Tarihsel gerçekler ve uluslararası hukuk ışığında Ermeni soykırımı iddiası/ 8
Teşkilat-ı Mahsusa, İttihat ve Terakki Cemiyeti bünyesinde Enver Paşa’ya bağlı olarak kurulan gizli bir teşkilattır. Kuruluş amacı, İttihat ve Terakki’nin Türkçü ve İslamcı görüşleri doğrultusunda özellikle yurtdışında karşı-istihbarat ve propaganda faaliyetlerinde bulunmak, örgütlenmeler oluşturmak ve operasyonlar yapmaktır.
1911’de faaliyete geçen örgüt, Ağustos 1914’te Harbiye Nezareti’ne bağlı resmi bir örgüte dönüştürülmüş, bilahare 1918 Ekimi’nde İttihat ve Terakki Hükümeti’nin iktidardan ayrılmasıyla birlikte tasfiye edilmiştir. Örgüt arşivlerinin İttihat ve Terakki liderlerinin yurtdışına gitmeleri sırasında imha edilmiş olduğu şayiası yaygındır. Örgütün Trablusgarp’ta İtalyanlara, Batı Trakya’da Bulgar ve Yunanlılara, Mısır ve Irak’ta İngilizlere karşı direniş ve operasyonları hakkında bilgiler varsa da, elde bir Teşkilat-ı Mahsusa arşivi olmaması nedeniyle I. Dünya Savaşı sırasındaki etkinlikleri hâlâ bir sır perdesi arkasında saklıdır. Ermeni tezlerini savunan tarihçiler bu durumdan yararlanarak hiçbir sağlıklı arşiv belgesine dayanmadan “Ermeni kırımının” İttihatçıların emrindeki Teşkilat-ı Mahsusa tarafından yapıldığını iddia ederler. Örneğin ABD’li Ermeni tarihçi Dadrian, İttihat ve Terakki’nin Merkez Komitesi tarafından yönetilen Teşkilat-ı Mahsusa’nın vurucu gücünün imparatorluk topraklarındaki değişik cezaevlerindeki katiller ve idam mahkûmları arasından seçilerek oluşturulduğunu, bu canilerin silahlı eğitime tabi tutulduktan sonra çeteler halinde gruplaştırılarak doğudaki eylem alanlarına Ermeni tehcir kafilelerini yok etmek amacıyla gönderildiklerini iddia eder. Buna kanıt olarak da Mütareke dönemindeki Divan-ı Harp iddianamelerinde yer alan suçlamalarla duruşmalar sırasında dinlenen tanıkların ifadelerini ve bazı Türk yetkililerin açıklamalarını gösterir. (Dadrian,Vahakn, The Role of the Special Organization in the Armenian Genocide During the First World War, in Minorities in Wartime, ed. Panikos Panayi, s. 56.)
‘Ayrılıkçı harekete karşı’
Teşkilat-ı Mahsusa’ya ilişkin yegâne ciddi akademik çalışma, ABD’li bir bilim adamı olan Dr. Philip Stoddard tarafından yapılmıştır. Dr. Stoddard, örgütün I. Dünya Savaşı sırasında üstün kabiliyette subaylar tarafından yönetilen bir “özel kuvvetler birliği” gibi görev yaptığını ve esas itibarıyla Arap ayrılıkçı hareketine ve Osmanlı topraklarını işgal eden Batılı güçlere karşı mücadele verdiğini belirtmektedir. Stoddard’a göre, Teşkilat-ı Mahsusa tehcir uygulamasına ve Ermenilerle mücadeleye karışmamıştır. (Stoddard, Philip, The Otoman Government and the Arabs, 1911 to 1918: A Preliminary Study of the Teşkilat-ı Mahsusa, 1963)
2001 yılında Stoddard’la görüşen ve muhatabının hâlâ aynı görüşleri savunduğunu saptayan Profesör Guenter Lewy de yukarda zikrettiğimiz eserinde, Dadrian’ın iddialarını iki nedenle kabul edilemez bulmaktadır. Bunlardan birincisi, Lewy’ye göre Mütareke dönemi mahkeme iddianameleri ile tanık ifadelerinin içerdiği suçlamaların kanıt olarak kabul edilemeyeceğidir. Zira, bunların gerçeklikleri hiçbir şekilde doğrulanmamış olduğu gibi, Divan-ı Harplerin özellikle o günün şartlarında objektif ve tarafsız bir yargı organı oluşturmadıklarıdır. Nitekim, Sadrazam Tevfik Paşa tarafından kurdurulan Divan-ı Temyiz-i Askeri’nin, Divan-ı Harplerin mahkûmiyet kararlarının hemen hemen hepsini bozmuş olması, Lewy’nin görüşünü teyit etmektedir.
