Berna Laçin sahnelere geri döndü: Türkiye’de kadın olmak...

Tek kişilik oyun “Hayal Satıcısı”nda devleşen sanatçı, geçmişte her sezon güncellenen içeriğin bugünkü gündemde haftada bir yenilendiğini söylüyor.

Orhun Atmış

Sanatçı Berna Laçin, mart ayında omuriliğiyle ilgili bir sorun nedeniyle büyük bir tehlike atlatmış, dokuz saatlik bir ameliyatın ardından sağlığına kavuşmuştu. Usta oyuncu sonrasında ara verdiği sahnelere geçen hafta “Hayal Satıcısı” oyunuyla geri döndü.

Tek kişilik performans olan ve Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu’nun sahneye koyduğu “Hayal Satıcısı”, 8 Aralık Pazar günü saat 19.00’da Kozzy Gönül Ülkü Gazanfer Özcan Sahnesi’nde tekrar izleyiciyle buluşacak. Zehra İpşiroğlu’nun Duygu Asena Ödülü kazanan eserinden Berna Laçin’in oyunlaştırdığı ve gerçek bir kadın yaşamöyküsünden yola çıkan “Hayal Satıcısı” kadınlığın ezberlenmiş söylemlerine ayna tutuyor.

Berfin Zenderlioğlu’nun yönettiği, dramaturjisini ise Berfin Zenderlioğlu ve Berna Laçin’in paylaştığı oyunun dekor tasarımı Serkan Kavurt’a, ışık tasarımı Alev Topal’a, afişi Dilek Seferoğlu’na, efekt Burçak Çöllü’ye, kostüm Çolpan Butik Tasarım’a ait. Reji asistanlığını ise Mia Elif Öcal üstleniyor.

Tekrar sahnelere dönen Berna Laçin’le konuştuk.

"Hayal Satıcısı” oyunuyla uzun yıllardır sahnelerdesiniz. Bu zamana kadar geçen süreyi düşündüğünüzde bu oyunla nasıl bir bağınız var? Bu kadar yıllarca sahneleyeceğinizi hayal ederek mi yola çıkmıştınız?

Şimdi hep hangi oyuncuya sorsanız önce denir ki “Bu oyun benim için çok farklı.” Doğrudur. İllaki son oyun, taze olan olduğu için kalpte henüz gönülden ve gözden ırak olmadığı için en kıymetli olandır. Ama Hayal Satıcısı benim için bunların çok ötesinde gerçekten farklı bir anlam taşıyor. Çünkü bir oyuncunun karşılaşabileceği nadir durumlardan birini yaratıyor bana. Bu da nedir? İnteraktif bir oyun. Her gün ülkenin gündemiyle güncellenen ve her oyunda seyirciyle yeniden yaratılan bir oyun.

Biz oturup “Şu oyunu bir güncelleyelim, bakalım bu hafta neler olmuş” dediğimizde yemin ediyorum seçmekte güçlük çekiyoruz. Çünkü o kadar fazla ki yani oyunu bıraksam beş saat oynayacağım: “Bahçeli'nin Öcalan açıklamasını mı alsak? Yok yok onu almayalım da İmamoğlu’na dava açılmasını alalım, ay dur kayyum da atandı...” Yani yetişemiyoruz. Biz bunu daha önceden sezonluk güncelliyorduk. Sonra aylık güncellemeye başladık. Şimdi yemin ediyorum o hafta oynayacağımız sırada haftalık olarak güncelliyoruz. Son gün oyuna çıkmadan önce iki saat evvel “Bugün şu patladı, bu patladı” diye onları sıkıştırıyoruz.

Zehra İpşiroğlu’nun metnini ilk okuduğunuz zamanki his ve düşüncelerinizi hatırlıyor musunz? Neden bu öyküyü hikâyeyi sahneye taşımayı tercih etmiştiniz?

Aslında kendi meddah geleneğimizi bir kadının dilinden taşımış olduk. Bunu da yapan bizim profesör Zehra İpşiroğlu hocamız. Çok önemli bir akademisyen, kadın meselesi üzerine çok önemli bir araştırmacı aynı zamanda önemli bir tiyatro insanı ve bir kadın. Bunların hepsini birleştirdiğinde ortaya böyle bir durum bırakmış aslında. Biz onun içini günlük olarak dolduruyoruz. Tabii kendisiyle de konuşuyoruz. Arada o bir şey buluyor, “Bak bunu da unutma” diyor. Oyun benim için çok kıymetli. Çok uzun yıllar devam edebilir. Umarım eder de. Çünkü benim için artık bir terapi, bir yaşam biçimi oldu.

