gereğince teslim eder. Ermenisi, Senegallisi, Cezayirlisiyle çeşitlenen Fransız işgalcilerine karşı “Allahına kadar Adanalıyık” diyenlerin mücadelesi böylece başlar. Başlar ama elde ne silah vardır ne mühimmat. Çare 30 Ekim 1919 günü Mustafa Kemal başkanlığındaki Temsilciler Kurulu üyeleriyle yapılan görüşmede aranır. Fransızları yurtlarından atmak için “malca ve bedence her türlü yardımdan çekinmeyeceklerini” söyler Kozan Heyeti ve silah desteği ister. Mustafa Kemal Paşa hemen emrini verir, takma adları Doğan, Tufan, Sinan olan subaylar kente gelir, 1 Kasım’da Kuvayı Milliye örgütlenir. Mücadele yalnız işgalcilere değil işbirlikçilerine karşı da verilir. Örneğin Hürriyet ve İtilaf Partisi Başkanı Hafız Mahmut Celal, Ferda gazetesinden seslenir. “Ey ahali! Yunanı bile İzmir’den çıkaramayan Kuvayı Milliye denen eşkıya kuvvetine inanmayınız. Bunlar Fransızları Adana’dan nasıl çıkarır?” Adanalıların direnme azmini kırmak ister. Halk Ermeni zulmünden de yılar. Can korkusuyla kent merkezini terk edip Çakıt Suyu kenarına yerleşirler. Ne var ki bu kez de yakalarına salgın hastalık belası yapışır. Onlar bir bir can verirken Fanizadelerin, Hafız’ın derdi Fransız mandası altına girmektir. Sahibi Fransızlar da telaş içindedir. Karşı karşıya kaldıkları özgürlük direnci insanüstüdür. Fransız boş durmaz bürokrat satın alır, gazeteci satın alır. Türke, Türk bayrağına “bir avuç paçavra” diyen ama Türk olduğunu iddia edenlerle saldırır durur. (Halıcı, 103-111)

İNGİLİZ FRANSIZ ÇEKİŞMESİ

Güney’de kadın, çocuk, genç yaşlı ayırt etmeden bağımsızlık mücadelesi sürerken Batı cephemizde de ölüm dirim savaşı vardır. Milli Mücadele’nin kaderi bu cephede yazılacaktır. Yunan komutanın deyimiyle “Kaya Adam” Sakarya’da Yunanı dize getirmekle kalmaz. Başkomutanın diplomatik hedefi de İngilizin böğrü olur. İçten içe İngiliz politikasına diş bileyen Fransa’yı müttefikinden koparacak hamleyi yapar. İngiliz değil midir petrol zengini Musul’a çöreklenip Fransızı yiğitler yatağı Türk topraklarında debelenmeye iten...

İşte 103 yıl önce bugün TBMM Hükümeti ile Fransa arasında imzalanan Ankara Anlaşması işgal düğümünü çözen uzlaşıdır. Türkiye ile Fransa arasındaki savaşa son verir. Türkiye-Suriye sınırını çizer. İskenderun ve Antakya sancağı sınır dışında kalır o gün ama Fransız mandası altında özerk bir yönetim öngörülmesi gelecekte Türkiye’ye katılımını sağlayacak zemin de olur. Oyunu kuran Mustafa Kemal Paşa’nın o gün için önceliği İngiliz-Fransız işbirliğini hançerlemektir.

Anlaşma bölgedeki yurttaşlarımıza onurlu yaşımın kapılarını açar. Türk ordusu 25 Aralık 1921’de Gaziantep’e, 5 Ocak 1922’de Adana’ya, 7 Ocak’ta Osmaniye ve Kilis’e kurtuluşu müjdeler. Gazi, Kahraman, Şanlı yiğitler zafer coşkusunu yaşarken Ferda matbaasından duman tüter. Fanizade ailesi kanıt bırakmamak için ateşe verir matbaayı ve kentten kaçıp soluğu manda altındaki Suriye’de alır. Fransa ise anlaşma sonrası her geçen gün İngiliz siyasetinden kopar. Türklere silah da satar. Büyük zaferin ardından yaşanan Çanakkale krizinde İngilizleri yalnız bırakmasının temelidir Ankara Anlaşması.

Sözün özü Lozan sonrası Türkiye’nin içte çağdaş bir cumhuriyet kurmaya yönelmesi dışta “Yurtta barış dünyada barış” ilkesini benimsemesi akılcılıktır. Hatay anavatana katıldığında Ortadoğu kaynamaktadır. Bugün Filistin’de, Lübnan’da yaşananlar bu kaynayışın devamıdır. Sykes-Picot (1916) ve Sevr (1920) hükümlerini bilmeden, Balkan (1934) ve Sadabat (1937) paktlarının Türkiye’nin güvenliği açısından değerini anlamadan Mustafa Kemal’e ve silah arkadaşlarına saldıranlar ne akılcıdır ne de gerçekçi.

Dileğimiz odur ki Halil ağanın izinden giden davullar laik demokratik Türkiye için sonsuza dek tokmağını sallasın.

KAYNAKÇA

Erkan Çatalbaş, Kurtuluş Savaşı’nda Gayrinizami Harp ve Güney Cephesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul, 2020.

Mustafa Can, “Urfa’nın İşgali ve Kurtuluşu”, “Antep’in İşgali ve Kurtuluşu” Millî Mücadele’nin Yerel Tarihi 1918-1923, Cilt 4, TUBA, 2024.

Nejla Günay, “Maraş’ın İşgali ve Kurtuluşu”, “Adana’nın İşgali ve Kurtuluşu”; Millî Mücadele’nin Yerel Tarihi 1918-1923, Cilt 4, TUBA, 2024.

Şaduman Halıcı, “Hürriyet ve İtilaf Fırkası Adana Başkanı Hafız Mahmut Celal’e Ait Bilinmeyen İki Beyanname”, CTAD, HÜ, Yıl 4/7, 2008.

Yalçın Özalp, Mustafa Kemâl ve Millî Mücadele’nin İlk Zaferi, Ankara, 1984.