Demir Leydi ülkesinde 'Sansür'
İngiliz sinemacı Prano Bailey-Bond’un 'Censor' (Sansür) adlı filmi, indirgemeci bir yaklaşımla geldiği noktada karakterinin evrimini gülünç sayılabilecek bir zemine bağlıyor ve şiddet dozuyla üzerinde temellendiği döneme 'yakışmayan' bir filme dönüşüyor. Beastman karakteri ve David Cronenberg’i andıran finali Sansür’ün katmanlarını derinleştirirken, aynı oranda büyüyen bir kafa karışıklığına da hizmet ediyor.
Başak BıçakSoğuk Savaş’ın hüküm sürdüğü 80’lerde, Margaret Thatcher’ın adeta demir yumrukla yönettiği Britanya’yı ve dönemin ucuz bütçeli, şiddet içerikli korku filmlerini (video nasty) canlandıran Sansür (Censor) ilk bakışta, bilhassa korku severler için göz alıcı bir film izlenimi yaratmayı başarıyor. Her yönüyle video kaset çağından fırlayan bu film bittiğinde ise hala aynı hisse sahip olacağınızı söylemek epeyce zor…
Kuzey İrlanda’daki protestolar, açlık grevleri, maden işçilerinin yürüyüşleri ve dahası… 80’li yıllarda Britanya’yı, pek tabii Soğuk Savaş’ın da etkisiyle radikal, hatta baskıcı kabul edilen politikalarla yöneten ve ülkede artan şiddetin sorumlusu olarak çoğu zaman şiddet içerikli korku filmlerini gösteren Demir Leydi yılları, ironik bir biçimde o dönemin estetiğiyle kurgulanmış bir filmle boy gösteriyor. Sansür, ‘video nasty’ döneminin yoğun şiddet içeren filmlerini izleyerek sınıflandıran ve sansürleyen Enid (Niamd Algar) isimli karakteriyle birlikte, şiddet eylemlerinin arttığı ve dolayısıyla toplumda kurgusal şiddete karşı bir tepkinin oluştuğu yıllara nostaljik bir yolculuğa çıkarırken, evrensel olma dürtüsüyle yönünü kaybeden bir film haline geliyor. Öyle ki giriş sekansından itibaren VHS filmlerinden referanslar barındıracağının sinyallerini veren Sansür, Carrie (1976) ve Evil Dead’le (1981) yoğrulmuş görsel kompozisyonuyla anlatı dilini şekillendirmeye başlıyor. Girizgahın peşi sıra tanıştığımız Enid, yine bu dönemin muhafazakâr tonunu vurgulayan stiliyle (topuz, kıyafetler, gözlükler) ve tavrıyla -bazı açılardan- o yılların muhafakazar aktivisti Marry Whitehouse’a göz kırpmayı ihmal etmiyor.
Hikâyenin çatışması ise tam da beklendiği üzere histeriyle kaynayan bir toplumun getirisi olarak karşımıza çıkıyor ve Enid, bir film yüzünden günah keçisi ilan ediliyor. İşte bu suçlama, halihazırda yıllar önce kaybettiği kız kardeşine karşı hissettiği suçluluk duygusuyla örülmüş bir karakterin ilk kırılma anına işaret ediyor. Gerçekten de Enid’in geçmiş travmasına dair flashback sahnelerin filmde egemenliklerini ilan ettikleri ilk sekans burası oluyor ve öykü bu noktadan sonra fantezi ile gerçek arasında gidip gelmeye başlıyor. Daha ziyade metro içinde, ofiste, evde ve dar, az ışıklı koridorlarda izlediğimiz Enid’in bastırılmışlık ve kapana kısılmışlık gibi duygularını görsel olarak ifade eden mekanlar, filmin ve dolayısıyla Enid’in ikinci çatışma anıyla birlikte üslup değişikliğine uğruyor. İzlediği bir filmde kız kardeşini ve yaşadıklarını gördüğünü düşünerek paranoya sınırlarında gezmeye başlayan Enid’in dönüşümü giallo stilinin filme entegresini beraberinde getirirken, neon ışık kullanımları ve Enid’in yüzündeki dehşete odaklanan kadrajlar Dario Argento üslubunu hatırlatıyor. Benzer bir biçimde The Hills Have Eyes’dan (2006) esinli Beastman karakteri ve David Cronenberg’i andıran finali Sansür’ün katmanlarını derinleştirirken, aynı oranda büyüyen bir kafa karışıklığına da hizmet ediyor.
Yönetmen Prano Bailey-Bond’un, 2015 tarihli kısa filmi Nasty’den hareketle Anthony Fletcher ile birlikte yazdıkları Sansür, indirgemeci bir yaklaşımla geldiği noktada karakterinin evrimini gülünç sayılabilecek bir zemine bağlıyor ve şiddet dozuyla üzerinde temellendiği döneme “yakışmayan” bir filme dönüşüyor. Kendi adıma, Sansür’ün en büyük kozunun Enid’e hayat veren ve yüzündeki her ifadeyi kolaylıkla seyircisine geçirebilen Niamd Algar olduğunu söyleyebilirim fakat Algar’ın detaycı karakter yaratımının filmi kurtardığını iddia etmek yanlış olur. Şüphesiz Sansür, Annika Summerson imzalı görsel dili ve çıkış fikriyle merak uyandırıyor fakat bırakın öykündüğü dönemin bir parçası olmayı, yansıtabilmesi için bile daha çok yolu var.
Puanım 6/10
Başak Bıçak - basakbicak@gmail.com