Oyunda kadına karşı şiddet konusu, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ana konu, böylesine ciddi bir konuyu mizahla anlatmaya çalışırken nelere dikkat ettiniz?

Aklınıza gelebilecek her türlü facia aslında bizim oyunda kendine söz buluyor. Ama biz bütün bunları anlatırken yer yer çok ağladığı da oluyor seyircinin. Duyguları birbirine karışıyor. Yani “Hadi şimdi ağlayalım, şimdi gülelim” diye değil, tıpkı hayat gibi. Tam Türkiye’nin şu hali gibi bir oyunumuz var. O yüzden bu çok özel. Tabii ki ben oyuncusu olarak müthiş bir bağlantı içindeyim ama gelen seyirci de öyle oluyor. Üç kere, dört kere, beş kere geliyorlar. Sağlık nedeniyle ara vermek zorunda kaldım. Şu anda bana gelen mesajlar şu: “Ay kim bilir ne kadar değişmiştir?” Çünkü mevzular o kadar değişti ki bu sekiz ay içinde. “Acaba Serpil bunlara ne diyecek?” diye geliyorlar. Çok canlı, yaşayan bir oyun.

Falcı Serpil karakterinin geçmişinde ne gibi ağır olaylar gizli? Serpil karakterinde sizin ilginizi çeken ne oldu?

Aslında biz Serpil’in özünde çok fazla kadını görüyoruz. Bu ama her kesimden çünkü Serpil falcı olduğu için müşterilerinin içinde profesörler, bakanların karıları, birilerinin sevgilileri, metresleri vs. her profilden insanlar var. Her türlü kadını anlatıyor ve bunları da yaşayarak anlatıyor. Bir sürü kadını bize gözümüzün önünde canlandırıyor. Ve kadınları da taşlıyor. Yani sadece erkeklerin değil kadınların da yaptığı hataları. Aslında ayna tutuyoruz.

Gerçek bir olaydan uyarlanmış bir hikâye. Bu oyunu sahnelemeye başladığınız beş yıllık süreden bu yana azalarak bitmeyen erkek şiddeti haberleri görüyoruz. Siz bu durum hakkında neler söylemek istersiniz? Neden bir arpa boyu yol alamıyoruz sizce?

Ben bu kişinin kendisiyle de tanıştım bu arada. Tamamen her şeyi bende saklı kalmak kaydıyla bunu söylüyorum. Bu gerçek bir kişi. Tabii ki biz bunun içine bir sürü insan, bir sürü renkli hayat soktuk. Çünkü tiyatro bu. Ama özünde hikâyenin kendi gerçek. O kadar gerçek ki her gün başka bir kadında yaşanmaya devam ediyor bu hikâye. Yani değişmiyor, değişmediği gibi tam tersi artıyor. Oyunda yok yok. Ve evet “Arpa yolu boy alamıyoruz” dediğiniz zaman haklı olmayı bırakın, bir felakete sürükleniyoruz.

Oyunda, “Erkek dediğin katil olur olmasına ama kurban olmaz asla” diyor. Metnimin bir yerinde benim çok sevdiğim bir cümle bu. Ve ben bunu şimdi Narin için söylüyorum. Kalbim paramparça oluyor. Gittikçe daha acı bir hikâye için bu örneği verir olduk. E ama bu böyle çözülmez. Erkekler 1000 yıl önce “namus cinayeti” diye bir şey uydurmuşlar. Ne kadar rahat etmişler. Meseleyi çözemediler mi çıkarıyorlar aradaki kadını rahat ediyorlar. Bak kendileri kurban falan olmuyor. Katil oluyorlar sadece. Kurban kim? Gitti bizim canımız Narin'imiz. Başka da bir şey olmuyor.

‘GÜÇSÜZ HİSSETTİĞİMDE TİYATROYA SARILIYORUM’

Hiç güçsüz hissettiğiniz zamanlar oluyor mu? O zamanlarda neler yapıyorsunuz?

Olmaz mı? Yani hele hele son bir senede ölümden döndüm. Başıma neler geldi? Bu oyuna ilk çıktığımızdan beri önce yasaklandık, şehirlerden kovulduk. İşin komiği ne biliyor musunuz? Güçsüz hissettiğimde ne yapıyorum? Sahneye çıkıyorum ve “Hayal Satıcısı” oynuyorum. Bana daha güçlü hissettiren hiçbir şey yok. Serpil Abla olarak çıkıp lafımı söylediğimde bütün dünyayı tek elimle oynatabilirim gibi geliyor. O yüzden ben her güçsüz hissettiğimde yeniden tiyatroya sarılıyorum.