Baba, geldim ben
Eski tedirginliklerimizi bile özler olduk biz. Ne zaman karanlık çökse. Bir gece vakti, bir vakitsiz eve yolumuz düşse. Sanki biri duvarın arkasında saklanıyordu ya da az sonra çalının arasından çıkacak sanıyorduk.
Pınar SurHer kadının yürüyemediği bir yol, yolculuk yapamadığı bir otobüs, çıkamadığı bir asansör olmuştur. Ya yarıda kalmıştır, ya yarıdan dönmüştür ya da orada aramıştır ne yapacağını. Memelerini sakladığı anlar. Koşup, yürürken çekiştirdiği kazaklar. Utandığı için sıktığı dudaklar. Ah o zamanlar, ah o dar alanlar.
Bol giyinmiştir. Rüzgarın tersine yürümüştür. Bir ihtimal üstüne yapıştığında tişörtü, kollarıyla örtmüştür. Kitapları siper almıştır bakışlara. Montunun önünü kapatmıştır, sıcak olsa da hava. Uzun giyinmiştir. Kalçalarına düşmüştür hırkası. Gittiği yere göre ya dizde olmuştur etekleri, ya diz altında. Gel kahvenin önünden geçmeyelim diye dürtmüştür düşünceleri. Sokağın öbür tarafından çıkmıştır varmak istedikleri yere. Uzundur. Olsun. Daha rahattır kısmen içindeki sebeplere.
Bir koca caddede fısıldamışlardır kulağına, cüretkar sözlerle, şöylesin, böylesin diye. Aldırmadan devam etmeye çalışmıştır, kalbini inciten o sözlere. Bu cömertlik nerden geliyor diye, çoğu zaman bakmamışlardır geriye. Hızlanmıştır adımları. Kalabalığı aramıştır gözleri. Daha çabuk gider gibi. Koşar gibi. Yok yok vazgeçtim, kaçar gibi. Bindikleri otobüste sıkıştırmışlardır duygularını, içinde çığlık atan isyanlarını. Ses çıkarmayı bilmediğini varsayıp devam etmiştir, kendinde hak bulanların vurdum duymazlığı. Suçlu hissederler kendilerini. Ortaya çıkar, biri yanlış anlar mı dedikleri halleri.
Bu duygularla büyüyenler bilir. Kadın olmak zordur. Ezberlenir küçük yaşta kuralları. Duydukların, gördüklerin, yaşadıkların ile daha çok sakınırsın yapmak istediklerinden. Hep bir mücadele, bir tedirginlik içinde geçer sokak hesapları. Bir arkana dönüp dönüp bakarsın. Unutmazsın bu vazifeni. Söylerler sana sıkı sıkı, ol diye dikkatli.
Telefonuna bakıp yürürsün. Birisiyle konuşurmuş gibi yürürsün. Bir çiftin arkasına takılıp yürürsün. O çifti tanıyormuş gibi yürürsün. Hatta gidip onlara, sizinle yürüyebilir miyim der, yürürsün. Ama karanlık oldu mu, içine şüphe düştü mü, arkandan biri geliyor mu diye düşündün mü, yürüyemezsin yalnız. Sokak lambası yanıyorsa yürürsün. Neon ışıklı mağazaların önünden yürürsün. Araba geçen yerden, ses olan yerden geçersin. İçindeki acaba kalır sende. Herkesi aynı sanırsın. Ya çocukluğundaki anını yakıştırırsın gördüklerine ya okuduklarını, duyduklarını yaşayacak gibi sanırsın. Suçsuzu suçlar. Kim bilir belki de suçluyu iyi sanırsın.
Arabasına binince hemen kapısını kilitleyenler. Dikiz aynasından etrafını gözleyenler. Bahçelerine girerken arkasına dönenler. O cebinden bir hışım çıkardıkları anahtarla apartmanlarına girenler bilir, alelacele yaşamanın o soğuk dakikalarını. Bir şeyden kurtulmuşçasına hissettikleri o tatlı telaşlarını.
Her geçen gün artan, devam eden bu kargaşalar. O sinsi, bilinmeyen düşmanlar. Şimdi sadece arkamızda değil. Önümüzde. Sağımızda. Solumuzda. Üstelik parmak ucunda da yürümüyorlar, bildiğin ayak sesleriyle yaklaşıyorlar. Tesadüfen üstünden geçmediğimiz bir mayın oyunu oynuyoruz sanki. Tesadüfen yaşıyoruz belki. Bir zamanların, arkandan atılan laflarına karşılık, yaşamda kalma mücadelenin sınırlarını zorlar oldu kadın olmak. Gece olması, gündüz olması, tenhada olması, kalabalıkta olması değil artık konu. Şans eseri yürüdüğümüz kaldırımda bizi bekliyor olabilir o hiç tanımadığımız yüzler, daha önce görmediğimiz çehreler. Üstelik eşit değil şartlar, her şey zalimce, acımasız. Bıçaktı. Silahtı. Kılıçtı derken. Yine kaldık savunmasız.
Eski tedirginliklerimizi bile özler olduk biz. Ne zaman karanlık çökse. Bir gece vakti, bir vakitsiz eve yolumuz düşse. Sanki biri duvarın arkasında saklanıyordu ya da az sonra çalının arasından çıkacak sanıyorduk. Sen olduğun yerde kal, sakın yerinden kıpırdama der gibi, balkona doğru kafamızı kaldırıp, aslında orada olmayan, ama varmış gibi davrandığımız babamıza seslenirdik. “Baba geldim ben, kapıyı açar mısın?”
ZİHNİNİ AÇ
Bir soru hakkınız olsa, kime, ne sorardınız? Bana da yazar mısınız?
HAYATINI AÇ
Soğuklar başladı. Bu hafta can dostlarımızın soğuktan korunabilmesi için ufak korunma alanları yaratalım derim.
SORU
Almaktan hiç vazgeçemeyeceğiniz bir şey nedir? Hiç düşündünüz mü?