İkinci neden ise, Lewy’nin, Dadrian’ın iddialarını kanıtlamak amacıyla yararlandığı Alman arşiv belgeleriyle Türkiye kaynaklı belgeleri tahrif ederek kullanmış olduğunu saptamış olmasıdır. Dadrian’ın bu husustaki sahtekârlıklarını sabırlı bir çalışma ile teker teker ortaya koymuş olan Lewy, David Stoddard’ın örgüt hakkındaki değerlendirmesini geçerli bulmakta ve yeni belgeler ortaya konmadıkça Teşkilat-ı Mahsusa ile tehcir arasındaki ilişkinin kanıtlanmamış bir iddiadan ibaret kalacağını vurgulamaktadır. (Lewy Guenter, The Armenian Massacres in Otoman Turkey: A Disputed Genocide, Utah University Pres, 2005, s. 82-89).
Bernard Lewis ve yok etme kastı
Tehcir uygulamasının Ermeni ulusuna karşı bir yok etme yöntemi olmadığını, bu nedenle de soykırım olarak nitelendirilemeyeceğini açıklayan tarihçilerden biri de Prof. Bernard Lewis’tir. Bernard Lewis’in Ortadoğu ve Osmanlı tarihi alanında dünyaya ün salmış bir kişi olması nedeniyle, bu konudaki açıklamaları, çoğunluğu Ermeni tezlerini benimseyen Batılı akademisyenler açısından ezber bozucu olmuştur. Lewis’in 1993’te “Le Monde” gazetesinde yayımlanan görüşlerinin Ermenistan ile diyasporayı çileden çıkartmasının nedeni, Osmanlı Devleti’nin Ermeni uyruklarına karşı bir “imha kastıyla” hareket etmemiş olduğunu, yani soykırıma başvurmadığını tarihi perspektiften çarpıcı argümanlarla saptamasıydı. Nitekim, Prof. Lewis şöyle diyordu:
“Osmanlı Hükümeti’nin Ermeni ulusuna karşı kitlesel imhayı öngören bir planı olduğunu gösteren geçerli kanıt yoktur... Türklerin tehcire başvurmalarının meşru nedenleri vardır... Zira, Ermeniler Osmanlı topraklarını işgal eden Rusya ile ittifak halinde Türklere karşı çarpışıyorlardı.” (Un Entretien avec Bernard Lewis, Le Monde, 16 Kasım, 1993)
Bernard Lewis, daha sonraki bir makalesinde de planlı bir soykırımdan söz edilemeyeceğini şu nedenlere dayandırmıştı:
Osmanlı Devleti, Yahudilere karşı kin ve düşmanlığı tahrik eden Avrupa’daki antisemitizm kampanyasına benzer eylem ve davranışlar içine girmemiştir.
Ermeni tehciri, bütün ülkeyi kapsamamış ve özellikle İstanbul ve İzmir gibi kentlerde uygulanmamıştır.
Tehcir kararının meşru nedenlere dayandığı inkâr edilemez. Ermeniler bazı Amerikan misyonerlerinin raporlarının ortaya koyduğu üzere, tehcir kararından önce ele geçirdikleri köylerde korkunç zulümler yaptılar. Osmanlı topraklarını işgal eden Rusları kurtarıcı olarak gördüler ve onlara destek vermekle kalmayıp onların safında çarpıştılar.
Bu durum, Osmanlı Hükümeti’ni, bu sorunu daha önce de başvurmuş olduğu tehcir yöntemiyle çözme kararını almaya yöneltmiştir... Ancak, “Osmanlı Hükümeti’nin Ermeni milletini yok etmek için bir plan ve kararı konusunda hiçbir ciddi delil mevcut değildir.” (Le Monde, 1 Ocak 1994)
Ermeni iddialarının temel dayanakları
Ermenistan ve diyaspora, 95 yıldır tüm çabalarına rağmen dünya kamuoyuna tezlerini kanıtlayabilecek açık ve geçerli bir belge sunamamaları nedeniyle, iddialarını, doğruluğu kanıtlanmamış hatırat türü sübjektif yayınlar ile savaş yıllarında yayımlanmış propaganda amaçlı kitap niteliğindeki kaynaklara ve sahte belgelere dayandırmak zorunda kalmışlardır. Bu kaynaklar hakkında aşağıda özet bilgi verilecektir.
Düzmece belgeler: Talat Paşa’ya atfedilen telgraflar
Bunlardan birincisi, 1920 yılında Aram Andonyan adlı bir Ermeni yazar tarafından kaleme alınan “Ermeni Katliamına İlişkin Resmi Türk Belgeleri” adlı düzmece bir kitaptır. (Andonyan Aram, Documents Officiels Concernant le Massacres Armeniens, Paris, 1920. Imprimerie Turabian.) Bu kitaba göre, Naim Bey adında Halep Valiliği’nde çalışan ve tehcir uygulamasından sorumlu hayali bir Osmanlı memuru , “Ermeni katliamını” kanıtlayan şifre-telgraf talimatları ve şifre anahtarlarını Andonyan’a satmıştır. Bu telgraflarla, güya, Talat Paşa, Halep Valisi’ne, bölgedeki Ermenilerin tümünün katledilmesini ve Türk erkeklerle evlenerek sağ kalmayı başaran Ermeni kadınlar ile Türkler tarafından evlatlık alınan öksüz Ermeni çocuklarının da toplanarak yok edilmek üzere çöle sürülmesi talimatını vermektedir.
Türk Tarih Kurumu’nun sağladığı imkânlarla çalışan iki araştırmacı, Andonyan’ın kitabında yer alan ve resmi olduğu iddia edilen belgeleri ele alarak incelemiş ve her birinin sahteliğini kanıtlamışlardır. (Şinasi Orel ve Süreyya Yuca, Ermenilerce Talat Paşa’ya Atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1983) İngilizce ve Fransızcaya da tercüme edilen bu kitap, Andonyan’ın iddialarını çürütmek bakımından son derece etkili olmuştur. O kadar ki, bu sahtekârlığın ortaya çıkarılmasından sonra, Ermeni tarihçiler, Andonyan’ın kitabına artık atıfta bulunmaz olmuşlardır.
Savaş propagandası: Mavi Kitap
Ermeni tarihçilerin Türkiye’ye yönelttikleri soykırımı suçunu kanıtlamak için yararlandıkları başat yapıt, 1916 yılında İngiltere hükümeti tarafından “Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilerin Uğradığı Muamele, 1915-1916” adıyla yayımlanan ve genellikle Mavi Kitap diye atıfta bulunulan kitaptır. İngiliz Parlamentosu’nun onayıyla “Parlamento Mavi Kitaplar Külliyatı” çerçevesinde yayımlanan bu kitap, görünürde Osmanlı hükümeti tarafından tasarlanan bir etnik imha planı çerçevesinde, Ermenilere karşı uygulanan vahşet ve katliamları ortaya koyan 150 “görgü tanığı” tarafından hazırlanan belge ve raporları içeriyor.
İngiliz hükümetinin bu kitabı hazırlatmakla amaçladığı ana hedef, Amerikan kamuoyunun Ermenilere acıma duygusunu sömürerek Washington’ın savaşa mümkün olduğu kadar erken girmesini sağlamaktı. Yayının bu açıdan başarılı olduğu bir gerçektir Nitekim, bu kitabın, Başkan Wilson’un savaşa katılma kararını almasında başta gelen bir etken olduğunu zamanın İngiliz hükümeti üyeleri açıklamışlardır. (Mosa Anderson, Noel Buxton, A Life, London, 1952, s.81)
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu